Mustafa Karasu'dan Misak-ı Milli açıklaması

Medya Haber TV’de yayınlanan Ülkeden programının konuğu olan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Güney Kürdistan'a yönelik olumsuz PKK propagandasını sürdürdüğü konuşmasında 5 Temmuz'da MİT ve TSK ortak operasyonu sonucunda hayatını kaybeden KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Diyar Xerib’e de ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Mustafa Karasu'dan Misak-ı Milli açıklaması

Medya Haber TV’de yayınlanan Ülkeden programının konuğu olan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Güney Kürdistan'a yönelik olumsuz PKK propagandasını sürdürdüğü konuşmasında 5 Temmuz'da MİT ve TSK ortak operasyonu sonucunda hayatını kaybeden KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Diyar Xerib’e de ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Diyar Xerib'in PKK içerisinde önemli bir yere sahip olduğunu, Güney Kürdistan halkının yetiştirdiği önemli bir değer olduğunu dile getiren Kaasu, Xerib'in Parti Merkez Komite üyeliği, Yürütme Konseyi üyeliği yaptığını, en son da 2013'ten bu yana hareketin Önderlik çizgisinde yürütülüp yürütülmediğini denetleyen, bu konuda gerekli uyarı ve önerileri yapan KCK Genel Başkanlık Konseyi üyeliği görevini yürüttüğünü hatırlattı.

Bir kardeşi de Güney Kürdistan'ın özgürlük mücadelesinde hayatını kaybeden Xerib'in Güney Kürdistanlı olması nedeniyle uzun yıllar Güney Kürdistan sahasında çalıştığını, PÇDK’nin kuruluşunda yer alarak, Genel başkanlığını ve ardından eş başkanlığını yaptığını dile getiren Karsu, Xerib'in öldürülmesinin kesinlikle planlı, işbirlikçileriyle, ajanlarıyla gerçekleştirilmiş bir katliam olduğunu, havada keşfin tespit edip uçağın vurduğu bir durumu söz konusu oladığını ileri sürdü.

Behdinan’da da birçok hava saldırısının bazı ajanların eliyle yapıldığını tespit ettiklerini dile getiren Karasu bu konudaki iddialarını şöyle dillendirdi:

"Orada bazılarını parayla satın alıyorlar. Kapitalizm çağındayız ulusal değerleri zayıflamış, toplumsal değerleri zayıflamış, kültürel değerleri, insani değerleri zayıflamış insanlar söz konusu. İnsanlar maddiyata, paraya koşuyor. İnsanlıktan çıkmış olanlar, her şeyi maddiyat veya para olanlar satın alınıyor veya bu tür şeylerde kullanılıyor.

Bu tabi bizim için acı vericidir. Bu konuda uyarıyoruz. Bütün Kürt halkını da bu konuda dikkatli olmaya çağırıyoruz. Bulundukları yer ve çevresinde bu tür ajanlık yapanlar varsa deşifre etmeliler. Bu kirli bir iştir. Bu tür ajanlığı yapanlar Kürt düşmanıdırlar. Kürt düşmanlığı yaptıklarını bilmelidirler. Bu bakımdan halkımız da bu insanlık düşmanlığına karşı duyarlı olmalı.

‘İhanet cezalandırılacaktır’

Bu çerçevede Güney Kürdistan halkına, gençlerine, kadınlarına çağrı yapıyorum. Ve bir daha Türk Devleti ile işbirliği yapan ajanları uyarıyoruz. Kürt düşmanlığıdır, ağır suçtur. Artık üzerinde duracağız. Bu suça bulaşanlar cezalandırılacaktır. Kesinlikle cezalandırılacaktır, sonra hiç kimse niye böyle oldu demesin. Bu kadar ağır suçlar işleyenler tabi ki savaş suçu işlemiştir. İhanettir, cezalandırılacaktır. Bu yönüyle de bu tür suçları işleyenleri, tabi cezasını bulacak, Kürdistan’da kimse para için, şu için, bu için Kürt düşmanlığı olan bu tür suçlara ortak olmamalıdır.

