Astana Toplantısı'nda öne çıkan DSG vurgusu

Astana ve Soçi garantörleri Rusya, Türkiye ve İran’ın katılımıyla, Kazakistan'ın başkenti Nur Sultan'da düzenlenen Suriye konulu 14. Garantörler Toplantısı’nda pusula İdlib’den Suriye’nin kuzeydoğusuna, DSG'nin kontrolü altındaki bölgelere döndü ve DSG'nin varlığı gayrımeşru özerk yönetim girişimleri çabası olarak değerlendirilerek reddedildi.

Astana Toplantısı'nda öne çıkan DSG vurgusu

Astana ve Soçi garantörleri Rusya, Türkiye ve İran’ın katılımıyla, Kazakistan'ın başkenti Nur Sultan'da düzenlenen Suriye konulu 14. Garantörler Toplantısı’nda pusula İdlib’den Suriye’nin kuzeydoğusuna, DSG'nin kontrolü altındaki bölgelere döndü ve DSG'nin varlığı gayrımeşru özerk yönetim girişimleri çabası olarak değerlendirilerek reddedildi.

Üç garantör ülke, reform, kaçırılanların ve tutukluların akıbeti gibi konularda Suriyelilerin çıkarlarından ziyade kendilerinin menfaatlerini ilgilendiren pozisyon değişiklikleri yaptı. Bununla birlikte toplantıda, siyasi sürecin ‘Suriyeliler arasında diyaloğun başlatılması için Suriye liderliğinde’ olması gerektiği yönündeki efsunlu ibareler tekrarlandı.

Türkiye-Rusya mutabakatı

Fırat’ın doğusundaki askeri gelişmelerin merkezde olduğu toplantının sonuç bildirisinde ‘gayrımeşru özerk yönetim girişimleri de dahil sahada yeni gerçeklikler yaratma yönündeki çabaların reddedildiği’ belirtildi.

Bildiride, Suriye Demokratik Güçlerine (DSG) atıfla ‘ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılığına’ vurgu yapıldı.

Bu vurgunun arkasında iki sebep var;

Birincisi, ‘Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğüne zarar verilmesi, ikincisi ise komşu ülkelerin (Türkiye ve İran) milli güvenliğini tehdit edilmesidir.

Türkiye’nin bakış açısına göre Suriye’nin kuzeyinde herhangi bir Kürt oluşumu, Türkiye’nin güneyindeki Kürtler üzerinde etki yaratabilir.

Rus heyeti, söz konusu toplantıda Türk yetkilileri, 1998’de Ankara ve Şam arasında imzalanan Adana Mutabakatı’nı uygulama konusuna bir adım daha yaklaşmaya ikna etti. Mutabakat ilk kez Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in dile getirmesiyle gündeme gelmişti. Aynı şekilde 22 Ekim’de Rusya ve Türkiye arasında imzalanan anlaşmada söz konusu mutabakata işaret edilmişti. Moskova, mutabakatın uygulanmasının, Suriye ile Türkiye ilişkilerinin normalleşmesine katkı sağlayacağı kanaatinde. Ancak bu konu Moskova için şimdilik öncelik arz etmiyor. Zira Moskova’nın asıl gündemi mutabakat doğrultusunda Suriye ordusunu Türkiye sınır hattına konuşlandırılmak ve Kamışlı-Halep hattında yapılacak devriyeler aracılığıyla doğudaki tıkanıklığı yeniden açmaktır.

ABD’nin bölgedeki yeni varlığı

Kaynaklardan edinilen bilgiye göre, garantör ülkeler arasında gerçekleşen tartışmalar daha çok ABD’nin bölgedeki yeni varlığı etrafında döndü. ABD Başkanı Donald Trump, daha önceki açıklamasında 600 ABD askerinin bölgede petrol sahalarının korunması için kalacağını belirtmişti. Bu durum Avrupa ülkelerini DSG ile işbirliği içinde IŞİD unsurlarına karşı operasyon düzenlemek için bölgede kalmaya teşvik etmişti.

