Ruslar'ın Rojava'ya yönelik endişeleri: Kara savaşına mı çekileceğiz?
Rusya ve Türkiye liderlerinin Soçi’de sağladığı anlaşmanın ardından iki ülke sahada pratik adımlar atmaya başladılar. Ancak hâlâ diğer taraflara verilecek siyasi mesajlar ve girişimin planlandığı gibi gitmesi için sahada yapılacaklar var.
Al Monitor'a konuşan Arsenal Oteçestva” (Ulusal Cephanelik) isimli askeri derginin editörü emekli Albay Viktor Murahovski Rusya'nın Suriye'de içine çekildiği durumun beraberinde bazı riskleri de getirdiğini dile getirdi ve bu riskleri şöyle sıraladı: Büyük çaplı bir kara operasyonunun içine çekilme riskimiz var. Fırat’ın doğusundaki hava sahası halen Amerikalıların kontrol bölgesidir. Rus güçleri, Suriye Milli Ordusu’ndaki çeşitli grupların radikal ve terörist unsurları ve ayrıca Kürtler için hedef hâline geliyor...
Mutabakatı büyük bir çaba ve inisiyatifle sağlayan Rus tarafı, Washington’dan gelen eleştirel açıklamalara tepkili.
Üst düzey bir Rus askeri yetkilisi isminin saklı kalması kaydıyla 23 Ekim sabahı Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Sanırım basbayağı haset duyuyorlar. Kendi girişimleri akamete uğradı. Başarısız oldular ve şimdi tek istedikleri bizim Türklerle kavga etmemiz. Sahadaki durumu düzeltmekte pek yaratıcı olamadılar ama bize ve Türklere sorun çıkarmakta epey yaratıcı olacaklar. Mesele bu kadar basit.”
“Arsenal Oteçestva” (Ulusal Cephanelik) isimli askeri derginin editörü emekli Albay Viktor Murahovski Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Türkiye-Suriye sınırında yaklaşık 320 kilometre uzunluğunda ve 10 kilometre derinliğinde iki ayrı bölgede devriye yapılması gerekiyor. Bunun için en az üç askeri polis taburuna, üç insansız hava aracı bölüğüne, en az üç karakolun kurulmasına ihtiyaç var. Taşıma mesafesi de oldukça uzun olacak.”
Murahovski oluşan duruma dair üç endişe dile getirdi.
Birinci endişe olarak “Büyük çaplı bir kara operasyonunun içine çekilme riskimiz var ki son dört yılda bunu önlemeyi başarmıştık” diyen Murahovski, sözlerini şöyle sürdürdü: “Operasyon resmiyette barışı koruma ve terörle mücadele operasyonu ama bunun tatbiki için Rusya’nın, Hmeymim ve Tarsus’taki askeri üslerinin epey uzağına daha fazla güç ve teçhizat konuşlandırması gerekiyor. Bu, hava kuvvetlerinin askerlere destek vermesini zorlaştıracak.”
Murahovski ikinci endişesini de şöyle anlattı: “Objektif konuşursak, Rus tarafının kara operasyonunda yer alması Amerikan kartını oynamak anlamına geliyor. Fırat’ın doğusundaki hava sahası halen Amerikalıların kontrol bölgesidir ve bizim bu konuyla uğraşmamız gerekecek.”
Murahovski’ye göre üçüncü endişe de şu: “Rus güçleri, Suriye Milli Ordusu’ndaki çeşitli grupların radikal ve terörist unsurları ve ayrıca Kürtler için hedef hâline geliyor. Ruslar Türk güçlerine yönelik ‘yan saldırılara’ yakalanabilir.”
Nitekim Rusya Savunma Bakanlığı da taahhütlerin yerine getirilmesi için ilave asker gerekip gerekmeyeceği sorusuyla boğuşuyor.
Savunma Bakanı Sergey Şoygu bu konuda şöyle konuştu: “İlave askerlere gelince, doğal olarak şuna inanıyoruz ki (…) devriye görevi ilave teçhizat gerektirecek. Zira oldukça uzun bir sınır söz konusu ve ciddi olayları önleyebilmek için devriyelerin ciddi olması lazım, hele de bunların ortak yapılacağı düşünülürse.”
Rus ordusunu uğraştıracak başka ucu açık sorular da var. Örneğin, Rusya-Türkiye anlaşmasında belirlenen alanlardan herhangi bir sebeple çekilmeyen Kürt güçlerine ne yapılacak? Anlaşmanın açıklık getirmediği bir başka konu da ortak Rus-Türk devriyesi dışında kalan alanları, özellikle Barış Pınarı Harekâtı’nın kanatları ve güneyinde kalan alanların kim tarafından kontrol edileceği.
Rusya Savunma Bakanlığı’nı meşgul eden bir diğer soru da anlaşmanın kapsadığı alanlara mülteci dönüşünü düzenleyecek özel bir birim kurmak gerekir mi?
Şoygu Soçi’de basına yaptığı açıklamada “Uluslararası hukukun düzenlemediği pek çok hukuki mesele ortaya çıkıyor. Doğal olarak özel bir birimin kurulması gerekecek ya da Birleşmiş Milletler’in bu konuyla yakından ilgilenmesi lazım” demişti.
Bakan, Rus ordusunun değerlendirmesine göre kuzey ve doğu Suriye özerk yönetimi diye adlandırılan bölgede İslam Devleti yandaşlarının tutulduğu yedi hapishane ve militanların eş ve çocukları da dâhil yerinden edilmiş insanların kaldığı en az sekiz kamp bulunduğunu söyledi. Şoygu sözlerini şöyle sürdürdü: “Şimdi bu kişileri ülkelerine geri gönderme meselesi var. Bu mesele göründüğünden çok daha çetrefilli. Bu kişiler ne olarak dönecekler? Yabancı bir ülkeye gitmiş turistler olarak mı yoksa savaşa katılmış kişiler olarak mı?”
Yazının tamamını okumak için tıklayın