Plasschaert: Kürdistan Bölgesi bu parçalılığı sürdüremez

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Irak Özel Temsilcisi Jeanine Hennis Plasschaert, Irak’ta Ekim ayında yapılması öngörülen seçimlerin zamanında yapılmasını umdurklarını, seçimlerin şeffaf ve hilesiz geçmesi için gözlemci olacaklarını söyledi.

Plasschaert: Kürdistan Bölgesi bu parçalılığı sürdüremez

Erbil’e yönelik SİHA saldırıları ile Bağdat ve diğer bölgelerde ABD güçlerine yönelik saldırılara değinen Plasschaert, kim olursa olsun yabancı misyon ve diplomatik temsilcilere saldıranları “terörist” olarak gördüğünü belirtti.

ABD ve IŞİD’e karşı uluslararası koalisyonun veya başka bir ülkeye ait kuvvetlerin Irak’ta kalıp kalmaması konusunun Iraklıları ilgilendiren bir mesele olduğunu vurgulayan Plasschaert, “Hepimiz sürekli Irak’ın bağımsız ve egemen bir devlet olduğuna vurgu yapıyoruz. Biz de öyle yapacağız. Bu Irak’ın iç meselesi ve Kürdistan Bölgesi de dahil, ülkenin yönetimini ilgilendiren bir konu” dedi.

BM Irak Özel Temsilcisi Jeanine Hennis Plasschaert, Türkiye’nin Kürdistan Bölgesi toprakları içerisindeki operasyonları ve PKK ile yaşanan çatışmalar hakkında, “Şiddet hiç bir zaman çözüm değildir. Diyalog ilerlemenin yegane yoludur. Iraklı ve Kürt yetkililerin Türk yetkililerle sürekli diyalog halinde olması önemlidir” ifadelerini kullandı. 

Plasschaert, Erbil ile Bağdat’ın gerekli durumlarda uzlaşıp geçici çözümlere vardıklarını kaydederek, ancak sonuç olarak iki tarafın da uzun vadeli ve kalıcı bir çözüme ulaşmak için kurumsal ve köklü görüşmeler gerçekleştirmeleri gerektiğine dikkat çekti.

Jeanine Hennis Plasschaert, Rûdaw TV’de Bestum Osman’ın sunduğu “Rûdawî Emro” programına konuk oldu.

Sayın Plasschaert bugün bizlerle olduğunuz için teşekkürler, Rûdaw Emro’ya hoş geldiniz.

Beni davet ettiğiniz için teşekkür ediyorum.

Biraz hava durumundan ve Irak ile Kürdistan Bölgesi’ndeki sıcaklardan bahsedelim. Hangisi sizin için daha ağır, havaların sıcak olması mı, siyasi atmosferin sıcaklığı mı?

Siyasi durumun zorlukları daha çok ilgimi çekiyor. Sıcak havalar da arada bir can sıkıntısı yapıyor. Irak ve Kürdistan Bölgesi de sıcak fakat alışmaya çalışıyorum.

Irak’taki en sıcak gündemlerden biri Ekim ayında gerçekleştirilecek olan seçimlerdir. Her şeyden önce siz seçimlerin Ekim ayında yapılabileceğine inanıyor musunuz?

Daha önce 10 Ekim seçim günü olarak belirlenmiş. Biz Birleşmiş Milletler olarak seçimlerin zamanında yapılması üzerine çalışıyoruz. Kanaatimce bu seçimlerin yapılması çok önemli. Çünkü halkın başlıca talebidir. Seçimlerin zamanında yapılabilmesi için çok sebep var. Bu bizim de istediğimiz bir şey. Biz seçimleri yürütmüyoruz, sadece seçimlerin şeffaf bir şekilde yapılıp yapılmadığı konusunda emin olunmasına yardımcı oluyoruz.

