PKK'den Öcalan ve 'Güvenli Bölge' açıklaması

PKK'den Öcalan ve 'Güvenli Bölge' açıklaması

PKK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Abdullah Öcalan ile yapılan görüşme ve Türkiye'nin Rojava'ya yönelik operasyon tehditleri ve oluşturulacak güvenli bölge ile ilgili konuştu. Karasu, "Neyin güvenli bölgesi? 35 km şu demektir; bütün Kürtlerin sürülmesi demektir. 35 km’den öte Kürt yok zaten. 35 km’den öte hep Arap bölgesidir. " dedi.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Medya Haber Televizyonu'nda yayınlanan Ülkeden programına katıldı. 

PKK Lideri Abdullah Öcalan ile 40-50 gün aradan sonra avukatları ve ailesi tarafından yapılan görüşmeyi değerlendiren Karasu, İmralı'da yaşanan tecritin temellerinin her bakımdan zayıfladığını vurguladı. Karasu, İmralı'daki görüşmelerin Türkiye'nin yaşanan son gelişmelere ilişkin sıkışmışlığının zorunlu olarak getirdiği görüşmeler olarak değerlendirdi. 

Öcalan'ın avukatları ile yaptığı son görüşmede “Biz barışa hazırız, ancak devlet de hazır olmalıdır, hazır değil. Tarihi doğru okumuyorlar” diyerek yaptığı açıklamaya ilişkin konuşan Karasu, şunları söyledi:

Önderlik barış için, demokratik çözüm için 1988’den beri mücadele ediyor, çaba gösteriyor, emek veriyor. Bu yönüyle Önder Apo’nun duruşu ortadadır. Hareketimizin duruşu da ortadadır. Hareketimiz Kürt sorununun demokratik yollarla çözümünü istiyor. Türkiye sınırları değişmeden, Türkiye’nin siyasal sınırları içinde, Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde çözüm istiyor. Ama bu konuda adım atmayan Türk devletidir. Çünkü zihniyetleri değişmemiştir.

Şunu söyleyebiliriz; biz üzerimize düşen her sorumluluğu kesinlikle yaptık. Demokratik çözüm için her şeyi yaptık. Çatışmasızlık da oldu, ateşkes de oldu, askeri güçlerimizi geri de çektik, demokratik çözüm için her türlü kolaylığı ortaya koyduk, niyetimizi ortaya koyduk. Ama Türk devletinin niyeti değişmediği için, AKP iktidarının niyeti değişmediği için, bir zihniyet değişimi olmadığı için gerçekten çözüm gerçekleşmedi.

Önder Apo bu çözümün psikolojik ortamını oluşturmaya çalışıyor, siyasal ortamını hazırlamaya çalışıyor, toplumsal ve tarihsel ortamını hazırlamaya çalışıyor. Bu nedenle sürekli 1071’i örnek veriyor. 1071’de Türkler Anadolu’ya geldiklerinde desteği Müslüman olan Kürt halkı veriyor. Hatta o dönemde yürütülen savaşta Türk askeri azdır, çoğunluk Kürtlerdir. Aslında savaşın büyük çoğunluğunu Kürtler veriyor. Alanı tanıyan güçler onlar, Türkler dışardan geldiler. Bu alanı tanıyan Kürtler olmazsa mümkün müdür Türklerin Anadolu’ya girmeleri? Mümkün değildir. Bu açıdan asıl savaşı yürüten Kürtler oluyor. Bu açıdan Önder Apo Türklerin kendi tarihlerini bilmelerini istiyor. Anadolu’ya nasıl geldiler, Anadolu’da nasıl ayakta kaldılar, nasıl büyüdüler? Bunların hepsinde Kürtlerle Türklerin ilişkisi var. Kurtuluş Savaşı sırasında bile Türkiye bile tehlikededir, Anadolu bile işgal altındadır. Çok küçük Anadolu’nun bozkırlarına sıkışacak bir durumdadırlar. Ama Kürtlerle yaptıkları ittifak Kürdistan’ın sağlanması, buraya dayanması ve bunun sonucu yeni Türkiye’nin kuruluşu var. Zaten ilk meclis de Kürtler ve Türklerin ortak meclisidir.

Türkiye’nin kuruluşundaki en temel kongreler neresidir? Erzurum ve Sivas kongreleridir. Erzurum ve Sivas da Kürdistan’dır. O zaman Sivas’ta da Kürt nüfusu hakim, Erzurum’da da Kürt nüfusu hakim. Bu kesindir. Sivas şimdi göçertildi onun için Kürt nüfusu azaldı. Diyorlar şimdi İstanbul’da en fazla Sivaslılar var. Bu Sivaslıların yüzde 90’ı Kürt. Yüzde 10’u da Alevi Türk. Zaten Sivas’ta Kürtlerin yüzde 90’ı zaten Alevi. Bunlar göçertildiler. Bunu şunun için söylüyorum. Buralarda kongre yapıp, buralara dayanarak Ulusal Kurtuluş Mücadelesi verdiler. Bu yönüyle Önderlik Kürt tarihine, Türk ile ilişkisine gönderme yaparak eğer bir çözüm aranıyorsa bu tarihe bakılarak aranmalı, inkar edilerek olmaz. İlişkide oldukları Kürtleri şimdi yok etmek istiyorlar. Böyle bir tarih bakışı olabilir mi?

