Rojava'da Özerk Yönetim-Şam arasında abluka restleşmesi: Türkiye bunun neresinde? -Fehim Taştekin

Şam yönetimi ile Rojava Özerk yönetimi arasında kısa süre önce varılan anlaşmadan saatler sonra asayiş güçleri Kamışlo kent merkezinde kontrol noktaları kurnuş, Suriye hükumet güçlerinin bulunduğu bölgeyi tekrar ablukaya almıştı. Ablukanın nedeni Suriye hükumetinin anlaşma şartlarına uymaması olarak gösterilmişti.

Rojava'da Özerk Yönetim-Şam arasında abluka restleşmesi: Türkiye bunun neresinde? -Fehim Taştekin

Konuya ilişkin bir yazı kaleme alan gazeteci Fehim Taştekin, "Kürtler ve Suriye devleti arasındaki karşılıklı abluka siyasetini Ankara-Şam arasındaki temaslara bağlayanlar var. Ancak durum görünenden çok daha karmaşık." yorumunu yapıyor.

Taştekin'in Al-Monitor'de yer alan yazısı şöyle:

Kürtler lehine desteği garanti görülen Joe Biden’ın ABD başkanı olmasının dengeleri nasıl etkileyeceği merakla beklenirken Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi ile Suriye devleti arasındaki ilişkiler tehlikeli bir süreçten geçiyor. Bu kez karşılıklı abluka siyaseti yüzünden gerilim yaşanıyor. 

Al-Monitor’a konuşan Kürt kaynaklara göre ocak ayı başında Suriye yönetimi, Halep’te Kürt yoğunluklu Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinin yanı sıra Kürtlerin Şehba adını verdiği Til Rıfat ve civarındaki bölgelere ticari araçların girişlerini sınırladı. Yakıt ve gıda sevkiyatı sekteye uğradı. Halep kırsalına geçiş noktası olarak kullanılan Tabka’da tanker kuyruğu oluştu. Ablukadan Afrinli sığınmacıların barındığı kamplar da etkilendi. 

Kürtler buna son verilmesi talebiyle Fırat’ın doğusundaki Haseke ve Kamışlo’da Suriye devletinin kontrolünde kalan bölgeleri kuşatıp misilleme yaptı. Suriye Demokratik Güçleri (DSG) Genel Komutanı Mazlum Kobani, Kürt bölgelerine yönelik abluka ile DSG ve Asayiş üyelerinin aile fertlerinin tutuklanmasının kendilerini karşı pozisyon almaya zorladığını açıkladı. Halep Valiliği ise suçlamaları reddedip Kürt bölgelerinde temel ihtiyaç maddelerinin yeterince bulunduğunu kaydetti. 

27 Ocak’ta Haseke’de ablukanın kaldırılması için gösteri düzenleyenlere müdahalede bir kişi öldü, üç kişi yaralandı. Devletin milis gücü sayılan Ulusal Savunma Güçleri (USG), Asayiş noktasına saldırarak yanıt verdi. Bir taraf Asayiş’i sivillere karşı güç kullanmakla, diğer taraf Suriye yönetimini bölgeyi terörize etmekle suçluyor.

Al-Monitor’a konuşan Kürt kaynaklar, birkaç haftadır süren krizde Rus arabuluculuğunun yetersiz kaldığını, Kürtlerin sorunları çözmek için Şam’a göndermek istediği heyete Rusların güvenlik garantisi vermediğini, yine de yerelde temasların sürdüğünü ve 2 Şubat’ta Asayiş’in iyi niyet gösterisi olarak bariyerleri kaldırdığını belirtti. Aynı kaynaklar krizin tam olarak aşılmadığını ve tarafların askeri pozisyonunu koruduğunu vurguladı.

Şam’daki kaynaklar ise 2 Şubat’taki görüşmelerde Kürt tarafının 48 saat içinde ablukanın kaldırılması sözünü verdiğini belirtti. Bağımsız kaynaklar ise Haseke ve Kamışlo’da ablukanın 23’ncü gününde kaldırıldığını, Suriye devletinin de gıda ve yakıt taşıyan araçların Şeyh Maksud, Eşrefiye ve Şehba’ya girmesine izin verdiğini kaydetti. Bir Rus ve Suriye heyeti de Halep’teki durumu yerinde inceledi. 

Geçici bir uzlaşma sağlansa da statü müzakerelerine geçilemediği için Kürt-Arap karışık bölgeler yeniden hesaplaşma arenasına dönüşebilir. 