Peki sizce Irak’taki ortamın seçimlerin zamanında yapılmasına müsait mi? İngiltere’nin Irak Büyükelçisi birkaç gün önce Rûdaw’a yaptığı açıklamada, Irak’taki ortamın buna müsait olmadığını söylemişti. 

Kısa süre önce görev süresi dolan İngiliz Büyükelçi’yi mi kastediyorsunuz?

Ben Stephen’ı yakından tanıyorum. Bu ilginç görüşünün nedenini ona da sordum. Çünkü görüşleri çok tehlikeliydi ve Irak’taki güvenlik durumu da çok hassas. O, güvenlik durumu nedeniyle seçimlerin ertelenmesi gerektiğini kastetmediğini söyledi. Şeffaf bir seçim yapılması gerektiğini kaydetti. Ben de bu konuda onunla aynı fikirdeyim. Irak’taki güvenlik durumu diken üstünde ve daha da hassas hale gelmiş durumda. Ancak önceki seçimlere bakın, bu durumun yeni bir şey olduğu anlaşılacaktır.

Yani durum ne olursa olsun seçimlerin zamanında yapılması gerektiğini söylüyorsunuz. Çünkü bu Irak’ın geleceği açısından önemli, öyle değil mi?

Her halükarda sizin yorumunuz... Ama ben seçimlerin zamanında gerçekleşmesinin öneminden bahsediyorum. Irak’ın kendi seçimlerini yapabildiğinden, reformları hayata geçirebildiğinden ve bu şekilde ilerleyebildiğinden emin olabilmemiz için.

Bu da zamanında yapılması gerektiği anlamına mı geliyor?

Zamanında yapılmalıdır.

Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu’nun (UNAMI)nin rolü hakkında, Irak seçimlerde gözlemci olması ve takip etmesi konusunda UNAMI’den başlıca bir rol üstlenmesini talep etti mi?  Siz UNAMI’nin böyle bir rol üstlenmesini memnuniyetle karşılıyor musunuz? Irak’taki 19 vilayette, Halepçe’yi de vilayet sayıyoruz bu arada, seçimleri gözlemleyebilecek yeterli ekipmana sahip misiniz?

Bakın, Birleşmiş Milletler’in seçimlerde yardımcı olabilecek önemli bir ekibi var ve Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu ile birlikte seçimlerin şeffaf ve eksiksiz yapılabilmesi konusunda iktidara yardımcı olacaktır. Biz şimdi bunu yapıyoruz. Uluslararası düzeyde bakacak olursak bu Birleşmiş Milletler’in şu ana kadar bir seçim için gerçekleştirdiği en büyük yardım projesidir. Her şeyden önce Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu da seçimlerin beklendiği gibi yapılması ve seçim yasasının uygulanmasını gözlemleme görevini UNAMI’ye vermiştir. 

Yani Irak’ta bu programı uygulayabilecek yeterli ekipmana sahipsiniz. Seçimlerin zamanında yapılacağına, sahtekarlık olmadan, kabul edilebilir olacağına dair Iraklıları temin edebilir misiniz?

Bakın, ister hoşumuza gitsin ister gitmesin ki bazı kişiler de bu sözler karşısında kızıyor, ancak Irak’ın Birleşmiş Milletler yönetmiyor. Biz yürütme yetkisine sahip değiliz. Bu yüzden seçimler Iraklılarındır, Iraklılar yönlendirecek, Irak egemen bir ülkedir.

 Fakat...

Fakat... Biz bölüm çalışanlarımızın yardım ve gözlem için çalışmalarını organize etmek için buradayız.

Gözlemlemek derken neyi kastediyorsunuz?

Durun, durum... Seçimlerin hilesiz yapılacağını önceden tahmin edemem. Ancak tüm çabalarımızın, Irak’taki diğer yetkililerin de hilesiz bir seçim yapılması için çabaladığını biliyorum. Elbette seçimlerin eksiksiz yapılacağına dair güvence vermek istiyoruz. Fakat durumun nasıl seyredeceğini sadece seçim günü ve sonrasında görebileceğiz. 

