DSG'den açıklama: Hazırlıklarımızı tamamladık!

DSG'den açıklama: Hazırlıklarımızı tamamladık!

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Fırat'ın doğusuna yönelik olası askeri müdahalesini değerlendiren Rojava yetkilileri "Bugün geçmişe oranla siyasi, moral ve askeri olarak daha güçlü, daha hazırlıklıyız. DSG, Rojava’yı savunacak durumda. Saldırılara karşı hazırlıklarımızı tamamladık." dedi.

Rojava Özerk Yönetimi Temsilcisi Ehmed Şêxo, Yeni Politika gazetesine güvenli bölgeye ilişkin Türkiye'nin tehditleri, buna karşı DSG'nin hazırlıkları, koalisyon güçlerinin tutumu, anayasa tartışmalarını konuştu.

Şêxo, ”Nasıl ki Êfrin’in demografik yapısını değiştirdi, Kuzey Suriye’nin demografik yapısını da değiştirmek istiyor. Ancak Kuzey Suriye’de yaşayan Kütler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Asuri-Süryaniler; hiçbiri Erdoğan’ın bu projesini kabul etmez” diye konuştu.

Türkiye'nin tehditlerinin yeni olmadığını ve çok ciddi olduğunu kaydeden Şêxo, ”Planları boşa çıktığında gözlerini karartabilir. Ancak Fırat’ın doğusuna saldırmak Efrîn’e saldırmaya benzemez. Saldırılara karşı tüm hazırlıklarımız tamam. Geçmişe oranla hem siyasi hem moral hem de askeri olarak daha güçlü, daha hazırlıklıyız. DSG, Rojava’yı savunacak durumda” diye konuştu.

Suriye’nin kaderi tartışılırken halkın iradesinin yok sayıldığının da altını çizen Şêxo, anayasa tartışmalarına işaret ederek, ”Kuzey Suriye halklarının iradesinin yansıtılmadığı hiçbir oluşum başarılı olamaz. Biz bu kararların, tartışmaların ortağı değiliz. Alınacak kararların ortağı da olmayız” diye konuştu.

Şexo'nun röportajından öne çıkanlar şöyle:

Güvenlik Mekanizmasında şu an durum nedir? Her şey planlandığı gibi mi gidiyor? Planlananın ne kadarı hayata geçti ve süreç nasıl devam edecek?

Güvenlik anlaşması Uluslararası Koalisyon ile Türkiye ve Suriye Demokratik güçleri (DSG) arasında imzalandı. Bu anlaşmaya bakıldığında Koalisyon bir anlamda arabuluculuk rolünü üstlendi. Yani dolaylı olarak bu anlaşma DSG ile Türkiye arasında imzalandı. Varılan bu anlaşmaya göre DSG üzerine düşen tüm görevlerini yüzde yüz yerine getirdi. Bizim açımızda planladığı gibi gidiyor. Sınırda kazılan mevziler boşaltıldı. Hendekler kapatıldı. Anlaşmadan kaynaklı tüm sorumluluklarımızı yerine getirdik. Gerek Koalisyon ile DSG ve gerekse Koalisyon ile Türkiye arasında belirlenen yerlerde ortak devriyeler gerçekleşti.

Tabi bu anlaşmanın amacını, uygulanıp uygulanmadığını öğrenmek için tarafların niyetine bakmak gerekiyor. Bu anlaşmanın Türkiye ile Kuzey Suriye arasındaki sınırı korumaya yönelik bir anlaşma olduğunu belirtmek istiyorum. Türkiye, Kuzey Suriye’den sınırlarına herhangi bir saldırı ihtimaline karşı bu anlaşmayı istemişti. Biz de Türkiye tarafından sınırlarımıza yapılan tehditleri ortada kaldırmak için Türkiye ile böylesi bir anlaşmaya gittik.