 

PKK'ye savaş bütün Kürtlere savaş demektir’

PKK tasfiye edildiği taktirde Güney Kürdistan’ın kazanımlarını kimsenin koruyamayacağını ileri süren Karasu, bu yönüyle PKK'ye karşı savaşın, genel anlamda da bütün Kürtlere karşı savaş olduğunu ileri sürdü.

PKK'nin Kürdistan Bölgesi'nde bulunan üslerine yönelik saldırıları, Güney Kürdistan’a yönelik bir işgal hareketi olarak değerlendiren Karasu, Türkiye'nin Musul-Kerkük vilayetini Türkiye’ye katma çabası, hedefi, amacı olduğunu ileri sürdü.

1919 yılında kabul edilen Misak-ı Milli'nin Kürtler ve Türklerin ortak birliğinden, Kürtlerin özerkliğinden, varlıklarından söz ettiğini anımsatan Karasu, şimdikinin ise işgal ve ilhaktan öte olduğunu vurguladı ve Kerkük'le bugün bu kadar ilgilenmenin temel gayesinin Onu gelecekte Güney Kürdistan’a müdahalenin bir aracı olarak kullanmak istenmesi olduğunu belirtti.

Karasu'nun açıklamalarından öne çıkan başlıklar:

‘Kürtler zora düştüğünde kim kime yardım edecek?’

Kerkük’e gerillalar gitti. Kerkük’e gerillaların gitmesi, isteği kimden geldi? YNK’den. Evet, Kerkük boşalıyordu, Süleymaniye de tedirgindi. Şimdi DAİŞ Kerkük’e girse arkasından Süleymaniye gelirdi. Gerilla ne yaptı, koşa koşa gitti. Herkes gördü, Ranya gördü, Süleymaniye gördü. Bayraklarıyla, silahlarıyla gitti DAİŞ’i durdurmadı mı? Şimdi bu gerçekler ortadayken Türk Devleti’nin saldırılarına böyle yaklaşmak, özellikle Kürt Özgürlük Hareketi’ne dönük saldırılara onay vermek Kürtlüğe yakışır mı?

Kürtler zora düştüğünde kim kime yardımcı olacak. Zora düştüğünde bizler birbirimize yardımcı olacağız. Sorun KDP-YNK de değil. Biz Kürt halkı için böyle bir saldırı olduğunda savunacağız. Savunmamazlık yapabilir miyiz? Ama şimdi buna onay veriliyor. Bu kabul edilemez, gözden geçirilmesi lazım. Aydınların, yazarların, halkın bu gerçekliği görmesi lazım.

‘Keşif uçaklarının olduğu yerde siviller ölür’

Zaten hava saldırıları, keşif uçaklarını değerlendirirken keşif uçakları için şöyle denilir; riskleri var. Keşif uçaklarının olduğu yerde her zaman siviller ölür. Kendine göre istihbarat veriyor, sivilleri öldürüyor. Bu yönüyle tabi ki bu saldırılara karşı çıkılmalı, sivillere de sahip çıkılmalı, Helmet yoldaşa da sahip çıkılmalı. Sahip çıkılmaz, bu saldırıya karşı çıkılmazsa yarın yüzlerce sivil ölecektir. Gerilla da şehit olacak, siviller de şehit olacaktır. Bu açıdan Kürt halkının buna karşı çıkması, Türk Devleti’ne tutum alması lazım. Alırsa engellenir.

Kürtler birleşsin

Evet, şunu rahatlıkla söylüyoruz, arkadaşlar da söylüyorlar, açıklamalarda bulunmuşlar; Kürtler birleşsin, ortak tavır takınsın Türk Devleti Güney Kürdistan’da hiçbir şey yapamaz. Türk Devleti’nin buraya saldırganlığı da Rojava’ya saldırganlığı da hatta Bakur Kürdistan’da saldırılarının nedeni de Kürtlerin birlik olmamasıdır. Bu nedenle Türk Devleti biz Kürtlere karşı değiliz, PKK’ye karşıyız diyor. Çünkü KDP ile YNK ile başka Kürt örgütleri ile ilişki kuruyor ve Kürtlere karşı değilim diyor. PKK’ye karşıyım diyor.