Sorum da tam da bu. Eğer seçim günü hile yapıldığı ispat edilirse o zaman ne yapacaksınız?

Bekleyin, göreceksiniz.

Bekleyip görecek miyiz?

Plasschaert: Tüm dünya izleyecek.

Tamam, dünya izleyecek. Yani bekleyip göreceğiz. Son dönemde Erbil’e yönelik insansız hava araçları ve Bağdat ile Irak’ın diğer bölgelerine yönelik roket saldırıları konusuna gelelim. Her şeyden önce Erbil ve Irak’ın diğer bölgelerinde sivil insanlara yönelik saldırılar sözkonusu. Bu silahlı gruplar Heşdi Şabi adı altında eylemlerini gerçekleştiriyor. Bazı kesimler, bu grupların Heşdi Şabi ile bir bağlantısı olmadığını öne sürüyor. Fakat Kürdistan Bölgesi hükumeti, sözkonusu grupların Heşdi Şabi ile bağlantısını ortaya koyan raporları Irak hükumetine sunmuş durumda. Mesele kontrol dışı grupların saldırıları olduğunda, Kürdistan Bölgesi ve Irak’ta istikrarın sağlanması konusunda UNAMI olarak rolünüz nedir?

Sanırım son sözlerinin en iyi tanım oldu. Biz devletin kontrolü dışında faaliyet yürüten ve Irak devletine karşı da eylem düzenleyen bazı silahlı grupların varlığından söz ediyoruz. Maalesef, sadece Erbil’e saldırmıyorlar, Irak’ın genelinde faaller. Biz seninle bu tür saldırıların Iraklıların hayatını tehlikeye attığı konusunda hemfikiriz. Doğrusu ülkeyi belirsiz bir geleceğe sürüklüyorlar. Çünkü eğer saldırılar devam ederse, geçmişte de gördüğümüz gibi, er yada geç bu saldırılara karşılık verileceğini de tahmin edebiliriz. Bu da bize ne getirir? Daha fazla şiddet ve başka hayatların yok olmasını. Demek istediğim bunun çok tehlikeli olduğu ve bir çok şeyi tehlikeye attığıdır. Bizim yapabileceğimiz iktidarı teşvik ederek bu silahlı grupları ve saldırıların sorumlularını tespit etmek ve sorumluluğu üzerine yıkmaktır. 

Yani bana bu grupların Heşdi Şabi ile ayrı olduklarını ve meşru olmadıklarını söyleyebilir misiniz?

Bakın, Heşdi Şabi’nin nasıl Irak ulusal güvenlik güçlerinin bir parçası haline geldiği süreçten bahsetmek, bu söyleşiye sığdırabileceğimizden çok daha karmaşıktır. 

Hayır biz bugünden söz ediyoruz.

Hayır, bugün Irak’ta yaşanan, hükumetin kontrolü ve inisiyatifi dışında hareket eden gruplardır ki dışarıda ve hükumet kurumları içerisindeki kolları vardır. Bu nedenle neler oluyor konusuna dönersek eğer, devletin inisiyatifi dışında hareket ve faaliyet yürüten gruplardan bahsederiz. 

Devlet inisiyatifi dışında... Peki bu grupları “terörist” olarak tanımlıyor musunuz?

Hiç bir saldırının gerekçesi kabul edilemez. O halde neden çok korku ve ölüm dolu bir atmosfer yaratılmaya çalışılsın? Neden bunu yapıyorlar? Terör kavramı ise çok kapsamlı bir kavram ve içerisinde başka şeyler de barındırıyor. Fakat her bir saldırı... Sözü uzatmayayım; hiç bir saldırının gerekçesi kabul edilemez. Fakat, diplomatik temsilcilere ve masum insanlara saldırılmasını meşru görenler benim nazarımda teröristtir.

