AP Milletvekili Evin İncir: 'Avrupa, Kürdistan Bölgesi’ni Ortadoğu için örnek görüyor'

İsveç Sosyal Demokrat Partisi Avrupa Parlamentosu Milletvekili Evin İncir, diaspora Kürtlerinin evrensel düzeydeki siyasetinin en belirgin ve en başarılı genç kadınlarından.

AP Milletvekili Evin İncir: 'Avrupa, Kürdistan Bölgesi’ni Ortadoğu için örnek görüyor'

Evin İncir, 6 yaşında ailesiyle birlikte gittiği İsveç’te 14 yaşına geldiğinde siyasette dönüşüm yaratma adına İsveç’te siyasete girdiğini ifade ediyor.

Dünya Enternasyonalist Gençlik Üyesi olarak birçok uluslararası toplantılara katılan Evin İncir hem İsveç’i hemde Kürdistanı bu gençlik toplantılarında temsil etti. Kürt aidiyetinin siyaset yapmasına zenginlik kattığını, demokrasi, insan ve kadın hakları mücadelesinde bu kimliğinin katalizatör rol oynadığını belirtiyor.

İsveç Sosyal Demokrat Partisi Avrupa Parlamentosu Milletvekili Evin İncir ile genç yaşta Avrupa siyasetine katılım gerekçelerini, Avrupa parlamentosu çalışmalarını, Avrupa siyasetinin Kürtleri okuma biçimlerini, Kürtlerin Avrupa’daki diplomasi faliyetlerinin etki boyutunu, Kürdistan Bölgesi deneyiminin yansımalarını ve Rojava Kürdistanı’nın Avrupa siyaseti içindeki algılanışı ile yapılan diplomasinin statüye etki etme gücünü konuştuk.

AP Milletvekili Evin İncir: Avrupa, Kürdistan Bölgesi’ni Ortadoğu için örnek görüyor

Avrupa Kürt diasporası içerisinde Kürt ve siyasi kimliğinizden dolayı oldukça tanınıyorsunuz bu nedenle size ilkin şunu sormak isterim. 14 yaşında bir genç kız olarak hangi gerekçelerle Avrupa siyasetine katılmayı tercih ettiniz? 

İsveç’e gittiğimde 6 yaşlarındaydım. Amed’te dünyaya geldim ama İsveç’te büyüdüm. 14 yaşındayken İsveç Sosyal Demokrat Partisi’nin gençlik çalışmalarında siyasete girme kararı aldım. Genelde yaşanan haksızlıklar ve adaletsizlik, özelde de Kürtlere karşı her tarafta yürütülen bu yaklaşımlara tepki, yine bunu değiştirme istemi doğrultusunda henüz küçük yaşlarda olmama rağmen siyasete girmeyi kendi açımdan doğru buldum.

Avrupa’da bir Kürt kadını olarak siyasete adım attığınızda hem evrensel kimliğinizle hem de Kürt kimliğinizle giriş yaptınız. içerisinde yer aldığınız siyaset veya rekabet halinde olduğunuz siyasetlerin sizlere yaklaşımları nasıl oluyordu? Özellikle içerisinde yer aldığınız partinin Kürtleri tanıma, destek verme veya karşı durma durumları söz konusu muydu? Kürtleri tanıyorlar mıydı?

İsveç Sosyal Demokrat Partisi’nde ve onun gençlik kollarında ben veya herhangi bir Kürdün siyasete atılma kapıları sonuna kadar açıktı ve halen de açık.  Zaten partinin Kürtlere yönelik perspektifleri çok olumlu ve pozitif. Kürtleri çok güçlü ve aktif bir halk olarak görüyorlar. Benim katıldığım süreçlerde Kürt kadını veya erkeğinin bu partide siyaset yapma durumu çok düşüktü ama sonradan bu oran bayağı yükseldi. Bizlerin Sosyal Demokrat Partisi içerisinde siyaset yapmamız konusunda hiçbir engel yaratılmadı. Aksine her zaman daha aktif ve katılımcı olmamız için ellerinden gelen desteği verdiler, vermeye de devam ediyorlar.

İsveç’te, Kürt gençleri sizin gibi aktif siyasetin içerisinde yer almaya devam ediyorlar mı?

Elbette yer alıyorlar ve aktif olarak katılım sağlıyorlar. Örneğin benim üyesi olduğum partide şu an 3 Kürt İsveç Parlamentosu’nda bulunuyor. Bende aynı partiden Avrupa Birliği Parlamentosu üyesiyim. Yani sadece İsveç Sosyal Demokrat Parti üyesi aktif bir şekilde siyasette yer alan Kürtler olarak biz en az 4 kişiyiz. Bunun haricinde Sosyal Demokrat Parti üyesi sıfatıyla çok sayıda Kürt mevcut.

Size göre Kürtler Avrupa’da ve İsveç’te en çok hangi partilere meyilli ve hangi partileri daha fazla tercih ediyorlar?