Bu yönüyle bir şeyi özellikle vurgulamak istiyoruz; Neçirvan Barzani geçen günkü saldırıda da PKK’yi gerekçe gösteriyor, on yıllarca Saddam Kürtleri bombalarken KDP’yi gerekçe göstermedi mi, sizleri gerekçe göstermedi mi? Bakur Kürdistan’da da bombalıyor, öldürüyor PKK’yi gerekçe gösteriyor. Kürt düşmanı, Kürdü kabul etmiyor, varlığını kabul etmiyor tabi ki böyle söyleyecek. Ayıptır. Bu katliamlar, saldırılar için Kürt düşmanının tutumunu ortaya koyacaklarına mücadele edenleri gerekçe gösteriyorlar, ayıptır. Kürt halkının bunu görmesi, bu tür tutumlara tavır alması gerekiyor.

Abdullah Öcalanın bahsettiği üçüncü yol

Tabi Önderlik üçüncü yoldan söz etti. Bu politik bir öneridir. Yoksa ideolojik olarak bir egemenler var bir de ezilenler sömürülenler var. Bir toplumcular var bir de toplum karşıtları var. Ama siyasi olarak bugün birçok eğilim var. Ortadoğu genelinde mesela bir klasik iktidar blokları var. Bir de emperyalist güçler var. Onların bölgede iktidar mücadelesi var. Hakim olmak istiyorlar. Bunların yanında da halk güçleri var. Üçüncü yol yani. Genelde böyle bir üçüncü yol duruşu var.

Tabi somut Türkiye’de de klasik iktidar blokları var. Türkiye’nin kurucu partisi olan CHP var, bir de daha sonra sağ gelenek denildi, Adalet Parti denildi, ANAP denildi, şimdi de AKP var. Bu iki gelenekte Türkiye’nin sorunlarını çözecek durumda değil. İkisi de devletçi. Aslında Türkiye’nin temel sorunlarını çözme anlayışında değiller. Türkiye’de tekçi bir devlet var. Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek din, tek inanç… Böyle bir devlet yapısı var. Aslında Türkiye’nin anayasası bu.

Kürtlerin inkarı, farklı inançlar; Alevilerin, Ezidilerin, Hristiyanların inkarı üzerine kurulmuş bir sistem. Şimdi bu sistem içerisinde iki güç çatışıyor ama bu zihniyet temelinde iktidar olmak istiyorlar. Bu anlayışı değiştirme değil yani. Bu Türkiye’de sorunlar yaratan, Türkiye’yi çıkmaza sokan; ekonomik, sosyal, kültürel olarak çıkmaza sokan bu şoven, milliyetçi, tekçi, demokratik olmayan politikaya bir karşı çıkış yok. Onu köklü değiştirme yok. Mevcut sistem içerisinde kim iktidar olacak kavgası. Kim sorunları çözecek kavgası değil. Kim sorunları çözecek mücadelesi değil.

‘Herkes 12 Eylül’e karşı ama 12 Eylül anayasası var’

Bu bakımdan Üçüncü yol ise bu iki kutbun, siyasi anlayışın sorunları çözememesi karşısında sorunlara çözüm bulan, gerçek çözüm bulan, demagoji yapmayan, sadece iktidar kavgası yapmayan, kayıkçı kavgası yapmayan, laf dalaşı yapmayan, Türkiye’nin sorunlarına çözüm arayan bir üçüncü yol. Bu yolda kimler var; Kürtler, emekçiler, kadınlar, işçiler var. Farklı etnik ve dinsel topluluklar var. Yani Türkiye’deki sistemin demokratikleşmesini isteyen bütün kesimler var. Aslın bu üçüncü yolun toplumsal tabanı kısa vade en az yüzde otuz, otuz beş orta vadede ise yüzde altmış yüzde yetmiştir.