Uluslararası düzeyde nasıl bir tedbir alınmalı? Sizce uluslararası koalisyonun bu gruplara karşı rol almalı mıdır?

Af edersiniz, sorunuzu tekrar edebilir misini?

Sorum şu; Irak’taki kontrol dışı gruplara karşı nasıl bir yaptırım uygulanmalı? Uluslararası koalisyon bu konuda rol almalı mıdır?

Hayır. Şimdi zaman, Irak’ın kendi ayakları üzerinde durabildiğini, bu tür saldırıları düzenleyenleri bulup tutukladığını gösterme zamanıdır. Bu Iraklıların görevidir. Elbette uluslararası toplumun hazır bulunması, yani BM veya diğer uluslararası kuruluşların varlığı bizzat Irak hükumetinin daveti üzerine olmuştur. Bu nedenle biz sadece destek olabiliriz, iyi kadrolarımızı görevlendirebiliriz. Benim kastettiğim, Irak’ın devlet inisiyatifi dışındaki gruplara faaliyet ve eylem izni vermemesidir. Sorun tam da budur. Bu, uluslararası tolumun Irak için çözebileceği bir durum değil, aksine Iraklıların ilgileneceği bir durumdur.    

Fakat devlet inisiyatifi dışındaki bu silahlı gruplar Irak’taki diplomatik temsilciliklere yönelik de birer tehdit unsurudur...

Evet, siz beni belirli bir yöne doğru yönlendirmek istiyorsunuz? Fakat ben saldırıların sürekli karşı saldırıya neden olduğunu anlattım. Bu faydasız bir tehlikedir ve Irak’ta şiddetin tırmanmasına vesile oluyor. Şunu belirtmek istiyorum; diplomatik temsilciliklere karşı hiç bir saldırının gerekçesi olamaz. Durum ne olursa olsun. Bundan da önemlisi saldırıların masum insanlara karşı olmasıdır.

ABD Afganistan’daki kuvvetlerini çektikten sonra Irak ve hatta Kürdistan Bölgesi’nde de halkta, kuvvetlerini Irak’tan da çekeceği yönünde bir hissiyat oluşmuş. Elbette sadece Amerikan kuvvetleri değil, IŞİD’e karşı uluslararası koalisyon güçlerinin tamamı, Irak Parlamentosu’nun bu yönde aldığı bir karar da var...

Kastettiğiniz alınan karar mı?

Evet, yabancı güçlere ülkeden çıkmaları yönüde çağrıyı öngören karar. Sizce bu uluslararası koalisyon kuvvetlerinin Irak’tan çekilmelerine yetecek yasal bir altyapı mıdır?

Her şeyden önce bu Birleşmiş Milletler’i ilgilendiren bir konu değil. Irak egenmelik sahibi bir ülke. Çünkü Irak ve ülkenin yetkilileri birilerinin kalmasına ya da uluslararası toplumun yarımlarına ihtiyaç duydukları konusunda kendileri karar verebilir. Bu artık Birleşmiş Milletler olur, IŞİD’e karşı uluslararası toplum olur. Bu nedenle hatırlatmak isterim ki yakın bir zamanda Irak Başbakanı Mustafa Kazımi de Washington’u ziyaret edecek. ABD tarafı ile Washington’da neleri görüşeceklerini bekleyip görmek gerekiyor. Aynı zamanda Iraklılar bazı bölgelerde yardım talep ettiklerini açıklamış bulunuyor. Bu da muharip güçlerin Irak’taki varlığından farklı bir talep. Fakat mesele beyaz ve siyah meselesi değil, bu arada farklı olasılıklar da sözkonusu.

Peki siz Afganistan’ın bugün yaşadığı deneyimi ilerde Irak’ın da yaşayabileceğini öngörüyor musunuz?

Sanırım Irak ile Afganistan’ı karşılaştırmak bu manada mantıklı değil. Elbette benzer yönleri vardır. Fakat arkaplan ve tarih olarak tamamen birbirinden farklı iki ülke.

