Japonya'da Kürt göçmenlere işkence ve insanlık dışı muamele

Ahval'de Sibel Ekin'in kaleme aldığı bir yazıda, göçmenleri kabul etmemesiyle bilinen Japonya'daki toplama kamplarını aratmayan göçmen hapishanelerindeki işkence ve insanlık dışı muamelelerin hikayeleri paylaşıldı.

Japonya'da Kürt göçmenlere işkence ve insanlık dışı muamele

Ahval'de Sibel Ekin'in kaleme aldığı bir yazıda, göçmenleri kabul etmemesiyle bilinen Japonya'daki toplama kamplarını aratmayan göçmen hapishanelerindeki işkence ve insanlık dışı muamelelerin hikayeleri paylaşıldı.

Sibel Ekin'in bu önemli yazısı:

Japonya’daki İbaraki Göçmen Merkezi’nde polisler başına toplanmıştı Kürt mülteci Deniz’in. Kendisine verilen ne idiğü belirsiz hapı yutmak istememişti çünkü Deniz. Denileni yapmama gibi bir lüksü olamazdı burada. 7 polis ellerini arkadan bağladıkları Türkiyeli Deniz’i yerlerde sürüklüyor ve ağzını açmak için zorluyorlardı. Deniz direndikçe onların ısrarı artıyor dediklerini yaptırmadan onu bırakmak istemiyorlardı.

Japonya’daki inşaatlarda kaçak çalışırken öğrendiği japoncayla bağırdı Deniz ‘Acıyor,beni öldürüyorlar’ o bağırdıkça etrafındaki polisler de kendi aralarında ‘kontrol edin’ diye talimatlar yağdırıyorlardı.Deniz’i dakikalarca zorladılar, çenesini sıktılar, yerlerde sürüklediler istediklerini yaptırmak için.O günden sonra sürekli kabus gördü Deniz, görevlilerin onu öldüreceğini sanmıştı. Psikolojisi bozuldu.Tarih 2019 yılının ocak ayıydı.

Yaşadığı bu şiddeti avukatına anlattı Deniz, avukatı Göçmen Merkezine dava açtı ve görüntüleri istedi. Ibaraki Göçmen Merkezi görüntüleri yollamamak için türlü çeşitli numaralar denese de sonunda göndermek zorunda kaldı. Avukatı görüntüleri medyayla paylaştı. 

40 yaşında, Türkiyeli bir Kürt olan Deniz’in Japonya’daki mülteci merkezinde yerlerde sürüklendiği o anlar geçtiğimiz aralıkta Japon medyasında günlerce konuşuldu ve en çok okunan haberler arasında yer aldı. Avukatı, Irak’ta işkence merkezi gibi kullanılan Abu Garaib cezaevini hatırlattı “Ibaraki Göçmen merkezinin şartları Abu Garaib gibi, yaşananlar organize işkence, kabul edilemez” dedi. 

Ibaraki’ye göçmen merkezi denildiğine bakmayın eski bir çocuk hapishanesi burası, ülkesindeki baskı ve şiddetten kaçmış Japonya’ya sığınmış yüzlerce mülteci burada hapiste tutuluyor. Onun gibi 17 ayrı hapishane var Japonya’da mülteciler için, binlerce kişi buralarda hapsediliyor. Amaç psikolojik baskıyla dirençlerini kırıp geldikleri ülkeye “kendi istekleriyle”  dönmelerini sağlamak.

Mültecilerin çoğu kendi ülkelerinde hapisle de zulümle de karşılaşmış kimseler ama Ibaraki’nin şartları gerçekten kötü. Günde dört saat havalandırmaya çıkabiliyorlar. Hastalandıklarında tedavi yok, görevliler çok kötü davranıyorlar.Fiziksel koşullar uygun değil. İsyan edince de sakinleştirici ilaçlar veriyorlar. En zoru da belirsizlik… Onlar burada ne kadar tutuklu kalacaklarını bilmiyorlar. Tüm bu süreç tamamen göçmen dairesinin keyfi uygulamalarıyla  ilerliyor bazısı birkaç ay yatıp çıkarken bazısı dört yıldır serbest bırakılmayı bekliyor.