Evet. Bu yönüyle üçüncü yol CHP’yi de AKP’yi de aşan, Türkiye’nin sorunlarına çözüm bulan bir politik yol oluyor. İster CHP içinde, ister AKP içinde olsun, onların tabanında da tabi demokrasi isteyenler var. Yani bu güçleri de demokratik bir çizgiye çekmek için, demokratikleşmeye zorlamak için de üçüncü yol gereklidir. Böyle bir üçüncü yol olmadan Türkiye’de demokratikleşme olmaz. Bu üçüncü yol ne kadar güçlü olursa demokratikleşme olur, güçlü olmazsa demokratikleşme gelişmez. Bu bakımdan Türkiye’nin geleceği bu klasik iktidar bloklarının dışında devrimci demokratik güçlerin örgütlenmesi, üçüncü yol olarak kendileri aktif olarak harekete geçirmesi gerekiyor.

Kendilerini aktif olarak harekete geçirirlerse ya bu güçlerde değişim yaratırlar, bu güçleri de razı ederler. Onları da demokratikleşme çabası içine koyarlar. Ya da onları aşarak Türkiye’yi demokratikleştirirler. Üçüncü yolun böyle bir görevi var. Üçüncü yolun görevi toplumu değiştirmektir, Türkiye’yi dönüştürmektir. İktidar olmak değil. Üçüncü yolcular sadece iktidar olmayacaklar. Evet, yönetim adayı olacaklar, yönetmek isteyecekler, ama bu yönetmeyi mevcut sistem içerisinde yönetme olarak kabul etmeyecekler. Biz bu sistemi değiştirmek için yola çıkıyoruz diyenler üçüncü yolculardır, bu sistemi yamalayanlar değil. Evet, bu sistem yamalanmıştır. Herkes 12 Eylül’e karşı, ama 12 Eylül anayasası var.

*Amude kentinde, Uluslararası DAİŞ’le mücadele forumu yapıldı. Oradaki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şimdi Suriye’deki gelişmeler önemli. Çok boyutlu bir mücadele var. Tabi ilk başta ÖSO denen bir muhalefet çıktı. Bunu ABD de destekliyordu, Türkiye de destekliyordu. Eğit donat programları çıktı. Çöktü yani. Bu süreçte de her zaman Kürtler, ne rejimle tavır oldu ne de bu cephede tavır aldı. Suriye halklarının temsilcisi oldu. Dediler biz Suriye halkları olarak ne eski durumu kabul ediyoruz ne de başka otoriter güçlerinin, baskıcı güçlerin Suriye’de hakim olmasını istiyoruz. Biz demokratik Suriye istiyoruz dediler.

Çünkü Suriye’de de bir iktidar devrilirken, devrilmek istenirken başka bir otoriter iktidar kurulmak isteniyordu. Bunun karşısında Suriyeli Kürtler Önder APO çizgisinde biz sadece halkların politikasını izleyeceğiz, bizim çizgimiz ne şudur ne budur; üçüncü yoldur dediler. Ve bu üçüncü yolda, üçüncü çizgide ısrar ederek bugünkü gelişmeleri yarattılar.

DAİŞ’i de bu çizgi yenilgiye uğrattı. DAİŞ’i yenilgiye uğratan ne tanklardır, ne toplardır, ne de şu budur. Evet, onun silahlı bir gücü vardı, silahlı olarak yenilgiye uğratıldı ama silahlı olarak yenilgiye uğramasını sağlayan ideolojik çizgiydi. Kuzey Suriye halklarının ideolojik-siyasi çizgisiydi. Bu çizgi olmasaydı DAİŞ’e karşı kimse savaşamazdı. DAİŞ’i kimse püskürtemezdi. Ne zaman Önder APO’nun çizgisi ortaya çıktı. Demokratik çizgi, halkların kardeşliğine dayanan demokratik ulus çizgisi, kadın özgürlüğüne dayanıyor, bütün halklara, bütün inançlara özgürlük sağlayan bir çizgi ortaya çıkınca DAİŞ çekildi. DAİŞ’in dayandığı zemin ortadan kaldırıldı.

