Erdoğan, Barzani ile görüşmesinde ne hata yaptı?

Uluslararası yargıya konu olmuş Kürt petrolü ve gazıyla ilgili caydırıcı bir iklim oluştu. Buna ilaveten hükümetler arası anlaşma olmadan yatırımcı ya da finansal kaynak bulmak kolay değil.

Erdoğan, Barzani ile görüşmesinde ne hata yaptı?
Gerçek Genel Yayın Yönetmeni  Ergun Babahan ve gazeteci Fehim Taştekin #OrtaDoğu programında, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani ele son görüşmesi ve yansımalarını ele aldı. Taştekin'in değerlendirmeleri şöyle:
 
Erdoğan teknik, siyasi ve hukuki açıdan engellerle karşılaşmış olan Kürt gazının Türkiye’ye getirilmesi konusunda tam da İran gazının kesilmesinin yol açtığı tartışmalar sürerken Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani’yi ağırlayarak beklenmedik bir açıklama yaptı. 
 
Kürt gazının Türkiye’ye bağlanması konusu Bağdat’ta hiçbir hesabın tutmadığı hükümet kurma karmaşasına denk gelince uzun yıllardır kenarda tutulan bir dosya patlatıldı: Yüksek mahkeme Kürdistan yönetiminin merkezi yönetimi baypas ederek üçüncü taraflarla yaptığı petrol ve doğalgaz anlaşmalarını anayasaya aykırı buldu. Kürtlere göre siyasi bir karar. Pek çok kişi kararı İran etkisine bağlıyor. 
 
Bir kere bu karar Bağdat’ta hükümet denkleminde kilit önemdeki Kürtleri köşeye sıkıştırıyor. Bir yanıyla da Erdoğan’ın gaz hamlesini açığa düşürüyor. Bir yandan da Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani’nin Doha ziyaretinden anladığımız kadarıyla Katar’ı da doğalgaz alanına yatırım yapmaya çekmek için bir çaba var. Bunun Ankara’dan bağımsız bir gelişme olması mümkün değil. 
 
Sonuçta doğalgaz çıkacaksa bir alıcıya ve güzergâha ihtiyacı var. Bu da Türkiye’den başkası değil. Ankara Kürt doğalgazını Kürdistan’ı bağımsızlığa götürecek tehlikeli bir yol olarak görüyordu. Fakat Erdoğan, 2013’te Kürdistan yönetimiyle uzun vadeli anlaşma yapmıştı. Anlaşmanın petrol ayağı yürüdü fakat gaz ayağı havada kaldı. 
 
Bu tökezlemede 2017’deki bağımsızlık referandumuna Ankara’nın sert tepkisi siyasi bir faktör olarak anılabilir. Ama projenin teknik, mali ve hukuki boyutuyla ilgili hengâme daha önemli. 6-6,5 milyar dolar civarında bir yatırım gerekiyor. Bu yatırım ve finansmanın mümkün olabilmesi için alım garantisi anlaşmaya bağlanmış bir tedarikçi olmalı, hukuki açıdan sıkıntılı olmamalı. 
 
Bağdat’ın “petrol ve doğalgaz çalınıyor” diyerek uluslararası tahkime gittiği koşullarda yatırımcı ya da finans kaynağı bulunabilir mi? Bu ciddi bir açmaz. Enerji uzmanı Arif Aktürk’ten öğrendiğimiz kadarıyla buradaki gaz petrolle karışık geldiği için kükürtlü. Bunun ayrıştırılması ciddi bir yatırımı gerektiriyor. Kükürt kendi haline bırakılamaz, çevre felaketine yol açar. Bunu ekonomik değerlendirmeye sokmak için ulaşım ve ticari altyapısının kurulması lazım. 
 
Bu yüzden enerji ortaklığına girenler işin gaz tarafında elini taşın altına sokamadı. Uluslararası yargıya konu olmuş Kürt petrolü ve gazıyla ilgili caydırıcı bir iklim oluştu. Buna ilaveten gaz için alım garantisi, kredi için hazine garantisi ve hükümetler arası anlaşma olmadan yatırımcı ya da finansal kaynak bulmak kolay değil. 
 
Arif Aktürk’ün ısrarla üzerinde durduğu noktalar bunlar. Bu zorluklara rağmen Erdoğan’ın yeniden bu meseleyi gündeme getirmesi birkaç olasılığı akla getiriyor: Ya tahkimden gelecek 24-25 belki 29 miyar dolarındaki cezayı umursamıyor, nasıl olsa bunu Kürdistan’a rücu ettiririz diye düşünüyor; ki Kürdistan yönetiminin bunu ödeyebilmesi mümkün değil ya da Bağdat’ta kim iktidara gelirse gelsin Türkiye’ye karşı bir şey yapamayacağı hesabıyla hareket ediyor. 
 
***
 
Ukrayna’da ABD ve müttefiklerinin “Rusya işgal edecek” senaryosu bugün itibariyle tutmuş değil ama tutsun diye çabalayanların gayretleri bitmiş değil. Donbas’ta tehlikeli kışkırtmalar devam ediyor. Savaşa neden olabilecek Donbas’ta güç kullanılması gibi olağanüstü gerekçeler bir kenara Rusya’nın normalde mantığını çözmek açısından birkaç şey söylenebilir. 
 
İşgal senaryosu bir İngiliz-Amerikan yapımı gibi duruyor. Şimdiye kadar gelen bilgiler aksi bir kanaatin oluşmasına izin vermedi. Rusya savaş olmadan savaş olacakmış gibi yaratılan bu havayı çok iyi kullandı. Aslında yıllardır ABD’nin kışkırtıcı hamlelerini lehine çeviriyor. Güney Osetya ve Abhazya’nın tanınması, Kırım’ın iltihakı bunun somut örnekleri. Rusların oyun planı nedir, işgal mi yoksa başka bir şey mi?
 
Mantıksal bakarsak; öncelikli olarak Minsk Grubu anlaşmalarının uygulanmasıyla Donetks ve Luhanks’taki ayrılıkçı cumhuriyetlerin hukuki statü kazanmasını hedefliyor. Yeni bir tırmanış ya da gerilim yaşandığında ki bu kaçınılmaz gözüküyor, o vakit bu cumhuriyetler kendi kaderini tayin hakkıyla referanduma gidip Ukrayna’dan kopabilir. Referandumla gelen iltihak kararına, Moskova ilhak adımıyla karşılık verir. 
 
Kırım’da buna benzer bir süreç oldu. Rusya bu hamleleri uluslararası hukukla savunabilir. Ama işgalin bedeli ağır olacağı için fiili bir durum yaratılmadığı sürece bu yola girmesi mantıklı değil. İkinci senaryo; halihazırda 700 binin üzerinde Rus pasaportu dağıtıldığı söyleniyor. Bu geleceğe hazırlık. 
 
Eğer İngiliz-Amerikan kışkırtmasıyla Ukrayna ordusu Donbas’ta güç kullanılırsa o vakit Rusya “Vatandaşlarımı koruyorum” diyerek müdahale edebilir. Amerikalılar ise Rusya’nın sahte bayrak operasyonlarıyla işgal gerekçesi üreteceğini savunuyor.
Artı gercek/Fehim Taştekin