Erdoğan’ı kim kurtaracak, Kürtler mi?

Erdoğan’ı kim kurtaracak, Kürtler mi?

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) ilk sandık darbesini yediği 7 Haziran 2015’ten beri neredeyse “siyasi soykırım” politikalarıyla yüzleşen Halkların Demokratik Partisi (HDP) 31 Mart yerel seçimlerinde izlediği “cerrahi” stratejiyle iktidara kaybettiren ve muhalefete kazandıran bir rol oynadı.

AKP’nin Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile kurduğu Cumhur İttifakı’nın İstanbul, Ankara, Antalya, Adana, Mersin, Artvin gibi yerlerde belediyeleri kaybetmesinde Kürtlerin oyları kilitti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “ulusal beka” söylemiyle aradığı zaferi bulamadı. Bu söylemin ağırlık merkezinde içeride HDP özelinde Kürtler, dışarıda Suriye’nin kuzeyindeki özerk yapılanmanın çökertilmesi hedefi vardı.

Kürt illerindeki hendekleri bahane ederek halkın iradesini kırmaya dönük ağır operasyonlarla Cizre, Nusaybin ve Sur’u yıkan Erdoğan, HDP’li belediyelere de kayyum atamıştı. HDP teşkilatlarında görevli yaklaşık 7 bin kişi de hapse atılmıştı. Dışarıda ise Zeytin Dalı Harekâtı ile Afrin’e girip özerk yapıyı dağıtan Erdoğan, Fırat’ın doğusuna operasyonu da gündemden düşürmedi. En büyük hesap HDP’nin kayyum atanan belediyeleri yeniden almasını önlemekti. Bu kentlerin tekrar HDP’ye gitmesi halinde yeniden kayyum atanacağı tehditleri tekrarlandı.

Doğu ve Güneydoğu’da seçmene “Kazansak da belediye bizim olmayacak” dedirten ağır psikolojik baskılar ve teşkilatı çalışamaz hale getiren operasyonlara rağmen HDP Diyarbakır, Mardin, Batman, Siirt, Van ve Hakkari illerini yeniden alırken bunlara MHP’nin elindeki Kars’ı da ilave etti. Kazandığı ilçe ve beldelerin sayısı 56. Buna karşın Ağrı, Şırnak ve Bitlis’i AKP’ye, Dersim’i Türkiye Komünist Partisi’ne kaptırdı.

HDP 2014’te 11 il, 91 ilçe ve belde kazanmıştı. Son kayıpta yıkılan yerlerden göç etmek zorunda kalanların kendi bölgelerinde oy kullanamaması ve bölgeye sevk edilen güvenlik görevlilerinin dengeyi değiştirmesi etkili oldu. Ayrıca hendek siyaseti ve HDP’nin elindeki belediyelerde özerklik ilan ettirme gibi nedenlerle PKK’ye karşı oluşan kızgınlık da tabanda soğukluğa ya da ders verme seçeneğine sevk etti. Yine de sonuç, ağır koşullar ışığında durumu kurtaran bir tablo.

Kürtler asıl kritik rolü batıda Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve İyi Parti’den oluşan Millet İtttifakı’na verdiği destekle oynadı. Buralar nüfusun yarısını oluşturan ve dinamik seçmen kitlesinin bulunduğu yerler. Bu kentlerde, Gezi olaylarındaki gibi uzlaşmaz siyasi çizgileri buluşturan ruh yeniden nüksetti.

Erdoğan’ın bu tablodan nasıl bir ders çıkaracağı önemli. Kendisine kaybettiren Kürtleri kazanmaya mı yönelecek; yoksa “derin devlet” ile kader birliğine yapışıp intikama devam mı edecek? Erdoğan’ın pragmatizm gereği daha uyumlu olacağını öngörenler var. Ekonomik krizin dayatmasıyla AB ve ABD ile gerilimleri düşürebilir, iddialı dış politika konularında vites küçültebilir, Suriye’de yelkenleri indirebilir ve 2023’teki seçime kadar evin içini toparlamaya odaklanabilir.

Ancak Kürtlerle ilgili 2013’teki gibi barışçıl bir sayfa açması ya da yeni bir ittifak arayışına girmesi iki nedenle beklenmiyor: Birincisi bunun için Erdoğan’ın evvela MHP ile aleni, “ulusalcı” klikle gizli, ittifakına son vermesi gerekiyor. Erdoğan mevcut ittifak bileşenlerine mahkum hale geldi. Bu cephe de Kürt açılımına izin vermez. İkincisi, Kürtler o kadar çok hırpalandı ki artık bu cenahtan kimse Erdoğan’a elini kolay kolay uzatmaz.

Fakat üçüncü bir ihtimal daha var: Başkanlık sistemiyle ciddi bir tasfiye yaşasalar da asker, istihbarat, bürokrasi ve devletin sivil uzantıları, çökertme stratejisinin başarısızlığını teslim edip istikameti yeniden barış konseptine çevirebilir. CHP, İyi Parti ve HDP arasında adı konulmamış, hatta ilk ikisi tarafından zemmedilmiş ortaklık da siyasal paradigmayı değiştirebilir.

