Erdoğan'dan CHP'lilere 'Devran' eleştirisi

Erdoğan'dan CHP'lilere 'Devran' eleştirisi

Türkiye Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan partisinin grup toplantısında konuştu. 

Libya politikası konusunda desteklerinden dolayı Devlet Bahçeli ve Deniz Baykal'a teşekkür eden Erdoğan, Kanal İstanbul politikasını savunmaya devam ederken, Selahattin Demirtaş'ın 'Devran' isimli kitabından öykülerin sahnelendiği tiyatroyu izlemeye giden CHP'lileri eleştirdi.

Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

Ülkemizin bu dönemde attığı adımlar önümüzdeki yarım asrı biçimlendirecektir. Tarihin hiçbir döneminde katliam zulüm lekesi bulunmayan bir millet olarak bize yakışan tavır neyse onu sergiliyoruz. Biz Suriye'de, Libya'da macera peşinde, emperyal heves içinde değiliz. Gözümüz petrol ve para hırsıyla kör olmuş değildir. Türkiye'nin güvenliğinin, Libya'nın, Irak'ın Kafkasların güvenliğinden geçtiğini hala anlamayanlara söyleyecek sözümüz bulunmuyor. Ama hamd olsun milletimiz bu gerçeği görüyor ve destekliyor.

Bahçeli ve Baykal'a Teşekkür 

Bu vesileyle Cumhur ittifakındaki ortağımız sayın Devlet Bahçeli'ye izlediğimiz politikaya verdiği güçlü destek için teşekkür ediyorum. CHP eski Genel Başkanı eski Deniz Baykal'a da Libya konusunda gösterdiği devlet adamı tavrı için teşekkür ediyorum.

Daha dün Doğu Akdeniz'de herkes var Türkiye yok diyen birileri ülkemizin Doğu Akdeniz'de attığı adımlara karşı çıkıyorsa da böyle vicdanlı siyasetçiler yapılan işin hakkını ancak teslim edebiliyor. "Putin İstanbul Havalimanı'na inemedi" yalanına sarılana kadar ülkemizin menfaatlerine sahip çıkamayanları milletimize havale ediyorum. Tarih bu kritik dönemde kimin nerede durduğunu, kimin fedakarlık yaptığını kimin hainlerin safında yer aldığını kaydediyor. Sonuçta kazanan millet oldu, istiklal aşkı oldu. Gelecekte bugünler anlatılırken saflar aynı netlikte ortaya konacak. Ötekiler de hak ettikleri yere kaydedilecektir.

Suriye'de gerçekleştirdiğimiz harekatlarla sınırlarımızda kurulmaya çalışılan terör koridorunu parçalayıp attık. 

Amerika'dan Rusya'ya İran'dan Avrupa ülkelerine kadar herkesin içinde olduğu Suriye sahasında en küçük kazanımlar için dahi büyük mücadeleler vermek gerekiyor. Sorunu tümüyle çözemediğimizin sürekli farkındayız. Ama ilk aşamayı başarıyla tamamladık. Barış Pınarı Harekatı bölgesinde küçük çaplı da olsa hala saldırıları sürdürüyor. Türkiye olarak imzaladığımız mutabakat metinlerinde bize verilen sözlerin tam manasıyla yerine getirilmesi şartıyla biz ahdimize bağlıyız. Şu anda maalesef bize verilen sözler ile sahadaki durum arasında yer yer oldukça ciddi düzeylere varan farklılıklar bulunuyor. Türkiye'nin Suriye'deki varlığı kendi güvenliği yanında bu ülkenin toprak bütünlüğünü ve halkın tamamının huzurunu sağlamaya yöneliktir. Bu ülkede konjonktürel çıkarlar içinde bulunanlarla bizim aramızda böyle bir temel fark vardır. 

