Türkiye, ABD’ye rağmen Fırat’ın doğusuna girerse ne olur?

Türkiye, ABD’ye rağmen Fırat’ın doğusuna girerse ne olur?

Türkiye, ABD’ye rağmen Fıratın Doğusuna gireceğini "Biz Afrin'e girdik, Celabrus'a girdik. Şimdi de Fırat'ın doğusuna gireceğiz. Biz bunu Rusya ve Amerika ile paylaştık" derken bölgedeki tansiyon ve diplomasi yükselmiş durumda." sözleriyle ilan etti.

Gazeteci Fehim Taştekin, “Bundan sonra Kürtlerin tutumu öne çıkıyor. Fırat’ın doğusundaki kazanımları ve uluslararası güçle ortaklığı korumak için Afrin savaşını Afrin ile sınırlı tutan ve nihayetinde çekilen Kürtler, Mazlum Kobani’nin dediği gibi savaşı 600 kilometrelik sınır hatlarına yayar mı?” diye soruyor. 

Taştekin’e göre, Rojava'da ‘güvenli bölge’ oluşturulmasına yönelik ısrar, esneme limitlerini tüketen lastiği andırıyor. O gerilim noktasından ya bir şeyleri koparacak ya da geri savuracak.

Geçen ay ABD Özel Temsilcisi James Jeffrey’in Ankara ziyaretini hatırlatan Taştekin, “TSK günler öncesinden Kobani, Tel Ebyad (Grê Spî) ve Ras el Ayn (Serê Kaniyê) hatlarına tanklar yığmaya başlamıştı. Türkiye’yi tatmin eden uzlaşma çıkmayınca yeniden randevular kesildi” diyor.

Diplomasinin dilinin “Öyle ya da böyle güvenli bölge kurulacak” hedefine kilitlendiğini ifade eden Taştekin, ABD’ye rağmen tek taraflı bir hamle ihtimaline ilişkin olarak, “Hükümete yakın kaynaklar bizlere hararetle sıcak bir ağustos ayı vaat ediyor” notunu aktarıyor.

Afrin’de Rusya’nın yeşil ışığı ile ABD’nin razı edildiğine dikkat çeken Taştekin, burada ABD açısından Fırat’ın doğusunda YPG ile birlikte yürütülen operasyonların kesintiye uğramamasının öncelik olduğuna vurgu yapıyor.

Taştekin, “Trump sürprizi” dışında Beyaz Saray, Pentagon ve Dışişleri kadrolarının belli belirsiz tahayyüllerle Fırat’ın doğusundaki Amerikan varlığını IŞİD’le savaşın ötesine taşıyan amaçlarla yeniden kurguladığından bahsediyor ve ekliyor: 

“Müdahaleci Amerikan unsurları, Camp David Anlaşması ile Orta Doğu’ya giydirilen elbisede mızrak gibi duran Suriye’ye onlarca yıl sonra arkadan girmişken kuşkusuz işin içine bir sürü plan sokacaklardır. Başkan’ın kafası bunlara basar ya da basmaz orası ayrı bir konu.”

Yakın zamanda Rojava’ya giderek sahadan izlenimlerini de paylaşan Fehim Taştekin, şunları kaydediyor:

“YPG komutanlarının anlatımlarından da anlıyoruz ki IŞİD’le savaş sırasında Amerikalı komutanlar, Kürt savaşçıların iç disiplin, koordinasyon ve savaş kabiliyetlerinden epey etkilenmişler. Kritik cephelerde Amerikalılarla çalışanlar YPJ’deki kadın komutanlardı. Amerikalılar bunları Irak ve Afganistan gibi yerlerde görmediklerini anlatır dururmuş. Bu etkileşimin karar mekanizmalarına yansımaları hemen beklenmeyebilir ancak kurulu düzenin bakış açısında kırılmalar yaratabilir. Türkiye’nin kırmızı bültenle aradığı Suriye Demokratik Güçleri Genel Komutanı Mazlum Kobani’nin Cenevre’de BM Genel Sekreter Yardımcısı ile bir anlaşma imzalaması kuşkusuz bir Amerikan ayarlamasıdır. Bu tür örtülü destekler, askeri ortaklığa gelecekte siyasal anlamlar da yüklenebileceğinin işaretleridir.

