Arap basını: Kürtlerin önünde iki yol var

Arap basını: Kürtlerin önünde iki yol var

Türkiye ile ABD arasında Rojava'da kurulacak "güvenli bölge" ile ilgili görüşmede anlaşmaya varılmasıyla beraber, Rojava ve Suriyeli Kürtlerin önündeki seçenekler tartışılmaya başlandı.

El Araby gazetesinden Lübnanlı yazar Pierre Akiki, Kürtlerin özerkliğe ulaşmalarını sağlayacak uluslararası veya bölgesel destek eksikliğinin mevcut olduğunu söyledi. Kürtlerin önündeki seçenekleri, “Pratikte Kürtlerin önünde iki yol var. Herhangi bir askeri harekette çatışma ve yenilgiye uğrama veya Suriye iktidarı ile uzlaşmak” diyerek özetledi.

Suriye kriz başladığında muhalefetin bariz isimlerinden Mişel Kilo, Kürtlerin kaderinin tüm Suriyelilerin kaderiyle bağlantılı olduğunu ve ulusal demokratik seçeneğin gereği devrimin bir parçası olmaları gerektiğini savundu. Kilo, Türkiye’nin Kürt meselesine yaklaşımıyla ilgili olarak, “Suriye'nin içinde. Türkiye'nin Kürt veya Kürt meselesiyle ilgili genel görüşünü benimsemek Suriye, Araplar ve Kürtlerin çıkarına değil. Bu nedenle, Suriyeliler, Türk askeri çabasından ve projelerinden uzak durmalı” dedi.

Arap dünyasının tanımış yazarı Abdulbari Atwan ise yapılan anlaşmada Suriye’nin olmadığına dikkat çekti. Atwan, “Suriye devletinin ve bölgedeki müttefiklerini dikkate almadığı takdirde bu anlaşmanın başarı şansı olmadığına inanıyoruz. Pratikte uygulaması son derece sınırlı olacaktır” dedi. Atwan, Cumhurbaşkanı Erdoğan güvenli bir bölgenin kurulmasının Amerika ile koordineli olarak kolayca geçeceğini düşünmesinin yanlış olduğunu, Suriye tarafının bu konuya yönelik seçenekleri olmadığını düşünmesinin ise daha yanlış olacağını belirtti.

 

Lübnanlı akademisyen Muhammed Nureddin’de geçen hafta Astana’da yapılan görüşmelerde de gündem İdlib olmasına rağmen Suriye’nin olmamasına dikkat çekti. Nureddin, “İronik bir şekilde anlaşmayı imzalaması gereken Suriye devleti Astana üyesi değil! Bu anlaşmanın bir zayıflığı” dedi. Nureddin Ankara’nın Rusya’yla S400, boru hattı ve nükleer santral konusunda yaptığı anlaşmanın elini güçlendirdiğini ve bu nedenle Rusya’nın sınır şeridine Türk ordusunun girmesine izin verdiğini yazdı. Nureddin bugün İdlib’te de Suriye ordusunun kalıcı bir başarı kazanmamasını bu anlaşmaya bağladı.

Kürtlerin Seçenekleri ve Türkiye 

Türkiye, ABD’yi acı veren elinden tutuyor. Kürtler; Ankara ve Washington arasında geçen haftaki müzakerelerin sonucunu bu şekilde özetliyor. Bu görüşmeler; detayları ve sınırlarını belirtmeden Suriye'nin kuzeyinde bir “güvenli geçiş” kurulmasına yol açtı. Kürtler, Türklerin Ruslarla olan diyalogları ve onlarla ittifak kurma yetenekleri nedeniyle ABD’yi rahatsız edip, kendi koşullarını dayatabileceklerine inanıyorlar. Neredeyse bir yıl önce Türkiye’de gözaltına alınan Papaz Andrew Branson’un serbest bırakılması için Türkler çeliğe yüzde 50, alüminyuma yüzde 20 vergi uygulayan Amerikalılardan acı çekiyorlardı. Bu yıl Türkiye önceki tecrübelerden ders almış gibi görünüyor. Amerikalıların “F-35” uçaklarının Türkiye’ye satışını dondurması tehdidine rağmen, “S400” sistemini satın alma arzusunu gerçekleştirdiler.

“Güvenli koridordan” beklenen, Fırat’ın doğusundaki bir Türk askeri operasyonunun önlenmesi ve Kürtlerin neredeyse zor bir yıldan sonra nefeslerini almalarını sağlaması. Başkan Trump geçen yılın sonlarında Suriye’den “çekileceğini” duyurmuştu. Sonra bu kararından vazgeçti. Kürtlerin özerkliğe ulaşmalarını sağlayacak  uluslararası veya bölgesel destek eksikliği mevcut. Pratikte Kürtlerin önünde iki yol var. Herhangi bir askeri harekette çatışma ve yenilgiye uğrama. Veya Suriye iktidarı ile uzlaşmak ki iktidar bunu dışlamıyor. Kürt çoğunluğa sahip bölgelerdeki işleri düzenlemedeki vaziyetleri 2011 öncesindeki duruma döndü. Herhangi bir özerkliğe girmeden Kürtlere sözlü taahhütler verilmesi açısından rejim biraz daha ileri gidebilir.

Tabii ki, ikinci seçenek Kürtler için söz konusu bile değil. Askeri bir seçenekte, yenilgi “özyönetimi sona erdirme” anlamına gelir. Öte yandan, S400 sistemini satmaktan memnun olan Ruslar, Kürtlerin yararına müdahale etmekle ilgilenmiyorlar.

