Sancar: Kürt sorununun çözümü müzakere ve diyalogdur

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Kürt sorununa ilişkin yaptığı değerlendirmede “Çözüm müzakere ve diyalogdur” dedi.

Sancar: Kürt sorununun çözümü müzakere ve diyalogdur

“10 Ekim Katliamı, içinde bulunduğumuz rejimi kurma girişimlerinin en önemli köşe taşlarındandır”

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan Sancar’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

“Ankara'da toplanan yüz binlerce insanı hedef aldılar, hunharca katlettiler. Barış özlemlerine kanlı bir gölge düşürdüler. Bizden kopardıkları 104 canı buradan bir kez daha saygıyla ve minnetle anıyorum. Bu katliamı yapan ve planlayan IŞİD mensuplarına zemin oluşturanların, yol verenlerin, bu katliamın yarattığı kaos ikliminden beslenenlerin kimler olduğunu biliyoruz. Halklarımız da biliyor. Bu katliamın, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en vahşi ve kanlı katliamlardan biri olduğu açık ama başka bir önemi daha var. 10 Ekim Katliamı şimdi içinde bulunduğumuz rejimi kurma girişimlerinin en önemli köşe taşlarındandır. Faşizan rejimler, kan ve katliamla inşa edilir. Şiddet ve savaş politikalarıyla ayakta kalmaya çalışır. İşte bu katliam da böyle bir hedefe göre planlanmış, yol verilmiş ve gerçekleştirilmiştir. Sonrasını düşünürsek aşama aşama bu faşizan rejimin nasıl kan ve katliam üzerine kurulduğunu görebiliriz. Ardından başka katliamlar da yaşandı, saldırılar devam etti. Toplumu esir alan bir korku iklimi yaratmaya çalıştılar.

“Katliamları toplumu sindirmek için kullanıyorlar”

Halkın iradesini sindirerek, halkın sesini keserek yol alabileceklerini planlıyorlardı. Bunu unutmayalım, unutturmayalım. Katliamların ve kanın, toplumu sindirmek için bir politikanın ürünü olduğunu bilelim. 10 Ekim; emek, demokrasi ve barış şiarıyla gerçekleşmiş bir kitlesel buluşmaydı, en temel talep barıştı. Bazıları ve bazı kesimler barış kelimesinden çok hoşlanmıyor. Bu iktidarın barış kelimesinden hiç hoşlanmadığını, hatta büyük nefret duyduğunu biliyoruz. Sanki -başka kesimler için söylüyorum- barış talebi bir zayıflık, barış mücadelesi kolaycılık gibi algılanabiliyor. Aslında barış talebi ve mücadelesi, kan ve katliamla kurulmak istenen rejimlere karşı en etkili yoldur. Çünkü barış mücadelesi aynı zamanda katliam ve kan politikalarına karşı cesur bir ayağa kalkıştır, itirazdır, güçlü bir direniştir. O nedenle barış derken kastettiğimizin ne olduğunu herkes iyi anlamalı. Biz barış talebini dile getirirken, barış mücadelesi için buluşmayı ve büyütmeyi hedeflerken tam da bu kan ve katliam faşizan rejimine karşı mücadeleyi esas alıyoruz. O nedenle barış talebimiz kana, katliama, zulme, zorbalığa ve faşizme karşı güçlü bir direnişin sembolüdür, adresidir.

“Hafızayı yok ederek tarihi kendilerinden başlatmak istiyorlar”

Bu iktidar yeni rejimi inşa ederken şüphesiz yeni bir hafıza da kurma ihtiyacı duyuyordu. Çünkü her yeni rejim anca yeni bir hafızayla ayakta durabileceğini düşünür. Kendi hikayesini kendi yazarak, eski hafızayı silerek varlığını sürdürebileceğine inanır. Oysa tam da bu noktada bizim yapmamız gereken bu hafızaya, bu hafıza inşasına ve mühendisliğe karşı bir şekilde durmaktır. Bu topraklarda ve dünyada, her türlü sömürüye ve soyguna kaynaklık eden savaş politikalarına karşı her zaman büyük bir barış iradesi olmuştur.

