İlker Başbuğ: PKK devletleşiyor

26. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, "Türkiye'nin Kürdistan Bölgesi'nde federal yapı oluşumunu engelleyemediğini, benzer bir gelişmenin Suriye'de gerçekleşmek üzere olduğunu, PKK'nin burada devletleşme yolunda ilerlediğini dile getirerek, Güvenli Bölge'nin PKK'nin devletleşmesi sürecine fayda sağlayacağını ileri sürdü.

İlker Başbuğ: PKK devletleşiyor

26. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, "Türkiye'nin Kürdistan Bölgesi'nde federal yapı oluşumunu engelleyemediğini, benzer bir gelişmenin Suriye'de gerçekleşmek üzere olduğunu, PKK'nin burada devletleşme yolunda ilerlediğini dile getirerek, Güvenli Bölge'nin PKK'nin devletleşmesi sürecine fayda sağlayacağını ileri sürdü.

26. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Didem Arslan Yılmaz moderatörlüğünde Habertürk TV'de yayınlanan Türkiye'nin Nabzı programında soruları yanıtlıyor.

Başbuğ'un açıklamalarından satır başları şöyle:

ABD'deki kurumların Türkiye'ye bakışı negatif

-Maalesef Kongre'de korkunç bir Türkiye karşıtlığı var. Belki de inanın geçmişte de yaşanmamış boyutlarda olaylar var. ABD'deki kurumların Türkiye'ye bakış açısı oldukça negatif. F-35 Pentagon'un projesi. ABD'de böyle bir durumla karşı karşıyayız. 25 Haziran'da ABD Senato'nun Dış İlişkiler Komitesi'nden Doğu Akdeniz'le ilgili olarak bir strateji belgesi çıktı. Bunu uygulanması yetkisi elbette Başkan'a ait. ABD sisteminde genellikle, bildiğim kadarıyla kurumlar arasında al ver var. Mesela Pentagon bir ülkeye olumlu bakar herhangi bir konuda, Dışişleri Bakanlığı olumsuz bakar, der ki, 'Bu konuda bloke etmeyeyim, sen de bu konuda blokunu kaldır'. Mahkemeleri bile uzlaşmaya dayanan bir sistemle karşı karşıyayız. Türkiye karşıtlığı S-400 ciddi sorun olduğunu kabul etmemiz lazım. Suriye olayı var. Diğer başka olaylar da var.

-Türkiye-ABD ilişkileri açısından Suriye bağlamına baktığımızda temel sorunumuz Fırat'ın doğsundaki yapılanma. Türkiye için hayati tehdit bu. Fırat'ın doğusunda ne var YPG/PYD eşittir PKK. Yapılanma var,  devletleşmek istiyorlar. Ordusu, silahı var mı var. ABD kaç bin TIR malzeme gönderdi. Türkiye Cumhuriyeti devletinin Fırat'ın doğsunda PYD/YPG diyoruz ama esasında PKK bu. PKK'nın devletleşmesi Türkiye'de kimse kabul edemez. Türkiye'nin aldığı operasyonel tedbirlerle Fırat'ın batısında kısmen çözümlendi fakat Fırat'ın doğusundaki sorun duruyor.

Irak'taki olayla Suriye'deki olay birbirine benzemez

-Bir güvenli bölge kuralım meselesi çıktı. PYD/YPG'yi 30 km. aşağıya kuralım o alan boşalsın. Sonra ne olacak? Kişisel olarak güvenli bölgeye soğuk bakıyorum. Biz aynı güvenli bölge, uçuşa yasak bölgeler Irak'ın kuzeyinde olmadı mı, oldu. Sonuç Irak'ta federatif yapı oldu, Irak'ın kuzeyinde federal bir devlet çıktı. Aynı sorun Suriye'nin kuzeyinde özellikle Fırat'ın doğusunda olma riski de var. Irak'taki olayla Suriye'deki olayı birbirine benzetmemiz lazım. Irak'ın kuzeyinde yapılanma Irak Anayasası'yla kuruldu. Irak'ın kuzeyindeki Kürt bölgesel yönetimi Iraklı Kürtler'in. Biz buna karşı çıktık ama önleyemedik. 2007'de Kara Harp Okulu'nda "Türkiye'nin Irak'taki gelişmelere yön verecek güce sahip olmadığı söylenebilir. Ancak Türkiye'nin gelişmeleri engelleyebilecek, maliyetleri arttırabilecek bir güce sahip olmadığı da söylenemez"

PKK'nin komşumuz olmasını kabul eder misiniz?

