Kerkük’te nüfus sayım sürecinde Türkmenleri bekleyen tehlikeler
Kerkük Milletvekili ve eski Irak Türkmen Cephesi (ITC) Başkanı Erşat Salihi, nüfus sayımının Türkmenler için büyük bir tehlike oluşturduğunu belirtti. 2010'daki endişelerin yeniden gündeme geldiğini vurgulayan Salihi, bu sayımın siyasi amaçlarla kullanılabileceği konusunda uyardı. Ayrıca, el konulan arsarın geri alınmasına yönelik Irak Parlamento’sundaki tartışmaların, etnik gruplar arasında gerilim yaratabileceğine dikkat çekti.
Erşat Salihi, sadece Kerkük değil, aynı zamanda etnik açıdan karışık ve anayasal olarak tartışmalı olan bölgelerde de (Kürdistani bölgeler) sorunlar olduğunu daha önce yapılan nüfus sayımların gerçeği yansımadığını ifade ederek, "Şimdiye kadar hükümet ve Planlama Bakanlığı, bu nüfus sayımının kalkınma için olduğuna bizi ikna edemedi. İzin verin önce başlığı düzelteyim, bu bir nüfus sayımı değil. Daha önce Irak'ta dayandığımız son istatistik 1957 yılı nüfus sayımıydı. Ancak Saddam Hüseyin veya önceki Baas rejimi bir dizi nüfus sayımı yaptı: 1977, 1997, 1987 nüfus sayımları. Bu sayımlar milliyetçi ve ırkçı nüfus sayımlarıydı” dedi.
Rûdaw’da Nwener Fatih’in sorularını yanıtlayan Erşat Salihi, Irak’ın diğer bölgelerden Kürdistan Bölgesi'ne gelip yerleşen Araplara ilişkin “ Enbar'dan, Musul'dan, Bağdat'tan gelip Kürdistan Bölgesi'ne yerleşmiş Arap göçmenler var. Bu kişiler, Enbar nüfusuna kayıtlı olmalarına rağmen Kürdistan Bölgesi'nde kayıt olacaklar, yani Bölgede yaşayan bir vatandaş gibi sayılacaklar. Bu sorunla ilgili şu ana kadar Kürdistan Hükümeti ve Irak Federal Hükümeti arasında bir anlaşma yapılmadı” diye konuştu.
Güvence verme adına Irak Bakanlar Kurulu tarafından bu sayımın siyasi bir nüfus sayımı olmadığını teyit eden bazı kararların alınması gerektiğini aktaran Erşad Salihi, “Eğer Bakanlar Kurulu tarafından bir karar çıkarılıp bize güvence verilirse, mevcut olan kuşkular azalacak ve Kürtler ile Türkmenler bu konuda endişe duymayacaklardır. Belki sonrasında nüfus sayımı için bir anlaşmaya varılabilir. Bu durum sadece Kürtler ve Türkmenlerin çıkarına değil, aynı zamanda Irak’ın da çıkarına olacaktır” ifadelerini kullandı.
Kerkük Milletvekili ve eski Irak Türkmen Cephesi (ITC) başkanı Erşat Salihi Nwenar Fatih’in sorularını yanıtladı:
Nüfus sayımıyla ilgili olarak, siz Kürtlerin bu konudaki tutumunu biliyorsunuz, hem KYB’nin hem de KDP’nin. Özellikle Kerkük'te nüfus sayımı konusunda Kürtleri bekleyen bir tehlike var mı? Kerkük'teki Türkmenlerin nüfus sayımına ilişkin tutumu nedir? Kürtler gibi sizi de bekleyen bir tehlike var mı?
