Özel Harekat Polisleri 90 yaşındaki Kürt kadına işkence yaptılar, hala dava açılmadı
Hakkari Şemdinli'ye bağlı Şapatan köyüne düzenledikleri baskında köylülere işkence uygulayan polislerden tek bir kişi hakkında bile 2 yıldır dava açılmadı.
Hakkari Şemdinli'ye bağlı Şapatan köyüne düzenledikleri baskında köylülere işkence uygulayan polislerden tek bir kişi hakkında bile 2 yıldır dava açılmadı.
Hakkari’nin Şemdinli ilçesi Şapatan (Altınsu) köyüne 7 Ağustos 2017 gecesi baskın düzenlenerek, 100'ün üzerinde köylünün işkenceden geçirilmesinin üzerinden iki yıl geçti. Özel hareket Polisleri tarafından ağır işkenceler gören köylülere ilişkin açılan soruşturma; tüm belge, işkence fotoğrafları ve beyanlara rağmen hala davaya dönüşmedi. Olayın yaşandığı günün ardından 38 kişi, işkence gördüklerine ilişkin ifadelerinin yer aldığı dilekçeleri Şemdinli Cumhuriyet Başsavcılığı’na vererek suç duyurusunda bulunmuştu.
Şikayet üzerine savcılık soruşturma başlatmış ve 6 polis köylülerce teşhis edilmişti. İşkenceye uğrayan köylülerin şikayetleri iki yıldır savcılıkta bekletilirken, Şapatan'da işkenceye uğrayanlar olayın cezasızlıkla sonuçlanacağını düşünüyor. Olayın üzerinden iki yıl geçmesine rağmen işkence görenlerin büyük bir bölümü halen tedavi görürken, aileler o gece ve sonrasında yaşananları anlattı.
6 saat boyunca yüzüstü bekletildik
Yapılan baskında 6 saat boyunca evinin önünde yüzüstü bekletilen ve saatlerce oğlu ile birlikte işkenceye uğrayan Cafer Atabak yaşadıklarını bir türlü unutamadığını söylüyor. Gece saat 12.00'da evlerine yapılan baskın sırasında silah dipçikleriyle vurularak yere düşürüldüğünü ardından da oğlunun da dövülerek yüzüstü yere yatırıldığını söyleyen Atabak o günü şu sözlerle anlattı: "Eve baskın yapan polisler ellerinde bir liste vardı. Ben kapıyı açana kadar kapıyı kırıp içeri girdiler. Beni yakaladıklarında salona kadar döverek götürdüler. Göğsüme dipçiklikle vurduklarında ben yere yığıldım. Ben bu darbeyle yaralandım. Sonra bana oğlumu sordular. O sırada oğlum da gelince ona da dipçiklerle vurdular. Oğlumu vurduklarında oğlumun kafası cama değdi ve tüm vücuduna cam parçaları saplandı. Bizi sabah saat 06.00'a kadar yüzüstü beklettiler. Her gelen polis bizim sırtımıza basarak geçti ve bize tekme attı. Ardından bizi emniyete götürdüler ama bu işkence yoldan emniyete kadar da devam etti. Emniyette de bize saat 09.00'a kadar işkence ettiler. Sonra TEM polisleri geldi bizi götürüp sorguladılar, fotoğraflarımızı çektiler. Bize 'siz arkadaşlarımızı öldürdünüz' dediler. Biz ısrar etmemize rağmen bize bunu dayattılar."
Savcı işkence için özür diledi
Evlerinde kamera olduğunu ve ona bakmalarını söylediğini ancak polislerin bunu kabul etmediğini ifade eden Atabak devamla şunları söyledi; "Bana kameraya bakmayacaklarını söylediler ben de onlara 'o zaman siz yalanla bize suçu yıkmaya çalışıyorsunuz' dedim. Aslında onlar kamera kayıtlarına bakmayarak işkencelerini meşrulaştırmaya çalışıyorlardı. Biz 24 saat boyunca gözaltında bekletildik ve sonra savcılığa çıkarıldık. Savcı orada bana 'biz devlet olarak sizden özür diliyoruz. Size işkence yapıldığını biliyorum. Sizin hakkınız da bu kişiler hakkında suç duyurusunda bulunmanızdır' dedi. Biz de davacı olduğumuzu söyledik ve bizi bıraktılar. Ama bunca zaman geçmesine rağmen davayla ilgili hiçbir gelişme yaşanmadı. Bu olayla ilgili bir gelişmenin de yaşanacağını düşünmüyorum."
