AKP’nin yeni kolluk gücü bekçiler: 'Ülkeyi kontrol noktalarıyla donatacaklar'

AKP’nin yeni kolluk gücü bekçiler: 'Ülkeyi kontrol noktalarıyla donatacaklar'

Koronavirüs salgını nedeniyle çalışmalarına ara veren Meclis’in ilk gündem maddesi AKP ve MHP oylarıyla yedi maddesi kabul edilen ‘Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’ oldu. Yasa teklifi ile bekçilere kimlik sormak, silah kullanmak, üst araması yapmak, gösteri ve yürüyüşleri önlemek, halkın sükun ve istirahatini bozanları ve başkalarını rahatsız edenleri engellemek gibi geniş ve belirsiz yetkiler tanınıyor. 

Muhalefet partisi milletvekilleri ve bağımsız milletvekilleri geniş yetkilerle donatılan bekçilerin partili cumhurbaşkanı sisteminin yeni kolluk kuvveti olacağını söylüyor. Bağımsız Milletvekili Cihangir İslam, TBMM’de görüşülen bekçi yasa teklifinin ‘güvenlik devleti’ inşasının parçası olduğunu belirterek, “Çarşıda pazarda sürekli kimlik sorulup insanların taciz edildiği yeni bir dönem başlayacak. Ülkeyi baştan sona kontrol noktalarıyla donatacaklar” dedi. 

18 maddelik yasa teklifinin yedi maddesi Genel Kurul’da kabul edildi. Diken'de yer alan Canan Coşkun imzalı habere göre, Bağımsız Milletvekili Cihangir İslam, siyasi iktidarın bu yasa teklifine neden ihtiyaç duyduğunu, yasalaşması halinde toplumsal hayatta nelerin değişeceğini dokuz soruda yanıtladı. 

1- Bekçi adayları hangi aşamalardan geçtikten sonra bekçi oluyor? Üniversite mezunu olmak şart mı? Yazılı veya sözlü sınavdan geçiyorlarsa ne tür sorular soruluyor?
 

Bekçiler eskiden silahsız ve sadece geceleri mahallelerde hırsızlıkları caydırıcı kuvvet olarak görev yapardı. İktidar 772 sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu’na dayanarak çıkardığı yönetmelikle önce bekçileri polis yetkilerine yakın yetkilerle donattı. Ardından da yeni yasa teklifiyle polis gücüne paralel yeni bir kolluk kuvveti haline getirme yoluna gitti. Bekçi alımında askerliğini bitirmiş adayların lise ve dengi okul mezunu olmaları yeterli görülüyor. Adaylar yazılı, fiziki ve sözlü sınavdan geçiyorlar. Sözlü sınav denilen de her zaman kuşku ve şaibeye açık mülakat uygulaması.

2- İzmir 35. Asliye Ceza Mahkemesinin kararına göre bekçilerin kimlik sorma yetkileri yok ancak Emniyet olduğunu söylüyor, hatta uygulamaya konulduğuna ilişkin pek çok haber var. Silah kullanma yetkileri de yok ancak silah kullandıklarına dair de pek çok haber var. Yasa tasarısıyla tanınan yetkileri bekçiler halihazırda zaten kullanıyor. Bu durumda Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu tasarısında bekçilere başka hangi yetkiler tanınıyor?

Bekçilerin kimlik soramayacağına ilişkin mahkeme kararı, yasadaki yönetmelikle kapatılmaya çalışılan boşluğu ortaya çıkardı. Meclis’e getirilen kanun teklifinde o nedenle bekçinin yetkilerini akıl almaz seviyede genişleterek net belirttiler. İktidarın getirdiği teklif yasalaştığında bekçiler artık çarşı ve mahallelerde güç kullanabilecek. Gerektiğinde taşıdıkları silahı da kullanabilecekler. Araçları ve kişileri durdurup arama yapabilecek. Kimlik sorabilecek, üst araması yapacak. Kimliğini ispatlayamayan kişileri tutabilecek. Araçların görünmeyen bölümlerinin açılmasını isteyebilecek. Bu yetkiler polisinkinden bile fazla. Yardıma ihtiyaç duyduğuna karar verdiği kadın ve çocukları, kimsesizleri, engellileri ve acizleri en yakın genel kolluk birimlerine teslim edebilecek. Gösteri, yürüyüş ve karışıklıkları önlemek için tedbir alabilecek. Yani tamamen keyfi davranabilecek.