Biz şu ana kadar anlaşmadan kaynaklı tüm görevlerimizi eksiksiz yerine getirdik. Oysa Türkiye tarafı anlaşmayı imzaladığı ilk günden beri rahatsızlığını dile getiriyor. Türkiye, bu anlaşmadan rahatsız olduğunu defalarca dillendirdi. Bu da gösteriyor ki Türkiye farklı bir ajanda ile bölgeye yaklaşıyor. Varılan anlaşmaya ciddi bir bakış açısı yok. Güvenli bölge anlaşması dedikleri bu anlaşmadaki amaçlarını netleştirmeleri gerekiyor. Ki şunu da vurgulamadan geçemeyeceğim; birçok yerde güvenli bölge diye adlandırılıyor. Biz güvenli bölge tanımlamasını kesinlikle kabul etmiyoruz. Çünkü bizim bölgemiz zaten güvenlidir. Biz bu anlaşmayı sınırı koruma anlaşması olarak adlandırıyoruz. Anlaşmanın özünde de sınırı koruma var. Bu anlaşma Türkiye’nin amaçlarına karşı bir zırh oluşturdu. Bundan dolayı bu anlaşmaya karşı rahatsızlar.

Ortada taraflar tarafında uyulması gereken bir anlaşma var. Bu anlaşma uluslararası güçlerin gözetiminde gerçekleşti. Varılan tüm noktalar çok açık bir şekilde ifade edildi. Bundan dolayı da taraflar varılan bu anlaşmaya uymak zorunda. Bir kez daha vurgulamak istiyorum; varılan anlaşmaya göre tüm sorumluluklarımızı harfiyen yerine getiriyoruz. Karşı taraftan da bunu bekliyoruz. Varılan anlaşmaya karşı bir duruş var ise bu da Türkiye tarafıdır.    

Türkiye’de hem siyasi hem de askeri cepheden dile getirilen ”Kendi göbeğimizi kendimiz keseriz. B planımız da C planımız da hazır” açıklamalarını nasıl yorumluyorsunuz? Hazırlıklarınız, sizin de B ve C planlarınız var mı?

 Türkiye’nin tehditleri yeni değil ve tehditleri çok ciddi. Planları boşa çıktığında gözlerini karartabilir. Ancak varılan anlaşma sonucunda tehditlerini azaltmak zorunda kaldı.

Kuzey Suriye’ye karşı gerek Türkiye’den gerek Suriye rejimi tarafından gerçekleştirilecek saldırılara karşı hazırlıklarımız var. Suriye devriminden günümüze dek hiçbir bölgeye saldırmadık. Hiçbir bölgeyi işgal etmek için girişimlerimiz olmadı. Ancak bize karşı gerçekleştirilen saldırılara karşı cevap da verdik. Bütün dünya bunun şahididir. Herkes Kobanê’nin düşmesini bekliyordu. Hatta Erdoğan “Kobanê düştü düşüyor” dedi. Ama düşmedi. En zor koşullarda dahi kendimizi savunduk.

Bugün geçmişe oranla hem siyasi hem moral hem de askeri olarak daha güçlü, daha hazırlıklıyız. Bundan dolayı gelecek tüm saldırılar karşılıksız kalmaz. DSG, Rojava’yı savunacak durumda. Ama şunu da belirtmek istiyorum. Biz kesinlikle savaş yanlısı değiliz. Savaşın tek çözüm olmadığını da biliyoruz. Bundan dolayı savaş ihtimalini en son düşünüyoruz. Türkiye’nin tehditlerini farklı yorumlayabiliriz. Yani sadece Rojava üzerindeki tehditler değil. Kapıları açıp mültecileri Avrupa’ya gönderme tehdidini bir anlamda Avrupa ve Amerika üzerinde bazı tavizler koparma olarak da görebiliriz. Tekrar belirtmeliyim: Saldırılara karşı tüm hazırlıklarımız tamam. Fırat’ın doğusuna saldırmak Efrîn’e saldırmaya benzemez.   

Türk devleti Rojava’yı işgal için uygun bir zemin yaratabilir mi? İşgal girişim ve tehditlerine karşı girişimleriniz, uluslararası alanda ne tür çalışmalarınız var?