Amerikan kuvvetlerinin yada uluslararası koalisyon güçlerinin çekilmesine dair bir ihtimal görüyor musunuz? Bu IŞİD’le mücadeleyi nasıl etkiler.

Herhangi bir kuvvetin geri çekilmesi veya böyle bir ihtimal hakkında konuşmaya yetkim yok. Bekleyip stratejik diyalog görüşmelerinde ne sonuçlar çıkacağını görelim. Benim bildiğim Irak hükumeti defalarca bazı bölgelerde uluslararası koalisyonun destek ve yardımına ihtiyacı olduğunu açıkladığıdır. İkinci husus IŞİD hala bir sorundur. Evet bir kaç yıl önce olduğu gibi değil, ellerinde kontrol ettikleri bölge yok ancak hala oralarda bulunuyorlar ve saldırı kabiliyetine sahipler. İdeolojileri de gerçekte faal durumda ve bu nedenle saldırılarına göz yumamayız.

Siz, Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı rol üstlenmesi için uluslararası koalisyonu teşvik ediyor musunuz?

Gerçekçi olmak gerekirse bu konunun Birleşmiş Milletler ile bir alakası yok. Gerektiği gibi bir açıklama yapamıyorum. Hepimiz sürekli Irak’ın bağımsız ve egemen bir devlet olduğuna vurgu yapıyoruz. Biz de öyle yapacağız. Bu Irak’ın iç meselesi ve Kürdistan Bölgesi de dahil, ülkenin yönetimini ilgilendiren bir konu.

Sizce IŞİD sadece Irak için bir tehlike arzediyor?

Plasschaert: Hayır... IŞİD hala herkes için bir tehlike. Tehlike ile ilgilenmediğimizde ortadan kalkmış olmuyor. Bu gelcekte sadece Irak ve bölge açısından bir sorun olmakla sınırlı kalmaz, daha da ileri gider. Bu nedenle IŞİD uluslararası bir sorundur. Ancak, nasıl, ne zaman ve hangi yöntemlerle olacağına Iraklılar karar verecek ki bu konuyu ABD ve uluslararası koalisyon ile stratejik görüşmelerde resmen gündeme getirebilirler.

Türkiye ile PKK arasındaki çekişmeye gelelim. Bu çatışma yaklaşık 40 yıldır devam ediyor ve Türkiye’de Irak toprakları içerisinde operasyon gerçekleştiriyor. Irak’ta masum insanların ölümüne neden olan bu operasyonlar konusundaki düşünceniz nedir? Ayrıca köyler de boşaltıldı.

Haberdar olduğumu herhangi bir çekişme ihtimali veya istenmeyen olay karşısında, eğer bu çekişme şiddete dönüşür, halkın canına, malına zarar verir veya göç etmesine yol açarsa, biz taraflardan oturup bir kez daha düşünmelerini talep ederiz. Şiddet hiç bir zaman çözüm değildir. Diyalog ilerlemenin yegane yoldur. Iraklı ve Kürt yetkililerin Türk yetkililerle sürekli diyalog halinde olması önemlidir. 

Fakat bu çekişme Kürdistan Bölgesi hükumeti ile Türkiye arasında değil.

Evet, defalarca Irak’ın çekişme sahası haline getirilmemesi gerektiğini söyledim, sanırım siz de bunu çok iyi biliyorsunuz. Fakat maalesef bir çok kez Irak’ın barış ve müzakere değil, farklı güçlerin çekişme sahnesi olduğunu görüyoruz.

Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu’nun geçtiğimiz yıllarda Irak Anayasasındaki 140’ıncı maddenin uygulanması için çalışmaları vardı. Hala söz konusu maddenin uygulanması görevini üstleniyor musunuz?

