Ortadoğu Uzmanı Balanche: ABD Suriye'de kalmayı planlıyorsa Türkiye'nin Kürtlere karşı saldırılarını durdurmalı
Fabrice Balanche - Ocak 2018’de ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Amerika’nın Suriye stratejisinin bir yandan 30 bin Kürt gücü oluştururken, en azından 2021’e kadar bölgedeki askeri varlığını sürdürmek olduğunu açıkladı.
Fabrice Balanche - Ocak 2018’de ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Amerika’nın Suriye stratejisinin bir yandan 30 bin Kürt gücü oluştururken, en azından 2021’e kadar bölgedeki askeri varlığını sürdürmek olduğunu açıkladı.
Bunların ikisi de İran etkisini engellemeyi amaçlıyor. Bu her ne kadar takdire şayan bir amaç da olsa, bu amaca ulaşmak için ABD birbiriyle iç içe geçmiş birçok soruna çözüm sunmak zorunda.
İlk olarak, ABD’nin IŞİD’e karşı savaşında en önemli müttefiki Kürt güçleriyken, ABD’nin NATO müttefiki Türkiye bu güçlerin azılı düşmanı. İkincisi, Suriyeli Kürtlerle Araplar arasındaki ilişkiler hala kırılgan ve siyasi güçlerin istenmeyen bir şekilde yeniden hizalanmasına sebep olacak bir gerilimin yaşanmaması için en azından ABD’nin dikkatli olması gerekiyor.
Üçüncüsüyse, bu amacını başarabilmek için ABD’nin kuzey Suriye’deki siyasi ve ekonomik çöküşün tüm kapsamını kavraması gerekiyor ki bu durum Araplar ve Kürtler arasındaki gerilimi kızıştırıyor. Bunlar çok özenli diplomatik dikkat gerektiren zorlu konular olduğu kadar İran ve Esad rejimine karşı koymak için gerekli olan bazı kaynaklara da önemli ölçüde yatırım yapmayı gerektiriyor.
Bu son mesele ABD politikası açısından çok önemli, bununla birlikte ben en az onun kadar önemli bir noktadan bahsetmek istiyorum. Görünen o ki, ABD kuzey Suriye’deki siyasi ve ekonomik çöküşünün kapsamının tam farkında değil. Ayrıca Ocak 2018'de Kuzey Suriye'de olduğumuzu ve bu izlenimimin Washington dedikodusu değil ama bir alan araştırmasının sonucu olduğunu özellikle belirtmek isterim.
Tillerson’ın ABD stratejisini açıklamasından sadece birkaç gün sonra Türkiye, Afrin’e askeri harekat başlattı. ABD’nin buna hazırlıksız yakalanması, Ankara’nın YPG’ye karşı harekatı için Moskova’nın yeşil ışık yakmasının bir sonucu oldu.
Açık ki Putin, Kürtlerin ABD ile olan ittifakını kırmak ve Türkiye’nin güvenliğine karşılık olarak Suriye ordusunun yeniden kuzeydoğu Suriye’ye dönmesine izin vermelerini istiyor. ABD’nin Kürtlerin Moskova’nın flörtüne kanmasını engelleyecek önlemler alması gerekiyor. Türkiye ile de bazı anlaşmalar yapılmalı ki bu hiç de kolay olmayacak.
Bununla birlikte Suriyeli Kürtler bölge yönetimini sıkı kontrol altında tutuyorlar ve belirgin bir şekilde Araları dışlamış durumdalar. Eğer ABD Kürt-Arap gücü kurmak istiyorsa, bu iki grup arasında işlevsel bir işbirliği kurabilmek için bu gerilimi çözmek zorunda.
Bu gerilim özellikle askeri alanda çok etkili. Araplar, SDG’nin (Suriye Demokratik Güçleri) çoğunluğu oluştursalar da yönetim yalnızca Kürtlerden oluşuyor ve Arapların YPG içinde terfi almaları pek mümkün deği. SDG içinde Arap milislerin eylem özgürlüğü yok ve dahası silahlanma açısından tümüyle YPG’ye bağımlı durumdalar. ABD’nin Kürtleri kendi kampında tutarken aynı zamanda Araplarla da daha eşitlikçi ve verimli bir ilişki kurmaya ikna etmesi gerekiyor.
