Hatip Dicle: Öcalan devletin dayatmalarını kabul etmeyince masa devrildi

AhvalPOD’da yayınlanan ‘Yankılar’ programına konuk olan Hatip Dicle  Dolmabahçe Mutabakatı ile “hendek savaşları”nın arka planını anlattı.

Hatip Dicle: Öcalan devletin dayatmalarını kabul etmeyince masa devrildi

AhvalPOD’da yayınlanan ‘Yankılar’ programına konuk olan Hatip Dicle  Dolmabahçe Mutabakatı ile “hendek savaşları”nın arka planını anlattı.

Dolmabahçe Mutabakatı’nın özünün, “Türkiye’nin demokrasi sorunu var ve bu demokratik sorunları muhataplarıyla tartışacağız. Yeni perspektiflerle Türkiye’yi demokratik bir anayasaya kavuşturacağız.” gerekçelerinden hareketle oluştuğunu dile getiren Dicle hedefin toplumsal mühendislik değil, Türkiye’nin sorunlarının  İmralı’da tartışılarak çözüm bulunması olduğunu dile getirdi. 

Hatip Dicle o süreçte, Öcalan’ın, örgüte çağrı yaparak silahları tamamen ortadan kaldıracak şekilde bir kongre yapılması ve o kongrede Türkiye’ye karşı silahlı mücadelenin durduğunun ilan edilmesi, uzun yıllardır süren silahlı çatışmanın demokratik bir anlayışla sona erdirilmesini istediğini vurguladı.

BM gibi farklı üçüncü güçlerin devrede olmadığı sadece iki muhatabın devlet içinde karşı karşıya gelerek çözümler bulduğu demokratik bir hamlenin gerçekleşme şansının demokratik olmayan çevreler tarafından sabote edildiğini ve Türkiye’nin kanlı bir sürece girdiğini ileri süren Dicle şöyle devam etti:

Türkiye büyük bir fırsatı kaçırıyor. Kürtler, Türkiye’nin tüm renkleriyle kardeşleşmek için. Dört yılda tüm demokratik hayallerimizi yok eden, kanlı, tamamen Hitler anlayışı kurallarıyla işleyen bir rejimle karşı karşıya kaldık. Bu halklarımız için bir felakettir. Bunu sırtımızdan atacağımıza ben şahsen umutluyum.

Pratik sahadaki gelişmelerle, İmralı’daki konuşmalar arasında uçurum vardı. Denkleşmiyordu. PKK, sekiz dokuz kez ateşkes ilan etti ama ordu çözüm sürecinde ilk defa uyuyordu. Silahlar susmuştu. Toplumda umut vardı. 

Maalesef devletin ajandası sorunları demokratik olarak çözüm değildi. 

Bazı noktalarda dayatmalara gittiler, o dayatmaları da başta Sayın Öcalan ve Kürtler kabul etmeyince masayı devirdiler.

Hendek savaşları

Cizre şehir içinde hendekler kazıldığında Öcalan’ın bunların sebebini anlamak için kendisini görevlendirdiğini dile getiren Dicle hendekler ile ilgili tespitlerini şöyle anlatıyor:

Hendeklere gittim. Biri iki kişinin elinde kaleşnikof vardı,  diğerlerin elinde bombalı tüfeklerdi. 20’li yaşlardaki gençlerdi. Bir eve gittik. Sayın Öcalan bunu anlamak istiyor, siz neden bu hendekleri kazmak istiyorsunuz dedik. Bize dedikler ki, “Bizim tek amacımız vardı. Biz daha önce çeşitli süreklerde cezaevinde yattık. Tekrar bizim arama kararımız çıkarıldı. Biz şaşırdık. ‘Bizim ancak ölümüzü toplayabilirler’ kararı aldık. Ben de dedim ki, ‘Sayın Öcalan diyor ki, ‘Biz burada görüşme yapıyoruz. Sorunları çözmeye çalışıyoruz, onların bu hareketi süreci zorluyor”. 
Sonuçta şu anlaşmaya varıldı. Gençler belediyenin de yardımıyla tamamen hendekleri kapatacak,  polis güçleri de bu gençleri gözaltına alma ve tutuklama sevdasından vazgeçecek, tutuklama sevdasından vazgeçilecek. Bu şekilde sorun çözülecekti. Ne zaman ki masa devrildi iş silaha döküldü, sadece elinde av tüfeği olan gençler değil, şehirlere gerilla da girerek o acı süreç, herkes açısından ders çıkarılması gereken o süreç ne yazık ki, hiç hayal edilmeyen bir şekilde bir savaşa ve şiddetli çatışmalar evrildi. 

Hendekler kapatılarak o dönemde sorun aşılabilmişti. Kanlı çözümlere yol açmadan sorunlar çözülebiliniyordu. Ben o gün Cizre’ye gittiğimde, görüşmelerle bu sorunu çözdük. 
Biz görüşmeler yaparken, ‘Çöktürme Planı’ yapmışlar. Devlet bizimle görüşmeleri sürdürürken, bir yandan da bunu yapıyordu. 

Biz, sorunu barışçıl yollarla çözmeye çalışmak için müzakere yürütüyoruz ama devlet yani Kamu Güvenliği Müsteşarlığı bir Çöktürme Planı hazırlamış. 

Yüksekova ve Nusaybin’in halini gören 10 şiddetinde deprem var derdi. Ben Nusaybin’i gördüğümde korkunçtu. İnanır mısınız, Hitler’in Yahudi gettolarını bombaladığı gibi altı mahalle dümdüzdü. 

Eğer, ortada bazı gençler eline silah almışsa, hafif silaha karşı devletin askeri birimleri müdahale eder. Devletin helikopterleri, hatta bir iki yerde savaş uçakları kullanıldı. Tanklar şehirlere sokuldu. Bunlar savaş suçuydu. 

BM’nin bu şehir suçlarını bir gün savaş suçu olarak ele alınacağına inanıyorum. 

Henüz herhalde ortamı oluşmamıştır. Bunlar hepsi tespit edilmiştir. Nusaybin ve diğer şehirlerin nasıl yakılıp yıkıldığını ortadadır. Cizre’de bodrum katlarında 180’nin üzerinde insanlar canlı olarak yakıldı.

Şuanda bir faşist diktatörlük var. Hitler’i örnek veriyorum. Faşistlerle müzakere yapılabildiği bir örnek yok. Bunlardan demokratik çerçevede bir araya gelmek tekrar, müzakere yürütmek çözüm bulmak düşünülmemeli, biz de düşünmüyoruz böyle bir şey. Yoktur, böyle bir şey olamaz."