3- Bekçiler kolluğa ‘yardımcı kuvvet‘ olarak nitelendiriliyor. İçişleri Bakanlığı neden yardımcı kuvvete gereksinim duyuyor?

Parti başkanlığı da yapan cumhurbaşkanı sisteminin yeni kolluk kuvveti bekçiler. Sistem ne kadar tuhafsa yeni kolluk kuvveti olarak bekçilik kurumu da o kadar tuhaf. Bekçiler, iç güvenlikten sorumlu polis ve jandarmanın yanında üçüncü silahlı kuvvet olacak. Kapalı ve sıkı rejimlerde birbirini denetleyen ve dengeleyen istihbarat kurumları ve silahlı güçlerin bulunması gibi.

İktidar devletin güvenlik güçlerine de güvenmiyor anlaşılan. 2016’da 4 bin kadar olan bekçi sayısı bugün 21 binin üstüne çıkmış durumda. Geçen yıl polis ve bekçi sayısı 307 bine ulaştı. 2002’de 530 kişiye bir polis düşerken şimdi 275 kişiye bir polis ve bekçi düşüyor. Vatandaşın güvenliğini sağlamaktan çok vatandaşı zapturapt altında tutup sarayın güvenliğini sağlama kaygısı ağır basıyor.

4- Muhalefet partileri bekçilere geniş yetkiler tanınmasının onları ‘ahlak polisine‘ çevireceğini söylüyor. Bu benzetmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bekçilere tanınan keyfi kimlik sorma, sorgulama, gözaltı, silah kullanma yetkileri haklı olarak özel yaşama müdahale kabul ediliyor. İnsanların hayatına bu ölçüde müdahalede bulunmanın nereye varacağını kestirmek zor. Kanun teklifinde olumlu gibi gözüken ‘Yardıma ihtiyaç duyduğu değerlendirilen, şiddet mağduru veya şiddete ya da istismara uğrama riski taşıyan kadın ve çocukları, kimsesizleri, engellileri ve acizleri en yakın genel kolluk birimlerine teslim etmek’ ifadesi başka amaçla da kullanılabilir.

Böylesine hassas bir konuda değerlendirme yapıp harekete geçme yetkisi verilen bekçiler, lise mezunu seviyesinde eğitimli ve hayat tecrübesi olmayan gençler. Çarşılarda, park ve bahçelerde, yürüme, gezinti ve eğlence alanlarında uygunsuz buldukları her türlü davranışa müdahale edebilirler. Kim bilir, belki de böyle olması isteniyordur.

5- Bekçiler, yine muhalefet partisi milletvekilleri tarafından Nazilerin iktidarında ‘kahverengi gömlekliler‘ olarak tanınan Taarruz Bölüğü’ne benzetiliyor. Tanınan geniş yetkilerle bu benzetmeyi nasıl değerlendirirsiniz?

İç güvenlikten sorumlu polis ve jandarma varken, buna ilaveten sadece üniforma rengi farklı aynı yetkide yeni bir kolluk kuvveti icat edilmesi her türlü yorumu açık. Her türlü çağrışımı da teşvik ediyor açıkçası. İktidarın salgın nedeniyle kapalı tutulan Meclis’i açar açmaz bu kanunu getirmesindeki acele de kuşkuları arttırıyor.

Neden bekçi kanununa ihtiyaç duyulduğu sorusuna şimdiye kadar cevap veremediler. Hangi ikna edici nedenle bu konu üzerinde bu kadar ısrarla durduklarının açıklaması yok. ‘Cumhur ittifakı’nın oylarındaki istikrarlı düşüş ve iktidarı kaybetme ihtimalinin büyümesi ile bu tür girişimler arasında ilişki kuran yorumlar da ister istemez tarihsel örneklere bakıyor.