140’ıncı madde çok önemli bir madde. 140’ıncı madde konusu Kürt yetkilileriyle Federe Irak hükumeti arasında çokça tartışılıp görüşüldü. Aynı şekilde Birleşmiş Milletler’de de. Kanımca daha büyük sorunlar var, üç yıla aşkın bir süredir bu ülkedeyim ve dikkat ettiğim husus şu; Erbil ile Bağdat gerekli durumlarda uzlaşıyor ve anlaşmaya varıyorlar. Bir sorun öne çıktığına ya da karmaşık bir sürece girildiğinde geçici uzlaşma ve anlaşmalar devreye giriyor. Ancak sonuç olarak uzun vadeli ve kalıcı bir çözüme ulaşılamıyor. Şahsen iki başkent arasında kurumsal ve temel görüşmelerin yapılması için diyalog çağrısı yaptım, nitekim gerçekleşmiş olsaydı birçok soruna çözüm üretilebilirdi. Bütçe, gelir dağılımı ve 140’ıncı madde gibi. Güzel haber şu ki her iki başbakan Mesrur Barzani ile Mustafa Kazmi bahsettiğim yapıcı ve kurumsal diyaloğu destekliyor. Ancak sorulması gereken soru şu; ilk toplantı ne zaman gerçekleştirilecek?  Kanımca sorunların diyalog esaslı çözülmesi çok önemli ve temel bir adım olacaktır. Özellikle de 140’ıncı madde.

UNAMI olarak 140’ıncı madde kapsamında bulunan bölgeleri gözlemliyor musunuz? Çünkü yayımlanan son raporlara göre söz konusu bölgelerde Araplaştırma politikaları yeniden devreye girmiş, yerleşik olan halk yerinden ediliyor yerine Irak’ın farklı kentlerinden getirilen insanlar yerleştiriliyor. Siz bölgedeki durumu takip ediyor musunuz?

Bizim her yer de gözümüz ve kulağımız olmuyor, kuşkusuz gelişmeleri takip ediyoruz ve olan bitenleri görüyoruz. Her iki tarafında birbirlerini suçladığını biliyoruz, evet haberimiz var.

Bahsettiğim raporları teyid ediyor musunu?

Uzun süredir Kerkük ile ilgili diyaloğumuzu sürdürüyoruz. Maalesef taraflar hala bir anlaşmaya varmış değiller. Bu soru tıpkı Türkiye, PKK ve Irak’la ilgili sorduğun soru gibi. Bütün taraflar aslında günah geçişi arıyor ki birini suçlu çıkarabilsin. Bununla birlikte senin de beni dinlemen gerekiyor! Bu çok hassas bir konu ve bizi bir çözüme götürmez. Daha da önemlisi tarafların bir araya gelmesi gerekiyor. Diyalog yoluyla uzun vadeli bir çözüm bulmaları gerekiyor.

Bölgede insani bir kriz olduğundan bahsediyorum, yaşanan çekişmelerden dolayı insanlar orada öldürülüyor. Böylece insanlar mecburen yerlerini ve yurtlarını terk etmek zorunda kalıyorlar.

Plasschaert: Bu çok kötü bir şey.

Evet, çok kötü.

Bu halka önem verilmesi ve saygı duyulması gerektiğini talep ediyorum. Ancak anlamalısınız ki sorun çok daha karmaşık. Hassas bir konu bu nedenle benim de olaylar siyah beyaz bakmama neden oluyor. Ancak siyahla beyaz arasında 50 açık tonda renk vardır.

Bildiğiniz gibi petrol dosyası Bağdat ile Erbil arasında yaşanan sorunlardan biri. Sadece petrol üretimi değil aynı zamanda Anayasadaki ilgili maddeler konusunda da. Kürdistan hükumetinin bu konuda farklı bir yaklaşımı (yasal tanım) var, Bağdat’ın ise bambaşka. Federal Mahkeme bile bu konuyu bir taraf edemiyor ve karar veremiyor. Ancak 2021 Yılı Mali Bütçe yasası Irak Parlamentosunda onaylandı. Bu sorunun böyle bir yasayla çözüleceğine inanıyor musunuz?

