Kürt Sorunu'nun çözümü konusunda umut Babacan Hareketi'nde mi?
Evrensel gazetesi yazarı Yusuf Karataş da bugünkü yazısında "Babacan hareketi Kürt sorunu konusunda bir umut olabilir mi?" sorusunun peşine düşmüş ve bu sorunun yanıtını analiz etmiş. Şunları söylüyor:
Evrensel gazetesi yazarı Yusuf Karataş da bugünkü yazısında "Babacan hareketi Kürt sorunu konusunda bir umut olabilir mi?" sorusunun peşine düşmüş ve bu sorunun yanıtını analiz etmiş.
Yusuf Karataş şunları dile getiriyor:
"Eğer bu soruya gelecek fala bakarak yanıt vermeyeceksek, bu hareketin içinde yer alan isimlerin bugüne kadar Kürt sorunu konusunda yaptıklarına dönüp bakmak gerekiyor.
Ali Babacan, daha önceki hükümetlerde üstlendiği görevler nedeniyle Kürt sorunu konusunda öne çıkmasa da hareketin arkasında yer alan Abdullah Gül’ü ve yeni harekette “ağabey” olarak görülen Beşir Atalay’ı burada anmak gerekiyor."
Karataş, yazısının devamında geçmişten hatırlatmalar yapıyor:
"Yıl 2009. Cumhurbaşkanı Gül, ABD’de seçimleri kazanan Obama’nın Dışişleri Bakanlığına getirdiği Hillary Clinton ile görüşmesinden sonra Kürt sorunu konusunda “İyi şeyler olacak” açıklamasını yapıyor. Birkaç ay sonra Beşir Atalay, hükümetin Kürt sorununu çözmek adına gündeme getirdiği ‘açılım’ politikasından sorumlu bakan olarak öne çıkıyor.
Anlaşıldı ki, Gül’ün “iyi şey”i, Atalay tarafından açıklanan ‘açılım’ politikasıydı.
Peki, nasıl bir politikaydı bu ‘açılım’?
Öncelikle ‘açılım’, ABD’nin yeni bölge stratejisine bağlı bir politikaydı. ABD’nin Irak’taki askerlerinin bir kısmını geri çekmesi sürecinde Türkiye’deki AKP iktidarı ile Barzani liderliğindeki Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasındaki iş birliğini geliştirmeyi ve bu iş birliği temelinde PKK’nin enerji geçiş bölgelerinde istikrarsızlık yaratabilecek silahlı bir güç olmaktan çıkartılmasını amaçlıyordu. Barzani yönetiminin 2009’da Erbil’de bir ‘Kürt Konferansı’ düzenleme girişiminin arka planında bu konferanstan PKK’nin silahsızlandırılması kararının çıkartılması hesabı bulunuyordu."
Atalay’ın sorumluluğunu üstlendiği ‘açılım’ politikasının, ülke içinde de iki uçlu bir politika olarak yürütüldüğünü söyleyen Karataş; "Bu politika bir yandan bölgedeki bazı üniversitelerde ‘Kürdoloji’ bölümlerinin açılması, Kürtçenin okullarda seçmeli ders olarak okutulması ve bazı Kürtçe yer isimlerinin geri verilmesi gibi kimi kültürel haklarla Kürtlerde beklenti yaratılmasını hedefliyor, ancak öte yandan da ‘KCK operasyonları’ adı altında Kürt siyasetçileri, belediye başkanları tıpkı bugün olduğu gibi tutuklanıyordu. Anlayacağınız, ‘açılım’ın bir ucunda “bireysel haklar” çerçevesinde atılacak kimi adımlarla Kürtlerde beklenti yaratma ve öte tarafında da Kürt siyasetini tasfiye edip etkisizleştirerek yerine başta Gülenciler olmak üzere o dönem iktidarla iş birliği halindeki cemaat-tarikatların etkin kılınması hesabı bulunuyordu" diyor.
Geçtiğimiz günlerde Gazeteduvar’dan İrfan Aktan’ın Babacan hareketinin şimdilik adının açıklanmasını istemeyen bir temsilcisiyle yaptığı görüşmeye de değinen Karataş, bu temsilcinin popülizm yapmayacaklarına dair vurgusunu hatırlatıyor:
"Oysa eğer gerçekten Kürt sorununun demokratik çözümü isteniyorsa, bunun yolu sorunu muhatapları ile müzakere ederek çözmektir. O yüzden mesele popülizm meselesi değil; bu hareketin böylesi bir çözümden, onu ağzına bile alamayacak kadar uzak olmasıdır."
"O zaman Babacan hareketinin Kürt sorunu konusunda söylediklerinin hiçbir anlamı-önemi yok mu?" diye soran Karataş, "Elbette var. Ancak burada iki şeyi birbirine karıştırmamak gerekiyor: AKP içindeki çözülmeden, burjuva klikler arasındaki çatışmadan demokrasi mücadelesi için yararlanmaya çalışmak ile iktidar içinden çıkmış yeni bir burjuva oluşumu umut olarak göstermek birbirinden farklı şeylerdir!" yorumunu yapıyor.
Karataş, Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda hâlâ bir umut varsa, bu umudun kaynağı Babacan hareketi değil; Kürt halkı ve ülkedeki demokrasi güçlerinin ısrarla sürdürdükleri mücadele ve dostu-düşmanı ayırma becerisi olduğunu belirtiyor.
Yazının orijinaline buradan ulaşabilirsiniz