Tabi ki uluslararası alanda diplomasi çalışmalarını yürütüyoruz. Sadece Türklerin tehditlerine karşı değil Efrîn işgalinin son bulmasının da içinde olduğu her konuda diplomasi çalışmalarımız var. Türkiye cumhuriyeti tarihinin en zayıf dönemini yaşıyor. İçeride çok sorunu var, çelişkiler yaşıyor. Aslında bir anlamda içerdeki sorunlarının üstünü kapatmak için bu Rojava’ya saldırma tehditleri ile içerideki sorunları örtbas etmek istiyor. Türkiye içeride olduğu gibi dışarıda da çok sorun yaşıyor. Tarihinin en sıkıntılı döneminden geçiyor. Bundan dolayı uluslararası alanda Rojava’yı işgal etmek için istediği zemini bulamaz.

Fıratın doğusu gerek havadan gerekse karadan  Uluslararası Koalisyonun koruması altında. Tabi Kuzey Suriye’de yaşanacak bir savaş Uluslararası Koalisyonun çıkarına olmaz. Bu bölgede yaşanacak bir savaş gerek Avrupa’yı ve gerekse dünyadaki diğer devletleri rahatsız edecek. Bundan dolayı Avrupa ve dünya Türkiye’nin saldırılarına sesiz kalamaz.

Koalisyon güçleri ile konuyu görüşüyor musunuz? Onlar durumu nasıl değerlendiriyor?

Gerçeği söylemek gerekirse bu konuyu, çok geniş bir şekilde defalarca Uluslararası Koalisyon ile konuştuk tartıştık. Koalisyon yetkilileri çok net bir şekilde yeni bir savaş istemediklerini, bölgenin tekrardan karışmasına onay vermeyeceklerini açık bir dil ile ifade ettiler. IŞİD’in bitirilmesine odaklanılması gerektiğini vurguluyorlar. Farklı bir saldırı olursa tabi ki cevap olacağız diyorlar. Ancak Türkiye’nin tehditlerine karşı şu ana kadar çok açık bir tavır ortaya konulmadı. Koalisyon yetkilileri şunu belirtiyorlar; tüm imkanlarımızla Türkiye’nin saldırılarının gerçekleşmemesi için sonuna kadar direniriz. Çok zayıf bir ihtimal da olsa eğer Türkiye saldırırsa Kuzey Suriye hava sahasını kapatacaklarını, Türk uçaklarının Rojava’ya geçmesini engelleyeceklerini söylüyorlar. Yani Uluslararası Koalisyon İŞİD’e karşı bizim ile birlikte savaştıkları gibi bir şekilde Türk devletinin saldırılarına karşı bizim ile birlikte savaşacaklarını çok net bir şekilde ifade etmediler. Yani Uluslararası Koalisyon’un Türk devletine karşı duruşları olumlu ancak bölgedeki halkların istemlerini, umutlarını tamamen karşılayacak bir cevap vermekten kaçınıyorlar.

Şunu da belirtmeliyim ki gün geçtikçe DSG ile Koalisyon arasındaki ilişki derinleşiyor ve güçleniyor, daha sıkı bir bağ oluşuyor, önemli projelerde ortaklaşma yaşanıyor. Bundan dolayı da Koalisyon’da Türk saldırılarına karşı olumsuz açıklamalar olmasa da daha samimi ve beklentileri karşılayacak bir beklenti var. Koalisyon’dan Türk devletinin saldırılarına karşı ortak bir duruş sergileme beklentisi var.      

Şu bir gerçek ki Türk devletinin Rojava’ya saldırma girişimini ertelemesinin nedenlerinden bir tanesi de Koalisyon’un işgale karşı sert açıklama yapmaları.

Koalisyon güçlerinden Güvenlik Mekanizmasına destek mahiyetinde karadan ve ya havadan destek verecek güçler belli oldu mu? Örneğin Danimarka askeri ve tıbbi müdahale birliği göndereceğini açıkladı. Bu konuda paylaşacağınız yeni bilgiler mevcut mu?