Hayır, sanmıyorum. Bu konuda iyimser de yaklaşmıyorum. Açık söylemek gerekirse çok umutlu değilim. Sebebi de bahsettiğim meselelerle bağlantılıdır. Taraflar arasında düzenli ve kurumsal bir diyalog kurulmadığı müddetçe bütçe, gelir dağılımı ve hatta 140’nıcı maddenin uygulanması gibi konularda bir çözüme varılması söz konusu olamaz. Böylece krizlerle dolu yılları görmüş olacağız. Aynı zamanda umutluyum, çünkü iki başbakan var, Mesrur Barzani ve Mustafa Kazımi, ikisi de düzenli ve kurumsal bir diyaloğun olmasını destekliyor ve üzerinde çalışılması gerektiğini ifade ediyor. Hala başlamadılar, askıda bulunan sorunların konuşulması için iki başkent arasında yapılması planlanan toplantıyı bekliyorum.

O zaman siz bu yasanın Kürdistan Bölgesi’nin petrol dosyasında temel bir altyapı oluşturacağını söylüyorsunuz.

Bakın, Kürdistan Bölgesi’nin petrol üretimi hakkına ilişkin konunun ayrıntılarına girmeyeyim. Bir anlaşma olacaksa iki taraf arasında olmalıdır.i Burada kastım Erbil ile Bağdat’tır. Geçmişte bir çözüme vardıklarını gördük. Fakat sonuçta uygulanmıyor. Önemli olan uygulamaktır. Bekleyip görelim bakalım bu bütçe yasası uygulanacak mı.

Siz her iki başbakanın görüşeceği konusunda iyimser olduğunuzu söylediniz...

Her iki başkent, evet.

Görüşmeler için belirlenimiş bir tarih var mı?

Hayır, olsa söylerdim. Söylediğim sadece şu; onlar bu görüşü benimsiyor, ilerlemenin ve çözümsüz krizlerden uzaklaşmanın yolunun kurumsal diyalogdan geçtiğine inanıyorlar. Gerçekleşmesi gereken budur.

Son konu ise, daha doğrusu son iki sorumdan biri Kürdistan Bölgesi’ndeki düşünce özgürlüğü ile ilgilidir. Sizce Kürdistan Bölgesi’nde düşünce özgürlüğü tehdit altında mı?

Düşünce özgürlüğü ve özgür düşünceyi kastediyorsanız gerçekten de adil bir şekilde söylemek isterim ki Irak ve Kürdistan Bölgesi’nde bu konularda ilerleme kaydedildiğini görmek istiyoruz. Anayasa ve yasalarda düşünce özgürlüğünü garanti altına almış olsa da bu hiç bir taraf veya iktidarın bunu kısıtlamadığı anlamına gelmiyor. Şunu vurgulamamız gerekiyor ki düşünce özgürlüğü demokratik bir ülke için son derece önemli ve temel bir husustur. Her bir demokratik ülkede çok farklı görüşlere tanık oluruz. Eski bir siyasetçi olarak, ki daha önce bakanlık da yaptım; yerine getirdiğimiz veya getirmediğimiz görevler nedeniyle sürekli eleştirilmenin ne denli zor olduğunu iyi biliyorum. Fakat sonuçta bunu kendi siyasetinizi gözden geçirmeniz konusunda bir fırsat olarak görülmelidir. Yine de Irak’ta halkı susturmak veya korkutmak isteyen farklı taraflar da var. Böyle bir ortamın Irak’ta olması korkutucudur. Ekim’deki göstericilere karşı yapıldığı gibi veya bazı şahsiyetlerin öldürülmesi gibi. Tüm bunlar düşünce özgürlüğünü sınırlandırma çabalarıdır.

Düşünce özgürlüğü konusunda Kürdistan Bölgesi hükumeti ile diyaloğunuz oldu mu?