"Onları Kendi Başına Bırakamayız"

Son dönemde İdlib'de yaşanan gelişmeler, bölgedeki her adımın ülkemizi nasıl doğrudan ilgilendirdiğini bir kez daha gösterdi. Sayıları 400 bini bulan İdlib'li kardeşlerimiz ülkemiz sınırlarına doğru harekete geçti. O çocukların çırılçıplak ayaklarıyla o çamurlu yollarda nasıl çırpındıklarını izliyoruz değil mi? Vicdan sahibi olmayanlar var. Ama bizim gibi vicdan sahibi olanlar da var. Bizler Kızılayımızla AFAD'ımızla bir yerde çadırları dikiyoruz, diğer tarafta gıda yardımlarını gönderiyoruz. Onları kendi başına bırakamayız.

Türkiye zaten yaklaşık 4 milyon Suriyeli'ye ev sahipliği yapıyor. Biz geldiğimizde "Bunları Suriye'ye göndereceğiz" diyenlere sesleniyorum. İşte bu ifadeler sizlerin vicdanının kilometre taşlarıdır. Biz bu kardeşlerimizi kendi evlerine geri döndürmenin, bütün altyapıyı yapmak suretiyle; hani güvenli bölge denildi ya... Trumpla da bunları konuştuk hep lafta. Yapalım diyoruz ama adım atılamıyor. Ben bunu Putin'e de Macron'a da Merkel'e de söyledim. Bütün planları kendilerine takdim ettik. Dedik ki her şeyimiz hazır, gelin hep birlikte adım atalım. Burada nereden ne gibi destekler gelecek bunları görelim, biz de inşaatları üstlenir ve süratle yaparız. Henüz olumlu bir netice yok. Olsa da olmasa da bizim zihinsel bir arka planımız var. 

Dünya hala Suriye'de, Suriye'nin İdlib'in de seyirci. Bir çözüm arayışı içinde değil. Bunların tek çözümü, varil bombalarını savunmasız insanlara atmaktır. Siz bomba yağdırıyorsunuz. Bunlar senin vatandaşın, 4 yaşındaki çocuktan terörist mi olur? İnsaf edin, gelin bu işi çözelim dediğimizde cevap aynı: Bunlar terörist.

Öyle veya böyle bugün TBMM'de şu andaki bu grup toplantı salonumuzdan dünyaya sesleniyorum. Nereye kadar bu duyarsızlığınız devam edecek? El ele verip bu mazlumların, mağdurların yanında ne zaman yol alacaksınız? BM acaba ne zaman adımını atacak? Onlara da bunu söyledik. Ben bir taraftan, dışişleri bakanım söylüyor. Bütün bunlara rağmen atılabilen bir adım yok. Karşımızda meşru bir yönetim olmadığı için İdlib'deki süreci Rusya ile yürütüyoruz. 

İnşallah kalıcı bir ateşkes olur, bundan öncekileri bozan hep rejimdi. Bu defa durum farklı. Ateşkesin sınırlarımıza yığılan 400 bin insanın yeniden evlerine dönecek şekilde yürütülmesi şarttır. Siyasi süreci engellemeye çalışan rejimi, şiddetten vazgeçirmek herkesin sorumluluğudur. Gerekirse rejimin ateşkesi bozma girişimlerini bizzat önlemekte kararlıyız. Herkes bu işin şakasının olmadığını, Türkiye'nin 'yaparım' dediği şeyi mutlaka yapacağını görüp kabul etmelidir.

Diğer yandan Suriye'de İdlib başta olmak üzre, bizim kontrolümüzde olan veya olmayan her yerdeki mazlumlara yardım ulaştırılmasına destek vermeeyi boynumuzun borcu olarak görüyoruz. Ve BM yardımları da ülkemiz üzerinden Suriye'ye ulaşıyor. Suriye rejimi bizim muhatabımız olmadığı için bu yardımları kendi STK'larımızla doğrudan mağdurlara ulaşmasını gerçekleştiriyoruz. Bir tarafta Akçakale'yi de açma gayreti içindeyiz. Ama BM'de olumsuz karar çıktı. Şimdi onun da görüşmelerini yapıyoruz. Ve istiyoruz ki bir an önce bu insanlara bu yardımları ulaştıralım. Tıkanıklıkların çözümü için taraflarla görüşüyoruz. Bu meselenin çözümü için herkesi siyasi saiklerle değil vicdanıyla hareket etmeye davet ediyoruz. Milyonlarca insanı yüzüstü bırakmadık, bırakmayacağız.