PKK lideri Abdullah Öcalan Perşembe günü dikkate değer bir açıklamada bulundu. Avukatları, Türkiye ile Kürt militanlar arasındaki ihtilafı bir hafta içinde durdurabileceğini vurgulayarak, Kürt meselesine bir çözüm bulmaya hazır olduğunu belirtti. Onlar tarafından yayınlanan bir açıklamaya göre, “Kürtlerin ayrı bir devlete ihtiyacı yok” dedi.

Öte yandan, Amerikalılar Türkiye’yi kaybetmeye hazır değiller. Türk ittifakını bozmadan baskı yapmaya çalışıyorlar. Kürtler bunu aklında tutuyor: Türkiye bugün geçen yıla göre daha güçlü ve bununla gerçekçi ve akıllıca baş etmek zorundalar.

Türkiye'nin Astanadan Suriye'nin Doğusuna Kaçışı

Genişletilmiş Astana toplantısı, İdlib’de Suriye hükümet güçleri ve silahlı gruplar arasında, yeni bir ateşkesle son buldu. Suriye hava saldırıları, militanların geri çekilmesi ve 20 kilometre genişliğinde silahsızlandırılmış bir bölgenin kurulması karşılığında duracak. Anlaşma şartları açısından yeni değil. Maddeleri, 17 Eylül 2018’de Rusya, Türkiye ve İran arasında imzalanan temel anlaşmayla benzer. İronik bir şekilde anlaşmayı imzalaması gereken Suriye devleti Astana üyesi değil! Bu anlaşmanın bir zayıflığı.

Sebep ararsanız, Türkiye Şam’ın Ankara’ya şartlar koyacağı bir dönemde Suriye’nin Astana’ya katılımını reddediyor. Bu da bizi Türkiye’nin Suriye ve bölgedeki rolü olan sorununun özüne getiriyor. Türkiye Soçi Anlaşması’nın bir yıl önce imzalanmasından bu yana, kendisi İdlib ve çevresinin silahsızlandırılması maddesini erteliyor. Bu Anlaşma Suriye devleti için radikal bir başarı sağlamamasına rağmen, Türkiye gerçeklerle yüzleşiyor. Anlaşmanın herhangi bir maddesini uygulamaktan kaçınıyor ve reddediyor.

Şimdi de eski ve yeni anlaşmanın herhangi bir hükmünü uygulamayacak. Türkiye; Suriye ve Irak’ta olduğu gibi özlemleri ve emellerini kimseye gizlenmiyor. Ancak Suriye’deki Türk manevra alanı çok daha geniş. Ankara Suriye’deki konumunu iki noktada güçlendirdi. Bunlardan ilki, Suriye’yi Türk ordusuna açacak bir çıkarlar paketi konusunda Moskova ile yapılan bir anlaşma ve onu her şekilde desteklen silahlı örgütler. S400 anlaşması ve bir Rus petrol ve doğal gaz boru hattının Karadeniz ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanması. Rusya’nın Mersin’de bir nükleer reaktör kurmasını bu anlaşmanın kilit unsurlarından biri.

Buna karşılık Rusya, Suriye’ye saldırmasını ve Carablus’tan Afrin’e kadar olan şeridine girmesine ve İdlib’deki duruma izin vererek Türkiye’yi ödüllendirdi. Türkiye, İdlib’deki askeri hiziplerin can damarı olarak biliniyor. Tüm askeri, gıda ve finanssal destekler Türkiye üzerinden ulaşıyor.

Bu grupların Ankara’nın kararlarına karşı isyan etme kapasiteleri yok. Bu durumda Ankara’nın alandaki hareketleri  ve siyaseti militanlardan ayrılamaz. “Cephet el Nusra” lideri Abu Muhammed el Culani’nin ortaya çıkması ve yeni Astana anlaşmasına uymayacağını ilan etmesi yeni bir durum değil. Yalnızca sponsorun arzusunu ve kararını ifade ediyor. Diğer silahlı grupların konumu, atamaları veya finansman ve silahlanma kaynakları ne olursa olsun, tüm yollar İstanbul değirmenine çıkıyor.

Bu nedenle, Fırat’ın doğusundaki bölgeye bir saldırı başlatma niyetinde olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması, dikkatleri İdlib’deki tutumundan kaynaklanan utançlarından saptırma bağlamında geliyor. Bunun yanında S400 anlaşması nedeniyle ABD’nin üzerindeki baskıyı hafifletmeyi amaçlıyor. Bununla birlikte Rus pozisyonunda bir değişiklik olacağına dair bir işaret yok.

ABD Dışişleri Bakanlığının Erdoğan’ın, Kürtlerin ve ABD’nin koruma güçlerinin de bulunduğu Fırat’ın doğusundaki bir askeri harekât tehdidine tepkisi açıktı: Beyaz Saray böyle bir operasyona karşı çıkıyor ve uyarıyor. Yine de, son karar olağanüstü kararlarla şaşırtabilecek olan ABD Başkanı Donald Trump’ın, her durumda da, Türkiye, Suriye’deki oyuncular arasındaki çelişkilerden ve bir bütün olarak bölgedeki “parmakları ısırma oyunundan” yararlanmaya ve kolay kazançlar sağlamaya devam ediyor. Ortadoğu’da satranç oyununda Suriye istikrarı ve toprak bütünlüğünü kaybederek bedel ödüyor.