Kürtler, İsveç’te en fazla Sosyal Demokrat Parti bünyesinde veya Sol Partilerde çalışmalara katılıyorlar. Biz Kürtler haklı olarak Kürt sorunu ve hakları konusunda en gerçekçi, en objektif ve destek tarzında yaklaşan partileri tercih ediyoruz. İşte Kürtler açısından bu kıstaslara uygun olanlarda Sosyal Demokrat ve Sol Partiler. Aynı şekilde Kürt kadınları olarak kadın haklarına en fazla önem ve değer veren partileri katılım açısından esas buluyoruz. İşte bu partilerin diğer bir özelliği de kadın hakları konusunda diğer partilerden daha gelişkin ve daha eşitlikçi olmaları. Doğal olarak bizlerde hem ulusal kimlik hem de cinsiyet kimliğimiz açısından bu partilerde siyaset yapmayı kendimiz açısından daha doğru buluyoruz.

İsveç’te yaşayan Kürtler seçimler sürecinde İsveç siyasetine etki edecek bir güce sahipler mi? Oy oranları yüksek mi?

Elbette. Kürtlerin ciddi bir oy potansiyelinin olduğu her zaman dile getiriliyor. İsveç genelinde Kürdistan’ın bütün parçalarından 180 bin dolaylarında Kürt insanının yaşadığı belirtiliyor. İsveç’in toplam nüfusu zaten 10 milyon civarında ve bu 10 milyon içerisinde 180 bin az bir rakam değil. Bu nüfus yoğunluğu doğal olarak Kürtlere bir pozisyon sağlıyor.

Hem Sol hem de muhafazakâr partilerin Avrupa’da yaşayan ve aktif siyasette yer alan Kürtlere yönelik yaklaşımları nasıl? Kürtlere yönelik herhangi projeleri var mı?

Avrupa’da yaşayan Kürtler için özel bir programları yok ama genel olarak Kürtler ve Kürdistan için kendi bünyelerinde bir programları var. Özellikle Kürdistan’ın 4 parçasında faaliyet gösteren partilerle siyasal ve diplomatik ilişkileri güçlü konumda.

Açıklama yok.

Kürdistan’da geçmiş ve yakın tarihte jenoside varan katliamlar yapıldı ve halen de bu tehditler güncelliğini korumakta. Avrupa ve İsveç siyasal partileri bu gerçeklikleri yani Kürtlerin karşı karşıya bulunduğu bu tehditleri görebiliyor mu? Görüyorsa nasıl ele alıyor?

Avrupa ve İsveç içinde yaşadığımız dönemde Kürtleri artık çok iyi tanıyor. Ben İsveç’e geldiğim yıllardan biliyorum; Kürdüm dediğinde İsveç halkının büyük çoğunluğu ki buna Avrupa halkı da dahil, Kürtleri tanımıyorlardı. Ama bugün İsveç’te de, Avrupa’da da siyasetle uğraşsın veya uğraşmasın yoldan kimi çevirip sorarsanız Kürtleri çok iyi ve pozitif olarak tanıyorlar. Ama politik olarak Kürtlerin içerisinde bulunduğu reel durumlar, tehlikeler konusunda çok fazla bilgi sahibi değiller. Kürtleri IŞİD’e karşı savaşlarında ve kahramanlıklarında çok daha yakından tanıma fırsatı buldular. Ve bu gerçekliğe yönelik te büyük bir sempati duymaya başladılar.

Özellikle Halepçe katliamı sıkça dillendiriliyor. Fakat Kürtlerin tarihleri ve yaşadıkları konusunda çok fazla bilgi sahibi olduklarını söyleyemeyiz. Ama her yıl 16 Mart’ta yaşanan Halepçe katliamı anma törenlerinde bütün siyasal partiler ve anma etkinliklerinde yer alıyorlar ve açıklama yapıyorlar. Özellikle benzer olayların tekrarlanmaması konusunda tavırlarını dile getiriyorlar. Mevcut durumda şu an bundan fazlası ne yazık ki geliştirilmiyor.

Kürtler, IŞİD’e karşı bir nevi bütün dünya için savaştı, kahramanlıklar sergiledi ve büyük bedeller ödedi. Bunu bütün dünya biliyor ve kabul ediyor. Lakin Avrupa’da dahil bütün dünya bu gerçeklik içerisinde sadece Kürtlerin askeri başarılarını ve kahramanlıklarını görmeyi tercih ediyor, övüyorlar. Oysa Kürtlerin bu kahramanlıklar ve bedeller karşısında siyasal, diplomatik kazanımlara, değerlere ihtiyacı var. Neden bu konuda somut adımlar atmıyorlar?