90’lı yıllarda Refah Partisi iktidara yürürken içeride ve dışarıda niyet okumaları hayli revaçtaydı. ‘Demokrasi uçağına biletli yolcu olarak binip uçağı kaçıracaklar’ suçlaması pek bir rağbet görüyordu. O zamanlar bu ithamın sahiplerini demokrasiyi içine sindirememekle suçlardık. Bizimle bu mağduriyetin içinden gelen şimdiki iktidar sahipleri bugüne kadar yapıp ettikleriyle o ithamı haklı çıkaracak işler peşinde ne yazık ki.

Ama unutmamaları gereken tarih dersi şudur ki, hiçbir kapalı rejim halkı sindirme ve korkutma yöntemleriyle ayakta kalamıyor. Milli irade sandıkta tsunamiye dönüştüğünde karşısında hiçbir baskıcı güç dayanamıyor.

6- Polis Akademisi Başkanlığı’nın hazırladığı mahalle bekçileri raporunda bekçilerin ‘mahalle muhafızı‘, ‘polis yardımcısı’ ve ‘mahalle polisi’ gibi unvanlarla anılmak istendiği ifade edilmişti. Sosyal medya ağlarında ve haberlerde ‘gece kartalları‘ olarak da geçiyorlar. Sizce bekçiler neden bekçi olarak anılmak istemiyor?

1966 tarihli ve 772 sayılı yasanın adı ‘Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu’. Bu yasayı değiştiren teklifte de bu isimlendirme korundu. Fakat iktidar kendince kurmaya çalıştığı ideolojik kültürde simgelere, adlandırmalara, melodilere önem veriyor. Kuşkusuz çocuksu. Ama zaten sıkı rejimler erişkin aklın ürünü değildir.

Muhtemelen ‘bekçi‘ tarifini küçümseyici bulanların hayal dünyasıyla ilgili sözünü ettiğiniz isimlendirme arayışları. ‘Gece kartalları‘ diyerek hayata yeni adım atmış ve aşırı yetkilerle donatılmış gençleri onore ettiklerini düşünüyor olabilirler. Ama aslında böyle abartılı takdimlerle o gençlerin psikolojisini bozarlar.

Hele ‘mahalle muhafızı’ unvanı bekçilerin hizmetten çok sahiplik duygusuyla hareket etmesine yol açabilir. Kendine zimmetlenmiş saydığı mahallede kendi küçük iktidarını kurmaya yönelebilir. Merhum Erbakan devletin, halka hizmetten ibaret olduğunu söylerken ‘garson devlet‘ tabirini kullanmıştı. O zamanlar kutsal devlet anlayışının sahiplerinden gördüğü tepkiyi hatırlıyoruz. Erbakan’ın talebesi olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan yeniden dayatmacı, sosyal mühendis, kutsal devlet anlayışına döndü. Türkiye’nin trajedisi hiç bitmiyor.

7- Türkiye’deki polis ve bekçi sayısı bazı Avrupa ve Afrika devletlerinin asker sayısından bile fazla. AKP döneminde yaratılan bu ordu toplum güvenliğini sağlayabiliyor mu?

Cumhurbaşkanı Erdoğan eksiksiz bir tek adam. Seçimli otokratın yönettiği milliyetçi-mukaddesatçı ve fırsatçı yeni bir rejim yürürlükte. Dünyanın muteber kuruluşlarının hazırladığı demokrasi endeksi raporlarına göre Türkiye artık ‘hibrit rejim‘. Yahut ‘melez demokrasi‘. Yani seçimlerin düzenlendiği otokrasi.

Özgürlükçü, çoğulcu ve katılımcı demokrasi anlayışının çok uzağındayız. Elde sadece seçimlerin kaldığı, demokrasi sayılmak için gerekli şartların hemen hepsinin çöpe atıldığı bir rejim bu. Hal böyle olunca çalışmayan bir sistemi korumanın tek yolu, devletin halkın güvenliğini sağlamak için oluşturduğu kolluk kuvvetlerini sistemi muhafazaya istihdam etmek oluyor.

Polisimiz hak arama veya protesto hakkını kullanmak isteyen vatandaşı korumakla yükümlüyken onlara göz açtırmayan kuvvet haline getirildi. En küçük bir toplantıya anında müdahale ediliyor. Üstlerinden gelen talimatla milletvekillerini bile tartaklıyorlar. Buna karşılık sadece 2019’da 474 kadın büyük bir güvenlik zaafı içinde herkesin gözü önünde öldürüldü. Aşırı güç kullanımından kaynaklanan çok sayıda vahim olayı acı içinde hatırlıyoruz. İç güvenlikte köklü bir anlayış, hatta paradigma değişimine ihtiyaç var. Bunun için iktidar değişmeli ve demokrasiyi güçlendirecek yeni bir iktidar yapısı görev ve sorumluluk üstlenmeli.

