Bağdadi talimatlı Bagoz tahliyesinde dikkat çeken ayrıntı
İleri Haber'den Özgür Yılmaz, Ortadoğu uzmanı yazar Hamide Yiğit ile Suriye Savaşı'nın geldiği son durum, IŞİD'in geleceği ve önümüzdeki dönem Suriye'deki muhtemel gündemler üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi
İleri Haber'den Özgür Yılmaz, Ortadoğu uzmanı yazar Hamide Yiğit ile Suriye Savaşı'nın geldiği son durum, IŞİD'in geleceği ve önümüzdeki dönem Suriye'deki muhtemel gündemler üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi
Dokuzuncu yılına giren Suriye savaşı için bugün gelinen noktada artık “sona doğru” tabirini kullanmak yerinde olacağını dile getiren Hamide Yiğit, çok kanlı geçen sekiz yıllık savaşta Suriye halkı ve hükümeti açısından inişli-çıkışlı dönemeçlerin yaşandığını vurguladı.
Bağuz'daki tahliyenin Bağdadi'nin emriyle gerçekleştiğini, bunu tahliye edilen sivillerin medyaya yansıyan konuşmalarından net bir şekilde anlaşıldığını dile getiren Hamide Yiğit, tahliyenin amacının sağlam olan IŞİD üyelerinin bölgeyi güvenli bir şekilde terk etmelerine ve yer altına çekilme olasılıklarının yüksek olduğunu vurguluyor.
Tahliye emrini Bağdadi verdi
IŞİD'in Bağuz'daki son savaştan sonraki akıbeti, yer altına mı çekilecekler sorusuna, Bağuz'da bir savaştan çok tahliyelerden söz edilmesi gerektiğini dile getiren Yiğit, yaralılar ve savaşamayacak durumda olan militanların tahliye edildiğini, savaşanların ise Bağuz'da kaldığına dikkat çekti.
Hamide Yiğit: Bağuz’da bir savaştan çok tahliyelerden ve ortaya çıkan şüphelerden söz etmek gerekir. Çok sayıda IŞİD militanı ve aileleri tahliye edildi. Günlerce süren tahliyelerde dikkat çeken görüntü şudur; yaralı ve savaşamayacak durumda olan militanlar çoğunlukta. Hala savaşabilecek olanların Bağuz’da kaldıklarını, IŞİD’li kadınların ifadelerinden öğreniyoruz. Hatta IŞİD lideri Ebu Bekir El Bağdadi’den “emirrül mü’minin” diye söz eden IŞİD’li kadın, bu tahliye emrinin el Bağdadi’den geldiğini söylüyor ve diyor ki, “Erkekler Hilafet için daha iyi savaşsınlar diye kadınlar ve çocukların bölgeyi terk etmeleri emrini el-Bağdadi verdi”. Aslında IŞİD’in kendisinin bir proje ürünü olduğunu artık bütün dünya biliyor. Aynı şekilde yürüttüğü bütün savaşlarının yönetimi de proje dahilindedir ve odağında ABD vardır. Daha önce Rakka tahliyesi oldu. O tahliyeler ABD ile IŞİD’in anlaşması ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’nin onaylamasının sonucuydu. Bağuz tahliyeleri de aynı üçlü anlaşmanın sonucudur. Şimdi esas soru şudur; bu tahliye olanlar nereye gidecekler? Yargılanıp yargılanmayacakları söz konusu dahi edilmiyor. Hem ölmekten hem de yargılanmaktan mı kurtarılıyorlar? Bir diğer mesele de “sağlam kalan savaşçılar” tahliye edilmedi. Bu yüzden şu aşamada yer altına çekilme olasılığı yüksek. Bu oldukça kolaydır, bir saç-sakal traşına bakar bu iş. Saçını sakalını kesip üniformasını çıkaran çok IŞİD’li oldu daha önce.
Uykuya yatırılan bir IŞİD
Uykuya yatırılan, ihtiyaç duyulduğunda da yeniden harekete geçirilen bir IŞİD söz konusu olabilir. Aslında proje sahipleri de bunun işaretlerini verdiler. Örneğin BBC’nin Güvenlik Muhabiri Frank Gardner 20 Şubat’taki “Askeri yenilgisi sonrası IŞİD yeniden doğabilir mi?” başlıklı yazısında ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) Başkanı General Joseph Votel'ın "IŞID şebekesi dağılsa da geriye kalan parçalarının yeniden bir araya gelme kabiliyetine sahip olacakları" uyarısında bulunduğunu aktarıyor. Keza Alman Savunma Bakanı Ursula von der Leyen de, "IŞİD'in daha da yeraltına indiğini ve diğer terör örgütleriyle bağlantılar kurduğunu" söylemiş. Aynı yazıda Gardner’ın kendisi de “ nerede haksızlığa uğramışlık hissi varsa, Müslümanlara karşı dini baskı varsa IŞİD orada türeyebilir ve hızla büyür” yorumunu yapıyor. Aslında IŞİD’in ileride ne olacağını ve aynı zamanda Yeni Zelanda katliamları gösterdi ki, adeta IŞİD’lilere rol tarif ediyorlar.