Doğru bir tespit. Sadece millitarist yön esas alınıyor. Ama bu son dönemlerde bazı değişiklikler yaşandığı kanaatindeyim. Özellikle son dönemlerde Güney ve Rojava Kürdistanı’ndaki partilerle siyasal ilişkiler geliştirme noktasında ciddi adımlar atılmış durumda. IŞİD savaşı öncesinde özellikle Rojava Kürdistanı hakkında hiçbir bilgi veya değerlendirme söz konusu değildi. Oysa şimdi bu durum tamamen değişmiş durumda. Benim bireysel görüşüme göre, bundan sonra da hem Avrupa hem de İsveç partileri tarafından Kürdistan’ın 4 parçasında yer alan siyasi partiler ve hareketlerle siyasal, diplomatik ilişkiler daha güçlü bir şekilde devam edecektir. Bu anlamda mevcut durumun objektif ve olumlu olarak gelişeceği yönünde ele alıyorum. Örneğin; Avrupa Parlamentosu’nda Suriye gündemiyle toplandığımızda gündem otomatik olarak Rojava’nın durumunu değerlendirme pozisyonuna gidiyor ve herkes Avrupa Birliği Parlamentosu’nun Rojava Kürdistanı ile ilişkilerin siyasal ve diplomatik sahada geliştirilmesi konusunda hemfikir oluyor. Bu durumun önümüzdeki dönemlerde daha da gelişeceği kanaatindeyim.

İsveç Sosyal Demokrat Partisi’nden seçildiğiniz seçimler dönemine gelecek olursak; seçimler döneminde çok güçlü bir propaganda faaliyeti yürüttüğünüz, Kürt medyasında da geniş yer ve destek aldığınızı biliyoruz. Bu dönem yürüttüğünüz seçim çalışmalarınız ve sloganlarınızın temelinde hangi olgular yer alıyordu? Neleri ön plana çıkarttınız?

Seçimler Mayıs 2019’daydı. Partimiz seçimlerden bir süre önce seçimlerde yarışacak adayları belirlemek için liste oluşturma kararı verdi. Listede yer almak için birçok kişi başvurdu. Bireysel olarak Avrupa Birliği Parlamentosu’nda, uluslararası ve enternasyonalist siyaset yapma kararım 2009’lara dayanıyor. Özellikle partimin gençlik çalışmaları dönemlerinde çok aktif ve faal çalıştım. Partim de bu gerçeği görerek çalışmalarımı taktir etti. Buna bağlı olarak bahsettiğimiz seçimler döneminde partimin üst organlarında yer alan yöneticiler seçimler öncesi Avrupa Birliği Parlamentosu seçimlerinde listede yer alıp almak istemediğimi sordular. Bende bu yönlü olumlu bir cevap verdim kendilerine. Yine buna bağlı olarak seçimlere kısa bir süre kala parti organlarımızın üst yöneticileri bana 5’li kürsüde yer alıp alamayacağımı sordular. Bende alabileceğimi kendilerine ilettim. Nedir bu 5’li kürsü? 5’li kürsü Sosyal Demokratların Avrupa Birliği Parlamentosu’ndaki kotası. Seçimler sürecinde en fazla dillendirdiğim ve çalışmalarımda seçmenlerime vaat ettiklerim şunlardı; hem Avrupa bünyesinde hem de Avrupa sınırları dışarısında insan hakları ve demokrasi. O dönem de bunu dillendiriyordum şimdi de bunu hayata geçirme ve uygulama konularında çalışmalarım aktif olarak devam ediyor.

Açıklama yok.

Avrupa Birliği Parlamentosu’nda şu an kadar Kürtlerin 3 kadın temsilcisi yer aldı. Bu temsilcilerin ağırlıklı bölümü de sosyal demokrat ve sol partilerden. Bu konuda ilk Kürt kadın temsilcisi 1999 yılında Feleknaz Uca’ydı. Daha sonra siz İsveç’ten seçildiniz. Aynı şekilde Özlem Demir Almanya’dan seçildi. Yani ortaya şöyle bir tablo çıkıyor. Avrupalı partiler siyaset sahnesinde Kürt kadınlarına hem değer veriyor hem de yer veriyor. Bu haliyle diaspora da Kürtleri, siyaseten Kürt kadınları temsil eder konuma geldi diyebilir miyiz?

Kürt kadınları siyasete adım attıklarında hem dürüst hem güçlü hem de pozitif bir pozisyonda konumlanıyorlar. Bu anlamda insan hakları ve Kürtlerin haklarına önem veren, dikkate alan Avrupa sol ve sosyal demokrat partileri Kürt kadınlarının bu aktif, güçlü yönlerini değerlendirmeyi esas alıyorlar. Zaten bu bahsettiğim partilerin Kürt hakları ve Kürdistan konularında da yaklaşımları çok pozitif bir konumda. Diğer taraftan bu partilerin genel olarak kadın hakları konusunda ki duyarlılıkları da en üst seviyede ve şu an kadın hakları konusunda Kürt kadınlarının emek, çaba ve faaliyetlerini de çok iyi görüyor, taktir ediyorlar.

Avrupa Parlamentosu’nda yer alan diğer Kürt Milletvekilleriyle irtibatlarınız var mı? Bir birinizin tecrübelerinden faydalanma, destek verme durumunuz var mı?