"Libya Bizim İçin Yabancı Bir Yer Değildir"

Libya harita üzerinde biraz uzak gözükebilir ama bizim için yabancı bir yer asla değildir. Barbaros'un yadigarı Libya Osmanlı'nın bir parçası olmuştur. Libya ve Libya halkı ile çok derin sosyal bağlarımız vardır. Bunun için Libya'da yaşananlara kayıtsız kalamayız. Kimse bizden Libyalı kardeşlerimize sırtımızı dönmemizi bekleyemez. Libya'yı kana bulayanlar aynı zamanda ülkemize karşı kinlerini de sergiliyor. Bu ülkede darbeci Hafter'e tabii olmayan Arap kardeşlerimiz var. Bu ülkede Hafter'in hedef aldığı kardeşlerimiz var. Hafter onları da yok etmek istiyor. Libya'da Hafter'in etnik temizliğe tabii tuttuğu ve sayıları bir milyonu aşan Osmanlı bakiyesi Köroğlu Türkleri de var:

Libya'daki tüm kardeşlerimize karşı tarihi sorumluluklarımızın da farkındayız. Onlar geçmişte en zor günlerimizde yanımızda oldular. Bizim de onların yanında olmamız gerekiyor. Tüm imkanlarıyla Libyalı kardeşlerimizin yardımına koştuk. Bu ülkedeki Türk varlığından bile haberi olmayanları gördükçe inanın milletimiz adına üzülüyoruz. Kendi öz kardeşlerini bile tanımaktan uzak olanların bu milletin davasını gütmesi mümkün değildir. Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Libya'daki mücadelesi de mi hiçbir şey anlatmıyor? Bildiğiniz gibi çok çok önemli bir adımı bütün askeri depolarında ne var ne yok hepsini ordumuzun emrine sunduğunu, sunacağını söyledi. Ve bunu şu anda hayatta olan hepsiyle birlikte de Kıbrıs Barış Harekatı esnasında görevde olan hükümet yetkililerinden onu yaşayanlar çok iyi bilir. Libya'nın gösterdiği alicenaplığı bir kenara koymak mümkün değil. Kaddafi'nin söylediği söz unutulmazdır. "Elimdeki tüm silahlar Türk ordusunun emrindedir." Bu tablolar yaşandı, bunları biliyoruz. 

"Libya'da ne işimiz var" diyenler, siyaset tarih cahilidir. Türkiye'nin Libya konusunda ortaya koyduğu net tavrın, Akdeniz'deki oyunları bozma yanında işte böyle daha derin bir arka planı vardır. Şayet Türkiye müdahale etmeseydi bugün Hafter tüm ülkeyi ele geçirmiş, Libya halkının tamamı zulmün pençesine düşmüş olacaktı. Ateşkesi yazılı hale getirmek amacıyla dün Moskova'da yapılan görüşmelerde Trablus hükümeti uzlaşmacı tavır sergiledi. Bu tutuma rağmen darbeci Hafter ateşkesi imzalamaya yanaşmadı. Önce evet dedi, sonra ne yazık ki Moskova'yı terk etti, Moskova'dan kaçtı ve imzalamadı. Ama heyetimiz oradaki dürüst duruşunu sergileyerek imzasını arkadaşlarımız attı ve şu anda belge evrak her şey bizim elimizde. Biz görevimizi yaptık, bundan sonrası sayın Putin ve onun ekibine ait... Biz hiçbir zaman söylediğimiz sözü inkar etmeyiz. 

Hafter'in ortaya koyduğu şartlar gerçek yüzünü gösteriyor. Daha önceki anlaşmalarda sicilinin hiç de iyi olmadığını gayet iyi biliyoruz. Bugün ateşkesi reddetmesi bizi hiç de şaşırtmadı. Ancak bu defa geçmişten farklı olarak işin içinde Türkiye var. Dün Moskova'da yürütülen görüşmelerin, darbeci Hafter'in gerçek yüzünü göstermesi bakımından olumlu buluyoruz.

