'Trump, Kürtlere yönelik vahşetin kapılarını açtı'

'Trump, Kürtlere yönelik vahşetin kapılarını açtı'

Financial Times'ın Orta Doğu muhabiri ve The Independent gazetesinin deneyimli yazarlarından Patrick Cockburn, Rojava'da yaşanan gelişmeleri tanımlamak için "Sivillere hayatı yaşanmaz hale getirmek için beyaz fosfor ya da yol kenarı cinayetlerinden daha az dramatik ancak etkili yöntemler bulunabilir." diyor.

‘Kitlesel tehcir ya da etnik veya dini bir topluluğun fiziksel olarak tamamen imha edilmesi –etnik temizlik- medyada iki şekilde dile getirilir’ diyen Cockburn, bunun da ya dünyanın umursaması ve bir şey yapması gereken bir korku hikayesi olarak anlatıldığını veya tamamen gözardı edilerek gündeme dahi getirilmediğini belirtiyor.

Türkiye’nin 9 Ekim’de başlattığı operasyonun ilk etapta birinci kategorideki gibi görüldüğünün altını çizen Cockburn, Türkiye sınırında yaşayan yaklaşık 190 bin Kürdün yerlerinden edilmesinin sert ifadelerle kınandığını hatırlatıyor ve Kürtlerin karşılaştıkları muameleyi, "Kaçmakta olan Kürtlerin arabalarından zorla çıkarılarak yol kenarlarında infaz edilmeleri veya Türk güçleri tarafından atıldığı iddia edilen fosfor bombalarından vücutları yanan çocukları hastanelerde ziyaret eden gazetecilerin videoları gösterildi" ifadeleriyle anımsatıyor.

Cockburn, yazısında Türkiye'nin baş vurduğu tartışmalı savaş yöntemlerini de sorguluyor ve, "İnsanlar, askeri üstünlüğü olan bir ordunun neden, hem uluslararası kanunlara göre kullanımı yasak olan ve hem de kullanan için kötü bir propagandaya dönüşen bu tür korkunç bir silahı kullandığını merak ediyor. Bunun genel açıklaması, ‘terör’ silahlarının, sivil halkı çatışma bölgelerinden kaçırmak için korkutma amacıyla kullanıldığı yönünde" yorumlarına dikkat çekiyor.

Batı medyasında sıkça dillendirilen Kürtlerin etnik temizliğe maruz bırakıldıkları yönündeki tespitlerin ABD Dışişleri Bakanlığı'nın iç yazışmalarına yansıdığına da değinen Cockburn, ABD'li diplomat William V. Roebuck'un tespitlerine dikkat çekiyor ve ekliyor:

"Türkiye’nin geçtiğimiz ay gerçekleştirdiği işgal sırasındaki olayı ise spekalüsyon falan değil. Amerikalı diplomat William V. Roebuck, Dışişleri Bakanlığı’na iç yazışma notu olarak gönderdiği ve daha sonra sızdırılan yazıda bölgede gördüklerini anlatıyor. Bu orada ne olduğunu anlatan en iyi bilgi analiziydi ve ‘Felaketti mevcut durum: Kuzey Suriye’de Kürtlere yönelik etnik temizliğe ve IŞİD’den arındırılmış bölgeleri istikrarsızlaştırmaya yardım etme’ başlığını taşıyordu."

Türkiye'nin Kuzey Suriye'de nüfus yapısını değiştirmeye ve Kürtleri çıkarmaya yönelik çabalarına da vurgu yapılan iç yazışma notunda, Roebuck'un, Türkiye’nin niyetinin Rojava’da yarı bağımsız bir şekilde yaşayan Kürtleri bölgeden atmak olduğunu söylediğini aktaran Cockburn, "Roebuck, ‘Türkiye’nin paralı İslamcı grupların öncülüğünde gerçekleştirdiği askeri operasyonda korkutma amacı taşıyan gaddarca eylemlerde bulunduğunu’  belirtiyor" diye de ekliyor.