Elbette ki hem irtibatımız hem de ilişkilerimiz güçlü bir şekilde var. Zaten Kürt ve Kürdistan hakları konusunda da Avrupa Parlamentosu’nda bir grubumuz var. Ben ve Özlem Demir her ikimizde bu grubun içerisindeyiz. Kürt olmamasına karşın bu grupta yer alan faklı halklardan milletvekilleri de var. Bunlar ağırlıklı Kürt dostları ve Kürtler için siyaset yapmayı kendileri açısında onurlu bir davranış görüyorlar.

Türkiye’de şu an hem Türklere ama özellikle Kürtlere yönelik şiddet yönü ağır uygulamalar yürütülüyor. Avrupa Parlamentosu çoğu zaman bu gündemle toplanıyor ve bir dizi tartışmalar yürüterek bazı kararlar da alıyor. Sizin bu oturumlarda gördüğünüz Türkiye’yi ele alan ve özellikle Kürtler konusunda değerlendiren ya da mahkûm eden gündemler nelerdir?

Avrupa Parlamentosu’nda bulunan ve benimde içerisinde yer aldığım komitelerden birisi de dış ilişkiler komitesi. Bu komite Avrupa Birliği dışında bulunan bütün ülkeleri ele aldığı gibi Türkiye’yi de ele alıyor. Bundan yaklaşık bir hafta önce Türkiye’nin durumu ve yaşananları ele alan bir rapor sunduk parlamentoya ve bugünlerde ele alınmasını bekliyoruz. Bu sunduğumuz raporda Türkiye’nin insan hakları karinesini ele aldık ve ihlal edilen durumları sunduk. Bu yönüyle komite olarak Türkiye’nin insan hakları konusunda bu şekilde devam etmesi halinde Avrupa Birliği ilişkilerinin mevcut haliyle devam etmemesi gerektiğini gerekçeleriyle parlamentoya taktim ettik. Çünkü bugün durumların çok daha kötü bir seviyede olduğunu ne yazık ki hepimiz görüyoruz. Ve bu durum ağırlıklı olarak Kürtler başta olmak üzere Türkiye’de yaşayan azınlık halklar ve inançlara karşı yürütülüyor. Aynı şekilde Türk halkının bir kesimine karşı da aynı uygulamalar yapılıyor.

Bir hafta önce “Kobani Davası” gözlemcisi ve HDP’ye destek amaçlı Ankara’daydım. Buradaki ziyaretimizin amacı Erdoğan’a şu mesajı vermekti; Türkiye’de şu an yaşanan insan hakları ve özelde Kürtlere yönelik usulsüzlükleri kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Bu konuda Avrupa Birliği Parlamentosu’na da şu öneriyi sunduk; şayet durumlar bu şekilde devam eder ve Türkiye’deki insan hakları ihlalleri bu şekilde sürerse, Avrupa Birliği Parlamentosu olarak Türkiye ile ilişkiler tümden kesilmeli.

Açıklama yok.

Türkiye’de ve özellikle Kürtler içerisinde şu tartışılıyor; Avrupa Birliği Parlamentosu veya kurumları birçok toplantı veya oturum yapıyorlar, kararlar alıyorlar ama nihayetinde pratik olarak somut adımlar atmıyorlar. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz? Avrupa Birliği Parlamentosu veya kurumları neden somut adım atamıyorlar ya da atmak istemiyorlar? Bu adımların atılmasına engel olan bir mekanizma mı var?

Birçok konuda Avrupa Birliği Parlamentosu ya da kurumları kendi başlarına karar alabilme yetkisine sahip değil. Çünkü Avrupa Birliği içerisinde yer alan devletlerin de kendi ulusal siyasetleri ve tavırları bu konuda çoğu zaman belirleyici oluyor. Yani Avrupa Birliği Parlamentosu veya kurumlarında görüşülen konular, alınan kararların bu üye ülkelerin de onayı dahilinde olması gerekiyor. Avrupa parlamentosu olarak görüş ve tavır konusunda çok net ve açığız. Özellikle durumların düzeltilmesi ve ihlallerin son bulması için neler yapılması gerektiği konusunda hiçbir tereddüt göstermeden yapılması gerekenler konusunda tartışıyor ve karar alıyoruz. Ama özellikle Türkiye’ye yönelik atılması gereken adımlarda hükümetler mülteciler konusunu çok fazla dikkate almak zorunda kalıyorlar. Dediğim gibi, biz Avrupa Birliği Parlamentosu olarak görüşlerimizi ve tavrımızı en açık biçimde gösteriyoruz. Bunun için hükümetleri de teşvik edecek yaklaşımlarda bulunuyoruz ve özellikle taktiksel yaklaşımlardan vazgeçerek esas yaklaşımlar konusunda adım atmaları için faaliyetler yürütüyoruz.