Oğlumun kafatasında kan birikti
İşkence olayının üzerinden iki yıl geçmesine rağmen oğlunun halen İstanbul'da tedavi gördüğünü dile getiren Atabak, "Oğlumun kafasına o kadar tekme atmışlardı ki kafatasında kan birikmişti. Yine kolları, bacakları ve tüm vücudu şuan halen yaralar içerisinde. Sadece oğlum değil köylülerin neredeyse tamamının vücudunda bu izler hala duruyor. O gece tüm köylülere işkence yaptılar. Emniyette bizi tutuklayacaklardı ama halk yürüyüş yapacağını söyleyince bizi bıraktılar. Bu davadan bir şey çıkmayacağını geçen zaman gösteriyor zaten. Bu davanın açılmamasının tek nedeni devletin suçlu olmasıdır. Devlet suçlu olmasaydı savcı bizden özür dilemezdi" diye konuştu.
Emniyete ayakkabısız götürdüler
Oğlu ve eşi gözleri önünde saatlerce işkenceye uğrayan Atiye Atabak da "Oğlum ve eşimi döve döve dışarıya çıkardılar. Ben bağırarak yardım istedim ama herkesin evinde polis olduğu için kimse yardıma gelemedi. Ben bağırdıktan sonra ben ve kızımı döverek odaya kapattılar. Odanın içerisinde sürekli; 'Hewar e gundo werin tana me' (Hawar köylüler imdadımıza yetişin) diye bağırdım. Ben, eşim ve çocuğumu öldüreceklerini düşündüm. Çünkü onları öldürmek için dışarıya çıkardılar. Geceden sabaha kadar eşim ve oğlumu gözlerimin önünde dövdüler. Ben onlara yapılan işkenceyi gördükçe bağırıyordum. Bağırmam üzerine gelen polisler 'eğer bağırırsanız öldürürüz' diye tehdit ettiler. Ben eşim ve çocuğumun yaralarını asla unutamam ve hala gözlerimin önünde. Ölene kadar bu devletten davacıyım. Ben üç gün boyunca oğlumun yaralarına keçi derisi bağladım. Oğluma o kadar işkence yapmışlardı ki her tarafından derin yaralar açılmıştı. Oğlumun ayakkabılarını giymesine bile izin vermediler ve emniyete kadar çıplak ayakla götürdüler. Oğlum günlerce burada yattı ve sonra İstanbul'a gönderdik. O işkencelerden sonra psikolojim bozuldu ve şuan ilaç kullanıyorum. Ben her ay İstanbul'a tedaviye gidiyorum" dedi.
İki cihanda da devletten davacıyım
90 yaşındaki Zekiye Çirgin ise hala o geceki işkencenin izlerini vücudunda taşıyor. "Suçsuz ve günahsız insanlara bu yaptıkları reva mı?" diye soran Çirgin, yaşadıklarını şöyle anlattı; "Gece yarısı bizim kapıyı çaldılar. Oğlum kapıyı açınca direk eve girip kimi buldularsa adeta işkenceden geçirdiler. Oğlumun kafasına silah dipçikleriyle vurdular. Ben 90 yaşında bir kadın olarak onlara sürekli 'oğlumu dövmeyin biz suçsuzuz' dememe rağmen işkence yapmaya devam ettiler. Allah'ım sen kabul etme bu haksızlığı. Bu kadar yalvardık ama bizi dinlemediler ve oğluma işkence saatlerce devam etti. Ben fazla itiraz edince elime copla vurdular ve bu copun izi hala ellerimde duruyor. Ben bağırınca bu kez de beni balkondan aşağıya attılar. Benim arkamdan oğlumu da balkondan attılar. O an kan içerisinde kaldık. Biz aileler olarak iki yıldır yalnız kaldık. Biz devletten davacıyız ama ne çıkacak ki bu davadan. Ben iki cihandan da devletten davacıyım ve bize yapılanları asla unutmayacağım."
Saat 09.05'te Dolmabahçe Sarayı başta olmak üzere yurt genelinde hayat durdu. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, 81 yıl önce ebediyete intikal ettiği Dolmabahçe Sarayı'ndaki odasında törenle anıldı. Atatürk'ün hayata gözlerini yumduğu saat 09.05'te sirenlerin çalmasıyla saygı duruşunda bulunuldu, İstiklal Marşı okundu. Mustafa Kemal Atatürk'ün 10 Kasım 1938'de ebediyete intikal ettiği Türk bayrağı örtülü yatağının iki yanında iki polis memuru saygı nöbeti tuttu. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından Atatürk'ün hayata gözlerini yumduğu oda vatandaşların ziyaretine açıldı.