Fakat halihazırda ciddi bir sorun var ortada: ABD, PKK ilintisi nedeniyle Türkiye’nin düşmanlık ilan ettiği YPG ile NATO’daki müttefiki arasında sıkışmış durumda. Oluşan çelişki nasıl aşılacak? Trump çekilme kararı verirken Türk ordusu ile Kürtleri Suriye’de aynı amaca koşmak gibi bir naifliğe kapılmıştı. Aylardır da bir orta yol bulma çabasıdır gidiyor. Bu minvalde Mazlum Kobani’nin Jeffrey aracılığıyla MİT yetkililerine ilettiği güvenli bölge önerisi krizin aşılmasında belki önemli bir fırsattı. Bunca pazarlıktan sonra ara formüllerin hiçbirinin Ankara’yı kesmediği anlaşılıyor. Uzun vadede bu çelişkiyi ortadan kaldıracak şey belki Türkiye’yi Kürtlerle barış sürecine döndürmektir. Bazı sinyaller olsa da Amerikan cephesinde bu konuda güçlü bir iradenin varlığı şüphelidir.”

ABD’nin sessiz bir pozisyonda olduğunu söyleyen Taştekin, “Muhtemelen aynı mantık burada da geçerli. ABD’nin barıştan yana bir iradesi ya da gerçek bir gündemi var mı yok mu şüphesi de buradan kaynaklanıyor” görüşünü dile getiriyor.

22 Temmuz’da Kobani’de YPG Komutanı Mazlum Kobani ile görüşen CENTCOM Komutanı Orgeneral Kenneth McKenzie’nin, Türkiye’nin müdahalesine izin verilmeyeceği vaadinde bulunduğunu aktaran Taştekin, “Sınırlı hedefler olursa ABD esneklik gösterebilir mi” sorusunun gündemde olduğunu ifade ediyor.

Taştekin, olası operasyon ve sonrasına dair değerlendirmelerini şöyle sürdürüyor:

“Bir ihtimal Amerikalılar, Türkiye’nin bütün sınır boyunca 30-33 km derinliğinde bir bölgeye değil de sadece Arap nüfusun daha fazla olduğu Tel Ebyad (Grê Spî) ve Ras el Ayn’a (Serê Kaniyê) girip kalmasına sessiz kalabilir. ABD’nin bir NATO ortağı ile tamamen karşı karşıya gelmektense buna razı olabileceği yönünde öngörüler var. Bundan sonra Kürtlerin tutumu öne çıkıyor. Fırat’ın doğusundaki kazanımları ve uluslararası güçle ortaklığı korumak için Afrin savaşını Afrin ile sınırlı tutan ve nihayetinde çekilen Kürtler, Mazlum Kobani’nin dediği gibi savaşı 600 kilometrelik sınır hatlarına yayar mı? Sonuçta bu müdahaleyle Kürtler hepten kaybetmiş olacaklardır. Büyük bir cephe hattı oluşursa Afrin müdahalesi sırasında YPG’ye “IŞİD’le savaşı bırakıp giderseniz ortaklığımız biter” mesajı veren ABD bu kez Kürtlerin elini kolunu bağlamaya kalkar mı? Sonuçta Kürtlerin ellerindeki ağır silahlar ABD’den geldi.

Bu tür senaryoda Kürtler, Suriye ordusuyla ortak hareket etmeye başlarsa ne olur?

Afrin coğrafyası zor, savunulması kolay ama kuşatılmış ve izole edilmiş bir yerdi. Hava sahasının operasyona açık olması direncin kırılmasında birincil etkendi. Mazlum Kobani ısrarla Fırat’ın doğusundaki durumun farklı olacağını savunuyor.

Erdoğan’ın kafasında Menbic’ten Haseke’ye oradan Irak sınırına uzanan anayola inmek, oradan Türkmen yurdu Telafer’e ve devamında ‘ukde şehir’ Musul’a selam çakmak var. Yukarıdan da Pençe’yi Dicle boyunca indirdi mi manzara tamamdır! Misak-i Milli hayallerini taçlandıran bir bakışla.

Fakat o yolun altı kimin nereden geleceği belli olmayan geniş arazilere ve çöllere açılıyor. Ayrıca Erdoğan’ın ikinci plandaki hesabı Türkiye’deki sığınmacıları bu bölgeye taşımak. Bütün bunları ABD’nin aradan çekildiği değil ‘taşları bağlayan’ bir ortak olarak sahada kaldığı bir senaryoyla yapmak istiyor. Yani ‘emniyetli’ ve ‘dokunulmazlığı güçlü’ bir müdahale istiyor. Aynı şekilde Rusya’dan da Suriye devleti dahil kendi müttefiklerini tutmasını bekliyor. Sahada emniyet pimi başkasında olan bir güç kırılgandır, sürprizlere açıktır ve ilişkilerinde bağımlıdır.”

Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.