Şu anda yeni bir şey bilmiyoruz. Biz Koalisyon ile muhatabız. Biz onları Koalisyon olarak tanıyoruz. Koalisyon’un ortakları ile ilişki halinde değiliz. Koalisyon’da kimler yer alıyor bizim sorunumuz değil, bilakis Koalisyon’un iç meselesi.

Asıl bizim Uluslararası Koalisyon ile konuştuğumuz, gündeme getirmek istediğimiz ve uluslararası devletlerde baskı altına almak istediğimiz konu yabancı uyruklu IŞİD elemanlarının durumu. Bilindiği gibi IŞİD’e katılıp şu anda Rojava’da tutuklu birçok devletin vatandaşı var. Bunların mahkemede yargılanması gerekiyor. Koalisyon da devletlere bir çağrı yaptı, herkes vatandaşlarını alsın dedi. Henüz olumlu bir cevap alamadık. Beş-altı bin IŞİD elemanı elimizde, bunların yargılanması gerekiyor. Aileleri ile birlikte on binlerce insan var. Bunları yargılamak için Rojava’da uluslararası bir mahkeme kurma isteğimiz vardı. Hala bu istek devam ediyor. Uluslararası koalisyon ile bu sorunu gidermek için ortak çalışma isteğimiz var. Şu ana kadar koalisyon ile yaptığımız toplantılarsa IŞİD’e karşı mücadelede katkı sunan bütün devletler hazır bulundu. Bölgenin güvenliği için koalisyonun farklı devletlere bir çağrısı vardı. Nasıl bir cevap geldi güvenliğin sağlanması için yeni katılımlar oldu mu bilmiyorum.

Ama biz koalisyonla IŞİD elemanlarının yargılanmasını için müzakere ediyoruz. Bu topraklarda terör estirdiler, bundan dolayı da bu topraklarda yargılanmalı diyoruz. Ne yazık ki bu konuda herhangi bir devletten cevap alamadık. Umudumuz ve isteğimiz IŞİD elemanları için topraklarımızda bir mahkemenin kurulması ve terör estirenlerin yargılanması. Bu istek bölgede yaşayan bütün insanların istemidir.

Rojava statüsünün tanınması için uluslararası alanda ne tür çalışmalarınız var? Uluslararası alanda gerçekleşen Cenevre, Astana gibi oluşumlardan size bakış nasıl? Geçmişten bugüne dek uluslararası alanda Rojava’nın statüsüne bakışta bir ilerleme var mı?

Ne yazık ki Rojava devriminin ilk gününden bugüne dek uluslararası güçler çıkarları için rollerini oynuyorlar. Gerek Cenevre, gerekse Astana tamamen halkın iradesinin dışında gelişmiş oluşumlar. Suriye’nin kaderi tartışılıyor ama Suriye halkı içinde yok. İran, Rusya ve Türkiye var ama Suriye halkının iradesi yok. Belki son zamanlarda toplantılarda Suriye şeklen var ama irade olarak yok. Bu toplantılarda Suriye halkından çıkıp sorunları konuşacak, nasıl bir Suriye istendiği noktasında tartışma yürütecek kimse yok. Bu toplantılara Suriye adına katılanlar esir gibi ve uluslararası güçler kendi çıkarları temelinde konuşturuyorlar. İlk günden beri Türkiye’nin istemi doğrultusunda biz bu toplantılardan uzaklaştırıldık ve hiçbir toplantıya katılmamıza izin verilmedi.