Bu ihtimali Al-Monitor’a değerlendiren Gazete Duvar yazarı Hakkı Özdal “Sosyal demokratlar, milliyetçiler ve Kürtler arasındaki bu ittifak, toplumsal alternatif olarak görülmesi ya da Kürt hareketinin kendine manevra alanı yaratması açısından önemli. Bu Erdoğan için kabus senaryosuydu” diyor.

Peki, Erdoğan’ın seçenekleri neler? Mesela MHP ile ittifakı bitirebilir mi? Ya da Kürtlerle ittifak kurabilir mi? Sonuncu sorunun Kürtleri fena halde kızdırdığını peşinen not edelim. Özdal’a göre Erdoğan’ın MHP ile ittifakı özünde devletle ittifaktır ve bundan vazgeçmesi zor. Haliyle soruyu “MHP lideri Devlet Bahçeli ittifakı bitirir mi” diye çevirmek gerekir. Özdal’ın değerlendirmesi şöyle: “Erdoğan’ın ittifak yapacağı tek alternatif Kürtler. Tekrar eskiye dönmek ister ama zeminini kaybetti. Kürtler yeniden el vermez. Kürtlerde ‘Ülkenin kaderini biz belirledik’ diye bir moral toparlanması var.”

Seçim gecesi yaşananlara işaret eden Özdal şöyle devam şöyle devam ediyor: “Bence seçimin sonucunu tanımama konusunda Erdoğan devletten yüz göremedi. Sistemi tutamayacakları için bunu istemediler. Beka ile ilgili hiçbir şey dikiş tutmadı. Devletin unsurları bunu gördü. (...) Bence devletin bir kanadı Erdoğan’a sınır çekti. Erdoğan’ın seçim gecesi devleti tamamen kontrol altında tutamadığı görüldü. Yoksa işin peşini bırakmazdı. O yüzden Batı ile arasını düzeltemeye, devletle iyi geçinmeye çalışacak. Bir taraftan MHP’ye ortaklığı korurken diğer yandan bazı tutukluları bırakıp tansiyonu düşürerek zaman kazanacak.”

HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü de Erdoğan’ın ittifak bileşenlerini değiştirecek kadar manevra alanı bulamayacağını düşünüyor. “Müttefiklerini değiştirebileceğine ihtimal vermiyorum” diyen Kürkçü’ye göre ağır bir sarsıntı geçiren Erdoğan’ın zayıflığı üç noktada diğer güçlerin önünü açacak: Bir, bütün olarak muhalefetin gücü artıyor. Muhalefet bunu hissettiği için AKP’nin hamlelerine yanıt verebiliyor. İkincisi, Erdoğan iktidar bloğunda MHP ve Ergenekon nezdinde zayıf düştü. Onların taleplerine ayak diretemez. Üçüncüsü, AKP içindeki fay hatları harekete geçti.

Kürkçü’nün Al-Monitor’a değerlendirmesi şöyle: “Erdoğan herhangi bir uluslararası hamleye girişmeden içeride bununla başa çıkmanın yollarını arayacaktır. Dış koşullar da değişti. İçerde ve dışarıda kararın bir tek Erdoğan’a kalmadığı çetrefilli bir denge oluştu. Kısa vadede hamle yapamaz.”

Kürkçü’ye göre Kürtlerle ilgili sayfanın çevrilmesi PKK’nin izleyeceği siyasete, İmralı Cezaevi’nde tecrit altında tutulan Abdullah Öcalan’ın devreye sokulmasına ve Erdoğan dışında aktörlerin ortaya çıkmasına bağlı: “HDP’nin seçimdeki belirleyici konumu partinin Kürtlere kabul ettirdiği taktikti. Yukarıdan dayatılmış bir şey değildi. CHP’nin özgürlükçü kanadıyla bir etkileşim doğdu. Çatışma dinamiği devreye girmediği için de halkta kabul gördü. Şimdi PKK’nin durumu nasıl okuduğu önemli. Silahlı çatışmanın şiddetle seyredeceğini düşünmüyorum ama devlet tarafında müzakereci bir odak ortaya çıkmalı.”

Peki, devletin içinden yeni bir inisiyatif gelişebilir mi? Kürkçü daha önce asker ve istihbarat kanadının iktidarı paylaşma önerisinin AKP’de karşılık bulduğunu hatırlatarak “O kesim devlet dışına düştü” diyor. Kürkçü şöyle devam ediyor: “Öcalan’a tecridin sürmesi barış niyetinin olmadığını gösteriyor. Elbette bu, müzakere seçeneği masada tutulmuyor demek değil. Kürtlerin gelişme seyri ve Rönesans kapasitesi muhataplarını etkiliyor. Yeni kapılar açılacaksa Kürtlerin yapacağı tercihler sayesinde olacak. Rojava’da ortaya çıktığı gibi uluslararası baskı mekanizması da önem kazanıyor.”

Türkiye’de Kürtleri siyasetin saygın ortağı haline getirecek yol biraz da Suriye’deki Kürtlerin kazanımlarını çökertmeye ayarlı politikanın terkine bağlı. Bu konuda esnekliğe dair henüz işaret yok.