Canan Kaftancıoğlu'ndan Demirtaş açıklaması

Canan Kaftancıoğlu'ndan Demirtaş açıklaması

Altı yıl önce attığı tweetlerden dolayı hakkında 9 yıl 8 ay hapis cezası verilen CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, üst mahkemenin cezasını onaması halinde siyasi yasaklı olma riskiyle karşı karşıya.

Gazete DuvaR'dan İrfan Aktan, geçtiğimiz hafta 9 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılan CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ile görüştü.

Röportajdan öne çıkanlar şu şekilde:

CHP’nin Diyarbakır, Van ve Mardin belediyelerine kayyum atanmasına karşı tutumu, özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun “sokağa çıkmayı doğru bulmuyoruz” açıklaması eleştiri konusu oldu. Sizce CHP yeterli tepki gösterdi mi?

Genel Başkanımızın açıklaması şu şekildeydi: “Bu tür olaylar yaşanınca sokağa çıkmak, protesto etmek gibi durumları doğru bulmuyoruz. Biz milletin ferasetine güveniyoruz. İstanbul’da da aynı şeyi YSK eliyle bize yaptılar. ‘Ya sokağa çıkın ya boykot edin’ dediler. İkisini de yapmadık. Halkın ferasetine güvendik ve gördük.” Öte yandan üç büyükşehire kayyumların atandığı günün sabahında olağanüstü bir MYK toplantımız oldu ve Parti Sözcümüz bu konuda açıklama yaptı. Bir kere Sayın Kılıçdaroğlu’nun kime yapılırsa yapılsın, hukuksuzluğu yapanın karşısında, hukuksuzluğa maruz kalanın da yanındayız şeklindeki açıklaması çok önemli. Üstelik bu sadece sözde kalmış bir tepki değildi. Pek çok yer ve zeminde bunun gerekleri yapıldı, tepkiler gösterildi. Genel Başkanımızın da partimizin de kayyuma karşı tutumunun çok net olduğunu ve bunun da görüldüğünü düşünüyorum. Bu haksızlığa, kayyum atamalarına tepkiyi toplumsallaştırma konusunda gayret sarf ettik.

CHP’nin şu anda bir Kürt politikası var mı?

CHP ve Kürt politikası denince hep 1989 raporuna gönderme yapılır. Oysa Sayın Kılıçdaroğlu’nun 2014 yılından itibaren söyledikleri ve yaptıkları ortada. Bakın, 5 Ocak 2013 tarihinde Sayın Kılıçdaroğlu, çözüm süreci daha resmen başlamadan, “geçmişteki bütün hatalara karşın, AKP’ye yeni bir kredi açıyoruz. Çözün sorunu” demişti. Peki aldığı yanıt neydi?

Ertesi gün Erdoğan şu yanıtı vermişti: “Ana muhalefet partisi diyor ki: ‘Kredi veriyoruz’. Kendisi muhtac-ı himmet bir dede, nerede kaldı gayrıya himmet ede… Sen nereye kredi vereceksin, sen krediye muhtaçsın. Hangi krediyi vereceksin!”

Evet, tam olarak bunları söylemişti. CHP’nin, insanların haklarıyla birlikte, barışçıl bir biçimde yaşayabilmeleri için her türlü soruna çözüm bulma arayışı var. Bu arayış ve anlayış zaman zaman parti içinde egemen olmamış olabilir ama bu yönde çaba sarf eden azımsanmayacak kadar fazla insan da var.

2013’te Genel Başkanımız çözüm sürecine kredi açtığı gibi, ne kadar hayati olduğunu bugün daha iyi anladığımız bir uyarıyı da yapmıştı: “Kürt sorununun çözüm zemini parlamento olmalıdır.”