“Yaratmak istedikleri hafıza, savaş ve şiddet hafızasıdır”

Bu toplumda da olmuştur. Örneklerini sıralamama gerek yok. Barış mücadelesi, bu topraklarda kökleri güçlü bir gelenektir. Şimdi bu hafızayı yok etmek istiyorlar. Sömürüye ve talana kana karşı güçlü bir emek, demokrasi ve barış iradesinin ortaya çıkmasının köklerini kurutmak istiyorlar. Yaratmak istedikleri hafıza, savaş ve şiddet hafızasıdır. Böyle bir hafızayı yarattıklarında eskiyi unutturabileceklerini de düşünüyorlar. Bunun somut uygulamalarını her gün yeniden yeniden görüyoruz. Mesela 10 Ekim’de katliama giden yolun bütün devlet birimlerince nasıl açıldığını gördük. 7 yıldır yargılamaların nasıl bir mizansenle yürütüldüğünü görüyoruz. Bütün bunlar tam da bu hafıza mühendisliğinin birer parçasıdır. Bu hafızayı yok edebildiklerinde, unutturduklarında tarihi kendileriyle başlatabileceklerine inanıyorlar. Yanılıyorlar. Dün anmaya giderken bundan önceki yıllarda olduğu gibi sayısız engel çıkardılar. Kitlesel bir anmayı yıllardır engelliyorlar, bir anıtın dikilmesine bile izin vermiyorlar. Çünkü eğer kitlesel bir anma olursa, oraya bir hafıza anıtı dikilirse unutmanın kolay olmayacağını, unutturmanın mümkün olmayacağını biliyorlar.

“Vekilimize yaptıkları hunharca saldırı Kürt düşmanlığından kaynaklanıyor”

O nedenle korkuyorlar saldırılarına yenilerini ekliyorlar. Halka saldırdılar, halkın temsilcilerine saldırdılar. Vekilleri darp ettiler. Habip Eksik arkadaşımızın ayağını 3 yerden kırdılar. Tanıklar ve az sayıdaki elimizdeki görüntü bunun planlı olduğunun kanıtıdır. Bilinçli bir saldırıdır. Keşke bütün görüntüler ortaya çıksa da tek kelime edemeyecekleri gerçekleri bütün topluma gösterme imkanımız olsa. Buna gerek yok, her şey apaçık ortada. Düşmanlık politikaları ve savaşa karşı direniş iradesi ürkütüyor, korkutuyor, öfkelendiriyor, hırçınlaştırıyor. Bu düşmanlıkların içinde bir tanesi var ki onlar için ayakta durma sütunudur. Böyle görüyorlar. Nedir o düşmanlık, Kürt düşmanlığı. Habip Eksik ve diğer arkadaşımıza hunharca saldırmanın ve bu ağır yaralamanın temelinde Kürt halkının iradesine saygısızlık, Kürt halkının mücadelesinden duyulan korku var. 

“İktidar bir şiddet toplumu yarattı ama sesimizi kısamazlar”

Ama hiçbir saldırı bugüne kadar bizleri korkutamadı, bizleri ısrardan ve mücadeleden alıkoyamadı. Gene başaramayacaklar. Her saldırı onlara daha fazla çürüdüklerini gösterecek bir acizliktir. Saldırdıkça batıyorlar. Battıkça daha çok saldırabilirler ancak bunları durduracak güç var. Bu güç burada sesini duyurmaya çalıştığımız milyonlardan gelen güçlü iradedir. Kürt halkının boyun eğmeyen inadıdır. Ve Kürt halkıyla diğer kesimler, emekçiler arasında köprüleri sağlam bir şekilde kurmaya azmetmiş HDP’dir. Düşmanlıkta, şiddet politikalarında sınır tanımıyorlar. Sadece siyasal alanı şiddetle boğmakla kalmadılar, toplumu bizzat bir şiddet arenasına çevirdiler. Bu iktidar bir şiddet toplumu yarattı. Eğer sanatçılar sahnede, konserde saldırıya uğruyor öldürülüyorsa, bunu kendinde hak gören yandaşların ya da yandaş sananların cüretindendir. Bu cüreti de iktidardan alıyorlar.

“Kürt sorunundaki çözümsüzlük ülkeyi çelik kafese hapsetti, çözüm müzakere ve diyalogdur”

Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan zihniyet bu ülkeyi çelik bir kafesle, tekçi bir anlayışla yönetmeyi kendi varlık sebebi olarak gören iktidarın kendisidir. Her alanda aynı anlayışı görüyoruz, her alanda aynı anlayışa karşı mücadelemizi sürdürüyoruz. Bunda kararlılığımızı da her fırsatta ortaya koyuyoruz. Tekrar tekrar söylüyoruz; Kürt sorununda çözüm müzakeredir, diyalogdur, mutabakattır, siyaset zeminidir. Bunun dışında hiçbir yol bizi emeğin hakkının gerçekleştiği, demokrasinin inşa edildiği ve büyük barışın kurulduğu bir ülkeye ve geleceğe götürmez. O nedenle bir an önce bu savaş politikalarına, toplumu şiddet sarmalına mahkum eden bu iktidara karşı güçlü bir barış iradesini, demokrasi ve emek mücadelesini örme mecburiyetimiz var. Bu bizim bu ülkenin halklarına karşı sorumluluğumuzdur. Çağrımız da bu ülkenin bu düzenden huzursuz olan, mağdur olan, mazlum olan bütün insanlarınadır. Biz çağrımızı doğrudan vicdanlara, halkımızın kalbine yapıyoruz. Gelin bu yolda birlikte yürüyelim ve bu düzeni durduralım, bu iktidarı durduralım, bu düzeni değiştirelim. Bu iktidarı değiştirecek güç var bizde.