Tüm bu karanlık süreçlere rağmen, Erdoğan'ın Trump ile görüşmesinde ve hatta Türk cumhurbaşkanının 'aptal olma, sert adam olma' ifadelerini içeren Trump mektubunu Beyaz Saray'a iade ettiğinin altını çizen Cockburn, "Pratikte Erdoğan’ın içeride hiper milliyetçi bir coşku dalgası oluşturan, Putin ve Trump arasında bir dengede götürerek gerçekleştirdiği operasyon o kadar da aptalca görünmüyor" ifadelerini kullanıyor.

Kürtlerin karşı karşıya kaldığı sorunların yeterince gündeme gelmediğine işaret eden Cockburn, "Türkiye ve destekli grupların vahşeti gündeme getiriliyor ancak Kürtleri Türkiye sınırı boyunca hala devam eden etnik temizliğe maruz bırakma konusu olabildiğince bulanık ve hakkında çok fazla konuşulmuyor. Siviller için hayatı yaşanmaz hale getirmek için beyaz fosfor ya da yol kenarı cinayetlerinden daha az dramatik ancak etkili yöntemler bulunabilir" eleştirisinde bulunuyor.

Saldırı sırasında meydana gelen yıkımların, ateşkes sonrasında da onarılmadığını aktaran Cockburn, "Bu tür zorlayıcı baskılardan biri 400 bin kişinin içme suyunu sağlayan Raselayn(Serêkanî) yakınlarındaki Alouk su istasyonunun operasyonun başladığı ilk günlerde zarar görmesi ve onarılmasının engellenmesidir. Birleşmiş Milletler pek çok kez onarım için girişimde bulundu, ancak başarılı olamadı. 9 Ekim’den önce de 3 milyon kişinin yaşadığı Kuzey Suriye’de yaklaşık 900 bin kişinin su ihtiyacını karşılayan bu istasyonun onarılamamasıyla bölgede şartlar daha da kötüye gidiyor" uyarısında bulunuyor.

Etnik temizlik vurgusuna rağmen, kurbanların - Kürtler - şartlarında iyileşme olmamasına değinen Cockburn, Trump'ın Türkiye tutumunun, uluslararası alandaki eleştirileri etkisizleştirdiğine dikkat çekiyor ve ekliyor:

"Fakat Türkiye’nin maruz kaldığı uluslararası kötüleme, Trump’la gerçekleştirdiği kişisel ilişkilerle dengeleniyor. El Kaide destekçilerinin gerçekleştirdiği toplu tehcir ve cinayetleri durdurmak, Beyaz Saray ile Kongre’nin büyük bir kısmı, ABD basını ve siyasi kuruluşlar arasında bir siyasi mücadeleye dönüşünce daha da zorlaşıyor.

Türkiye’nin Rojava’daki Kürtleri yerlerinden etmek için baskı oluşturması, daha önce Afrin’de gerçekleşenden daha da kötü olacaktır. Bu daha önce ifade edilmeyen bir çeşit etnik temizlik örneğidir. Bölgede yaşayan yaklaşık 200 bin Kürt şu anda mülteci durumundalar ve bu kez de Fırat’ın doğusunu işgal eden aynı Arap milis güçlerinin tacizleri ile karşı karşıyalar."

Cockburn, yazısını bölgedeki insani felaketin boyutlarını detaylandırarak sonlandırıyor:

"Bölgeden bilgi almak çok zor ancak alınabilen bilgilere göre Kürtler bölgedeki evlerini, topraklarını, tarım araçlarını kaybederken, aynı milis güçlerinin insafına terk edilmiş durumdalar. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre Beyaz Saray’da Erdoğan ile Trump arasında görüşmeler yapılırken, bölgedeki altı sakin kaçırılarak milislerin kurduğu özel bir hapishaneye götürüldü. Bu yıl başında da Down sendromlu 10 yaşındaki bir çocuk babası ve dedesi ile birlikte kaçırıldı. Bu kişiler 10 bin dolar fidye parasını ödeyemedikleri için de öldürüldü. Tüm bu vahşetler etnik temizlik eylemidir ve bu kapıyı da Trump açtı."