Kamışlo’da havaalanı, kamu binalarının bulunduğu semt, burayı havaalanına bağlayan cadde ve Türkiye-Suriye sınır kapısı ordunun kontrolünde. Haseke’de ise 2012’den sonra kentin yarısı Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) eline geçmişti. 2016’da İslam Devleti’nin yenilgisini izleyen süreçte ordu ile çatışan YPG kentin büyük bir kısmını kontrol eder duruma gelmişti. Hükümet güçleri sadece güvenlik ve kamu binalarının bulunduğu bir alana hapsolmuştu. 

Kürtleri içine alan bir kriz çıktığında senaryoda Ankara’nın adının geçmemesi mümkün değil. Kürtler Halep’teki ablukayı Ankara ile Şam arasındaki gizli mutabakata bağlıyor. İddiaya göre Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan’ın Şam ziyaretinin ardından Kürtlere karşı tutum değişti. Özerk Yönetim Eş Başkan Yardımcısı Bedran Çiya Kurd, Şam-Ankara temasına dair “İki taraf arasında birçok tartışma yapıldı. Onlardan biri de özerk yönetime karşı ortak planlar hakkında. Bir yandan işgalci Türk devleti Ayn İsa, Şehba, Tel Rıfat’a yönelik işgal saldırılarını devam ettiriyor; diğer yandan Şam hükümeti Halep, Şehba, Şeyh Maksud üzerinde ablukayı sürdürüyor” ifadelerini kullandı. 

Demokratik Suriye Meclisi Yürütme Kurulu Başkanı İlham Ahmed de Şam ile Ankara arasında güvenlik alanındaki işbirliğinin şaşırtıcı olmadığını söyledi. 

Bu iddiaya mesafeli yaklaşan bir Kürt kaynak ise özerkliğe karşı ortak bir tehdit algısı olsa da istihbaratçılar düzeyindeki temasların Türkiye ile Suriye arasında bu türden bir uzlaşmayı henüz mümkün kılmadığını belirtti. 

Suriye gazetesi El Vatan üst düzey istihbarat ve askeri yetkililerden oluşan bir Türk heyetinin 29 Aralık’ta Şam’da temaslarda bulunduğunu yazmıştı. Bu temas Türk ve Rus dışişleri bakanlarının görüşmesiyle çakışmıştı. İki bakanın gündeminde Ayn İsa’daki çatışmalar vardı. Rusya, Türkiye’yi durdurmak için DSG’den Ayn İsa’nın hükümete bırakılmasını istiyordu. Fidan, Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu Başkanı Ali Memlük’le 14 Ocak 2020’da Moskova’da buluşmuştu. Bu resmen teyitli ilk görüşmeydi.

Gerilim senaryolara kapı açıyor. 

Kürtlerle devlet arasındaki kontrol mücadelesinden kaynaklı gerilimler ilk değil. Ancak bu seferki gerilimi çevreleyen koşullar biraz farklı. Sezar Yasası Suriye’yi felç ederken petrol, doğalgaz ve tahıl rezervlerini barındıran bölgede Kürtlerin ABD ile ortaklığı çok fazla göze batar hale geldi. Bu durum Suriye’nin geri kalanındaki kıtlıktan Kürtlerin de sorumlu tutulmasına neden oldu. 

Kürtlerin inandığı senaryoya göre hükümet, özerk yönetimi işbirliğine zorlamak için Halep’teki Kürtleri cezalandırma yoluna gitti. Ancak petrolün vanası ve buğday siloları Kürtlerin elindeyken bu oyunu sonuna kadar sürdürme şansı yoktu. Bu çerçevede Kürtlerin konuştuğu başka bir şey daha var: Ruslar, Kürtlerin kontrolündeki bölgelerin Şam’a devri konusunda Türk tehditlerini kart olarak kullanırken Suriye yönetimi de Arap aşiretlerini kışkırtarak özerk yönetimi terörize etmeye ve bölgeyi Amerikalılar için güvensiz hale getirmeye çalışıyor. Yani Biden Kürtlerle ilgili daha koruyucu bir pozisyonla gelirken Esad yönetimi de koşulları mümkün olduğu sürece ‘caydırıcı’ kılmaya çalışıyor. 

Karşı senaryoya göre aslında gerilimi Kürtler başlattı. Kürtler Amerikan desteği arkalarındayken, Suriye yönetimini Kamışlo ve Haseke’den tamamen çıkarmak için şansını denedi.