Kanal İstanbul

Kanal İstanbul projesi bu arayışın sonunda ortaya çıkmıştır. Bu proje yeni de ortaya atılmış da değildir. Tarih boyunca diğer projeleri bir kenara bırakıyorum, AK Parti olarak bizim de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum dönemden itibaren böyle bir Kanal İstanbul projesinin arayışı içerisine girdik. Ne zaman ki hükümet olduk, ondan sonra da 9-10 yıllık emeğimiz var, bu çalışmayı sürdürüyoruz. 2011'de milletimize bu sözü verdik. Esasen 2023 hedeflerimizden biri olan Kanal İstanbul'u yapmakta geç bile kaldık.

Kendi alanlarında dünyanın en önde gelen uluslararası firmalarıyla çalışıldı. ÇED çalışmalarının tamamlanmasıyla bugünkü aşamaya gelindi. İnşa maliyeti 75 milyar lira olarak hesaplanan Kanal İstanbul bünyesinde iki liman, bir yat limanı, bir lojistik merkezi, 7 köprü, 2 ayrı raylı sistem hattı yer alacak. Kanal etrafında sadece 500 bin kişilik konut alanına izin verilebilecek. Buna rezerv alan da diyebiliriz. Bu 500 bin kişi İstanbul'a dışardan gelmeyecek. Görüldüğü gibi bu tüm unsurları ve boyutlarıyla iyi çalışılmış bir projedir. Öyle zincirleme yapmakla bunu engelleyemezsiniz. Projenin inşasında herhangi bir sıkıntı, sorun yaşamayacağımıza inanıyoruz. Bizim işimiz eser üretmek, onların işi boş boş konuşmaktır. 

Bunlar Marmaray'a istemezük demediler mi? Avrasya'ya istemezük demediler mi? Bunlar Yavuz Selim Köprüsü'ne istemezük demediler mi? İstanbul - İzmir arasında o 4 saat 15 dakikalık sürece istemezük demediler mi? Biz bütün bunlara rağmen bunları yaptık mı? Yaptık.

"İstediğin Kadar 'Yapmam' De, Biz Yapacağız"

Ülkenin ve milletin hayrına hiçbir fikir üretmeyip sadece Türkiye'nin tökezlemesini hatta yere serilmesini uman buradan siyasi rant devşirmek isteyenlere diyecek söz bulamıyoruz. İstanbul'da İkitelli'de dev bir hastane yapıyoruz. Oranın raylı sistemini de bundan önce AK Partili belediye yapma sözü vermişti. Şimdi gelmiş 'yapmam' diyor. Yahu istediğin kadar yapmam de, biz o projeyi de hayata geçireceğiz ve onu da süratle yapacağız. Sen bunu nasıl engellersin ya? İnşallah bu hastanemiz de bu yıl sonuna kadar devreye giriyor. Ve İstanbul'un Avrupa yakasındaki en büyük şehir hastanemiz olacak.

"Ya Siz Kendiniz Tiyatrosunuz"  

HDP'nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın 'Devran' isimli kitabından öyküler sahneye taşınmış, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun eşi Selvi Kılıçdaroğlu, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun eşi Dilek İmamoğlu ve sanatçı Kadir İnanır tiyatroyu beraber izlemişti. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan da tiyatroyu izlemeye gidenleri eleştirdi.

Erdoğan şunları söyledi:

Bu tiyatroyu kimle beraber izliyorlar, kimin eserini canlandırıyorlar. Şu anda terörden cezaevinde yatan şahsın eserini sergiliyorlar. Bunlar Ankara ve İstanbul’da da beraber yürümediler mi?

15 Temmuz’a tiyatro diyenler, ya sizin kendiniz tiyatrosunuz, kendiniz tiyatrocusunuz. Sıkıyorsa Diyarbakır’a git, oradaki annelerin gözyaşlarına ortak ol. Git oraya. Niye gidemiyorsun? Git. Öyle bir şey yapamaz. Onların böyle bir derdi, sıkıntısı yok.