Nüfus sayımının tarihçesinden bahsetmeme izin verin. Tüm ülkelerde nüfus istatistiklerinin istikrarlı bir durumda olması gerekir, iki önemli siyasi süreç vardır, biri seçimler bir diğer ise nüfus sayımlarıdır. Huzurlu ve istikrarlı bir ortamda olmaları ve ülke nüfusunun tamamının buna inanması gerekiyor. Bu da bir diğer nokta. Başka bir husus da bizim neden nüfus sayımından endişe duyduğumuzdur. Örneğin 2010 nüfus sayımında Türkmenler en fazla risk altında olan milletti. O dönemde Kürtler nüfus sayım sürecini onaylıyordu. 2009 ve 2010'da yıllarında bizim için tehlike siyasi boyuttaydı, nüfus sayımının Anayasa'nın 140. maddesi yerine kullanılmaması gerektiğini ifade etmiştik. Bu geçmişte olandı. Ancak daha sonra nüfus sayımının 140. madde kapsamına girmeyeceğine dair bir güvence verildi. Bu başka bir konuydu diğeri de başka. Bizi bekleyen tehlikelerden biriydi. Ancak şu anda Kürtler için olsun veya Türkmenler için, tehlikenin boyutu daha büyük, bununda birçok nedeni var.
Yani Kerkük'ün durumu şu anda 2009 ve 2010'a göre sizin için Türkmenler ve aynı zamanda Kürtler için nüfus sayımı açısından daha mı kötü?
Bizim açımızdan sadece Kerkük değil, aynı zamanda etnik açıdan karışık ve anayasal olarak tartışmalalı olan bölgelerde de sorunlarımız var. Şimdiye kadar hükümet ve Planlama Bakanlığı, bu nüfus sayımının kalkınma için olduğuna bizi ikna edemedi. İzin verin önce başlığı düzelteyim, bu bir nüfus sayımı değil. Daha önce Irak'ta dayandığımız son istatistik 1957 yılı nüfus sayımıydı. Ancak Saddam Hüseyin veya önceki Baas rejimi bir dizi nüfus sayımı yaptı: 1977, 1997, 1987 nüfus sayımları. Bu sayımlar milliyetçi ve ırkçı nüfus sayımlarıydı.
Ancak bunlara güvenilmedi, çünkü vatandaşlar Türkmen veya Kürt olsalar bile milliyetlerini değiştirmeye zorlanıyordu. Bu yüzden bunlara güvenmiyoruz ve öncelikle 1957 nüfus sayımına güveniyoruz. Ama bu sefer bu bir nüfus sayımı değil, başlığı nüfus sayımı değil. Düşünelim: "Nüfus ve yerleşimciler için genel sayım" bakın, başka bir kelime eklenmiş. Önceden nüfus sayımı deniyordu, bu sefer nüfus ve yerleşimciler için genel sayım olarak adlandırılıyor. Peki, nüfusu anladık, Irak hükümeti bunun kalkınma için olduğunu söylüyor. Ama yerleşimciler ne anlama geliyor? yerleşim, vatandaşın üzerinde yaşadığı coğrafya veya arazidir. Biz "yerleşimciler" kelimesinden endişe duyuyoruz. Bu yüzden bu nüfus sayımının sonuçlarının 2009'daki veya önceki rejim dönemindeki nüfus sayımı konusundaki endişelerimizden çok daha olumsuz olmasından korkuyoruz. Bunlar nüfus sayımı konusundaki endişelerimiz.
Irak Planlama Bakanlığı tarafından güvence verilmesi için, bölgelerdeki Türkmenler olarak talepleriniz nelerdir? Bu nüfus sayımının, bu bölgelerin kaderini belirlemek için kullanılmayacağı konusunda federal hükümet tarafından ikna edildiniz mi? sizce nüfus sayımı yapmak için doğru koşullar ve uygun ortam nasıl olmalıdır?
Parlamento'nde Stratejik Planlama Komitesi ve Planlama Bakanlığı'nda nüfus sayımı sürecini denetleyen hükümet komitesiyle bir toplantı yaptık. Kürt ve Türkmen temsilcilerin dile getirdiği bir tehlike vardı, hatta Sünni Araplar da olası tehlikelerden bahsetti. Şimdi sorundan ve çözümden bahsedeyim. Sorun şu ki, Enbar'dan, Musul'dan, Bağdat'tan gelip Kürdistan Bölgesi'ne yerleşmiş Arap mülteciler var. Bu kişiler, Enbar nüfusuna kayıtlı olmalarına rağmen Kürdistan Bölgesi'nde kayıt olacaklar, yani Bölgede yaşayan bir vatandaş gibi sayılacaklar. Bu sorunla ilgili şu ana kadar Kürdistan Hükümeti ve Irak Federal Hükümeti arasında bir anlaşma yapılmadı.
