Tekin: Zırhlı araçlar Kürtler için birer ölüm makinesi

Tekin: Zırhlı araçlar Kürtler için birer ölüm makinesi

Diyarbakır’da kayyım atamaları sonrası eylemler sürerken, HDP önünde de PKK’ye katılan çocukların aileleri bekleyişini sürdürüyor. Ancak bu arada başka annelerin acıları da artmaya devam ediyor. Bölgede devlet gücünün sembolü olarak gösterilen ve her biri milyonlarca TL diğerinde olan zırhlı araçlar birer ölüm makinesine dönüşmüş durumda.  

Son olay; Diyarbakır'ın Bağlar ilçesi, 5 Nisan Mahallesi Emek Caddesi üzerinde yaşandı. Polise ait zırhlı araç, 6 yaşındaki Efe Tektekin adlı çocuğa çarptı, beyin kanaması sonrası yaşamını yitiren çocuğun dedesi Mehmet Tektekin de, 6 Haziran 2018 tarihinde aynı bölgede TOMA'nın çarpması sonucu hayatını kaybetmişti.

İHD Diyarbakır Şubesi’nin yayınladığı "Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Zırhlı Araç Çarpması Sonucu Meydana Gelen Yaşam Hakkı İhlalleri Araştırma Raporu"na göre 10 yılda (2008-2018) zırhlı araçların karıştığı 63 olayda 16’sı çocuk ve altısı kadın olmak üzere toplam 36 sivil yaşamını yitirirken, 85 kişide yaralandı. 

Diyarbakır’da ise 2016-2018 yılları arasında zırhlı araçların karıştığı altı olayda ise ikisi çocuk toplam 12 sivil yaşamını yitirdi. Yaşanan bu ölümlere karşı ilgili devlet kurumların zırhlı araçlarla ilgili ne tür araştırmalar yaptığı ve hangi önlemler aldığı konusunda kamuoyuna yansıyan bir rapor ya da çalışması yok. Tutuksuz yargılanan zırhlı araç sürücüleri polis ve askerler sembolik sayılabilecek cezaları çarptırılarak, cezaları erteleniyor.

Diyarbakır’da  19 Haziran 2017’de  zırhlı aracın çarptığı otomobilde ölen üç kişi ve bunların taziyesinden otomobilleriyle dönerken aynı şekilde zırhlı aracın altında kalarak yaşamını yitiren beş kişinin ölümü sonrasında yaşananlar trajik ve bir o kadar da düşündürücü. 

Zırhlı araçların öldürdüğü yakınları için adalet arayan Yamankılıç ve Demirbaş ailesinin yaşadıkları, Türkiye’deki yargı sisteminin nasıl işlediğini, cezasızlığın, hak arayan insanların nasıl bir kez daha mağdur edildiğini bütün yönleriyle gözler önüne seriyor.

Her şey, okul karnesini alan ilkokul 4’üncü sınıf öğrencisi Zilan Yamankılıç’ın Ramazan Bayramı için annesi Nesrin Yamankılıç birlikte 19 Haziran’da Diyarbakır’dan Lice ilçesine gitmesiyle başladı. Zilan’ın bulunduğu minibüse karşı yönden gelen polise ait zırhlı midibüs çarptı. Çarpmanın etkisiyle yolun kenarındaki menfeze yuvarlanan araçtaki Zilan annesinin yanında can verdi. Aynı olayda  sivil aracın sürücüsü Remzi Menteşe ve yolcu İlhan Ayaş yaşamını yitirdi. Zilan’ın annesi ve sekiz yolcu da yaralandı. Olaydan sonra Zilan’ın cenazesi morga, yaralı annesi ise hastaneye götürüldü. Olayın nedeni tutanaklara, zırhlı aracın ön lastiğinin patlaması ve şoförün aşırı hız yapması olarak geçti.

Gözaltına alınan zırhlı aracın sürücüsü ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Jandarma ve Trafik bilirkişi, zırhlı aracın sürüsü Burhan Kolbaşı’yı olayda 8/8 kusurlu (tam kusurlu) olduğuna dair rapor hazırladı. Adli Tıp Kurumu (ATK) Ankara Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesi daha önce hazırlanan raporların aksine, olayda aracın “patlayan lastiğinin kusurlu” olduğunu, polisin herhangi bir kusurunun olmadığına dair ilginç bir rapor hazırladı. İstanbul Teknik Üniversitesi Bilirkişi ise, olayda lastiğin değil, aracın lastiğin patlamasına neden keskin ve sert cismin “kusurlu” olduğunu, polisin ve idarenin bir kusurunun olmadı yönünde rapor düzenledi.

ATK ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nin fıkralara konu olabilecek raporlarını dikkate alan Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, olayda zırhlı aracın değil lastiğin patlamasına neden olan yerdeki delici veya kesici cisimlerin “kusurlu” olduğunu ileri sürerek, Yamankılıç ailesinin Diyarbakır Valiliği aleyhine açtığı manevi tazminat davasını reddetti. Mahkeme, valiliğin avukat vekâlet ücreti ve mahkeme masrafı olan 2 bin 745 TL’nin aileden tahsil edilmesine karar verdi. Dosya şu anda İstinaf Mahkemesi’nin raflarında.