ABD’nin Fırat’ın doğusunda daha önce müttefikleriyle kontrol ettiği bölgeler, Türkiye ve Rusya arasında bölüştürüldü. Bu aynı zamanda üç garantör ülkenin askeri operasyonlarda daha fazla koordinasyon sağlaması gerektiği anlamına geliyor.

Washington ve Ankara arasında da Türkiye’nin Rasulayn ve Tel Abyad arasındaki varlığını düzenleyen bir anlaşma bulunuyor. Ankara ile Moskova arasında imzalanan mutabakat ise Türkiye’nin Kamışlı ve Halep arasındaki varlığını düzenliyor. Rusya ve ABD arasında da Fırat’ın doğusunda çatışmaların önlenmesine dair bir anlaşma söz konusu. Şam yönetimi ile DSG arasında rejim güçlerinin konuşlanacağı bölgelere ilişkin bir ittifak var. Fakat İran’ın bölgedeki varlığı rejimin işbirliği ve Rusya’nın ‘göz yummasına’ bağlı. Nitekim bölgedeki İran mevzileri sık sık ABD ve İsrail saldırılarıyla hedef alınıyor.

Golan Tepeleri vurgusu

İran ilk defa söz konusu toplantıda ortakları Türkiye ve Rusya’dan ileri bir pozisyon aldı. Zira sonuç bildirisinde İsrail'in Suriye'deki askeri saldırılarının ‘uluslararası ve insani hukuku ihlal ettiği, Suriye ve komşu ülkelerin egemenliğini baltaladığı ve bölgenin istikrar ve güvenliğine tehdit oluşturduğu’ belirtildi.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada, Irak-Suriye sınırındaki Ebu Kemal bölgesinde bulunan İran mevzilerinin hava saldırılarıyla hedef alındığını bildirmişti. İsrail Savunma Bakanı Naftali Bennett, açıklamasında, İran'ın Suriye'deki askeri varlığına ilişkin, “Suriye, Vietnamınız olacak” ifadelerini kullandı.

Son Astana toplantısının sonuç bildirisinde ayrıca dikkat çekici bir konu daha vardı. Daha önceki toplantıların ardından yapılan bildirilerden farklı olarak bu sefer Golan Tepeleri’ne ve bu kapsamda BM’nin 497 sayılı kararına vurgu yapıldı. Bu vurgunun Trump’ın son olarak İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini tanıma kararına bir yanıt olduğu düşünülüyor.

Suriyelilerin öncelikleri

Toplantıda İdlib dosyasına olan ilgi azalırken, hükümet ile muhalif temsilcilerin katılımıyla düzenlenen toplantıya dair yeni bir adım atılmadı. Aynı şekilde, zorla alıkonan ve kaçırılan kişilerin serbest bırakılması dosyasında herhangi bir ilerleme kaydedilmezken, Anayasa Komitesi çalışmalarının hızlandırılması hususunda hiçbir uzlaşı yoktu. Bildiride ‘Anayasa Komitesi'nin kurulması ve Cenevre'deki toplantısı, Astana'da bir araya gelen garantör ülkelerin kararlı katkıları ve Soçi'deki Suriye Ulusal Diyalog Konferansı kararlarının uygulanmasının bir sonucuydu’ ifadelerine yer verildi. Bu ifadeler, Soçi-Astana referansını güçlendirmek ve Cenevre sürecindeki delikleri genişletmek için devam eden çabalar şeklinde okunabilir.

Bu toplantıda ayrıca Ankara, Moskova ve Tahran’ın ‘Suriye muhalefetinin Anayasa Komisyonu çalışmaları için bir takvim belirleme veya 2254 sayılı kararın uygulanması için yeni kapılar açma taleplerini reddeden’ pozisyonuna yakınlaştığı görülüyor. Zira sonuç bildirisinde ‘anayasa reformunun üyeler arasındaki uzlaşma arzusuna bağlı olduğu’ yönündeki şartlı ifade, söz konusu yakınlaşmaya işaret ediyor.