-25 Eylül 2017'de Irak'ın kuzeyinde bağımsızlık referandumu yapıldı. Kazandılar ama uygulayamadılar. Niye Türkiye ve İran karşı çıktı, engelledik. Aynı olayı Suriye'nin kuzeyinde yaşayamayız. Irak'ın kuzeyindeki yapılanma Irak Anayasası artı Irak Kürtlerinin gerçekleştirdiği bir şey. Yasal olarak aykırı bir şey yok, Türkiye'nin menfaatlerine uygun değil ama engelleyemedik. Ama Suriye'nin kuzeyinde PKK terör örgütü devletleşiyor. Siz PKK terör örgütünün komşunuz olmasını nasıl kabul ederseniz? Bu bir beka sorunudur. Suriye ile Irak aynı değil. Güvenli bölge olayını riskli görüyorum. Çünkü Irak'ta yaşadık. Uçuşa yasak bölge ve 36. paralel meselesi. ABD'nin kafasındaki projesi PYD/YPG'yi PKK'dan ayırmak mı? Burada dikkatli olmanız lazım. Diyorlar ki, Suriye savunma güçleri olacak. Ana unsuru kim? YPG. Aslında YPG/PYD. PKK ile bağını biz koparttık söylemi ne kadar gerçekçi? Çok gerçekçi olduğunu düşünmüyorum. Irak'taki tablo bu açıdan bize ders veriyor.

Amerika İran'ı mutlaka vuracaktır

-Şimdi ABD, YPG/PYD'ye böyle bakıyor da Rusya, Türkiye'nin baktığı pencereden mi bakıyor? Hayır. YPG/PYD'nin Moskova'da bürosu var. Acaba Suriye'de nihai çözüm konusunda Rusya ile Amerika anlaştı mı? Fırat'ın batısını bize bırakın, Fırat'ın doğusunu siz alın. ABD ile  Rusya'nın arasında böyle bir anlaşmanın olmadığından emin misin? Olabilir mi? Olabilir. En kötü ihtimalle düşüneceksiniz. Devlet tedbir almayı gerektiriyor. ABD ile sorunlarımızı toparlarsak Doğu Akdeniz, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum yönetimi ilişkileri, Suriye konusu var. Asıl sorunu unuttuk. Asıl sorun İran. İran'a karşı Amerika bir eylem yapacak. ABD hiçbir zaman kalkıp İran'ı işgal etmeye, Irak'ta yaptığını yapması mümkün değil. İran tarihin hiçbir  döneminde işgal edilmemiş bir ülke. Osmanlı, Kanuni Sultan Süleyman Tebriz'de durdu. Ama ne yapacaktır? Vuracaktır. Hava harekatı yapabilir, füzeler atabilir. Trump, 'İran'ı vurmak için onay verdim' diyor. Ama sonra 'Bana geldiler, vurursak çok insan zayiatı olur' dedi. Sen karar alırken bunu söylemediler mi?