Uluslararası alanda bunlar olurken Suriye topraklarında bunun tersi yaşandı. IŞİD, Kuzey Suriye’de yok edildi. Burada halkların katılımı ile bir oluşum gerçekleşti. Yani Suriye toprakları üzerinde en olumlu işler Kuzey Suriye tarafında gerçekleştirildi. DSG, terörü yendi. Bölgeye huzurun gelmesini sağladı. Bu anlamda Kuzey Suriye, Suriye’nin en önemli aktörü. Ancak Kuzey Suriye görmezlikten geliniyor. Kuzey Suriye halklarının iradesinin yansıtılmadığı hiçbir oluşum da başarılı olamaz. Suriye anayasası aynı yol ve yöntem ile oluşturulmaya çalışılıyor. Bundan dolayı da diyoruz ki yapılacak anayasa bizi alakadar etmez. Burada çıkacak kararlar bizi ilgilendiremez ve kabul etmeyiz. Biz bu kararların, tartışmaların ortağı değiliz. Alınacak kararların ortağı da olmayız.

Ancak uluslararası alanda diplomatik çalışmalarımız var. Her kapıyı çalıyoruz. Kendi konumumuzu ve gerçekliğimizi her alanda dillendiriyoruz. Suriye meselesine yaklaşımımızı, Suriye sorunun nasıl çözülmesi gerektiğini her fırsatta dile getiriyoruz. Bizim rolümüz her geçen gün daha belirginleşiyor. Geçen her gün Suriye’nin en asli unsuru olduğumuz ortaya çıkıyor. Coğrafi olarak da Suriye’nin önemli bir bölümü Kuzey Suriye toprakları içindedir. Bundan dolayı da Kuzey Suriye, Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olmazsa Suriye’nin geleceği pek aydınlık olmaz, Suriye sorunu çözülmez. İstenen barış ve refah ortamı sağlanmaz. Bu anlamda her yerde diplomasi alanında çalışmalarımız var. Gerçekleştirecek toplantılara Suriye’nin aslı unsurları dâhil olmalı. Hiçbir güç dışarıda bırakılmamalı. Kuzey Suriye gerçeğinin görülmesi gerekiyor.

Suriye’nin asli unsurları ve Kuzey Suriye bölgesi gerçekleştirilecek toplantılarda temsil edilmediği sürece geçmişteki toplantılar nasıl ki kağıt üzerinde kaldı, bundan sonraki toplantılar da aynı akıbeti yaşayacaktır. Bizim içinde olmadığımız hiçbir çözüm arayışı başarılı olmaz. Bizim kapımız herkes için diyaloğa açık. Buna Türk devleti ve Suriye rejimi de dahil. Suriye muhalefeti ile aynı fikirleri paylaşmasak da bizim için diyaloğun kapısı onlara da açık. Sadece diyalog ile sorunların çözüleceğine inanıyoruz.

Suriye’de yaşayan kesimlerin geliştireceği diyaloğun bu sorunun çözümünde çok önemli bir rol oynayacağını belirtmek isterim. Suriye’nin dışındaki güçler kendi çıkarları temelinde olaya yaklaşacakları için sorunun çözümüne bir katkı sağlayamazlar. Barış için Suriye’de yaşayan kesimlerle diyalog çağrısı yapıyoruz. Diyaloğun tüm kapıları açacağını, bölgemizde kalıcı bir barışın gelmesine önayak olacağını belirtmek istiyoruz.

En son Türkiye, İran ve Rusya tarafında Suriye Anayasası için 150 kişilik bir komisyon kuruldu. Hatta Suriye adına katılacak kişiler dahi kendileri tarafında son toplantıda belirlendi. Yani Suriye halklarının iradesi hiçe sayıldı. Suriye halklarının iradesinin yansımadığı hiçbir oluşum başarılı olmadı, bundan sonra da başarılı olmaz. Bizzat Türkiye’nin baskıları sonucu bu komisyona Kürtler adına hiç kimse dahil edilmedi. Kürtlerin ya da Suriye’de yaşayan her kesimin dahil olmadığı bir oluşum yada bir toplantı asla başarılı olmaz. Tekrar vurgulama istiyorum; bizim içinde olmadığımız hiçbir oluşumu tanımayacağız. Alınan kararların hiçbirisi bizi ilgilendirmez.