Yani hiçbir anlaşma olmadı mı?
Erşad Salihi: Henüz bir anlaşma yok, bu hassas bir nokta ve bu sorunun çözülmesi gerekiyor. Bugün, Erbil'e kayıtlı olan Enbar veya Musullu mülteciler Erbil halkı olarak kayıt altına alınacak. Yani insani kalkınma, finansal kaynaklar, elektrik, su, enerji, istihdam ve diğer her konuda Erbil'e ona göre pay verilecek, kendi asıl illerinde ise bu pay azalmış olacak. Bunu sadece bir örnek olarak veriyorum. Peki, genel seçimlerde bu kişilerin hem kendi illerinde hem de Kürdistan Bölgesi'nde kayıt olmayacaklarına kim garanti verebilir? Iraklı bir vatandaşın iki ayrı yerde kayıtlı olma ihtimali var. Peki bu sorunu nasıl çözmeliyiz? Bunu devletin yapması gerekiyor. Neden buna devlet deniyor? Çünkü hukukun üstünlüğü olmalıdır. Hukuk, tüm vatandaşlara eşit şekilde uygulanırsa hiçbir sorun yaşanmaz.
Irak’ta yaklaşık 40 milyon kişi ulusal vatandaşlık kartını çıkardı, bu da çok az kişinin bu karta sahip olmadığı anlamına geliyor. Nüfus sayımına gelen herkesin, sayım günü ulusal vatandaşlık kartını göstermesi gerekiyor. Peki ya ulusal kart yoksa? Komite ne diyor? Vatandaşın elinde hiçbir belge olmasa bile, sadece kişinin beyanına göre belirlenen ev ve adres numarasına kaydedilmesi gerektiğini söylüyor. Bu uygulama, güvenli ve istikrarlı bir ülke için geçerli olabilir, demografik değişim yapılmamış bir ülkede geçerli olabilir.
Biz hala 140. madde kapsamında sorun yaşarken, mültecilerin bizim bölgelerimize kayıt olmalarına nasıl izin verilir? Başka bir bölgeden gelip karma bölgelere kayıt yaptıran bir vatandaşa nasıl güvenebiliriz? Dolayısıyla bizim önerimiz, alınmak istenen bilgilerin hiçbir belgeye sahip olmayan ve nereden geldiği belli olmayan bir vatandaşın sözüne değil, sadece ulusal karta dayalı olmasıydı. Çünkü her vatandaşın tek bir ulusal kartı var. Nüfus sayım ekipleri, ulusal kartı inceleyerek tüm bilgileri elde edebilir.
Biz de onlara ilk çözüm olarak bunu anlattık. Bir başka nokta da, örneğin karma bölgelerde, yerinden edilmiş vatandaşlar veya imar dışı arsalar nasıl kaydedilecek? tapulu olarak mı yoksa imar dışı mı kaydedilecek? Başka bölgelerden Kerkük’e gelip yerleşenlerin, 10 yıl sonra “biz 2024 nüfus sayımında kaydedildik” demelerinden endişe duyuyoruz. 2040'ta "Ben 15 yıldır burada kayıtlıyım ve Kerküklüyüm" diyecekler. Bu da anlaşamadığımız noktalardan biri.
Sayın Erşed, siz açık sözlülüğünüzle tanınıyorsunuz. Aslında bir Türkmen politikacısı ve Kerkük'teki bir politikacı olarak oldukça açık sözlüsünüz. Sonuç olarak, tehlikede olduğunuzu ve istatistik sonuçlarının yanı sıra önümüzdeki ay yapılması planlanan bu nüfus sayımının, bölgelerin kaderine ilişkin herhangi bir karara dayanmayacağından emin olmadığınızı söylüyorsunuz. Mevcut gerçekliğin ve demografik değişimlerin pekiştirilmesine bir şekilde kapı açan bu nüfus sayımı, meydana gelen demografik değişikliklerin bir kaydı olacak. Bu da sizi endişelendiriyor, doğru mu?