Cemil Bayık ABD'nin terör örgütü olarak kabul ettiği bir örgütün üyesi

-Terörist örgütün 5 kurucusundan bir tanesi Cemil Bayık. Washington Post'taki makalesini okudum. Zamanlamasına dikkat edelim. Niye 3 Temmuz? Niye Washington Post? Bu gazete devlete daha yakın hareket eden bir gazete. New York Times biraz muhaliftir, Washington Post, Cumhuriyetçilere, New York Times Demokratlara yakındır. Washington Post'ta böyle bir yazı nasıl çıkar? Cemil Bayık, ABD'nin de kabul ettiği terör örgütünün bir lideri. Burada bir cüret, biraz haddini aşma var. Bu çok düşündürücü. İçeriğine girmiyorum. Burada konuşulacak bir konu  değil. Çok ağır suçlamalar var, yalanlar, iftiralar var. Başlığı önemli, tam şu andaki an Kürtlerle Türk devleti arasında barış yapma zamanı, aman bu şansı kaybetmeyelim, diyor. Başlık bu.

ABD Türkiye'ye çözüm süreci dayatmak mı istiyor?

-Karşınızdaki bir terör örgütü. Terör örgütüyle istihbarat birimleriniz görüşebilir. Bu da gizli olması daha doğal. Açık olmaması lazım. Tek görüşme şeyi terör örgütünün kayıtsız, şartsız silah bırakması. Karşınızdaki terör örgütü 'ben silah bırakacağım kayıtsız şartsız' derse sizin istihbarat örgütünüz onlarla görüşür. Kayıtsız şartsız silah bırakmanın nasıl olacağı yönünde görüşmeler yapabilirsiniz. Terör örgütünde suça bulaşmamız insanlar varsa devletin kayıtlarında görebilirsiniz, af edersiniz. Sonra da onları rehabilitasyonla topluma kazandırmaya çalışırsınız. Ama oturup terör örgütüyle siyasi çözüm maksatlı, yani şartlı, 'siz bana şunu verin, ben de silahı bırakayım' adamın dediği bu. Böyle bir şey olmaz. ABD, Türkiye'ye tekrar bir açılım süreciyle siyasi süreci mi dayatmak istiyor. Türkiye buna direnmesi lazım. Bu olmaz.

Terörle mücadele sadece güvenlik boyutuyla olmaz

-Türkiye'de asker olarak bu konuyu dile getiren ilk benim. Ben  dedim ki, 'terörle mücadele dört boyutlu olur. Askeri boyutu var, güvenlik kuvvetlerine düşer. Terör örgütü marjinalize edilinceye kadar güvenlik güçleriniz devam edecek. Bu mücadele devam ederken devlet aynı zamanda ekonomik alanda neler yapmam lazım, sosyal alanda, eğitim alanında diğer boyutları var. Psikolojik alanda. Bazıları siyasalı sokuyor ben onda yokum. Türkiye devleti üniter devlet, federale karşıyım. Meselenin sosyolojik boyutu var. Ben 'terör örgütüne katılanların bazıları zorla ailesinden alındı götürüldü dağa'. Zorla çocuğu dağa götürülen annenin de acısını da anlamanız lazım. Terörle mücadele sadece güvenlik boyutuyla olmaz diyen benim.

Siyasi iktidarın natodan çıkacağını düşünmüyorum, çıkması akla ziyan bir olay

-Ben şu anda siyasi iktidarın kesinlikle NATO'dan çıkma yönünde bir düşüncesi olduğu kanaatinde değilim. Siyasi iktidar NATO içinde kalmayı düşündüğünü, değerlendirdiğini görüyorum ve yüzde 100 destekliyorum. Aynı görüşteyim. Böyle bir şey olabileceğini pek fazla beklemiyorum. NATO Türkiye'nin eşit haklarla yer aldığı tek uluslararası organizasyon. Yani Türkiye tek başına alınacak bir kararı durdurur. Böyle bir gücünüz var. NATO üyesi olmak bir prestij ve imkanlardır. Türkiye'de NATO denince Amerika ile karıştırılıyor. Elbette ABD, NATO'da çok güçlü ama ABD ile olan sorunları insanlar bazıları NATO sorunu diye aktarıyorlar, ilgisi yok. NATO'da siz hayır dediğiniz müddetçe sizin aleyhinize yapacağı bir şey yok.