Japonya’da Göçmen dairesi yetkililerinden bu konuda bir açıklama almak da mümkün değil. Neden yıllarca tutuklu olduğunuzu ve ne kadar kalacağınızı size anlatmadıkları gibi olur da serbest kalırsanız bunun nedenini de söylemiyorlar.Japonya’nın mülteci kabul etmedeki isteksizliği artık dünyaca da biliniyor. Geçtiğimiz sene 20 bin sığınmacıdan yalnızca 42’sinin başvurusu kabul edildi.

Deniz, Japonya’nın mültecilere uyguladığı kötü muamelenin tek kurbanı değil. Arkadaşı da başka bir göçmen merkezinde 2016’dan beri tutukluydu. O da ismini vermek istemeyen Türkiyeli bir Kürt. Tutuklu kaldığı süre boyunca şiddetli karın ağrılarını hapishanedeki yetkililere söylese de hastaneye götürülmedi.Cezaevindeki doktor hastaneye sevki gerektiğini söyledi ama görevliler dinlemedi. Sonunda tedavi edilmek için açlık grevine girdi ve iki haftalığına serbest bırakıldı.

Serbest kaldığında gittiği hastanede ise hastalığının çok ciddi olduğunu öğrendi. İleri derece kanserdi. Doktor acil ameliyat edilmesi gerektiğini söyledi. Göçmen Merkezi’nin şartları onu hasta yaptığı gibi hastalığının ilerlemesine de neden oldu. Geçtiğimiz kasımda Japon devletine tedaviye engel oldukları için tazminat davası açtı, hala iyileşmedi, tedavisi devam ediyor, durumu da ciddiyetini koruyor.

43 yaşındaki Mehmet Çolak’ta tutulduğu Göçmen Merkezi’nde tutukluyken hastalandı. Mehmet, Japonya’ya 2004’te iltica etti. ilticası 4 kez reddedildi. Üç çocuğundan ikisi burada doğdu. Mülteci Kürtlerin çoğu gibi iki ayda bir yenilenmesi gereken bir izinle Japonya’da kalıyordu. 2018 yılının Ocak ayında iznini yeniletmek için eşi Yasemin’le birlikte yine Göçmen Merkezi’ne gitti. Burada eşiyle onu ayrı odalara aldılar ve ona tutuklandığını söylediler. Eşi Yasemin o günü şöyle anlatıyor: “Eşinizi beklemeyin o bizim misafirimiz’ dediler. Şok oldum. ‘Evde üç çocuk var onlara ne söylerim. Eşim olmadan ne yaparım dedim’ kimse bi açıklama yapmadı.”

Avukatlar önce altı ayda çıkabilceğini söylediler, sonra bu süre sekiz ay oldu ve Mehmet’in tutukluluğu bir yılı geçti. Kimse ne olacağını bilmiyordu. Daha ne kadar kalacaktı, tüm bu stres ve kötü hapishane koşulları sonunda onu hasta etti. Mehmet bir gece kriz geçirdi “Gece kalktım zile bastım, dedim ‘Yardım edin ya ölüyorum ya da deliriyorum’. Sonra bayılmışım. Yarım saat sonra görevliler beni aldılar tek kişilik hücreye koydular. Başım dönüyor diyorum inanmıyorlar, çıkmak için rol yapıyor diyorlar. Ayağa kalkamıyordum, hareket edemiyordum ama doktora götürülmedim” Mehmet, doktor yerine ışığın 24 saat açık olduğu ve kamerayla izlendiği bir hücreye konuldu.

Ertesi gün telefonla eşi Yasemin’e ulaştı ve çok hasta olduğunu, tedavi edilmediğini söyleyip yardım istedi. Göçmen Merkezi’ndekiler Yasemin’ne tedavinin yapıldığı yalanını söylediler. Mehmet ikinci kez eşine telefon açıp yardım isteyince.  Yasemin o telaşla akrabalarını, avukatları ve gazetecileri aradı. Sabaha kadar Tokyo Göçmen Merkezi’nin önünde Mehmet’in tedavi edilmesi için eylem yaptılar. Çağırdıkları iki ambulansta Göçmen Merkezi tarafından geri gönderildi. 

