"ABD, Kürdistan Bölgesi ile Rojava'yı birleştirmeyi hedefliyor"

"ABD, Kürdistan Bölgesi ile Rojava'yı birleştirmeyi hedefliyor"

Kuzey ve Doğu Suriye'de, Kürt Ulusal Birliği Partileri (PYNK) ile Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) arasında Kürt ulusal birliğinin oluşturulması için yürütülen çabalar, Türkiye'nin tepkilerine neden olurken, ABD ve Fransa'nın bu sürecin tamamlanması için kayda değer bir faaliyet yürüttüğü belirtiliyor.

Türkiye'nin yaklaşımını ve ABD ile Fransa'nın müzakerelerdeki rolünü yorumlayan Ortadoğu Uzmanı Mustafa Peköz, "ABD ve Fransa’nın Rojava’da ‘ulusal birliğin’ kurulmasında önemli bir etkisi olduğunu belirtmek gerekir. Bu durum özellikle ABD’nin Suriye politikasının somutlaştırılması bakımından önemli bir adımdır. ABD’nin stratejisi önümüzdeki birkaç yıl içerisinde Irak Kürdistan Bölge Yönetimi ile Rojava’yı birleştirmeye dayanıyor. Bunun için Rojava’nın elde edeceği politik pozisyon oldukça önemlidir. Rojava’da ulusal ittifakın kurulmasına paralel olarak ‘özerk ya da federasyon’ bölgenin resmileştirmesi yani anayasal statüye kavuşturulması için Esad rejimiyle yapılacak olan politik pazarlıkların netleşmesi kaçınılmazdır" dedi.

Kuzey ve Doğu Suriye’de ENKS’nin de dahil olduğu ulusal ittifakın Ankara’yı yeni bir politika belirlemeye zorlayacağını ifade eden Peköz, "Birkaç yıl içerisinde haritaların değişeceği bir sürece girilecektir" ifadelerini kullandı.

 Peköz'ün konuya ilişkin röportajı şöyle:

 

ABD ile Fransa’nın Kürt ulusal birliği konusundaki çabalarını nasıl yorumluyorsunuz?

ABD ve Fransa’nın Rojava’da ‘ulusal birliğin’ kurulmasında önemli bir etkisi olduğunu belirtmek gerekir. Bu durum özellikle ABD’nin Suriye politikasının somutlaştırılması bakımından önemli bir adımdır. ABD’nin stratejisi önümüzdeki birkaç yıl içerisinde Irak Kürdistan Bölge Yönetimi ile Rojava’yı birleştirmeye dayanıyor. Bunun için Rojava’nın elde edeceği politik pozisyon oldukça önemlidir. Rojava’da ulusal ittifakın kurulmasına paralel olarak ‘özerk ya da federasyon’ bölgenin resmileştirmesi yani anayasal statüye kavuşturulması için Esad rejimiyle yapılacak olan politik pazarlıkların netleşmesi kaçınılmazdır. Bundan sonra orta vadede uygulanacak plan için şunu söylemek mümkün: Afrin ve El Bab dahil olmak üzere Türkiye’nin Hatay sınırından Iğdır’ın İran sınırına kadar uzanan bir koridorda bölgesel dengeleri değiştirecek ‘Kürdistan’ bölgesinin oluşturulması, yani Irak Kürdistan Bölgesi ile Rojava/Kuzey Doğu Suriye’nin birleştirilmesi hedefleniyor. Bu planın uygulanabilir koşulu güç dengelerinin alacağı biçime ve Kürtler arası ittifakın kurulmasına bağlı olarak çok daha fazla gündemleştirilecektir. Bunun için Rojava’da Kürtler arasındaki ittifakın kurularak tek merkezli bir güç haline getirilmesi, ABD ve AB tarafından belirlenen 21’inci yüzyıl Kürt bölgesel stratejisinin başarılı olması nedeniyle önemseniyor. Küresel güçler bölgesel dengeleri yeniden şekillendirirken, Kürtlerin giderek merkezde olacağı bir planı uygulamak istiyor.

ENKS ile ittifaka dönük bir kısım eleştiriler ve itirazlar geldi. Siz bu süreci nasıl okudunuz?