Doğu Kürdistan’da yaşananalar Kürtler açısından çok büyük acılara yol açıyor. Özellikle idamlar, sınırlardaki kolberlerin katledilmesi ve siyasal – kültürel hakların tanınmaması konuları bu parçada yaşayan halkımız açısından çok büyük acılara sebep oluyor. Avrupa Parlamentosu bunu takip edebiliyor mu? Bu konuda bilgi sahibi olabiliyorlar mı veya İran rejimine karşı bir tavırları oluyor mu?

Bireysel olarak ben ve birçok milletvekili, İran’ın insan hakları ihlalleri ve özellikle Kürtlere yönelik uygulamaları konusunda oturumlar talep ettik, tartıştık ve raporlar sunduk. Özellikle İran’da yaşanan idamların ve insan hakları ihlallerinin durdurulması konusunu çok ciddi olarak ele alınmasını sağladık. Avrupa Birliği Parlamentosu’nun bu konuda ciddi olarak tavır sergilemesini teklif ettik. Ama şu bir gerçek ki; şayet Avrupa Birliği Parlamentosu’nun 4 parça Kürdistan’a ilişkin yaklaşımı değerlendirilecekse, bu parçalar içerisinde Avrupa Birliği Parlamentosu’nun en az ele aldığı parça Rojhilat parçasıdır diyebilirim.

Avrupa Birliği Parlamentosu’nun Türkiye ve Kuzey Kürdistan ile ilgili HDP ile Güney Kürdistan’da hükümetle siyasi ilişkileri mevcut. Avrupa Birliği Parlamentosu bu ilişkileri nasıl ele alıyor ve nasıl değerlendiriyor? Özellikle Kuzey Kürdistan ve Güney Kürdistan siyasetlerine ilişkin ayrı iki grup var. Bunlar birbirine zarar mı veriyor yoksa destek mi oluyorlar?

Parlamento’da bütün Kürtleri esas alan ve hepsini aynı hassasiyetle savunan bir grup mevcut. Bunun haricinde ayrı iki grubun olduğu da doğru. Aslında farklı grupların olması ve farklı siyasetler yürütmesi olumlu bir durum. Sanıldığı gibi zarar verici değil. Çünkü farklı sesler ve farklı düşünceler üretiliyor bu şekilde. Bende bu gruplarda yer alıyorum. Son dönemlerde bütün dünyayı etkisi altına alan korona salgını nedeniyle maalesef ki bu gruplarımız istedikleri düzeyde çalışmalar yürütemediler. Ama korona salgınının azalması veya sonlanması ile birlikte gruplarımızın daha güçlü ve daha verimli çalışmalar yapacakları inancındayım.

Açıklama yok.

Yani Avrupa Birliği, Kürt siyasi partilerinin Kürt ulusal çıkarlarında tek yürek olmasını istiyor diyebilir miyiz?

Elbette. Yine tekrarlamak istiyorum. Her parti kendi ideolojik yapısı, görüş açısı ve uygulama yöntemleri ile siyasete zenginlik katar. Avrupa Birliği karşısında ulusal çıkarlar konusunda ortak hareket eden bir Kürt siyaseti görmek ister. Çünkü Avrupa Birliği istikrara önem verir ve istikrar da güç birliğinden doğar. Bu açıdan Kürtlerin güç birliği zemininde buluşabilmeleri çok çok önemli. Kürtler zengin tarihsel geçmişleri ve kültürleriyle aslında demokratik birlikteliğe en yakın halklardan birisi. Bu anlamda Kürt siyasi partilerinin de demokratik normlar etrafında birlikte siyaset üretebilmelerinde bana göre aslında hiçbir engel yok.

Parlamentoda bulunan Kürt dostları gruplarıyla ilişkileriniz ne durumda?

Bende o gruplar içerisinde yer alıyorum. Dolayısıyla çok iyi.

Bu gruplar ağırlıklı olarak Kürtlere ilişkin hangi konuları ele alıp ön plana çıkartıyorlar?

Ağırlıklı olarak Kürtler ve Kürdistan halkı için olumlu ve pozitif neler yapabiliriz. Hangi konularda Kürtlere destek olabiliriz konularında tartışmalar yürüterek bu konuda adım atma çabalarında bulunuyorlar. Kürtlerin haklarını elde edebilmeleri için ne türden stratejiler yürütebiliriz çabasını yürütüyorlar. Ve bunu sadece parlamentoda değil Avrupa Birliği’nin bütün sahalarında yürütmeye çalışıyorlar.

Kürdistan’ın dostları ve destekleycileri çok mu?

Tabi ki çok. Hatta şunu rahatlıkla söyleyebilirim; Kürt dostu grup parlamentodaki en büyük grup.

Avrupa siyasetinde yer alan bütün siyasi hareketlerin Kürtlere karşı sıcak ve samimi duygular beslediği belirtiliyor. Bu doğru mu?