IŞİD tehdididinin devamına ihtiyaç var
Suriye'de önümüzdeki döneme dair muhtemelen olasılıkları değerlendiren Yiğit, iki gelişmenin altını çizdi: Birincisi ABD'nin Kürtlerin Şam'a yönelmesi ihtimalini önlemek için bölgede kalmayı sürdürmesi, ikincisi Rusya'nın Kürtlere garanti vererek Kürtler ile Şam arasında ilişkilerin gelişmesini sağlaması.
Hamide Yiğit: İki olası gelişmenin altını çizmek gerekir. Birincisi Trump kendini IŞİD’i yüzde yüz bitiren bir lider olarak ilan etmekte acele davrandı. Şu durumda “IŞİD bitti, biz çekiliyoruz” hamlesi ABD’de kabul görmedi, çünkü kazanımsız çıkıp gitmek anlamına gelir bu. ABD askerlerinin bölgede kalma gerekçesi olarak IŞİD’in daha bitmediğini, hatta eskisinden daha büyük bir tehdit oluşturma kabiliyetine sahip olduğu yönündeki argumanlara sarılmaya başladılar bile. Buna göre IŞİD tehdidinin devamına ihtiyaç var demektir. Öte yandan çekilme kararının Kürtlerin Şam’a yönelttiğini gördüler. Bunun önünü kesmek için askeri varlıklarını sürdürmek isteyecekler ve elbette ki bunun için IŞİD tehdidi gerekli olacaktır. ABD’liler çekilme yerine, askeri varlıklarındaki sayıyı azaltma planından söz ediyorlar ve bunun için Türkiye ile birlikte çalıştıklarını söylüyorlar. Yani yerlerine bölgesel müttefiklerini ikame etmeden çekilme olmayacağını anlıyor.
Diğer olası gelişme de şudur; Rusya, Türkiye’nin savaş tehditlerine karşı Kürtlere garanti vererek Şam’la diyaloglarını ilerletebilir. O zaman İdlib’ten sonra teröre karşı mücadele, IŞİD terörüne karşı ortak mücadeleye dönüşebilir, Fırat’ın doğusuna ve Irak sınırına yayılır. Son gelişmeler aslında bu olasılık üzerinde durmamızı sağlıyor. Suriye devlet başkanı Esad’ı İran ve Irak genelkurmay başkanları liderliğindeki bir askeri heyet ziyaret etti. Bu ziyarette öne çıkanlar, Suriye’nin savunmasında birlikte devam kararı, çünkü bunun aynı zamanda hem İran’ın hem de Irak’ın savunulması anlamına geldiği, ortak düşmana karşı güç birliğinin devam edeceği ifadeleridir. Daha da önemlisi Irak-Suriye sınırının askeri-ticari-siyasi amaçlar için yeniden açılması konusu görüşüldü. Bu da teröre karşı birlikte savaşın Fırat’ın doğusuna taşınacağı anlamına gelir. Bu aynı zamanda SDG’nin bu durumda pozisyonunu belirlemesine yönelik bir mesajdır.
Türkiye açısından daha zorlu olacak
Suriye devleti için bugüne kadar öncelik, ülkedeki cihatçı terörün temizlenmesidir. Şu anda cihatçıların elinde kalan son kale İdlib. Uzun zamandır Köşede bekleyen İdlib savaşının en büyük ve aynı zamanda bir final savaşı olması bekleniyor. Çünkü İdlib Nusra Cephesi, Türkistan İslam Partisi gibi el Kaideci cihatçıların kontrolü altındayken, Suriye’nin diğer bölgelerinden tahliye edilen bütün cihatçı gruplara da ev sahipliği yapıyor. Suriye cihadına gelen cihatçı grupların tümü, bütün çeşitleriyle bir araya geldikleri yerdir İdlib. Her ne kadar Türkiye ile sağlanan Astana mutabakatı gereği “ılımlıları radikallerden ayırma” kurgusuyla savaşın zorluğunu hafifletme planı vardıksa da, bunun pek başarılamadığı görüldü. Türkiye’nin garantörlüğündeki cihatçı gruplar, Nusra Cephesi’nin başını çektiği Heyet Tahrir Şam (HTŞ) karşısında zayıf kaldılar. Zaten Türkiye’nin HTŞ’yi zayıflatmak gibi bir niyetinin olup olmadığı konusunda temkinli yaklaşıldığını gördük. Buna rağmen Türkiye’ye süre verildi, ama verilen sürede HTŞ’nin zayıflatması bir yana, İdlib’in kırsallarına doğru alan genişletmeye devam etti. Türkiye’nin garantörlüğündeki gruplardan oluşturulan “Suriye Ulusal Ordusu” HTŞ’nin ilerleyişi karşısında tamamen etkisiz kaldı. HTŞ Suriye ordusunun konuşlandığı mevzilere de yaklaşmış oldu. Bu yüzden AKP’nin keyfi beklenmeden aslında yoğun olmamakla birlikte İdlib operasyonu başladı. AKP, Türkiye’nin seçimi atlatmasını bekleniyordur muhtemelen. Çünkü AKP’nin pozisyonunun ne olacağı konusunda bir netlik isteniyor. Garantörü olduğu ve yönettiği Ulusal Ordu bu savaşın bir tarafı olacak mı? Olmayacaksa bu militanlar nerede konuşlanacaklar? AKP açısından en sıkıntılı yanı bu olacaktır. O yüzden zorlu bir savaş olacak ama Türkiye açısından daha da zor…