‘Rojava’da tehlike bitmedi’

Bu tabi sizin de belirttiğiniz gibi tüm dünya halklarının, ülkelerinin, demokratların ilgisini arttırmıştır. Şu anda Rojava’da mücadele de var. Herkes Rojava’yı biraz kendisine göre şekillendirmek istiyor. Bu da anlaşılırdır. Herkes kendine göre etkilemek isteyebilir. Ama Rojava Devrimi’nin çizgisi özgürlükçüdür, demokrattır. Halkların kardeşliğine dayanıyor, kadın özgürlükçüdür. Böyle bir çizgiyi sürdürürse demokratik anlayış, bu demokratik anlayışı kimse kontrol altına alamaz.

Demokratik zihniyet kontrol altına alınamaz. Bağımsızlık demokratik toplumdan, demokratik yaşamdan geçer. Demokratik toplumun olduğu yerde özgürlükler olur. Özgürlüklerin olduğu yerde birileri gelip o toplumu kontrol edemez, egemenlik altına alamaz. Bu açıdan Rojava’da önemli gelişmeler var ama tehlike bitmemiştir. Niye bitmemiştir? Türk Devleti Kürt düşmanlığını bırakmamıştır. Bakure Kürdistan’da sorunu çözmediği müddetçe Güney’deki Kürtlere de düşman olacaktır. Rojava’ya da düşman olacaktır.

Herkes bilsin; Başur’dakiler de, Rojava’dakiler de bilsin. Türk Devleti kuzeyde, Türkiye sınırları içerisinde Kürt sorununu çözmediği müddetçe, Kürt düşmanlığı yaptığı müddetçe, buralarda da Kürt düşmanıdır. Herkes bunu bilecek. Bu bakımdan Kürt sorununun çözümünün anahtarının Bakur olduğunu bilecek. Onun için kendisini Bakur’da ayırmayacak. Bakur’daki sorunlara duyarsız kılmayacak, Bakur bana ne demeyecek. Ya da Bakur’daki mücadelenin karşıtlığını yapmayacak. Bu yönüyle bütün parçaların Kürt sorununun çözümü açısından Türkiye’deki şovenizmin geriletilmesi, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi mücadelesinin yükseltilmesi gerekiyor.

‘Ortadoğu’nun demokratikleşmesi önündeki engel Türkiye’

Şu kesin, Ortadoğu’nun demokratikleşmesi önünde Türkiye engeldir. Türk Devleti demokratikleşmeden, Ortadoğu’nun demokratikleşme mücadelesini geliştirmek kolay değil. Çünkü nerede demokratikleşme mücadelesi varsa oraya düşmanlık yapıyor. Engelliyor. Bütün Ortadoğu’daki gericilerle birleşiyor demokratik gelişmeleri boğuyor. Bu yönüyle sadece AKP değil, şu anda AKP’dir. Türkiye’de şuanda devleti AKP-MHP iktidarı ele geçirmiştir.

Aslında şu anda AKP klasik Kürt düşmanı devleti daha da derinleştirilmiştir. Klasik Devlet, baskıcı ve otoriterdi. Ama bu baskıcı, otoritesi sadece devlet organlarına dayanıyordu. Şimdi topluma, yani faşizmi, bu otoriterizmi tabana yaymış. Tabi, topluma dayandırıyor, tehlike burada yani. Bu yönüyle AKP diğer iktidarlardan daha tehlikeli bir iktidardır. Faşizmi, baskıyı, zulmü, otoriterizmi toplumsal bir zemine dayandırıyor. Onun için çeteler örgütlüyor. Eskiden devletlerin ordusu vardı, polisi vardı. Şimdi AKP’de orduyla polisle yetinmiyor. Aynı zamanda Hitler gibi çeteler kuruyor. Kendi SS’lerini, SA’larını kuruyor.

Bu yönüyle AKP’ye karşı mücadele önemli ya da Türkiye’nin değiştirilmesi mücadelesi çok çok önemli. Bu sadece Kürtleri ilgilendiren bir sorun değildir. Bu Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerini ilgilendiren bir sorundur. Hatta bütün Ortadoğu’daki devrimcileri, demokratları ilgilendiren bir sorundur. Kendi ülkelerindeki devrimci demokrasi mücadelesini geliştirmek istiyorlarsa bile Türkiye’deki devrimci demokratik mücadeleye destek vermeleri gerekiyor. Bu yönüyle PKK’nin mücadelesi çok önemli.