“Alevilerin öz kurumlarına kayyım atamaya çalışıyorlar”

Şimdi bir Alevi programı açıklıyorlar. Evet, bir proje hazırlıyorlar. Bütün Alevi kurumlarını, cemevlerini Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı bir birim tarafından yönetmeyi planlıyorlar. Bu iktidar, Alevilerin eşit yurttaşlık talebini hiçbir şekilde dikkate almıyor. Sadaka inayet politikasıyla bir yere varmaya çalıştı. Şimdi de Alevilerin binbir emekle ve binbir çabayla oluşturdukları öz kurumlarına kayyım atamaya çalışıyor. Ama biz biliyoruz ki Alevi halkı da toplumu da bu oyunları görüyor. Bunları boşa çıkaracak iradeye sahiptir. Alevilerin tek talebi var, eşit yurttaşlık. Bunu kabul et gerisi boş. Cemevlerini ibadethane olarak kabul edeceksin. Kayyımla yönetmek değil kendi kendini yönetme hakkını tanıyacaksın. Kendi kurumlarını kendi iradeleriyle düzenleme tanıyacaksın. Bunun dışında başvuracağınız her yol bizzat kendi kontrolünüzde bir Alevilik yaratma hesabı olacaktır. Bu hesap da Alevi canlarımızın iradesinden, birikiminden ve mücadelesinden dönecektir. Tek bir söz yeter; gelin canlar bir olalım, bu zulme karşı hileci, oyuncu, kurnaz iktidara karşı bir olalım. Gelin canlar bir olalım, hilekarlığa ve kurnazlığa karşı duralım diyoruz.

“Bu şartlarda yapılacak anayasa darbe anayasasından beter olacaktır”

İktidar şimdi yeni manevralar peşinde dedik. Seçime hazırlanıyor bir yanda baskı ve şiddet politikaları, öbür yanda kurnazca manevralar. Bir tanesi de anayasa tartışması. Bizim tutumumuz açık; darbe anayasalarından kurtulmamız gerekiyor. Bunu en çok söyleyen, bu konuda en çok çalışan, hazırlığı olan biziz. Eğer gerçekten bu ülkeye sivil, özgürlükçü, demokratik bir anayasa kazandırmak gibi bir istek varsa ön şartı sivil, özgürlükçü demokratik bir ortam yaratmaktır. Halkın oylarıyla seçilmiş vekilleri meydanlarda darp edeceksin, ağzını açana soruşturma açacaksın, halkın vekilleri konuştuğunda bile fezlekeleri sıraya koyacaksın sonra gelin yeni bir anayasa tartışalım. İyi ne güzel. Hepimizin ağzını bağlayın ondan sonra da gelin anayasa yaptık deyin. Bu şartlarda yapılacak anayasa, açık söylüyorum, darbe anayasasından beter olacaktır. Darbe anayasasından kurtulmak istiyorsak toplumun en geniş kesimini kapsayacak, en büyük toplumsal mutabakatı hedefleyecek demokratik, sivil ve özgür bir yol açmak lazım. Eğer yolu temizlemeden anayasa tartışmalarının içine girerseniz ilk adımda mayına basarsanız. Bizde de o göz yok kusura bakmayın. Samimi bir anayasa tartışmasına varız ama önce yol temizliği yapalım, önce mayınları temizleyelim.

“İktidarın boş manevra alanı bulmasına izin vermeyelim”

Bütün topluma ve muhalefete söylüyorum. Gelin yol temizliği üzerinde bizler uzlaşalım. Bu gündemi de toplumsal ve siyasal muhalefet sahiplensin. İktidarın boş manevra alanı bulmasına izin vermeyelim. Öyle tepinip kendince hegemonyasını artıracağı hamlelerini baştan boşa çıkaralım. Bizim gücümüz var, önerilerimiz var, samimiyetimiz var. Bu iktidara değil halka, bu ülkenin toplumuna, toplumsal ve siyasal muhalefete sesleniyorum. Bizler birlikte demokrasi, barış ve emek için bir araya gelip temel konuları konuşursak işte iktidarın bu manevraları da duman olup gider.”