Rojava’da yürütülen yaklaşık 10 yıllık savaşın içerisinde hemen hemen hiç yer almamış, bugün elde edilen kazanımlara en ufak bir katkısı olmamış, Barzani geleneğini temsil eden ENKS’nin sürece dahil edilmesi birçok parti ve kişi tarafından tepkiyle karşılansa da uluslararası ve bölgesel ilişkiler ve dengeler dikkate alındığında kurulan ‘ulusal’ ittifakın politik etki alanının çok daha büyük olacağı açıktır. Bu nedenle bazen ‘küçük’ olan politik parti ya da güçlerin yaratacağı etki düşündüğümüzden daha fazla olabilir. Bu nedenle ENKS’nin sürece dahil olması, Rojava ya da Kuzey Suriye bölgesindeki sorunun uluslararası çözümünü hızlandıracak ve kazanımların çok daha fazla somutlaşmasını sağlayacaktır. Rojava’da Kürtler arasında bir merkezi ittifakın kurulmuş olmasının hem Güney’de ciddi bir etkisi olacaktır hem de Kandil dâhil olmak üzere bütün Kürt politik hareketlerinin ‘ulusal’ ittifak için daha somut adımlar atmasını sağlayacaktır.

ABD Beyaz Saray eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un kitabında, Trump’ın Kürtleri sevmediği ve karşı olduğu belirtildi. Trump da birkaç kez Suriye’den çıkacaklarını açıkladı. Buna rağmen Pentagon, Kürtlerle olan ittifakını devam ettirdi. Kürtlerin politik temsilcileri arasında ‘ulusal birliğin’ kurulmasını nasıl değerlendirebiliriz?

ABD’nin Suriye politikasında atılan yeni adımlar, Trump’ın ‘Suriye’den çekiliyoruz’ gibi açıklamalarının bir öneminin olmadığını, Savunma ve Dışişleri Bakanlığının belirlediği stratejinin uygulanmaya çalışıldığını gösteriyor. ABD’nin Irak ve Suriye politikasının merkezinde Kürtler bulunuyor. Kürtlerin gelecekte Ortadoğu politikasında etkin bir güç olabilecek şekilde hazırlanan planların aşamalı olarak uygulamaya konulduğuna dair çok sayıda veri bulunuyor. Her ne kadar bu iki ülkede belirlediği strateji istenildiği gibi uygulanamazsa da sürecin kesintisizce devam ettirildiğini gözlemlemek mümkün. ABD’nin oluşturduğu stratejinin halkalarından biri Suriye’de Kürtlerin politik bir statü elde etmesidir. Bölgesel dengeleri esastan değiştirecek olan bu stratejinin uygulanmasının kolay olmayacağı ve büyük güçlükler doğuracağı da açıktır. Kuzey Suriye’de oluşan ‘özerk’ bölge alanının hem ‘hukuki’ bir statüye kavuşturulması hem de uluslararası alanda temsil edilerek ‘meşruiyetinin’ kabul görebilmesi için önümüzdeki süreçte ciddi gelişmeler yaşanacaktır. Çünkü önümüzdeki birkaç yıl içerisinde haritaların değişeceği bir sürece girilecektir.

ABD ve Fransa gibi güçler geçmişte Kürtlere karşı ciddi haksızlıklar yaptı. Hatta Kürtlerin bugünkü pozisyonu, bu ülkelerin Ortadoğu politikalarıyla ilişkilidir. Bugünkü durum ise farklı görünüyor. Ne değişti?

Hiç şüphesiz ki ABD’nin belirlediği strateji kendi planlarını başarılı bir şekilde yaşama geçirmektir. Kürtlerin dahil olduğu plan, Kürtleri sevdiği veya tarihsel bir haksızlığı düzeltmek için değil, kendi planları açısından Kürtlerin bölgesel bir rol üstlenmesini sağlamaktır. Bu nedenle ABD veya AB gibi küresel güçlerin Kürtlerle ilişkileri, bütünüyle bölgesel planlarıyla doğrudan ilişkilidir. Ancak bölgesel gerçeklikler, oluşan dengeler ve kurulan ittifaklar dikkate alındığında; Kürtler ya bu plana uyar küresel dengelerde kendilerine bir yer açar, ya kendi hamlelerine uygun adımlar atarlar, ya da reel politik dengelerin dışında ütopik hayaller içerisinde daha sarsıcı bir yenilgi yaşarlar. Rojava sürecinde ortaya çıkan denge, Suriye’deki Kürtlerin politik manevralarını doğru yaptıklarını, süreci iyi okuduklarını ve oluşan dengeler içerisinde kendilerine alan açtıklarını gösteriyor. 