Tarihi doğru okumayanlar kaybeder. Tarih geçmiş bir olgu değildir. Tarih geleceğe ışık tutan bir olgudur. Tarihe dayanmayan, tarih ile bağını doğru kurmayanların başarı sağlama, gelişme gösterme şansları yoktur. Bu açıdan Önder Apo biz hazırız diyor. Gerçekten hazırız. Biz de hazırız. Ama şöyle hazır değiliz; Kürt halkının özgürlüğünden vazgeçirerek, temel demokratik haklarından vazgeçirerek, özerkliğinden vazgeçirerek, özgür yaşamdan vazgeçirerek bir hazırlık yok. Türk ve Kürt kardeşliğine dayalı, sadece Kürt Türk kardeşliği de değil bütün Anadolu halklarının kardeşliğine dayalı yeni bir Türkiye’nin yaratılması gerekiyor. Bundan Türkler de kazançlı çıkacak, herkes de kazançlı çıkacak. Türkiye o zaman güçlü olur. İşte o zaman Türkiye’nin beka sorunu olmaz. Türkiye’nin beka sorunu var deniyor ya evet bu politikalar yürütülürse, Kürt inkarı yapılırsa, sürekli savaş politikası yürütülürse, demokrasi düşmanlığı yürütülürse Türkiye’nin beka sorunu gündeme gelebilir. Türkiye beka sorunundan kurtulmak istiyorsa Kürtlerle barışması, Türkiye’nin demokratikleşmesine dayalı, halkların kardeşliğine dayalı yeni bir Türkiye’nin ortaya çıkması gerekiyor. Onun için Önderlik diyor; doğru bir yaklaşım olursa biz hazırız.

Türkiye'de demokratik çözümün olabilmesi için öncelikle demokratik bir zihniyet takınılması gerektiğini ancak buna değer verilmediğini söyleyen Karasu, "Kürt sorunu farklıdır. Kürt sorununun farkını görmeyenler çözüm konusunda doğru yaklaşım gösteremezler. Kürt sorunu herhangi bir sorun değildir. Ne Afrika’daki sömürge bir halkla, ne Güney Amerika’daki sömürge bir halkla, ne Uzakdoğu’daki bir halkla, farklı ulusal kurtuluş mücadeleleriyle karşılaştırılamaz. Burada karşılaştırma var ve bu büyük bir yanılgıdır. Eğer Kürt sorunu dünyanın herhangi bir yerindeki sorun olsaydı kesinlikle çözülürdü. Kürt sorunu çözülemiyorsa Kürt inkar edildiği için, Kürdistan Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirildiği için çözülmüyor. Çünkü o zaman Kürdistan’ın Türk uluslaşmasının alanı haline getirilmesinden vazgeçmesi lazım. Kürtleri inkar etmekten vazgeçmesi gerekiyor. Kürdü zaman içinde yok etmekten vazgeçmesi gerekiyor. Vazgeçmiş mi? Geçmemiş. Bu açıdan biz şunu söylüyoruz. Önder Apo da bunda ısrarlı; demokratik zihniyetle çözülür, demokratikleşmeyle çözülür. Bu bakımdan Önder Apo Kürt sorununun çözümü ile demokratikleşme arasındaki bağı doğrudan kurdu. Bazıları şöyle diyor; demokratikleşmeden de çözüm olur. Çözülmez, Kürt sorunu çözülmez. Dünyanın başka yerlerinde sağ iktidarlar çözmüş, otoriter güçler çözmüş. Evet, çözebilir ama sağ iktidarda da olsa zihniyetin değişmesi lazım. Kürdü inkardan vazgeçip Kürdistan’ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirmekten vazgeçmesi lazım. Ama bu da Türkiye gerçeğinde demokratik zihniyete ulaşmadan mümkün değildir. Bir kere bu zihniyetin değişmesi gerekiyor. Bu zihniyet değişmeyecek ama Kürt sorunu çözülecek? Kimse kendini kandırmasın! Hiç kimse Kürt sorununun dünyanın başka yerindeki sorunla karşılaştırmasın. Yanılgıya kapılır. Gaflet içine düşer. Doğru politika izleyemez. Doğru tedbir alamaz. O yüzden Önderliğin Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda bu kadar çaba göstermesi, önem vermesi bu nedenledir. Bu nedenle Türkiye’nin demokratikleşmesine değer vermeden Kürt sorunu çözülemez. Zihniyet değişecek, peki nasıl değişecek? Mesele sadece politika değişikliği değildir. " dedi.