Elbette bütün siyasi görüşlerde Kürtlere karşı sempati ve sıcak duygular var ama ağırlıklı olarak, sol, sosyalist ve yeşillerin bu yönlü belirgin yaklaşımları söz konusu. Tabi siyasi görüşlerinde Kürdistan parçalarına yönelik yaklaşımlarında yer yer farklılıklar oluyor. Mesela Güney Kürdistan ile ya da Kuzey, Rojava veya Doğu Kürdistan ile ilgili düşünceler ve yaklaşımlarında değişiklikler olabiliyor. Fakat bir bütün Kürtlere yönelik düşünceleri olumlu ve pozitif. Zaten şöyle bir gerçekte var; bu partilerin Kürtlere yönelik bu olumlu ve pozitif duruşları olmasaydı şayet bizim de Kürtler için bu parlamentoda ya da Avrupa genelinde bu kadar rahat siyaset yapma şansımız olamayabilirdi.

Açıklama yok.

Evin İncir ve İsveç Başbakanı Stefan Löfven  

Kürdistan Bölgesi, IŞİD savaşı ve sonrasında mülteci yoğunluğu nedeniyle çok ağır bir yük altında. Avrupa Birliği ve Parlamentosu, Kürdistan Bölgesi’nin IŞİD’le mücadele tecrübesi ve sonrasında milyonlarca mülteciyi sahiplenme iradesini nasıl görüyor ve tartışıyor? Bu konuda Kürdistan Bölgesi’ne yönelik ne gibi destekler sunmayı ele alıyor?

Elbette tartışılıyor ve çok ciddi şekilde Ortadoğu halkları ile yönetimleri için örnek olarak gösteriliyor. IŞİD’le mücadele, mültecileri sahiplenme ve koruma yaklaşımları ile Kürdistan Bölgesi’nde yaşayan farklı halklar ve inançlara yönelik demokratik tavır nedeniyle Kürdistan Bölgesi idaresi ve hükümeti taktir ediliyor. Avrupa halkları ve siyaseti özellikle demokratik kültürün bir gereği olarak Kürt, Arap, Türkmen, Asuri, Süryani, Kildani, Şebek vs. halklar ile Müslüman, Hristiyan ve farklı mezhep, inançlarına sahip toplulukların bir arada sorunsuzca yaşamasına olanak tanıyan idari yönetim nedeniyle hayranlık duyuyor. Oysa yıllardır devlet idare geleneği ve tecrübesine sahip olan Ortadoğu’daki diğer devlet yapılarına baktıklarında çok aşırı, çözümlenemeyen problemlerin halen günümüzde yakıcı bir şekilde kendisini dayattığını görebiliyorlar. Bu şu anlama gelmemeli; Kürdistan Bölgesi idari yönetiminde hiç mi sorun yok? Hayır çok ciddi sorunlar da var. Ama önemli olan diğer bölge devletleri ve idari yönetimleriyle kıyaslandığında bu sorunlar halledilemeyecek veya büyük engeller teşkil edecek boyutta değiller.

Kürdistan Bölgesi deneyimi Ortadoğu halkları için demokratik ve özgür yaşam açısından örnek teşkil edecek konuma sahip. Kürtler açısından da ileride oluşacak bir devlet veya oluşum için gerçek bir pratik saha konumunda. Kürdistan Bölgesi’ni ziyaret etme ve buraları yakından gözlemleme durumunuz olacak mı?

Ben Kürdistan Bölgesi’ne daha önceden de geldim. Hem de 3 -4 defa. Ama korona salgını sonrası tekrar gelmeye niyetim var. Aslında kısa bir süre önce Avrupa Birliği Parlamentosu’nda birkaç milletvekili olarak Kürdistan Bölgesi’ne ziyaret ve oradan da Rojava Kürdistanı’na geçme düşüncesini tartıştık ama korona salgını bunu engelledi. Durumların biraz düzelmesi halinde bu düşüncemizi kesinlikle pratiğe dökme niyetimiz halen mevcut.

Avrupa Birliği Parlamentosu bir süre önce aldığı bir kararla Türkiye devletini, Efrin’de işgalci bir güç olarak tanımladı. Buna bağlı olarak Rusya, İran ve Türkiye’nin en kısa sürede Suriye’den güçlerini çekmesi talebinde bulundu. Buna bağlı olarak PYD dost güç olarak tanımlandı. Siz bu kararların ve tartışmaların yürütüldüğü oturumlarda hazır mıydınız? Şayet hazırdıysanız burada yaşanan tartışmaları bize aktarabilir misiniz?

Avrupa Birliği Parlamentosu’nda, Suriye ve Rojava coğrafyasında yer alan Türkiye ve diğer devletlerin buradaki varlık gerekçeleri, olumsuz rolleri ve projelerine ilişkin yoğun ve kapsamlı tartışmalar oldu. Özellikle Türkiye’nin Rojava Kürdistanı’nda uzun süre IŞİD gibi dünyayı tehdit eden bir örgüte verdiği destek ve bu örgütün Suriye ile Rojava’da gelişmesini sağlama konuları derinliğine tartışıldı. Bu açıdan Türkiye’nin hem kendi coğrafik sınırları dışında diğer halklara yönelik geliştirdiği zulümler hem de kendi topraklarında yaşayan halklara karşı yürüttüğü zulümler konusunda hepimiz detaylıca değerlendirmeler yaptık. Bu nedenle de Türkiye’nin bu olumsuz rolü karşısında bir tavır alınması gerektiği kanaati oluşturarak, böylesi bir tavır almasını sağladık.