Doğrusu sürekli bir diyalog halindeyiz. Çokça görüşüldü. Umarım ilerleyen dönemde bazı ilerlemelere şahit oluruz.

Kürdistan Bölgesi’de mahkeme Behdinan davası sanıklarının tutuklanmasına karar verdi. Sizce bu karar meşru muydu?

Demokratik bir ülkede mahkeme kararları üzerinde konuşmanız sakıncalıdır. Çünkü mahkeme ve yargıçlar bağımsızdır. Fakat burada biz tutuklanan kişilerin yargılanma sürecini takip ettik ve görüşümüzü net bir şekilde açıkladık. Bu sonuç karşısında memnun olmadığımı tahmin edebilirsiniz.

Krüdistan Bölgesi’ndeki yargı sistemi de sizin için önemli. Belirttiğiniz gibi, sonuç beklediğiniz gibi çıkmadı. Sizce bunun Kürdistan Bölgesi’ndeki yargı sistemi ile alakası nedir, nasıl bir reform yapılırsa iyi olur?

Mahkemeden çıkan sonuçtan memnun olmasam da güzel haber şu ki içerisinde olduğumuz diyalog yapıcı ve açıktır. Kürdistan Bölgesi yönetimi, yargı sisteminin ileriye taşınması konusunda görüş alışverişine, dayanışmaya, yardım ve eğitime açık olduğunu beyan etmiştir.  

Son sorum Peşmerge güçlerinin birleştirilmesine yöneliktir. Siz de Peşmerge güçlerinin birleştirilmesi gerektiğine vurgu yapmıştınız. Sizce Kürdistan Bölgesi’ndeki konjöktürel durum göz önünde bulundurulduğunda Peşmergenin birleştirilmesi mümkün mü?

Güzel olan şu ki, Peşmerge yani Peşmerge yetkililerinin çoğu birleşmekten yana. Bu doğrultuda çalışmaya hazırdırlar ve çalışıyorlar da. Ancak partilerin kendi aralarındaki iç meselelerden ve diğer partilerle olan ilişkilerinden kaynaklı bazı siyasi zorluklar var. Bu kolay bir iş değil fakat gelecek için yegane yoldur. Çünkü Kürdistan Bölgesi parçalılığı sürdüremez. Hükumet güçlerinin iki cephe üzerinde bölünmesini devam ettiremez.

Sizinle en son Kürdistan Bölgesi anayasası hakkında düzenlenen bir konferansa konuşmacı olarak katıldığınız bir sırada Peşmerge güçlerinin birleştirilmesinden bahsetmiştik.  O vakit iki siyasi partinin oturup konuşması gerektiğini, bir uzlaşıya vararak bu iki başlı durumu bitirmeleri gerektiğini söylemiştiniz. Sizce o günden bu güne bu iki başlılığı aşma konusunda herhangi bir ilerleme yaşandı mı? Ya da sadece iki parti arasında değil, parlamentoda da böyle bir ayrışma derinleşti mi?

İlerleme konusunda partiler arasındaki ilişkilerin ilerlediğini belirtebiliriz. Nasıldır biliyor musunuz? Sanırım siz de aynı duygulara sahipsiniz. Bazı günler uyanıp baktığınızda bardağın yarısının dolu olduğunu görürsünüz. Yani umut vardır ve doğru yolda ilerleniyor. Sonra bir şeyler olur, iki adım geriye gidersiniz. Sonra dönüp baktığınızda bardağın yarısı boş dersiniz. Dolayısıyla bir iniş ve çıkış vardır. Kolay bir yol değil. Ancak tüm parti ve yetkililer unutmamalıdır ki bu ileri doğru gitmek için tek yoldur. Mevcut hak ve özgürlüklerin korunması için bunun çok önemli olduğunu anlamaları gerekiyor.

Sayın Jeanine Hennis Plasschaert, Rûdaw’a konuk olduğunuz için teşekkürler.