Diyarbakır Barosu 'tek tip elbise' İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve anayasaya aykırı

Diyarbakir Barosu, KHK ile getirilen tutuklu ve hükümlülerin tek tip elbiseyle duruşmalara çıkarılması uygulmasıyla ilgili açıklama yaptı. Baro tarafından yapılan yazılı açıklamada, cezaevlerinde hükümlülere tek tip elbise giydirilmek istenmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve anayasaya aykırı olduğu belirtildi

Diyarbakır Barosu 'tek tip elbise' İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve anayasaya aykırı

Diyarbakir Barosu, KHK ile getirilen tutuklu ve hükümlülerin tek tip elbiseyle duruşmalara çıkarılması uygulmasıyla ilgili açıklama yaptı. Baro tarafından yapılan yazılı açıklamada, cezaevlerinde hükümlülere tek tip elbise giydirilmek istenmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve anayasaya aykırı olduğu belirtildi

Diyarbakir Barosu, Diyarbakır Tabip Odası, Hak İnisiyatifi Diyarbakır Temsilciği, İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi,Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Diyarbakır Temsilciliği tarafindan baro binasinda gerçekleştirilen basin açiklamasinda; cezaevlerinde hükümlülere tek tip elbise giydirilmek istenmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve anayasaya aykırı olduğu belirtildi. Basın açıklaması Baro Başkanı Ahmet Özmen tarafından okundu.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“KHK’nın 103. maddesi ile; mahpusların hastane, mahkeme gibi yerlere cezaevi tarafından verilecek elbiselerle sevk edilmeleri zorunlu kılınmakta ve bu elbiselerin rengi de tek tip olarak belirlenmektedir. Bu elbiseleri giymeyi reddeden ya da elbiselere zarar verenler, ziyaretçi görüş cezası ve benzeri cezalarla karşı karşıya kalacaklardır. Bu madde; evrensel hukuk kurallarına, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne, Anayasaya ve kanunlara ve en nihayetinde bir Evrensel Hukuk İlkesi olan 'masumiyet karinesi' ilkesine açıkça aykırıdır. Masumiyet karinesi ilkesi gereğince, suçluluğu bir yargı kararı ile kesinleşinceye kadar herkes masumdur. Bununla beraber suçlu dahi olsa  hiç kimsenin kişilik haklarına halel getirilemez.

Söz konusu değişiklik ile kişiler henüz yargılanırken bu 'tulumlar' giydirilerek kişilik hakları zedelenmiş olacak, masumiyet karinesi ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı bir uygulama başlatılacaktır. Bu onur kırıcı muamele Türkiye'de daha önce uygulanmış, sakıncaları bizzat tecrübe edilmiş ve Danıştay tarafından 1989 yılında kaldırılmıştır. Mahpusları onur kırıcı muameleye tabi tutmanın referansı Guantanamo hapishanesi olamaz. Dünya kamuoyu tarafından eleştirilen, karşı çıkılan bu uygulamanın daha birkaç yıl öncesine kadar karşısında olan bir hükümet tarafından hayata geçirilmesi, hukuk ve insan hakları çıtasının nereye düştüğünü göstermesi bakımından ibret vericidir. Açıkça ifade ederiz ki gayrimeşru ve gayrihukuki olan bu onur kırıcı uygulama cezaevlerinde çok büyük hak ihlalleri ile sonuçlanacak reaksiyonlara davetiye çıkarmaktadır.KHK’nın 121. maddesinde; “Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişilerin, bu sebeple hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.” şeklinde bir düzenleme getirilmiştir.

Her ne kadar Hükümet yetkililerince bu maddenin 15 ve 16 Temmuz günlerinde gerçekleştirilen eylemler  ile sınırlı olduğunu söylemiş ise de, metnin hem hükümetin başka üyeleri tarafından hem de hukukçular ve insan hakları savunucuları  tarafından böyle anlaşılmadığı açıktır. Kamuoyunda oluşan algı ile ortaya çıkan reaksiyonlar, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığının son derece tartışmalı olduğu gerçeği ile birlikte değerlendirildiğinde, bu maddenin kamu düzenini tamamen ortadan kaldırabileceği, bazı sivillerin veya grupların diğer gruplara yönelik şiddet eylemlerini meşrulaştıracağı kuvvetle muhtemeldir.