-NATO'da olmak Yunanistan'la ilişkilerinde size avantaj sağlıyor. Sizinle Yunanistan'ın sorunu var mı, var. NATO'dan çıktınız, ne olacak? Ertesi gün Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail NATO üyesi olur. Hiç şüpheniz olmasın. Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail bayram eder. Siz NATO'da olarak Türkiye'nin milli menfaatlerine aykırı olabilecek konularda engelleme olanağınız var. Şangay Beşlisi'ne tam üye NATO'dan çıkmadan olamazsınız. Benim sorunum Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum yönetimiyle, ekonomik bağlılığım Batı'yla. Siz aleyhinizde olabilecek yaptırımları engellemek durumdasınız. Mesela Yunanistan uçakları sizin hava sahasını ihlal ediyor. NATO tespit ediyor ve 'dikkat et' diyor. AB Yunanistan'ın arkasında. ABD de o niyeti gösteriyor, belki de Türkiye'ye gözdağı vermek istiyor. NATO'dan çıkmak akla ziyan bir olay.

Bütün mesele F-35'in bilgilerinin S-400'e yüklenmesi

-ABD için çok büyük proje. 1,5 trilyon. Savunması için de önemli bir proje. Şimdi Türkiye S-400'leri Rusya'dan alma kararı verdi. Bugün yarın S-400'ler Türkiye'ye gelecek. Bu andan itibaren gelmemesini düşünmek demek Türkiye devleti olarak itibarınızın çökertmek demek. Bir Türk olarak biz de bunu kabul edemeyiz, devlet bunu taahhüt etmiş, ödemişsiniz, dolayısıyla bu sistem gelecek. Aksini düşünmek olmaz. Bu ülkenin bir vatandaşı olarak aksini düşünemezsiniz. Artık bu olay bitmiştir. Bu gelecek. Bunun geri dönüşü yok. Sorun şurada, Amerika gözüyle bakalım. Size F-35'leri verirse, siz ilk başta F-35'lerle ilgili bilgileri biz havacılıkta buna 'elektronik iz' deriz. O uçağın bütün elektronik bilgilerini S-400'e yüklemek durumundasınız. S-400'lere F-35'lerle ilgili bilgilerin yüklenmesi demek, bir bakıma radarda görünür veya görünmez olduğunun test edilmesi demek. Bunu ABD'nin kabul etmesi söz konusu değil. Edemez. Benim kişisel görüşüm şu, 1,5 trilyon dolarlık proje söz konusu. Projede problem var. Problemli nokta radara yakalanıp, yakalanmaması noktasında toplanıyor. Bunu en iyi S-400 test eder. Dolayısıyla F-35'ler ölür.

F-16'ların bir bölümünün gövde ömrü 4-5 sene sonra doluyor

-Türkiye'nin F-35 tayyarelerini alması bence mümkün değil. Dolayısıyla burada devlet olarak düşen bir görevimiz var. Planlamanızı yapmanız lazım, F-35'lerin verilmeyeceği noktasından haraket ederek bu boşluğu nasıl kapatacağımızı planlamanız lazım. Mutlaka Genelkurmay, Hava Kuvvetlerimiz bunu planlıyorduk. Bizim ana savaş uçağımız F-16'lar. Şu anda güçlüyüz. Her uçağın gövde ömrü vardır. F-16'lar için bu 8 bin saattir. 8 bin saat uçtuktan sonra gövdesinin elden geçirmesi lazım. Biz ona gövde güçlendirme diyoruz. Bizde F-16'lar üç model. 4-5 sene sonra blok 30'ların gövde ömürleri doluyor. Sizin beşinci nesil bir savaş uçağınızı envanterinize alacak şekilde hareket etmeniz lazım. Ya bir ülkeden alacaksınız, bilemem a, b, c ülkesi. Veya kendiniz bir milli uçak üretmeye başlamışsınız da, olayı hareketlenmeye çalışacaksınız.