Son dönemlerde Mazlum Ebdi’nin Kürt ulusal birliği konusundaki çabaları ve uluslararası politik aktör olma konumunun artmasını neye bağlıyorsunuz? Mesele Mazlum Ebdi mi yoksa Kürtlerin Ortadoğu’daki paradigması mı?

 

Mazlum Kobanî’nin partiler üstü üstlendiği misyondur. Ulusal birliği oluşturan güçlerin ABD Özel Temsilcisine ve Mazlum Kobanî’ye teşekkür etmiş olmaları, Kobanî’nin Kuzey Suriye’deki partiler üstü rolünün tescili anlamına geliyor. Bunun bir başka anlamı uluslararası alanda tanınma sürecine giren Kuzey Suriye’deki özerk/federasyon bölgesinin ‘resmi’ başkanının Mazlum Kobanî olacağı çok açıktır. Yani artık Mazlum Kobanî ile Mesut Barzani eş değer liderler olarak ön plana çıkacaklardır. 

Politik liderlerin tarihsel misyonunun değişeceğini mi söylüyorsunuz?

Elbette. Rojava’da ortaya çıkan yeni dönemde, liderliğin zihinsel ve politik olarak  aşamalı bir şekilde Irak Kürdistan Bölgesinde de etkili olacak gibi görünüyor. Bu nedenle önümüzdeki birkaç yıl içerisinde 21’inci yüzyılın ekonomik, sosyal, politik ve bilimsel gelişmelerinin ruhuna uygun yeni genç dinamik liderlerin ön plana çıkmaları ve mevcut politik liderlerin tarihsel misyonlarını doldurmaları kaçınılmaz hale gelecektir.

Peki, bu durumun Güney Kürdistan’daki yansıması nasıl olabilir?

Rojava’da ortaya çıkan tablonun hem bugün hem de gelecekte ciddi etki yaratacak birkaç noktası var. Rojava’da oluşturulan ittifak esasen politiktir. Yani ENKS’nin ayrı bir askeri güç olarak Rojava’da bulunması kabul görmedi ve buna izin verilmeyeceği anlaşılıyor. Bir başka ifadeyle Güney Kürdistan’da olduğu gibi YNK ve KDP iki merkezli pêşmerge gücü olmayacak. Partiler üstü bir konuma ve tek merkezli bir askeri güç haline getirilen YPG modelinin ABD tarafından Güney Kürdistan’da yaşama geçirilmesi için yoğun bir çalışma yürütülüyor.

Kürtler arasındaki gerçekleşen ulusal birlik mutabakatından sonra, Türkiye'nin Mahmur, Şengal ve Kandil'e yönelik hava saldırıları arttı. Bunu nasıl değerlendirmek gerekir?  

Trump yönetiminin iç politikaya yöneleceğini ve bölgesel ilişkileri ikinci plana iteceğini düşünen Ankara, Rojava ve Irak Kürdistan bölgelerine yönelik operasyonlarını arttırabilir. Dahası Rojava’da oluşan ulusal ittifak karşısında Rojava ve Irak Kürdistan Bölge yönetim alanları dahil olmak üzere saldırılarını ve operasyonlarını yoğunlaştıracaktır. Burada hem ABD ve Rusya’nın göstereceği tepkiyi ölçecek hem de ABD seçimleri öncesi kendisine yeni bir pozisyon yaratmak isteyecektir.  Bu bakımdan Mahmur, Şengal ve Kandil'e yönelik saldırıları artarak devam edebilir. Hatta, Rojava bölgesinde yeni alanların ele geçirilmesine yönelik bir kısım hesapların yapıldığı tahmin ediliyor. Ankara’daki iktidar gücü: ABD, Rusya ve hatta AB’ye rağmen böylesi bir adım atabilir mi? Bu nispeten zor görünen bir durum.

Türkiye bu tarz saldırılarla amacına ulaşıyor mu?