Savaştan önce kuzeydoğu Suriye, ülkenin buğdayının üçte ikisini, pamuğunun da neredeyse tümünü üretiyordu. Nüfusun yarısı tarım ile geçiniyor. Bu oran sadece savaş sırasında artarken, tarımsal üretimin gerçek kapsamı 2011'den bu yana istikrarlı bir şekilde azaldı. 2018’de de tarım sektöründe dramatik düşüşler gerçekleşti.
Çiftçiler için iki temel gelir kaynağı olan buğday ve pamuk yok oldu. Kuzey Suriye Federasyonu büyük bir maliyetle tahıl ithal etmek zorunda. Bu durum PYD'de için Abdullah Öcalan'ın kendi kendine yeterliliği savunan ilkelerinden gerçek bir sapma.
Resmi olarak PYD kendine yeterli bir ekonomi inşa ederek Suriye’nin diğer kısımlarına yönelik ekonomik bağımlılığını kırmak istiyor. Yeni Maocu ideoloji doğrultusunda tarım ve zanaat kooperatifleri kurmayı savunuyor. Bununla birlikte kooperatifler, serbest piyasa ekonomisinin işine gelmiyor.
Bir yanda Kürtlerin siyasi egemenliği, diğer bir yanda ekonomik düşüş etnik ve aşiret gerilimlerini arttırıyor. Ocak 2048’de Menbiç aşiretleri Sivil Konseyi zorunlu askerlik çağrısı nedeniyle protesto etti. Şehrin özgürleştirilmesinden 18 ay sonra kamu hizmetlerinin eksikliği, elektriğin gidip gelmesi ve durgunlaşan ekonomi bir hayalkırıklığı yaratmış durumda.
Rakka’da da durum aynı. Rakka nüfusu hala ezici savaşın yaralarını sarıyor. Rakkalılar Batı’dan büyük yardım bekliyor ama yakın zamanda bir yardım ya da gelecekte bir istikrar görünmüyor.
Esad diktatörlüğü bu durumdan yararlanmaya çok hevesli. Rejimin propagandacıları rejimin kontrolündeki bölgelerde elektriğin olduğunu, diğer hizmetlerin işlediğini savunuyor. Bu temsilciler, savaşın fakirleştirdiği bir nüfus üzerinde güçlü bir etkiye sahip. Yıllar süren savaşın ardından Suriyeliler hala biraz olsun normallik arıyor.
Eğer ABD, kuzey Suriye’de kalmayı planlıyorsa iki büyük meseleyi çözmesi gerekiyor. İlk olarak Türkiye’nin saldırısını durdurması gerekiyor. Ama bu Menbiç’i Türkiye’ye teslim ederek olmaz. Bu ancak Erdoğan’ı daha fazla imtiyaz talep etmek noktasında cesaretlendirir ve YPG’nin Rusya’ya yakınlaşmasını sağlar. ABD’nin hem yerel müttefiklerini koruyup hem de Türkiye’nin saygısını kazanacak bir net bir siyasi kararlılık göstermesi gerekiyor. ABD ayrıca sahada da daha etkili olmalı.
Eğer ABD, Kürtler ve Araplar arasındaki güç ilişkisinde yeniden dengeyi kuramazsa Araplar Şam’a yakınlaşacak, tıpkı Kürtlerin Moskova’ya yakınlaşma fırsatının olduğu gibi. Diğer bir yandan ABD halkın yaşam standardını yükseltmek için ciddi olarak çalışmalı. İran’ın egemenlik amaçlarını engellemek istiyorsa ABD, bölge insanlarına ikna edici bir alternatif önermeli.
Trump yönetimi, Avrupa için Marshall Planı’nı başlatan Başkan Truman kadar hırslı. Totaliter rejimlerin tohumları, sefalet ve arzuyla beslenir. Yoksulluk ve çekişmenin kötü topraklarına yayılır ve büyürler. Daha iyi bir yaşam için bir halkın umudu öldüğünde tam gelişimlerine ulaşırlar. Bu umudu canlı tutmalıyız.