Ancak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı,  mahkemenin aksine  bir karara imza attı. Savcılık, zırhlı aracın sürücüsü polis hakkında olaydan iki yıl sonra  “Taksirle birden fazla insanın ölümüne neden olmak” suçundan iki yıldan 15 yıla kadar hapis istemiyle iddianame hazırladı.  Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ilk duruşması 26 Eylül’de görülecek davada, mahkeme olaya ilişkin bilirkişiden olayla ilgili tekrar rapor istedi.  Benzer bir rapor gelmesi durumunda sanık polisin bu davadan beraat etmesinin yolu da açılabilir.

Olayda ölen Zilan Yamankılıç ve diğer iki sivil için 20 Haziran’da Lice ilçesinde kurulan taziyeye giden Fikri Demirbaş, annesi Zeynel Demirbaş, dayısı Mahmut Öner ve kuzenleri Mevlüt Dağtaş, Abdulhamit Dağtaş ailelerin iftara kalmaları yönündeki ısrarlı taleplerine rağmen Diyarbakır’a dönmeye karar verdi. Seyir halinde otomobil karşı yönden Cobra tipi zırhlı aracın altında kaldı. Aracın ezdiği otomobildeki beş kişi feci şekilde can verdi. Bu kayıtlara, zırhlı araçların bugüne kadar karıştığı olayda en fazla sivilin yaşamını yitirdiği vaka olarak geçti. Zırhlı aracın ezdiği otomobilden zorlukla çıkarılan cenazeler, Diyarbakır’da yan yana defnedildi. Beş kişinin öldüğü bu vahim olaya rağmen zırhlı aracın sürücüsü ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı.

Jandarmanın hazırladığı kaza tespit tutanağına göre aracın ölen sürücü Fikri Demirbaş, şerit ihlali yaptığı iddiasıyla “birinci derece” zırhlı aracın sürücüsü polis Nuh İpek ise hız nedeniyle “ikinci derece” asli kusurlu olarak gösterildi. Ancak olay yerinde zırhlı aracın lastik izlerinin karşı şeritte olması, delillerin eksik toplandığı gerekçesiyle mağdur avukatları rapora itiraz ettir. Olayı bütün yönleriyle açıklığı kavuşturacak ve davanın seyrini değiştirebilecek olan zırhlı aracın kameralarının “bozuk” olduğu ve kayıt yapmadığı ileri sürüldü. Tekrar devreye giren ATK Ankara Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesi,  Fikri Demirbaş’ın olayda “asli kusurlu” sürücü olan polisin ise bir “kusuru”nun olmadığı yönünde rapor hazırladı. Mağdur avukatlarının yaptığı itiraz üzerine İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi de, Ankara ATK’nin verdiği raporun benzerini düzenledi.

Bu raporlara rağmen Lice Cumhuriyet Başsavcılığı, sanık polis hakkında “birden fazla kişiyi taksirle öldürmek” suçundan fezleke hazırlayarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdi. Ancak savcılık, Lice’den gönderilen fezlekeyi iptal etti. Savcılık, ATK raporlarında sanık polisin olayda bir kusurunun olmadığı, raporlarda kusurlu olduğunu ileri sürülen Demirbaş’ın da öldüğü gerekçesiyle takipsizlik kararı vererek dosyayı kapattı. Avukatlar karara karşı Diyarbakır Sulh Ceza Hâkimliği’ne yaptığı itirazın sonucunu bekliyor. 

Öte yandan; dosya kapatılıp ve Fikri Demirbaş olayda suçlu bulunduktan  sonra Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü hareket geçti. Demirbaş’ın varislerine ihtarname göndererek, Demirbaş’ı öldüren ve değeri 350 bin Euro olan zırhlı araçta meydana gelen 250 bin euro hasarın olay tarihinden itibaren işlenecek yasal faiziyle birlikte ödenmesini istedi. Tazminatın ödenmemesi durumunda haklarında dava açılacağı uyarısında bulunuldu. Şu ana kadar parayı ödemeyen aile kendilerine dava açılacağı günü bekliyor. Demirbaş Ailesi, olaydan sonra otoparka çekilen aracın çekici ve otopark masrafları için 2 bin 500 TL para ödemek zorunda kalmış.

Olayda ölen Fikri Demirbaş’ın ailesinin avukatı Velat Bozhan,  ATK’nin hazırladığı raporlar ve savcılığın verdiği takipsizlik kararının eksik ve yeterli bir soruşturma yapılmadan  hukuka aykırı şekilde verildiğini belirterek, karşı bütün yasal itiraz yollarına başvuracaklarını vurguluyor. Görgü tanığı ve olay anını gösteren kamera kayıtlarının olmayışının olayla ilgili birçok soru işareti ve şüpheyi beraberinde getirdiğini ifade eden Bozhan, şöyle devam ediyor:

“Zırhlı aracın kamera kayıtları olsaydı olay net şekilde ortaya çıkacaktı. Bu nedenle olayda kusurun bu kadar net ve kesin olarak belirtilmesi neredeyse imkânsızdır. ATK’nin sadece olay yeri kaza tespit tutanağına dayandırılarak hazırlanmış olduğu raporda, diğer delilleri dikkate almamıştır. Jandarmanın hazırladığı tutanak üzerinden soruşturma yapılmış, dosyaya sunduğumuz deliller değerlendirmeye dahi alınmamıştır. Olay yeri fotoğraflarına, zırhlı aracın lastik izlerine bakıldığında aşırı hız yapan zırhlı aracın sürücüsünün şerit ihlali yaparak Fikri Demirbaş’ın kullandığı aracına çarptığını göstermektedir. Olayın tüm bütün yönleriyle ortaya çıkarılması için olay yerinde keşif yapılarak rapor hazırlaması, kamera kayıtlarının bulunduğu zırhlı aracın hard disklerine el konularak, görüntüler silinmiş ise geri getirilmesi için ATK’ye gönderilmesi,  olay yerine yakın üs bölgesindeki kamera kayıtlarının incelenmesini istiyoruz.” 

Zırhlı aracın ezdiği otomobilde dört yakınıyla birilkte feci şekilde can veren Fikri Demirbaş, geride sekiz çocuk ve 38 yıldır evli olduğu acılı bir eş bırakmış. Evin geçimini sağlayan Demirbaş’ın ölmesi nedeniyle maddi zorluklar yaşayan ailenin acıları halen ilk günkü gibi taze. Soruşturmanın kapatılması ve kendilerinden tazminat istenmesi acılarını daha da artırmış. Eşinin olayın  tek sorumlusu olarak gösterilip, davanın kapatılmasına ilişkin olarak Halime Demirbaş  tepkisini şu cümlelerle dile getiriyor:

“Allah hakkımızı yanlarında bırakmasın ne diyeceğimi bilemiyorum. Sekiz çocuğum yetim kaldı. Eşimin arabasının yoldaki tekerlek izleri de, zırhlı aracın tekerlek izleri de belli. Bu olay onların hatası, ortaya çıkarmak istemiyorlar. Zırhlı aracın kamera görüntüleri ortaya çıkmayana kadar ben eşimin suçlu olduğuna inanmıyorum. Kamea kayıtları ‘yok’ diyorlar.  Ben buna inanmıyorum. Burada, kamerasız zırhlı araç gördünüz mü? Sonuna kadar bu davanın takipçisi olacağız."

Eşini öldüren zırhlı aracın 250 bin euro olan masrafının kendilerinden istenmesine tepki gösteren Demirbaş, “Hem eşimi öldürdüler bunun üstüne eşimi öldüren, çocuklarımı yetim bırakan zırhlı aracın parasını bizden istiyorlar. Bu hangi vicdana sığar. Bunu kim kabul eder. Kirada oturuyoruz, evde bir tek kişi çalışıyor. Bu parayı nereden getireceğiz” diye soruyor.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Diyarbakır Temsilcisi Avukat Barış Yavuz, zırhlı araçların trafiğe çıkabilecek donanımsal yeterlilikte olmaması veya sürücülerin gerekli özel eğitimi almaması nedeniyle bu olayların yaşanabileceğini belirtiyor. 

Yavuz, “Ortada bir sorun yok ise o zaman zırhlı araç sürücülerinin ya kasten hareket ettiğini ya da araç kullanırken ki umursamaz tavrı nedeniyle bu olaylar yaşanabilir” diye belirtiyor. Operasyonel amaçla üretilen zırhlı araçların şehir içinde normal bir ekip otosu olarak kullanılmasının yeni ölümlere ve kazalara davetiye çıkaracağına dikkat çeken Yavuz şöyle devam ediyor:

“Bazı araçlara palet taktığınızda tanka dönüşebilecek araçlardır.  Görüş alanı sınırlı ve dar olan bu devasa araçları kullanmak için sıradan B sınıfı ehliyetle kullanmak anlamsız, bunun için özel eğitim de almak gerekiyor.”

Zırhlı araçların bu kadar olaya karışmasının ortada bir sorunun olduğunu işareti  olduğunu ifade eden Yavuz,  “İçişleri Bakanlığı’nın bu araçları trafikten çekmesi lazım. Bu araçların yapımı ile teknik veriler yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor” diyor. 

Yavuz, olayla ilgili hazırlanan raporlarda zırhlı araçların teknik özelliklerini, sürüş koşulları ile şoförün eğitim verileri karşılaştırılması yapılıp bunun sonucuna göre rapor hazırlanmadığına da dikkat çekiyor. Yavuz, “Olay raporlara, sanki hiç bir şey olmamış gibi normal bir trafik kazasıymış gibi yansıyor. Bu yanlış. Bu bakış açısının öncelikle değişmesi lazım. Sen kalkıp bunu normal bir otomobil gibi değerlendirmeye kalkarsan kocaman bir arabanın hiçbir kusuru kalmıyor bütün kusur karşı tarafa geçiyor. Bu da cezasızlığı doğurur. O aracı süren de nasılsa bana bir şey olmaz diyerek  olası kastla hareket etme mantığıyla  hareket ediyor” diye vurguluyor.