Rojava’da ilan edilen ‘ulusal ittifak deklarasyonu’ hem Türkiye’nin politikalarını hem de uluslararası görüşmelerde temsili durumunu da etkileyecektir. ABD ve Fransa’nın ENKS’yi sürece dahil etmesi, AKP iktidarının uluslararası alanda Kürtlerin temsiliyetine karşı oluşturduğu bloğun kırılmasını sağlayacaktır. AKP iktidarı ile yakın ilişkileri olan ve hatta doğrudan aktif destek verilen ENKS’nin Rojava ulusal ittifakının bir parçası haline getirilmesi, Ankara’yı yeni bir politika belirlemeye zorlayacaktır. 

Yani Kürt Ulusal Birliği’ni tanımak zorunda mı kalacak Ankara?

Ankara’nın atacağı askeri adımlarla Rojava merkezli ulusal ittifakı dağıtması pek mümkün görünmüyor ve Kasım sonrası ABD’nin bölgesel politikalarına uyum sağlamak zorunda kalacaktır. Rojava’da kurulan ittifak, uluslararası alanda özellikle başlatılması planlanan Cenevre görüşmelerine Kürtlerin ‘ulusal’ düzeyde bir heyet olarak katılmasının önündeki engellerin kaldırılmasında önemli bir faktör olacaktır. Türkiye, kaçınılmaz veya zorunlu olarak Kürt ulusal ittifakının varlığını ve sürece dâhil olmasını kabullenecektir.

ABD’nin Esad rejimine karşı yürürlüğe koyduğu “Sezar” yasalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Uluslararası Koalisyon gücünün yoğun çabaları sonucunda kurulan ‘ulusal’ ittifakın ilanına paralel olarak ABD’nin Esad rejimine karşı uyguladığı ‘ekonomik’ ambargonun politik arka planı doğru okunmalıdır. Aralarında Esat ve eşinin de olduğu 39 kişi ve şirketi kapsayan ve kamuoyunda ‘Sezar Yasası’ olarak bilinen ambargo, öncelikli olarak Şam yönetiminin hareket alanını ciddi oranda sınırlamayı hedefliyor.

Bu karar neden şimdi uygulanıyor?

Öncelikli olarak Şam ile ticari ilişki içinde olan İran, Rusya ve Çin kökenli şirketlerin hareket alanını sınırlamak ve bu üç ülkenin Suriye’de yarattığı ekonomik ayrıcalıkları bitirme çabasıdır. Aynı şekilde Rojava bölgesinde çıkan petrolün önemli bir kısmı Şam rejimi tarafından satın alınıyordu. Ambargo ile bu ticari ilişki kesiliyor. Ambargonun doğrudan etkileneceği ülkelerden biri de Lübnan’dır. Böylelikle Esad rejimi ekonomik olarak baskı altına alınarak hareket alanının sınırlandırılması amaçlanıyor. 

“Sezar” yasalarının yürürlüğe girmesi Kuzey ve Doğu Suriye’yi hangi düzeyde etkiler?

ABD’nin önceliği Esad rejimini iktidardan uzaklaştırılması değil, Kürt ulusal ittifakı ile politik ilişkiye zorlamak ve diplomatik süreci başlatmaktır. Böylelikle Cenevre sürecinde Kürtlerin resmi temsiliyetini sağlamak ve yeni anayasanın yazılımında Kürtlerin özerklik ya da federasyon biçimindeki statüsünü resmileştirmektir. Yeni anayasada Kürtlerin politik durumunun kabul edilmesiyle ABD’nin Şam’a yönelik uyguladığı ambargoyu da büyük bir olasılıkla kaldıracaktır. Demokratik Suriye Güçleri’nin, ambargodan muaf tutulması için ABD ile görüşeceği söyleniyor. Sanırım DSG, özellikle petrolü Şam rejimine satıyor. Ekonomik boyutları bakımından bazı zorlukları olabilir ama muaf olmak nedeniyle ısrarcı olmaması gerekir.

 Peki Trump sonrası süreçten bahsettiniz. Olası bir Trump sonrası ABD’nin Suriye politikasındaki değişiklikleri hangi boyutta olur?

Şunu belirtebiliriz; ABD’nin Suriye politikası Trump’a rağmen Pentagon tarafından aşamalı olarak uygulanıyor. Kasım 2020’de yapılacak seçimlerde ABD’nin Suriye stratejisinde ciddiye alınabilecek bir kısım değişiklikler olacak ve ABD daha aktif bir şekilde sahada yerini alacaktır. Bu durumdan belki de en çok etkilenecek ülke İran ve Türkiye olacaktır.

 

 

Mezopotamya