ABD'liler S-400'leri kabul ettiler ama aktive etmeyin diyorlar

-S-400 hakikaten stratejik bir savunma sistemi. Size çok büyük avantaj ve üstünlük sağlıyor. Bölge hava savunma sistemini getirdiniz güneye koydunuz. Doğu Akdeniz, Suriye-Irak, Kıbrıs'ı kapatıyorsunuz. Orada kimsenin uçağı uçamaz. Hele bir de o bölgede 'uçuşa yasak bölge' derseniz o bölgeyi kontrol altına alıyorsunuz. Batı'da koyun Ege'yi, Akdeniz'i kontrol altına alıyorsunuz. Bu size büyük bir güç veriyor. Bunu asla unutmamalıyız. Bunlar nereye konuşlanacak? Bu soruya ben cevap veremem. Devlette ilgili makamların vereceği bir karar. İlk önce şöyle söylendi, efendim S-400'leri Türkiye alacak ama depoya koyacak diyenler oldu. İki gün evvel ABD'li Senatör S. Abraham bu konuda ilginç bir açıklama yaptı. 'Tamam S-400'ler Türkiye'ye gelsin ama aktive edilmesin' dedi. Peki biz aktive edersek tespit edilir mi, tabii edilir. Uydudan hemen tespit edilir. Amerikalılar şunu söylüyordu ilk başlarda, bu sistem Türkiye'ye geldiği an biz yaptırımları uygularız. Orada biraz yumuşama görüyoruz. Türkiye'ye gelmeyi kabul ettiler ama 'gelsin aktive etmeyin' diyorlar.

Siyasi iktidarın politikasını doğru buluyorum

-Sistemi kullanmazsanız bunun eğitimini nasıl yapacaksınız. İlgili personelin eğitimini yapmanız lazım, onun için de sistemi aktive etmeniz lazım. Denildi ki, 'biz sistemi alalım, Azerbaycan gibi dost bir ülkede konuşlansın, orada personelimiz olsun, orada aktif olarak kullanalım'. Önemli olan ihtiyacınız olduğu anda hazır olmasıdır. Bu da eğitimle ilgili konu. O zaman sistemin aktive edilmesi lazım değil mi? Bazıları tehdit ve risk altında aktive ederiz diyorlar, peki o zaman eğitimi nasıl vereceksiniz? Biz bu sistemin arkasındayız, kamuoyu araştırmalarına bakın yüzde 100 bu sistem gelecek deniyor. Önemli olan bunu en avantajlı bir şekilde kullanabilmemiz gerekiyor. Bize yönelik tehditlere karşı kullanabilecek tehditlere karşı kullanmamız lazım. Yer konusu ayrı bir tartışma konusu. Yer konusunu belki de NATO ve ABD ile görüşeceğiniz bir realite olarak karşınıza çıkıyor. Şu anda siyasi iktidarın bu konuda yürüttüğü politikanın doğru olduğunu düşünüyorum. ABD'yle ipleri koparmadan bunu sağlamanız lazım.

ABD ve NATO'yu rahatsız etmeyen çözüm bulunmalı

-Bu sistemi Türkiye'deki  durumunu Türkiye'de menfaatlerine ve  cevaplarına en uygun tarzda yerleştirip, kullanmanız, çözmeniz lazım. Bu noktada NATO'nun ve ABD'nin görüşlerini dikkate almanız lazım. Böyle bir durum da var. Siyasi iktidar benim de anladığım kadarıyla bu çizgide devam ediyor gibi gözüküyor. S-400'ler aktif olunca F-35'lerle aynı anda olması olmaz. Orayı da rahatsız etmeyecek ortak bir çözüm bulmak zorundasınız. Şimdi yer konusunda bir görüşme sözkonusu olabilir. Bana sorsan, Ege'ye ve güneye koyun derim. Belki Rusya bile güneye konulmasını ne kadar kabul eder? Bu konu bir noktada ortak tartışarak çözüme götürmek durumunda olduğunuz bir sorun olarak karşınıza çıkıyor.