Avrupa Birliği Parlamentosu’nun, Türkiye’ye ve diğer ülkelere yönelik aldığı bu karar Rojava diplomasisine bir etkide bulunabilir mi?

Olumlu anlamda etkileyeceği inancındayım. Avrupa Birliği ve dünyanın diğer büyük güçleri Türkiye’nin bugün hem kendi coğrafyasında hem de sınırları dışındaki coğrafyalarda yaptıklarına karşı ciddi bir tavır sergilerlerse Türkiye şimdiye kadar ve halen yaptıklarını yapmaya cesaret edemeyecektir. Tabi Erdoğan mülteciler konusunda Avrupa’nın elini kolunu bazı yönleriyle kilitlediğini biliyor ama her an Avrupa Birliği ve ABD’nin sert tavrıyla karşı karşıya kalması halinde şimdiye kadar yaptıklarının hesabını vermesi ve bundan sonra da bu şekilde rahat davranamaması uzak bir ihtimal değil.

Özellikle Efrin’de büyük insanlık ihlalleri yaşanıyor. Orada yaşayan Kürt kızları kaçırılıyor, insanlar fidye için kaçırılıp öldürülüyor, işkencelere maruz bırakılıyor. Eğitim olarak zorla Türk okulları dayatılıyor. Resmi kurum ve kuruluşlar Türkçeleştiriliyor. Bu durum Avrupa Parlamentosu’nda nasıl görülüyor? Bu şekilde devam etmesi kabul mü ediliyor?

Evet büyük bir dram. Efrin konusunda da parlamento bünyesinde birkaç defa özel oturum ve toplantılar yaptık. Üzerine çok ciddi tartışmalar yürüttük. Çünkü şu an Efrin’de gerçekten de insanlık dramı diyebileceğimiz bir durum yaşanıyor. Zaten Kürdistan üzerine gelişen bütün gündemlerimizde en fazla ele aldığımız kentlerden birisi Efrin. Özellikle Kürt kadın ve kızlarına yönelik yapılan zulüm, işkence ve cinsiyetçi yaklaşımlar gündeme alınıyor.

Avrupa Birliği’nde, Kuzey Kürdistanı temsilen HDP’nin, Kürdistan Bölgesi’ni temsilen Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin ofisleri bulunmakta. Rojava Kürdistanı’nın temsili için de benzer bir zemin var mı? Bunun olasılığı nedir?

Avrupa Birliği Parlamentosu üyeleri olarak bizim Rojava Kürdistanı ile direk ilişkilerimiz var. Rojava Kürdistanı’nın Avrupa Birliği’nde ya da Brüksel’de temsilciliği var mı yok mu, bu konuda kesin bir bilgiye sahip değilim. Çünkü ben bireysel olarak direk Rojava Kürdistanı’ndaki kurumlarla bağlantı halindeyim ve bunu hiç sormadım. Burada temsilcilik açma zeminleri var mı yok mu o konuda da şimdiye kadar herhangi bir etüt çalışması olmadı zannedersem. Ama buna rağmen Avrupa Birliği Parlamentosu ve kurumlarında çok faaller. Yine Rojava Kürdistanı’na yönelik gündem olduğunda Rojava Kürdistanı temsilcileri gelerek resmi oturumlara katıldılar ve hem değerlendirmeler yaptılar hem de önerilerini sundular.

Avrupa Birliği Parlamentosu’nun Rojava Kürdistanı nedeniyle Türkiye’ye yönelik aldığı karar somut olarak uygulanacak mı? Yoksa yine sadece söylem ve temenni düzeyinde mi kalacak?

Rojava Kürdistanı ile Avrupa Birliği ilişkilerinin daha da güçleneceğini tahmin ediyorum. Birkaç ay önce İsveç devlet yetkilileri resmi düzeyde Rojava Kürdistanı’na bir ziyaret gerçekleştirdiler. Burada amaç hem Rojava Kürdistanı’nın somut durumunu yerinde gözlemlemek ve hem de ne türden destek ve yardımlar sağlanabilir yerinde fizibilite çalışması yapmak. Bu yönüyle aslında ciddi bazı gelişmeler yaşanıyor ama zannedildiği gibi hızlı ve tam sonuç alıcı şekilde olmuyor. Yani alınan kararlar belki hemen hayata geçmiyor olabilir ama zamanla hayata geçiriliyor.