Bir Kürt kaynak bu senaryoya bir düzeltmeyle eşlik ediyor: “Ablukayı başlatan rejimdi ama Kürtler bu gerilimi, Haseke ve Kamışlo’yı tamamen ele geçirmek için kullanmaya çalıştı! Kürtler biraz da Biden’ın desteğinin ne kadar olacağını görmek istedi.” 

Son senaryo Türkiye ile bağlantılı. Buna göre Biden döneminde Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda Barış Pınarı Harekâtı’nı genişletme ya da yeni bir askeri harekât düzenleme şansı çok azaldı. Türkiye Biden göreve başlayıncaya kadar Ayn İsa’yı düşürmeye yönelik baskıyı artırmıştı. Ayn İsa el değiştirdiğinde M-4 yolunda hâkimiyet genişleyecek, Türkiye için Rakka yolu açılacak, Fırat’ın batı yakasındaki Menbic doğudan kuşatılacak, Kobani Cezire bölgesinden koparılacaktı. Bunun yanı sıra kuzeydoğu sınırında Amerikalıların Irak-Suriye arasında ikmal güzergâhı olarak kullandığı Derik bölgesine girme hazırlığından bahsediliyordu. Artık bunların mümkün olamayacağı anlaşıldı. Haliyle yeni gerçeklik, Ankara’yı özerk yapıyı dağıtma konusunda Şam’la işbirliğine zorluyor. 

Şam tarafından bakılınca Kürtlerle ilgili herhangi bir pazarlık, İdlib’i cihatçı örgütlerin elinden kurtaracak ve Türk ordusunun dört askeri harekâtla tuttuğu ceplerden çıkartacak bir planı içermek zorunda. Şam ancak bu tür bir plan temelinde Ankara’yla işbirliğine gidebilir. Ankara ile işbirliğini kolaylaştıracak bir diğer husus bunun Amerikan askeri varlığını bitirmesine yarayıp yaramayacağıyla ilgili. Ankara “terör yapılanması” dediği özerkliğin çökertilmesini her şeyin önüne koyuyor. Kürtlere statü verilmemesi şartını da arıyor. Yani bu durumda Ankara, işgalin sona ermesi gibi Şam’ın aradığı garantileri vermeye hazır değil. Ruslar Türkiye ve Suriye arasındaki normalleşme için Adana Mutabakatı zeminine dönülmesini önerse de tarafların pozisyonları çatışma hâlinde. Yine de pragmatik yaklaşımla iki taraf pozisyonlarını koruyarak Fırat’ın doğusunda anlayış birliğine gidebilir mi? Bu ihtimal tamamen dışlanmıyor. İstikrarsızlaştırılmış bir kuzeydoğu Suriye Amerikalıların bölgede kalma seçeneklerini zayıflatabilir. Bu da Şam ile Ankara’yı buluşturan bir sonuç olur.

Bu restleşmenin sonucuna bakılırsa kârlı çıkan yok. ABD’nin özerk yönetimi siyaseten tanıyıp mutlak koruma güvencesi vermesi durumu değiştirebilir ancak mevcut koşullarda Suriye yönetimi ve Kürtlerin birbirlerine karşı kullanacağı her kart iki tarafa da zarar veriyor. Hatta son restleşme Kürtlerin pozisyonunu daha da zayıflattı. Petrolün Kürtlerin kontrolüne geçmesine karşı Arap aşiretlerinde bir memnuniyetsizlik vardı. DSG’nin “terörle mücadele” operasyonlarının yol açtığı huzursuzluk da zaman zaman nüksediyor. İlaveten Suriye yaptırımlarla boğuşurken Kürtlerle ilgili algı daha olumsuzlaştı. Ve şimdi Haseke ve Kamışlo'daki abluka Kürtlerle ilgili “kriminal” tablo sunmak isteyenlerin işini kolaylaştırdı. Haseke’de ölen kişinin cenazesine Vali Ghassan Halil ve askeri yetkililerin katılması bu algıyı pekiştirdi. Bazı aşiret liderleri ve partiler de DSG’ye karşı sesini yükseltti. 

Kuşatma altında hastaneye gidemeyen hastalar, sınavlara giremeyen öğrenciler ve yakıt bulamayan sürücülerin anlatıları sayfalara taşındı. Hâlbuki Kürtler bir yolda Amerikalılarla daha büyük hedefler için şansını zorlarken diğer yolda muhalif bileşenlerle Suriye’nin tamamına hitap etmeye çalışıyordu. Son gelişmeler ikinci ayaktaki aşınmayı artırdı.