Yaptırımlar konusunda Trump'un insiyatifiyle karşı karşıyayız

-ABD'nin hasımlarına, düşman olarak kabul ettiklerine karşı yaptırımlarla mukabele yasası var. S-400 konusu onlardan bir tanesi. S-400'ü alan ülkelere yaptırım uygulaması sözkonusu. Rus firması da bunu biliyor.  Yaptırımlar 12 tane. Burada ABD Başkanı'nın yetkisi var. Bir kere bu bir yasa. ABD Kongresi'nden geçen ve Başkan tarafından onaylanan yasa. Bu yasa ABD Başkanı'na yetki veriyor. 12'den 5 tanesini sen seç diyor. Yaptırımlardan ağır olanlar var çok hafif olanlar var. Başkan isterse ağır yaptırımları veya çok hafif yaptırımları seçebilir. Bazı analistler 5 bile olsa 1 tanesi ağır olabilir diyor. Başkan Trump, Japonya'da yaptığı konuşmada S-400 konusunda Türkiye'nin itildiğini, sanki yaptırımlar olmayabilir gibi bir kanaat hasıl oldu. Türkiye'yi rahatsız etmeyecek yaptırımları oluşturabilir. Veya Amerikan milli menfaatleri Türkiye'nin ağır yaptırımlara girmesi doğru değil, dolayısıyla uygulamıyorum diyor. 6 ay erteleyebilir ama temelli sıfırlama imkanı yok. Şu anda yaptırımlar konusunda Başkan Trump'ın inisiyatifiyle karşı karşıyayız.

Trump bir şey almadan bir şey vermemek anlayışında biri

-Trump'un çeşitli pozisyonlar maalesef kısa zamanda değişikliğe uğrayabiliyor. Trump'un sözüne ne kadar güvenebilirsiniz. Güvenirliği zayıf. İki, Amerika seçim sürecine girdi. 2020'de ABD'de Başkanlık seçimi var. Cumhuriyetçi ve Demokratlar, Türkiye'ye karşı tedbirler alma konusunu işliyor. Trump belki bu uygulamayı uzatacak. Ama karşımızda bir Trump var. Trump biraz olaylara pazarlık, al-ver diye bakan bir yapıda. Size bu yaptırımları uygulamayacak veyahut tehir edecek, ama bu neyin karşılığı? Soru bu. Bunu da iyi değerlendirmek lazım. Trump bir şey almadan bir şey vermez. Bu ne olabilir?

Amerika'da tek devlet ve güçlü kurumlar var

-ABD'yi iyi okumanız lazım. Tek ABD yok. Sanki ABD tek bir sistem. Her şeyde bilgisi var, her şeye o karar veriyor, böyle bir şey yok. Bir ABD var fakat ABD'de anayasal kurumlar var. Çok güçlü kurumlar. Belki de en büyük özelliği o kadar sistem, anayasası, onların tabiriyle balansı, dengeyi çok güzel kurmuş. Yasama, kongre, yürütme, başkan ve yargı. Yargı bir kere tamamen, inanılmaz boyutta bağımsız. ABD Başkanı kongrede yıllık konuşmaya geliyor, en ön sırada Anayasa Mahkemesi yargıçları oturuyor, herkes ayağa kalkıyor, onlar kalkmıyor. Onları başkanlar seçiyor ve ömür boyu oradalar. ABD'deki yargı sisteminin yüzde 100'e yakın bağımsız olduğunu ifade edelim. Kongre o kadar güçlü ki, eğer Temsilciler Meclisi ve Senato karar verirse Başkan'ı bile görevden almaya gidecek bir kongre karşımızda.

ABD Başkanı'nın bir elçi ataması için senatonun onayı gerekiyor

-Temsilciler Meclisi üyeleri tamamen halk içinde. Sizi seçenlerle irtibatı koptuğu an ikinci kez seçilme şansınız yok. Senato çok önemli. 100 senatör. İkisinin toplamı 535 gibi.Bir bütçe yani ABD Başkanı kongreden geçmeden 1 Dolar'ı harcayamaz. Bütçenin tamamen yapımı, kontrolü kongreye ait. ABD'nin milli bütçesinden bahsediyoruz. Onlarda sekreter diye geçer,bizdeki karşılığı bakanlar. CIA, FBI Başkanları, orgeneral rütbesindeki komutanlar, büyükelçiler. Başkan istediğini gönderemiyor. Onayı gerekiyor. Başkan Ankara'ya bu kişiyi büyükelçi olarak tayin etmek istiyorum, o senatoya gidecek. Orada adamı binlerce sorguya çekiyorlar, bazen kabul ediyorlar, bazen kabul etmiyorlar. Kongre çok güçlü. Başkan da güçlü elbette.

