Tarihçi Erdoğan Aydın: Musul ve Kerkük tarih boyunca hep Kürtlerin yerleşim mekanı olmuştur

Tarihçi Erdoğan Aydın: Musul ve Kerkük tarih boyunca hep Kürtlerin yerleşim mekanı olmuştur

Kerkük'ün Kürtlerin olmadığını hatta Kürtlerin burada işgalci olarak bulunduklarını iddia eden Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Lozan görüşmelerinde yer alan dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı İsmet İnönü ve İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un nüfus verileriyle yanıt veren Tarihçi-Yazar Erdoğan Aydın, "Musul ve Kerkük hep Kürtlerin yerleşim mekanı olmuştur." dedi.

Kerkük ve Musul'un tarih boyunca Kürdistan kavramıyla en fazla özdeş olan bölgelerin başında geldiğini ifade eden Erdoğan, buraya sonradan gelen Türkler ve Arapların burayı çıplak bulmadıklarını savundu.

Erdoğan'ın Mezopotamya ajansına sorularına verdiği yanıtlar şöyle: 

"Türki halkların Anadolu, Mezopotamya ve Kafkasya'ya gelmeden önce bu toprakların yerli sahiplerinin Mezopotamya'da Kürtler, Doğu Anadolu tarafında Ermeniler olduğunu belirten Aydın, “Bu topraklara gelenler bu toprakları çıplak bulmadılar. Gelip yerleşmiş olmaları ve giderek bu toprakların gerçek sahibi haline gelmiş olmaları onları asla tek sahibi yapmaz. Daha önemlisi tarihsel hakikati ortadan kaldırmaz. Musul ve Kerkük aslında tarih boyunca Kürtlerle ve onun yurdu anlamında Kürdistan kavramıyla en çok özdeş olan bölgelerin başında geliyor. Bu açıdan şunu teslim etmek lazım ki aslında Musul ve Kerkük hep Kürtlerin yerleşim mekanı olmuştur. Bu cümleyi hem Araplar açısından hem Türkler açısından özellikle belirginleştirmek lazım. Çünkü biri İslam'ı yayılma sürecinde Güney'den Kuzey'e doğru yayılarak buralara yerleşti. Diğeri de Uzakdoğu'dan göçlerle ve fetihlerle gelip buralara yerleşti. Dolayısıyla bu bölgeye dair söz kuran herkesin öncelikle bu hakikati kabul eden bir yerden konuşması lazım.

Araplar 700-750'den sonra, Türkler 1000-1050'den sonra geldiler

Bölgede özellikle 700-750 tarihlerinden itibaren Arap yerleşiminin,1000 ve 1050 tarihlerinden itibaren ise Türkmen yerleşimlerine rastlanıldığını; fakat bunların bu toprakların tarihsel yerlileri anlamına gelmediğini söyleyen Aydın, “Bugün Musul, Kerkük ve diğer alanlardaki Türkmen nüfus varlığı ve Arap nüfus varlığından hareketle 'Bu bölgeler tarih boyunca da böyle oldu' gibi bir yaklaşımdan kendimizi uzak tutmamız lazım. Bu aslında milliyetçiliğin yayılıp egemen olma politikalarıdır. Bu coğrafyanın hakikati bize sorumlu davranmamız gerektiğini hatırlatıyor. Bu sorumluluk ise; bu topraklarda halen yaşamakta olan herkesin varlığını inkar etmeden barış içinde bir arada yaşayabileceği bir hukuk konsepti yerleştirmektir" dedi. 

Kerkük Kürtlerin yurdudur

“Yazar İsmail Gördaş'ın kitabından aslında pek çok çalışmada görebileceğimiz rakamları paylaşarak bu gerçeği hem İngilizlerin ağzından hem de bizzat Ankara hükümeti ve İsmet İnönü'nün ağzından ortaya koyarak tartışmayı çok rahat aşabileceğimizi düşünüyorum. Kerkük o zaman Musul'un bir vilayetiydi. İsmet İnönü o dönem, Musul ve Kerkük üstünde İngilizlerden hak iddia ederken iki öğe öne sürüyor. Öğelerden bir tanesi kesinlikle Ankara hükümetinin sadece Türklerin değil, Kürtlerin hükümeti de olduğuydu. Yani Musul ve Kerkük'e dair hak iddiasını gerekçelendirebilmenin birinci koşulu. 

İsmet Paşa'ya göre de Kürt nüfusu çoğunlukta

Bu başlı başına Musul ve Kerkük'ün gerçekte hangi halkın toprağı ve hangi halkın çoğunlukta olduğu bir toprak olduğunun net yanıtını veriyor. Ama İsmet İnönü burayla kalmaz, bir de rakamlar verir. Rakamlar da bu bölgede 503 bin kişinin yaşadığını ifade ediyor. Bunlardan 264 bin kişinin Kürt olduğunu, 146 bin Türk, 43 bin Arap, Êzidîlerin sayısının 18 bin olduğunu söylüyor. Bu tablo bize bu bölgenin Kürt bölgesi olduğunu gösteriyor. İsmet İnönü, Türk sayısını artırıp, Kürt nüfusunu düşük gösterirken, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon, İnönü'ye karşı "Bu bölgede 455 bin Kürt, 186 bin Arap, 66 bin Türk yaşıyor" demiştir. 

Yüz yıl sonra hak iddia etmek ne hukuka ne vicdana uygun

Lozan Antlaşması tamamlandığında karşılaştığımız tablo şuydu. Ankara hükümeti kendi sınırları içindeki Kürtleri asimile etme hakkı elde ederken, Irak’ta kalan bugün Musul’un ortasında yer aldığı Güney Kürdistan diye tabir edilen bölgeden de tümüyle elini çektiğini ve bundan sonra herhangi bir hak iddia edemeyeceği sözü vermiş olmasıdır. Şunun altını özellikle çizelim. İngilizlerin bir sömürge rejimi karşısında bile oraya müdahale etme hakkından vazgeçmiş bir Türkiye’nin aradan üstelik yüz yıl geçtikten sonra bugün oranın yerleşik halkı kendi haklarını talep ediyor diye orada hak iddia etmeye kalkmak gerçekten hiçbir hukukla, hiçbir hakikatle bağdaşmaz. Şunu teslim etmek zorundayız ki Irak Kürtlerinin, Türkiye Kürtlerinin, Suriye, İran Kürtlerinin hiç olmazsa en az bir Filistin’deki Müslümanlar kadar, bir Arakanlı Müslümanlar kadar hakkı vardır." 

Evrensel hukuku ve hakkın dilini davranışlarımıza egemen kılalım

Aydın son olarak, “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünün referans alınması gerektiğini söyleyerek şu mesajı verdi: “Gerek yurdun gerek yurdun dışında bütün kimlik ve inançların kendi kimlik haklarıyla siyasal haklarıyla eşit ve özgür yaşayacakları, kimsenin bu toprakların üzerinde hak iddia ederken birbirlerinin gözünü oymayacağı, bu topraklar üzerinde bütün anadillerin eşit bir şekilde olduğu bir hukuk standardını yerleştirmek lazım. Biz de göreceğiz ki Kerkük’ün petrolleri hem Kerkük’ün Kürtlerini, hem Güney Irak’taki Arapları, hem Türkiye’nin Kürt, Türk ve tüm milletlerden hakların zenginleşmesine katkı yapan bir işlev görecektir. Kürt düşmanlığı başta olmak üzere izlenen politikalar ne yazık ki bunu imkansız kılıyor. Bu yanlıştan dönülmesi lazım. Bir an önce evrensel hukuku ve hakkın dilini davranışlarımıza egemen kılalım.”