Evet, bu şu an mevcut olan bir tehlike. Eğer çözüm istiyorlarsa, işe yarayabilecek çözümler var. Aynı zamanda, Nüfus Sayımını Denetleme Yüksek Kurulu'nun kararına dayanarak, Bakanlar Kurulu tarafından bir karar çıkarılması ve bu sayımın siyasi bir nüfus sayımı olmadığını teyit eden bazı kararların alınması gerekiyor. Gelecekte, Kerkük'te veya tartışmalı bölgelerde kayıtlı bir vatandaşın o bölgede ikamet ettiği kabul edilmeyecek. Bu nüfus sayımı, bu bölgelerde yaşayan vatandaşların o bölgede ikamet etmesine neden olmayacak.
Eğer Bakanlar Kurulu tarafından bir karar çıkarılıp bize güvence verilirse, mevcut olan kuşkular azalacak ve Kürtler ile Türkmenler bu konuda endişe duymayacaklardır. Belki sonrasında nüfus sayımı için bir anlaşmaya varılabilir. Bu durum sadece Kürtler ve Türkmenlerin çıkarına değil, aynı zamanda Irak’ın da çıkarına olacaktır.
Nüfus sayımı konusu dışında, siz Kerkük ve diğer karma bölgelerde el konulan veya gasp edilen arsalardan bahsettiniz. Eski Yüksek Devrim Konseyi'nin (Saddam dönemi) kararıyla el konulan arsaların geri alınması için Irak Parlamentosunda tartışılan bir karar var. Sanırım bu konu Kerkük’te hem Kürtleri hem de Türkmenleri kapsıyor. Örneğin, Leylan, Duzhurmatu, Taza ve Beşir bölgelerinde, eski Yüksek Devrim Konseyi kararıyla işgal edilen Türkmenlere ait birçok arazi var. Tabii Kerkük’te de Kürtler için aynı şey geçerli, hem Kürtler hem de Türkmenler 70'li yıllarda aynı zulme maruz kaldılar. Bu yasa önerisi neden geçemiyor? var olan siyasi anlaşmazlıklar nedir? Yüksek Devrim Konseyi'nin çıkardığı yasayı Irak Parlamentosunda reddetmenin önündeki siyasi farklılıklar nelerdir?
Teşekkürler, bu çok önemli bir bilgi ve vatandaşların bilmesi gerekiyor; Türkmen olsun, Kürt olsun, Hristiyan olsun veya Arap olsun, herkesin bilmesi gerekiyor. Aslında, Yüksek Devrim Konseyi'nin 1975'te önceki rejim tarafından etnik sebeplerle (Türkmen veya Kürt olsun) veya mezhepsel sebeplerle (Şii arazileri gibi) Tisein, Beşir, Taze, Dakuk ve Duz bölgelerinde el konulan bazı arsalar hakkındaki kararlarının reddedilmesi önemlidir. Aynı zamanda, Yarnca köyü, Leilan ve Recebat çevresinde asıl sahipleri Arap olan bazı arsalar de var. Benzer şekilde, önceki rejim güvenlik kuşağı oluşturma bahanesiyle Kürt ve Türkmen arazilerine el koymuş, petrol bölgesi olduğu gerekçesiyle tarım sözleşmeleriyle Arap çiftçilere dağıtmıştır. Bu, son 50 yılda arazilerimize el konulduğu ve başkaları tarafından kullanıldığı etnik bir değişim ve kötüye kullanımdır.