Çuval olayı Türkiye-ABD ilişkilerinde büyük bir travmadır

-4 Temmuz 2003 yani 16 yıl önce bugün, biliyorsunuz Irak'ın kuzeyinde bizim özel kuvvetlere ait timlerimiz var.Bunlardan bir tanesi de Süleymaniye'de. Bugün Amerika'nın bağımsızlık günü biliyorsunuz. Özel olarak seçilmiş bir tarih olarak gözüküyor. Amerikan askerler bizim Süleymaniye'deki timin bulunduğu binayı bastılar, personelimizi aldılar, hakikaten bizim için travmaydı. Başlarına çuval geçirip alıp götürdüler. Bu Türk-ABD ilişkilerinde bir travmatik bir olay. Bu olay unutulmaz. Biz devlet olarak yeterli tepki gösterebildik mi? Maalesef söyleyebilecek durumda değiliz. Ben bu olay olduğu zaman Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanıydım. Bizim Kuzey Irak'taki timlerimiz tamamen Genelkurmay Başkanlığı'nın yetkisi ve sorumluluğu olan bir konu. O gün sonradan öğrendim ki, Genelkurmay'dan aradıklarında kimseyi bulamadılar. Bu TSK ve Pentagon arasında bayağı bir uçurum, boşluk yarattı. Soğuk bir hava. Eylül ayı başında Genelkurmay 2. Başkanlığı'na tayin oldum. Geldiğimde Türk-Amerikan ilişkileri oldukça gergin ve soğuk safhadaydı.

-İlk yapacağımız iş buna benzer bir olayı yaşamamız lazımdı. Hemen bu olayı düşündük, ne yapabiliriz diye. Sayın Genelkurmay Başkanı'na arz ettim. Özel Kuvvetler Komutanı'nı Irak'ın kuzeyine yollayalım. Bütün timlerinizi dolaşsın, sizin yazılı emrinizi bütün tim komutanlarına tebliğ etsin ve timlerin gücüne baksın, komutan da 'uygun' dedi. Tim komutanlarına verdiğimiz emir şu: Size herhangi bir şekilde kimden gelirse gelsin, bir saldırı olursa hiç kimseye, yok Ankara'ya, Özel Kuvvetler Komutanı'na sorayım demeden misliyle mukabele edeceksiniz. İmzayı da attık. Herhangi bir saldırı olursa tim komutanı hiçbir yere sormadan silahla mukabele edecek. Belki de şehit olacak hepsi. Bu emri Amerikan Büyükelçiliği'ne yolladık. 1 saat sonra bir telefon 'Efendim Amerika Büyükelçisi sizinle görüşmek istiyor', 'Tamam gelsin' dedik. Bizim timimizin birisi burnunu kanatırsa, saldırı olursa kimden gelirse gelsin, 16 kişi orada şehit olur, ama sizden de öldürebildiğimiz kadar öldürürüz, başka çaremiz yok. Türk-Amerikan ilişkilerinde ikinci bir travma yaşatmak istemiyorsanız, yetkili de sizsiniz, sorumlu da sizsiniz, gereken tedbirleri alın, ikinci Süleymaniye olayına neden olmayın, kim olursa karşılığını alır. Haklısınız dedi. Ben Genelkurmay 2. Başkanlığımda kimseye 'bu olay nasıl oldu' diye sormadım. Bir daha benzer olayın yaşanmadı. Tedbirini aldık. Tarih bunu değerlendirecek. Bu konuda yazılan bazı kitaplar da var.