Rusya, Türkiye ve Kürtleri birbirine karşı kullanıyor

Ahval'de yayınlanan Nicholas Morgan imzalı bir yazıda, Suriye’deki iki asıl aktör ve ikili muhalifler olan Rusya ve Türkiye'nin elinde kalan son bölgenin İdlib olduğu ve ülkenin kuzeydoğusu konusunda anlaştıktan sonra önlerinde kalan tek önemli konunun Kürtlerin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ilgili birbiriyle çelişen yaklaşımları olduğu dile getirildi. 

Rusya, Türkiye ve Kürtleri birbirine karşı kullanıyor

Ahval'de yayınlanan Nicholas Morgan imzalı bir yazıda, Suriye’deki iki asıl aktör ve ikili muhalifler olan Rusya ve Türkiye'nin elinde kalan son bölgenin İdlib olduğu ve ülkenin kuzeydoğusu konusunda anlaştıktan sonra önlerinde kalan tek önemli konunun Kürtlerin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri (DSG) ile ilgili birbiriyle çelişen yaklaşımları olduğu dile getirildi. 

Türkiye'nin DSG ve onun asli unsurunu oluşturan YPG’yi, PKK’nın uzantısı olarak ulusal güvenliği için bir tehdit olarak değerlendirdiği dile getirilen yazıda, Rusya'nın aynı düşünceyi paylaşmadığı vurgulanarak, DSG’yi Türkiye’nin işgal altında tuttuğu bölgelerden uzaklaştırmayı kabul etmekle birlikteTürkiye ile iki ayrı anlaşma imzaladıktan sonra başka bir anlaşmayı da Suriye hükümeti ve DSG arasında gerçekleştirmek suretiyle Kürtlerin de diplomatik görüşmelerde ve DSG’nin kara güçleri içinde  yer almasını istediğine dikkat çekiliyor.

Önemli tespitlerle dolu yazıda şu görüşler yer alıyor:

Bir SDG kaynağı Rusya’nın Kürtlerle birlikte bir ortak operasyon merkezi kurduğunu, birlikte Türkiye’nin kontrolü altındaki bölgelerin sınırında devriye gezdiklerini belirtiyor. Şu anda Rusya’nın SDG’nin kontrolündeki Menbiç, Ayn Isa, Kobani ve Kamışlı’da üsleri bulunuyor. 

Türkiye, Rusya’nın SDG ile görüşleri konusunda sessiz kalıyor, ancak tam tersine ABD’nin bu gruba yardımına ise kızıyor. 

PKK üzerine yazdığı Blood and Belief – Kan ve İnanç kitabıyla bilinen Aliza Marcus, Rusya ve YPG’nin her zaman müphem ilişkiler içinde olduklarını belirtiyor. 

‘2011’den sonra YPG aktif olarak ilk ortaya çıktığında, Rusya Kürt hareketine karşı karışık bir yaklaşım sergiledi.‘ diyen Marcus’a göre ‘YPG açıkça Esad’ı tehdit etmedi, bu şekilde Rusya’nın kendilerini az ya da çok iyi huylu bir oyuncu olarak görmesini kolaylaştırdı.‘

Rusya hiçbir zaman PKK’yı bir terör örgütü olarak görmedi ve bu örgütle ilişkileri, örgütü Kürt milliyetçiliğini bölgedeki Batı yanlısı hükümetlere karşı kullandığı Soğuk Savaş dönemine kadar uzuyor. 

PKK Marksist Leninist bir örgüt olarak faaliyete başladı ve fotoğrafları hala SDG binaları ve kontrol noktalarını süsleyen lideri Abdullah Öcalan ise 1980 yılında Suriye’ye kaçarak, şimdiki Suriye Lideri Beşar Esad’ın babası Hafız Esad’dan büyük bir yardım aldı. Suriye ve Esedler Sovyetlerin yılmaz müşterileriydi ve Soğuk Savaş sona ermesine rağmen Rusya bu eski nüfuz bölgesinden örgütü Türkiye’ye karşı kullanmayı sürdürdü. 

PKK’ya verdiği desteği kesmemesi durumunda savaşla tehdit ettiği Suriye Öcalan’ı 1998’de ülkeden çıkardı. Aynı yıl Moskova’ya gitti ve onu büyük sevinç gösterileri karşılayan Duma, Devlet Başkanı Boris Yeltsin’den ona sığınma sağlamasını istedi. Moskova’daki sürgün günlerinde yazdığı notlarda Öcalan Rusya ile stratejik ortaklık fikrinden bahsediyordu. 

Moskova Türkiye’nin Çeçen ayrılıkçılara desteğini kesmesini sağlamak için PKK da dahil Kürt grupları destekliyordu. Rusya ve Türkiye 1995 yılındaki bir uzlaşma protokolü üzerinde anlaşmıştı: Buna göre Rusya ve Türkiye topraklarında PKK ve Çeçenlere verdikleri desteği kesecekti. Başkan Vladimir Putin ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan benzer bir anlaşmaya 2005 yılında Soçi’de imza atarak terörizm ve ayrılıkçılıkla mücadele için birbirinin duruşlarına karşılıklı destek verdiler. 

Rusya ile Kürtler arasındaki ilişkile, Rusya’nın Türkiye ile ilişkileri doğrultusunda inişli çıkışlı bir seyir izliyor. İki ülke ilişkilerinin, Kasım 2015’te Rus uçağının düşürülmesi ile zayıfladığı dönemde Türkiye YPG’yi ‘Rusya’nın kiralık askerleri’ olarak adlandırdı. Savaştaki diğer tartışmalı nokta ise Rusya’nın Kürtlere direkt destekte bulunmuş olması. 

Rusya’nın Kürtleri içten gelerek desteklemediğini, bu desteği çıkarına geldiği zaman verdiğini aktaran Marcus, işine gelmediği zaman da bu desteği kesmeye hazır olduğunun altını çiziyor. 

Marcus, Moskova’nın şu anda Türkiye’yi sınırlamak için Kürtlerden çok Türklerin endişelerini ön planda tuttuğunu ve bu şekilde Suriye’nin daha büyük bir parçasını kontrol altında tutmaya çalıştığını aktarıyor. 

Şu anda IŞİD’e karşı SDG’yi destekleyen ABD büyük ölçüde Suriye’deki varlığını sınırlandırırken, Rusya ise Türkiye ile Kürtler arasında pragmatist bir denge oluşturmaya çalışıyor. 

Rusya ve Şam rejimi için birinci öncelik Suriye’yi parçalanmaya götürmeden savaşı sona erdirmek. Uzun vadede Türkiye’nin Suriye’deki varlığı gibi SDG’nin geniş yetkilere sahip özerklik talebi bu amacın önünde bir engel oluşturacak

Bunu engellemek içini de Rusya kendisini ikisi arasında konuşlandırıyor ve birbirine karşı kullanıyor. 

Türkiye ve Rusya uzmanı Kerim Has, ‘Rusya, Suriye’deki Kürt sorunu için yeni bir arabulucu olarak ortaya çıktı. Ankara’nın bu yeni realiteye kendisini adapte etmesi oldukça zor olacak.’ diyor. Ona göre Rusya Kürtlere karşı havuç sopa politikası izleyecek. 

Has, ‘Türkiye’nin yeni Suriye operasyonu sopa rolü oynarken, buna karşılık yeni Suriye’de Kürtlere verilecek bir kültürel otonomi ise havuç rolü görecek.’ diyor.

Yazının kaynağına buradan ulaşabilirsiniz