Bildiğiniz gibi kısa bir süre önce Dünya Katolik Hristiyanları ve Vatikan’ın Dini Lideri Papa Kürdistan Bölgesi’ni ziyaret etti. Papa üst düzey bir hazırlık ve coşkuyla karşılandı. Avrupa Birliği ve devletleri bu fotoğrafı nasıl yorumladılar?

Batı’da özellikle Avrupa Birliği bünyesinde yer alan devletlerde Papa’nın bu ziyareti ve özellikle Kürdistan Bölgesi’nin karşılama düzeyi çok büyük ilgi ve taktiri hakketti. Bu ziyaret ve karşılama Kürt halkı ile Kürdistan için büyük bir artıya yol açtı. Ziyareti yakından takip eden herkes açısından Kürtlerin ve Kürdistan’da yaşayan halkların ne kadar barışçıl ve Ortadoğu’daki diğer devletlerden ne kadar ileri ve hoşgörülü olduklarını gördüler.

Papa’nın ziyaretinde ortaya çıkan bu pozitif tablonun size göre uluslararası ilişkilere bir etkisi olacak mı?

Kuşkusuz pozitif etkisi olacaktır. Özellikle Batı Kürtlerin bu hoşgörülü ve barışçıl tavırlarını yakından takip ediyorlar. Buda özellikle Batılı devletlerin Kürtleri daha yakından ele alması ve takip etmesine yol açacaktır. Dediğim gibi Ortadoğu devletleri ile kıyaslandığında Kürtlerin kültürünün ne kadar farklı ve demokrasiye yakın bir kültür olduğunu daha çabuk kavrıyorlar.

Avrupa’da büyümüş ve burada siyasete girmiş bir Kürt kadını olarak size şunu sormak istiyorum. Avrupa’da siyaset yapan bir Kürt kadını olarak dört parça Kürdistan’da siyaset yapan Kürt siyasetçilerini nasıl görüyor ve yorumluyorsunuz?

Zaten İsveç Sosyal Demokrat Partisi olarak Kürdistan’ın farklı parçalarında kardeş partilerimiz var. Bu nedenle Kürdistan’ın farklı parçalarında siyaset yapan kardeş partilerimizle ortak projelerimiz ve güçlü ilişkilerimiz mevcut. Ama bireysel olarak benim naçizane düşüncem ve biraz da temennim, gönül isterdi ki bütün parçalardaki partilerimiz ulusal konularda ortak düşünce ve tavır içerisinde olsunlar. Her partinin ideoloji, bakış açısı ve uygulama yöntemleri farklı olabilir ve olmalıdır da. Zaten bu büyük bir zenginlik yaratır. Ama dediğim gibi ulusal konularda kesinlikle tek yürek, tek ses ve tek akıl olmak biz Kürtler açısından da çok önemli. Çünkü birlikte geliştirebileceğimiz bir ulusal siyaset, tek tek parti siyasetlerinden daha güçlü ve daha etkili olacaktır.

Kürdistan’da siyasette yer alan Kürt kadın siyasetçileri nasıl görüyorsunuz?

Bende bir Kürt kadın siyasetçiyim ama Avrupa’dan siyasetin içerisinde yer alan bir Kürt kadın siyasetçi olarak Kürdistan’da siyaset yapan siyasetçi kadınlarımızı nasıl görüyorsunuz diye sorduğunuzda, abartısız olarak şunları söyleyebilirim ki; Kürt kadınları ister siyasetin içerisinde ister dışında olsunlar çok güçlüler ve ne istediklerini bilen bir duruşa sahipler. En önemlisi değişim ve dönüşümden korkmuyorlar.

Sizin birlikte siyasal çalışmalar yürüttüğünüz yabancı milletvekilleri Kürt kadınlarını nasıl ele alıyorlar?

Bu yukarıda söylediklerim zaten büyük oranda onların görüşleri ve değerlendirmeleri. Kürt kadınlarına hayranlık duyuyorlar ve Kürt kadının neleri istedikleri konusunda güçlü bir bilince sahip olduklarını dillendiriyorlar.

En son olarak genel anlamıyla vermek istediğiniz bir mesajınız varsa alalım…

Öncelikle bu röportaj nedeniyle size ve Basnews ailesine teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Zaten yukarıda da değindiğim gibi pandemi koşullarına uygun olarak Kürdistan Bölgesi’ne bir grup Avrupa Birliği Parlamentosu milletvekili arkadaşımla ziyaret gerçekleştirmeyi düşünüyoruz. Bunu da özellikle, Avrupa Birliği Parlamentosu’nda Kürtler ve Kürdistan için yapacağımız tartışmalar, görüşler ve öneriler için sahayı yakından görerek, değerlendirerek ve öğrenerek yapmamızın daha verimli olacağını bildiğimiz için yapmayı doğru buluyoruz. Bu şekilde Avrupa Birliği ile Kürdistan Bölgesi ve her dört parça Kürdistan ilişkilerinin daha da güçlenmesine katkı sunabileceğimize inanıyorum.

 

Ruken Hatun Turhallı/Basnews