Diyarbakır-Çoban Arslan, leylekler için her yere taş kuleler yapıyor

Diyarbakır’ın Çınar İlçesi’ne bağlı Ayveri Köyü’nde dağ taş her yerde taştan kuleler dikkat çekiyor. İlk başta kimsenin anlam veremediği 6-7 metre yüksekliğinde ve usta bir mimarın elinden çıkmış gibi duran kulelerin yapılış amacı bir hayli şaşırtıyor.

Diyarbakır-Çoban Arslan, leylekler için her yere taş kuleler yapıyor

 Diyarbakır’ın Çınar İlçesi’ne bağlı Ayveri Köyü’nde dağ taş her yerde taştan kuleler dikkat çekiyor. İlk başta kimsenin anlam veremediği 6-7 metre yüksekliğinde ve usta bir mimarın elinden çıkmış gibi duran kulelerin yapılış amacı bir hayli şaşırtıyor.

Diyarbakır ve çevresinde bahar ayları ile birlikte göç eden leylekler, yüksek yerlere yuva yaparak kuluçkaya yatıyor. Ancak bazı yerlerde elektrik direkleri dışında yüksek bir yer bulunmaması nedeniyle direk ve trafolara yuva yapan leylekler akıma kapılıp telef oluyor.

Diyarbakır’ın Çınar İlçesi’ne bağlı Ayveri Köyü’nde çobanlık yapan ve kuşlara olan sevgisi ile ‘Kuşçu’ denilen Mehmet Salih Arslan leyleklerin yuva sorununa çözüm üretmek için harekete geçti ve çobanlık için gittiği her yerde onlarca kule dikti. 

Usta mimarlara taş çıkaran Arslan, taştan ile yaptığı 6-7 metrelik kuleler bir sanat abidesi gibi. Sadece kuleleri değil, üstüne çalı çırpı ile yuvalarını bile yapacak kadar çok ince düşünmüş. Köy girişinde kuleler dikkatimizi çektikten sonra kuleleri yapan Arslan’ı aramaya koyulduk. 

Arslan ile görüşmeden önce köylüler ile yaptığımız sohbetlerde onunla ilgili bilgi sahibi olup onu tanımıştık. Köylülerden biri “Hayvanlarına çok düşkündür. Aç kalmalarına, üşümelerine tahammülü yoktur. Hele biri hayvanlarına zarar verdi mi çılgına döner. Yaz aylarında köpeğinin patileri sıcaktan yanmasın diye ayağına çorap yapar. İyi bir taş ustasıdır aynı zamanda. Elinde 10 kiloluk balyozu ile kayaları parçalar ve onlarca kiloluk kayaları sırtında taşır. Elinden her iş gelir. Biraz değişiktir” diyor.

“Değişik” derken “Yani biraz delidir” diye cevap veriyor. Kuşçuyu köylülerden duyduktan sonra onunla görüşmek istediğimizi söyledik. Ancak köylüler “Onu bulmak çok zor. Cep telefonu kullanmıyor. Kim bilir şimdi nerededir” diye cevap veriyor.

Tahmini olarak nerede olabileceği üzerine aramaya koyulduk. Yolda karşılaştığımız çobanların bilgisi üzerine yaklaşık 10 km yürüyüşün ardından bulduk ‘Kuşçu’yu.

Köyden epey uzaklaşmış ve Karacadağ eteklerinde tarlalarını süren köylüler ve çobanların yardımı ile bulmuştuk Kuşçuyu. Onu bulmamızla yağmurun bastırması bir oldu. Bir anda her yer çamur deryasına döndü. Üstümüzdeki elbiseler sırılsıklam olmuş, cebimize kadar su dolmuştu. Ayakkabılarımız da çamur içinde kalmış ve çamurdan çıkarmak bir hayli zordu.

 

Onca arayışın ardından onu bulup sohbet etmemek olmazdı. Yaklaşık 80 keçi ve koyun otlatıyordu. 38 yaşında, beklediğimizden daha genç bir çobandı. Çantasından bir parça kuru ekmek uzattı. Yorgunluk ve açlık nedeniyle uzattığı ekmeği yedik ve tadı tarif edilemeyecek kadar güzeldi. Onu bulduğumuz yerde bir kule daha gözümüze çarptı. Onu yeni yapmaya başlamış ve bizi görmeden önce kuleyi yükseltmeye çalışıyordu.

Yağmur altında ‘Kuşçu’ ile başladık sohbet etmeye. “Kimse sana ulaşamıyor, neden cep telefonu kullanmıyorsun?” diye sorduğumuzda “Ne yapacağım telefonu? İşim olmaz, ben çobanım isteyen beni buralarda bulur. Telefona gerek yok” diye cevap veriyor.