Biz dedik ki eğer Yüksek Devrim Yüksek Konseyi'nin kararları reddedilirse, arsalar asıl sahiplerine geri dönecek. Ancak 2010'dan beri Parlamentoda, bu kararları reddetmek için ne kadar çaba sarf etsek de, açıkça söylüyorum ki maalesef öncelikle Sünni Arapların tutumu bize engel oldu. Sanki biz Kürtler ve Türkmenler zorla Araplardan arsa alıyormuşuz gibi davranıyorlar. Oysa bu arazilerin asıl sahipleri Kürtler ve Türkmenlerdir, hatta bazılarının sahipleri Leylan'daki Araplardır. Ancak Kerkük'teki bazı Sünni Araplar, Şii Arap liderliğine yanlış mesaj vererek sanki biz Arap arsalarına saldırıyormuşuz gibi gösterdiler. Ama öyle değil, biz Kürtler ve Türkmenler Arap arsalarına saldırmıyoruz, sadece önceki Baas rejimi tarafından gasp edilen arsalarımızı asıl sahiplerine geri döndürmek istiyoruz. Asıl sahibi Arap ise arsa ona geri dönsün, Türkmen ise toprağına geri dönsün, Kürt ise geri dönsün. Ama maalesef Sünni kardeşlerimiz ve çok üzülerek söylüyorum ki, bu değişikliğe karşı çıkmak için 91 imza toplamış durumdalar.
Aynı zamanda, Şii Arap kardeşlerimize diyoruz ki, "Ey Şii kardeşlerimiz, önceki rejimin Beşir, Taze ve Tisein'de el koyduğu arsaların sebebi, o bölgelerdeki gençlerin Dava Partisi'nin destekçileri ve üyeleri olmasıydı, ya da etnik sebeplerle bizden alınıp başkalarına verilmişti. Bugün siz nasıl oluyor da bu hakların asıl sahiplerine geri dönmesini istemiyorsunuz?" Ama ne yazık ki, burada Arap karakteri devreye giriyor ve Sünni Araplar ile Şii Araplar, Türkmenler, Kürtler ve bazı Araplara karşı birlikte dayanışma gösteriyorlar. Bu yanlış bir davranıştır.
Aynı zamanda, Baas Yüksek Devrim Konseyi kararlarının iptali yasasını genel af yasası, kişisel durum yasası ve Haşd yasası ile karşı karşıya getiriyorlar. Bizim tek bir yasamız var ve haksızlığa uğramış insanların haklarını geri vermek istiyoruz. Biz arsaları Arapların elinden almak istemiyoruz. Bu vesileyle bugün Kürtler ve Türkmenler Araplardan Arsa almıyor, tam tersine etnik sebeplerle kendilerinden alınan ve önceki rejim döneminde geri verilmeyen kendi arsalarını istiyorlar.
Bu yüzden maalesef Sünni ve Şii yetkililerden endişeliyiz. Şii kardeşlerimizin gelecek oturumlarda tüm güçleriyle Yüksek Devrim Konseyi kararlarının iptalini desteklemeleri gerekiyor.
Şii siyasi güçlerden bahsettiniz. Söylediklerinizden anladığım kadarıyla, şu anda Irak Parlamentosunda Arap milliyetçiliği duygusu bazı Şii siyasetçiler benimsenmiş durumda. Bu Arap milliyetçiliği şimdi, Şii oldukları için ellerinden alınan toprakların asıl sahiplerine, yani Şii Türkmenlere geri dönmesinin önünde bir engel oluşturuyor. Yani Arap milliyetçiliği, bazı Şii siyasetçiler arasında bile, Şii Türkmenlerin haklarının iade edilmesinin önünde bir engel mi oluşturuyor?
Maalesef bu sözleri söylüyorum, evet. Ancak Sayın Hadi el-Amiri'ye teşekkür ediyorum, tutumu netti ve çok açık bir şekilde, mülkiyeti Kürtlere ve Türkmenlere ait olan arsaların onlara geri verilmesi gerektiğini açıkladı. Fakat diğerlerinin bu konuya önem verdiğini görmedim. Umarım bu konuyu tekrar onlara açıklayabiliriz ve bu arazilerin hak sahiplerine geri verilmesi gerektiği inancına varırlar. Biz hiçbir arazi veya hak üzerinde aşırıya gitmek istemiyoruz, ne Arapların hakkı, ne Kürtlerin hakkı, ne de Türkmenlerin hakkı. Hatta Hristiyanlar da dahil, eğer arsa sahibiyseler kendi haklarını almalarını istiyoruz.