8- Kamuoyunda ‘İç Güvenlik Paketi’ olarak bilinen kanun 2015’te Meclis’te tekme ve tokatlı görüşmelerle yasalaştı. Kanunla polis ve jandarmaya geniş yetkiler tanındı, OHAL ve sıkıyönetim uygulamaları olağanlaştırıldı. Bekçilere tanınan bu yetkiler neleri olağanlaştıracak?

Corona virüsü sonrası hayat için kullanılan bir tabir var. ‘Yeni normal’ deniyor. İktidarın bizi bu kavrama alıştırma sebebi sırf sağlık nedenlerine dayanmıyor olabilir. Bu bahane ve fırsatla toplumu siyasi olağanüstü hale uyumlu hale getirmeye çalışıyorlar.

Çarşıda pazarda sürekli kimlik sorulup insanların taciz edildiği yeni bir dönem başlayacak. Ülkeyi baştan sona kontrol noktalarıyla donatacaklar. Güvenlik devleti inşası bu. Eline çekiç verdikleri güvenlikçilere halkı çivi görmeleri gerektiğini öğretiyorlar. Geçim sıkıntısıyla bunalmış insanların en haklı talep ve tepkiyi bile ifade edemeyeceği sıkı rejim hevesi içindeler. Hukukun da işlemez hale getirildiği tam bir çaresizlik hali.

Bu ortama tepki gösterecek siyasi muhaliflerin sokağa dökülmesini kışkırtıyor da olabilirler. Son bir kapışma senaryosu yani. Karanlık dünyalarında ezip geçme hayali kuruyorlar belki de. Ama ne plan yaparlarsa yapsınlar, ne kadar çok isterlerse istesinler Türkiye’yi demokrasinin mecrasından çıkartamazlar. Karşılarında güçlü bir millet iradesi var ve bu yaptıklarının hesabını sandıkta mutlaka soracak.

9- Avrupa Birliği istatistik kurumu Eurostat verilere göre son 10 yılda AB ülkelerinde polis sayısı düşerken Türkiye’de yüzde 26 arttı. AB’de 314 kişiye, Türkiye’de ise 185 kişiye bir polis düşüyor. AKP yönetimi otoriterleşmesini kolluk gücündeki artışa mı borçlu?

İktidar, otoriter rejimlerin dikensiz gül bahçesine özeniyor olabilir. Bu nedenle bütün temsil mekanizmalarını istimlak etmeye niyetli. İnsanlığın büyük birikimi ve tecrübesi olan güçler ayrılığını çöpe atmaya çok istekli. AK Parti başkanı, sadakati sadece partisi için değil makbul vatandaş ve millet için de şart görüyor. Otokratik sisteme bağlılık ve sadakat gösterenlere ‘millet‘ diyor. Geriye kalanlar ve muhalifler içinse ‘ya bendensin ya da düşmanım‘ tehdidi var.

Erdoğanizmin melez demokrasisinde özgürlükler, insan hakları ve hukuk devleti alanlarında belirgin bir geriye gidiş var. Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı fiilen iptal. Yargı bağımsız değil. AİHM kararları uygulanmıyor. Devlet güvenliği sağlayamıyor. ‘İtibardan tasarruf edilmez‘ sloganıyla savundukları israf ve şatafatın ağır maliyeti zar zor geçinebilen insanların sırtında.

Vatandaşların yüzde 20’si açlık sınırının altında. Bu tabloya rağmen iktidarda kalmak için iç güvenliğin silahlı gücüne başvurmayı aklından geçiren ancak çılgınlık yapıyor olabilir. Polis de, jandarma da, bekçiler de bu ülkenin evlatları, bu milletin çocukları. Yetkilerini, korumaya ant içtikleri insanlara asla doğrultmazlar. Bu yolla otoriterliğini elde tutacağını zanneden ham hayal içindedir.