O gün asıl amacı çözüm değil de Kürt sorunu üzerinden kendi varlığını güçlendirmek olan anlayış, daha sonra herkesi mağdur edecek bir başka anlayışa evrildi. O dönemde CHP’nin, Kürt sorununun bütün veçheleri için hazırladığı çözüm önerileri, kanun teklifleri, araştırma önergeleri, reçeteleri vardı. Ben o dönem İstanbul il başkan yardımcısıydım ve biz “Kürt sorununun çözümünde özgürlükçü demokrasi” başlıklı bir metin hazırlayıp parti içinde imzaladık, kamuoyuna açıkladık.

CHP’nin Kürt sorununun çözümü konusunda her zaman çalışmaları oldu. Fakat iktidarda olmadığınızda, bu çalışmalarınız icraata geçemiyor. Önümüzdeki günlerde Kürt sorununun çözümü konusunda Sayın Kılıçdaroğlu’nun talimatı doğrultusunda, sorunun boyutlarını ve çözüm yollarını ortaya koyan yeni çalışmalar da başlatacağız. Bakın, yüzde 10’luk seçim barajının kaldırılması bile, sorunun parlamento zemininde, tüm yaklaşımların temsiliyle tartışılmasına vesile olabilir. Çözüm sürecini başlatıyorum deyip Kürtlerin sorunlarını kendi anlayışı ve çıkarları doğrultusunda yorumlayanların geldiği noktayı gördük. Demokrasi anlayışı olmayanlar ne kendine ne de başkalarına demokrasi getirebilir. Çözüm sürecinde insanlar bir illüzyonla oyalandı.

Çocukları dağa gitmiş bazı ailelerin HDP Diyarbakır İl Binası önüne yönlendirilmesinin ve bunun üzerinden yürütülen kampanyanın, HDP’yi kapatmaya zemin olarak kullanılmak istendiği söyleniyor. Sizce böyle bir hamlenin siyasi sonuçları ne olur?

Türkiye’de bir siyasi partinin kapatılması toplum açısından travmatik olur. Bir kere siyasi bir partinin kapatılmasını hiçbir şekilde doğru bulmam. Öte yandan ailelerin HDP önündeki eylemi konusunda da Meral Akşener’le hemfikirim: Beklenecek yer bir partinin il binasının önü değil, devletin kapısı olmalıdır.

31 Mart ve 23 Haziran İstanbul seçimlerinin sonucunda Kürtlerin tercihi belirleyici oldu. Bu süreç, Kürtlerle CHP tabanı arasında görece sıcak bir ilişkiye de vesile oldu. Bu ilişki hâlâ devam ediyor mu?

Hiç zedelenmeden devam ediyor. Adalet ve hukuk arayışı insanları bir araya getirdiğinde elbette herkesi memnun edemeyebilirsiniz ama süreçlere uzun erimli bakıldığında, güncel olayların sonucu değiştirmediği görülüyor. Kayyum atandığında “CHP sokağa çıksın” gibi, olayın sıcaklığıyla verilmiş haklı, anlaşılır tepkiler ortaya çıkmış olabilir. Yerel seçim sürecinde CHP tabanıyla Kürtlerin elleri birbirine değdi. O ellerin birbirini sıkmasına çok yakınız.

Ankara kulislerinde “Demirtaş dışarı, Kaftancıoğlu içeri” şeklinde bir hazırlık yapıldığına dair söylentilerin dolaştığı iddia ediliyor. Hapse atılacağınızı düşünüyor musunuz?

Geçenlerde biri de “Yenikapı’daki arabaları alın, Canan Kaftancıoğlu’nu verin” diye yazmış (Gülüyor). Demirtaş’ın tahliye edilmesinden müthiş bir mutluluk duyarım elbette. Öte yandan muktedirin bizimle ilgili neler düşünüp tasarladığıyla ilgilenmiyorum. Bizim ne yaptığımız, ne düşündüğümüz ve ne yapacağımız daha önemli. Muktedir, bizimle ilgili düşüncelerini hayata da geçirebilir ama bunların hepsi teferruat.