Karasu, Rojava'da yaşanan sürece ve Türkiye'nin operasyon tehditlerine ilişkin şunları söyledi:

Biz de sizin gibi basından izliyoruz. Bizim de basından farklı bir bilgimiz yok. Bunun altını özellikle çizerek belirtmek istiyorum. Kuzey Suriye yönetimi de açıklama da yapıyor. QSD komutanı açıklama yapıyor. QSD komutanı diyor; “Türklerle ABD arabulucu oldu. Hem bizlerle hem de Türklerle ilişki var. ABD arabuluculuk yapıyor.” Fakat sonuç nedir bilmiyoruz.

Diyorlar 5 kilometre güvenli bölge olacak. Orada yerel güçler olacak diyorlar. Gerçekten biz anlamış değiliz. Orası güvenli bölge zaten. Güvenliği tehdit eden Türkiye’dir. Yani birisi de demiyor; ne güvenlik bölgesi. Sen tehdit etmekten vazgeç. Güvenliği tehlikeye sokan sensin. 

Diyor; Minbic. Ya, senin Minbic ile ne ilgin var? O halk orada DAİŞ’i püskürtüp atmış. Ben oraya da gireceğim diyor. Ya birisi de demiyor, senin ne işin var orada? Bunlar gerçekten de ahlaksızca politikalardır.

Türkiye’nin Kuzey Suriye ile ne ilişkisi var? Tek ilişkisi şudur; ben işgal ederim, Kürtleri Efrîn gibi oradan sürerim, Kürtler üzerinden soykırım politikaları yürütürüm. Kürt soykırımı da orada da yapacak. İstiyor ki Kürtler hiçbir yerde irade sahibi olmasınlar, yok olsunlar. Oradan Efrîn’i de yok ederim, Fırat’ın doğusunu da yok ederim, Kuzey’i de yok ederim. Fırsat elime geçince Güney’i de yok ederim, Kürtleri yok ederim. Derdi Kürt’tür. Öyle güvenlik sorunu falan yok yani. Özgür Kürdün ortaya çıkma sorunu var. O, özgür Kürdü yok etmek istiyor. Özgür Kürt olmasa Kürt soykırıma uğrar.

Bu bakımdan sormak lazım, neyin güvenli bölgesi? Ne alakası var? Biz gerçekten anlamış değiliz. Bilmem 35 km diyorlar. 35 km şu demektir; bütün Kürtlerin sürülmesi demektir. 35 km’den öte Kürt yok zaten. 35 km’den öte hep Arap bölgesidir. Yani ben gireceğim ve Kürtleri buradan süreceğim diyor. Belki Efrîn’deki gibi birkaç ENKS’li bırakır. Bu yönüyle orada böyle bir soykırımcı zihniyetin kabul edilmemesi gerekiyor. Tamam, Kuzey Suriye politika yapıyor, çatışmadan sorunlarını çözmek istiyor. Tabi ki savaş olmasını istemiyorlar. Kendilerine özerk demokratik bir sistem kurmuşlar. Sistemleri oluşmuş. Tabi ki bunun savaşla zorlanmasını istemezler. Bunu da anlıyoruz. Ama Türk devletinin dayatmaları o sistemi tümden ortadan kaldırmaktır. Kürdü ortadan kaldırmak, özerk yönetimi ortadan kaldırmak istiyor. Türk devletinin isteği kabul edilemez.

Öcalan'ın ‘eğer Türk devleti Kuzey Suriye’ye girerse Efrîn gibi olmaz. Oradaki halk direnir.” tespitini değerlendiren Karasu, "Tabi tabi, Efrîn’de köy ve kasabaları bıraktılar. Niye bırakıyorsun? İşgalci mi geldi? Geldi. Sen de orada kal. Taşınla, sopanla diren. Direnenler var, direnenlere yardımcı ol, destek ol. Çıkmaması lazım. Önderlik bunu diyor; Efrîn gibi olmaz. Efrîn’de çıktılar, çıkmamaları lazım. Bu anlama geliyor. Efrîn gibi olmaz derken kastedilen budur. Efrîn’de bıraktılar, burada bırakmazlar. Sonuna kadar direnirler diyor. Zaten oranın QSD Komutanı Mazlum Ebdi de öyle dedi. “Biz sonuna kadar direniriz. Efrîn gibi olmaz” dedi. Biz de öyle düşünüyoruz. Türk devletinin dayatması olduğunda son Kürde kadar direnecekler. Biz de yanlarındayız. Bütün Kürtler ve Arap halkı da, Ortadoğu halkları da yanlarındadır. Dünya demokrasi güçleri yanlarındadır. Ortadoğu’da Arap halkı da onları istemiyor. Bazı çeteler var, sözde Arap’tır, Türk devletiyle işbirlikçilik yapmış, Türk MİT’ine bağlı çeteler var. Onların dışındaki Araplar karşıdır. Çünkü Türk devleti işgal etse nasıl bir rejim kurulacağını biliyorlar. Çetelerin hakim olduğu bir rejim. Şimdi Minbic’te halk kendi kendini yönetiyormuş. Türk devleti girse çeteleri girecek, halka neler yapacak belli değil. Bu bakımdan Önder Apo’nun dediği gibi Efrîn gibi olmayacak, halk sonuna kadar direnecektir."