Mehmet’in burada ölüme terk edilme korkusu gerçeklere dayanıyordu. 2014’te Kamerunlu bir mülteci, hastalandıktan sonra doktora götürülmek yerine konulduğu kameralı hücrede ölmüş ve ölümünden 12 saat sonra hücreden çıkarılmıştı. Oysa Kamerunlu mültecinin “ölüyorum” diye bağırdığı son sözleri odadaki mikrofondan gayet net bir şekilde duyuluyor, geçirdiği kriz de kameradan görülüyordu. Ailesinin japon hükümetine karşı açtığı davaya  ise hükümeti temsil eden avukatın duruşma sırasında gülmesi damgasını vurdu.

Mehmet’in avukatları ona da aynı şeyin olmasından korktular. Avukat deyince aslında Mehmet’in de diğer mültecilerin de avukat tutacak parası yoktu. Tokyo Barosu’ndan bir grup gönüllü avukat bu işi ücretsiz yapıyordu. 

Avukatlar araya girince tedavi başladı ama asla yeterli olmadı. Mehmet’in sağlığı gün geçtikçe kötüye gidiyordu. Artık kendi başına yemeğini yiyemez ve banyo yapamaz hale gelmişti. Onu tek kişilik hücreden çıkarıp arkadaşlarının yanına koydular. Özel işlerini arkadaşlarının yardımı olmadan yapamıyordu. Bu arada eylemler devam ediyordu. Olay Japon devlet kanalına bile çıktı. Ama hiçbirşey Mehmet’i dışarı çıkarmaya ya da gerekli tedaviyi almasına yetmedi. 5 bin imza toplandı Mehmete destek için Yasemin imzalarla Japon meclisine gidip Adalet Bakanlığı yetkilileriyle görüştü.

Sonra bir gün, hastalandıktan dört ay sonra, Göçmen Merkezi Mehmet’in kefaletle serbest bırakılabileceğini açıkladı. Avukatları 1 yıl 5 aydır tutuklu olan müvekkillerinin serbest bırakılma nedenini sordu ama cevap alamadı. Yasemin ise serbest bırakılmasında Mehmet’in sağlık durumunun kötüleşmesinin etkili olduğunu düşünüyor. 

Mehmet geçtiğimiz haziranda hapishaneden çıktı. Ancak o günden bugüne sağlığı düzeleceğine kötüleşti. Kullandığı ilaçların sayısı arttı. Doktorlar Mehmet’e ağır depresyon teşhisi koydu. Eşi Yasemin ise  son durumu şöyle anlattı “Doktorlar ‘iki yıldan önce eski haline dönemez hem kalbi hem de zihni çok yorgun’ dedi.Çaresiz bekliyoruz” 

Doktorlar Mehmet’e stresi yasaklasa da o hala ailesinin Japonya’daki geleceği için endişeleniyor ve  Türkiye’ye sınırdışı edilme korkusu yaşıyor. Türkiye’ye gelmesi halinde onu siyasi davalar, mahkemeler ve uzun yıllar sürecek hapis bekliyor. Japonya’daki durumu da kolay değil “Çalışmam yasak, yasal bir statüm yok. Üç çocuğumdan ikisi burada doğdu. Japonca’dan başka dil konuşamıyorlar. Türkçe ve Kürtçeyi anlıyorlar ama cevap veremiyorlar. Buranın sistemine alıştılar, Türkiye’ye götürsem ne yapacaklar? Burada da mültecilik sistemi sıfır, yabancılara bakış açısı sıfır. Önümü göremiyorum, geleceği düşünemiyorum, ne olacağız gerçekten bilmiyorum. ”

Yazıyı kaynağından okumak için buraya tıklayın...