Jeffrey'den Rojavalı yetkililere: Türkiye'yi gözden çıkarmamızı istemeyin!

Jeffrey'den Rojavalı yetkililere: Türkiye'yi gözden çıkarmamızı istemeyin!

5-7 Ağustos tarihlerinde gerçekleşen ABD-Türkiye görüşmeleri nihayet noktalandı. Kamuoyuna yapılan açıklama henüz toplantının içeriğine ve uzlaşılan-ertelenen-çözümlenemeyen noktalara yeterince ışık tutmasa da birkaç haftadır yaratılan gergin siyasi havayı dağıtacağı anlaşılıyor. En azından böyle sanılıyor. Bu sonuca kalıcı bir çözüm denmeyeceği açıktır ama karşılıklı güçlerin birbirine zaman kredisi vermiş olduğu söylenebilir.

Toplantının tam da bitimine denk gelen bir başka önemli gelişme de İmralı’da PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yapılan görüşme oldu. Seçimlerin arifesinde, uzun süren tecridin istisna bir iki görüşme ile aşıldığı sanılırken tarihi bir “Kürt tutumu” ile kaybedilen İstanbul seçimleri ardından görüşmeler yine kesilmişti.

Zamanlamanın alışık bir AKP oyunu olduğu herkesçe anlaşılan bu “görüşme rüşveti”nin ardından Türkiye’de İmralı adasına görüş izni belirsiz bir sürece yuvarlanıvermişti. Bu son görüşme ve zamanlaması bu bakımdan da şaşırtıcı oldu.

Öcalan seçim öncesi yapmış olduğu birkaç görüşmede de özellikle Rojava konusunu hem de sahadan somut bilgilere sahipmişçesine değerlendirmiş, o konjonktürün en açmaz meselelerine somut öneriler getirmişti.

Bu sebepten ötürü hem görüşmelerin zamanlaması hem de içeriği İmralı’nın başta bir köşede olduğu yeni bir görüşme sürecini akıllara getiriyor. Bir müzakereden çok bir mücadele masası etrafında toplanan aktörler daha çeşitli ve yeni. Türkiye-İmralı-ABD-PKK-Rojava bu bileşimin doğrudan tarafları olabilecek aktörler.

ABD’nin bölgesel planları ekseninde bu masada durduğu gözönünde bulundurulursa eğer ‘koalisyon’ adı altında Suriye zeminindeki ortaklarını temsilen de bu denklem içerisinde bir biçimde yeraldığı varsayılabilir. Sayın Öcalan için de durumun yeni bir aşama ifade ettiği belirtilebilir. Sadece Türkiye’deki Kürt sorununun çözümünde değil, bölgesel sorunların da masada olduğu bu mücadele platformunda gerçek anlamda bir başmüzakereci olarak konumlanan Öcalan’ın dört parça Kürdistan’dan tutalım dünyanın heryerine dağılmış örgütlü Kürt hareketini temsil eden noktada. Üstelik her parçanın karar gücü olarak rol üstlendiği, Türkiye ile birlikte İran’ı, Irak’ı, Suriye’yi müzakere edebileceği, böyle kabul edildiği bir döneme kapı aralanmış gibi görünüyor.

Aslında böyle bir yoruma cesaret veren ilk gelişme Suriye Demokratik Güçleri (DSG) Genel Komutanı Mazlum Ebdî’nin “Türkiye ile dolaylı görüşmelerimiz var” başlığı altında yayımlanan açıklamasıyla başlamıştı. Ardından Ebdî ile benzer çerçevede Rojavalı yetkililer Öcalan ile ‘yapılacak’ olan görüşmenin içeriğine tam da denk gelecek bir şekilde Türkiye’nin kaygılarına, hassasiyetlerine ve sınır güvenliğine dikkat ettiklerini belirtmiş ayrıca Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı çerçevesinde anayasal bir çözüme atıfta bulunmuştu. Bu açıklamalar Öcalan’ın ne söyleyeceğini bilen açıklamalar gibiydi. Ardından Öcalan’ın görüşmelerde Rojava konusuna özel eğildiğini Türkiye’nin hassasiyetinin gözetilmesi gerektiğini öğütleyen cümleler dikkat çekti. Bunlar dolaylı ya da direkt İmralı-Rojava trafiğinin ilk ışıkları sayılabilirdi.

Bu gelişmelerle İmralı-Ankara-Kandil üçgenine yeni bir durak olarak Rojava da eklenmiş gibi oldu. Öcalan bu kez Rojava’nın (DSG-PYD) ne yapması gerektiğine atıfta bulunuyordu.

"Türkiye'yi gözden çıkarmamızı istemeyin"

Elbette burada en çarpıcı husus ABD’nin de bu zeminde saydığımız aktörlerle yanyana gelmiş olmasıdır. Bu olasılık mümkündür. Sadece Rojava konusunda değil büyük fotoğrafta yani bölgesel planda ABD’nin en büyük açmazı vazgeçilmez iki aktör arasında sıkışmış olmasıdır. Bölgesel pozisyonunun yanı sıra bir NATO devleti olarak Türkiye ABD için öyle kolay gözden çıkarılabilecek bir güç değildir. Bunu bizzat ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey’in Rojava yetkililerine “Bizden Türkiye’yi gözden çıkarmamızı istemeyin. Türkiye ile sizin aranızda bir seçim yapmamızı istemeyin.” biçiminde dile getirdiği belirtiliyor.

Yakın gelişmeler gösterecektir ki 5-7 Ağustos tarihli görüşmelerin bir köşesinde İmralı vardır. Bu zemine sayın Öcalan’ın çok yönlü mücadelesi damgasını vurmuştur. Eğer böyleyse mühim olan artık her parçadaki örgütlü demokrasi güçlerinin başmüzakereci sıfatıyla bölgesel güçlerce de kabul görmüş ve böyle büyük bir mücadeleye koyulmuş olan sayın Öcalan’a sahada etkin mücadele ve direniş ile destek olmaktır. Neticede saha bir müzakere değil bir mücadele sahasıdır. Bu bakımdan Kürtleri çok daha etkin bir mücadele süreci beklemektedir.

Bu arada ABD’nin Türkiye ile Rojava’yı uzlaştırma konusundaki çok önemli bir açmazı vardır. ABD Türkiye ile Rojava’yı uzlaştırmak için Türkiye ile PKK arasındaki ‘meseleyi halletmek’ zorunda olduğundan emin gibidir. Burada asıl soru şudur: ABD, Türkiye ile PKK arasındaki meseleyi PKK’nin etkisiz hale getirilmesi temelinde mi çözecektir, yoksa bir başka krizi daha yüklenip Türkiye-PKK arasındaki uzlaşıya ilerleyen vakitlerde soyunacak mıdır?