Suriye’de yeni tehlike
9 Ekim'de Rojava'ya yönelik harekat başlatan Türkiye’yi, Suriye’nin en Batısı’nda yeni bir kabus bekliyor: Suriye Ordusu’nun İdlib taarruzu. Esad’ın askerleri Rus hava desteğiyle M5 karayolu civarındaki Maarretünnu‘mân (Marat al-Numan) ve Carcanaz beldelerine doğru saldırıya geçtiler. Son bir haftada 150’den fazla muhalif ve Suriye askerinin öldüğü, 80 bin sivilin Türkiye sınırına göç ettiği, Şam’ın insani yardımları engellediği de gelen bilgiler arasında. En son olarak, T24 yazarı Akdoğan Özkan’a göre, 8 ve 7 numaralı TSK gözlem noktaları Suriye ordusu tarafında kuşatılmak üzere.
Ahval'de konuyla ilgili bir yazı kaleme alan Atilla Yeşilada'nın Türkiye'nin Suriye'deki durumuna ilişkin değerlendirmesi şöyle:
Türkiye bir kez daha Rusya tarafından terk edilirken sayısı yüz binleri bulabilecek göç dalgası ile yüzyüze bırakılıyor. Asıl felaket, Esad’ın Rusya’nın telkinlerini dinlemeyip, nufüsunun 2.5 milyonu aştığı iddia edilen İdlib Kenti’ne taarruz düzenlemesi olur. Ankara ne yapacak?
İlim Yayma Vakfı Ödül Töreni’nde konuşan Başkan Erdoğan da yaklaşan tehlikeye karşı dünya kamuoyunu uyardı:
“80 binin üzerinde İdlibli kardeşimiz ülkemiz sınırına doğru göçe başladı. Böyle bir durumda Türkiye bu göç yükünü tek başına taşımayacaktır. Rusya nezdinde, saldırıların (İdlib) son bulması için gereken her türlü çabayı gösteriyoruz, göstermeyi de sürdüreceğiz. Yarın bir heyeti Moskova’ya gönderiyoruz, görüşmeleri yapacaklar. Alınacak neticeye göre biz de atacağımız adımları belirleyeceğiz.
Gerçekten de, Türkiye artık sosyal ve ekonomik olarak daha fazla göçmeni kaldıramaz. Ek olarak, Esad’ın ilerlemesine müsamaha göstermek, İdlib Kenti’ni işgal etmesi için cesaret verir ki, bu senaryoda, 80 bin değil, belki yarım milyon mülteci sınırlarımıza yığılır. En son olarak da, bu mültecilerin arasına sızacak sayıları 40-50 bin tahmin edilen azılı cihadçı muharipler Türkiye’ye kaçarak IŞİD’in Güney illerimizde örgütlenmesini hızlandırırlar. Özetle, Türkiye siyasi ve insanı bir felaketle girebilir 2020 yılına.
Ankara’nın Putin’den yardım beklemesi beyhude. Putin Ankara’nın İdlib’i Esad’a teslim edip, sonra barışa razı olarak, Esad’ın ilan edeceği bir afla tüm mültecilerin geir dönmesini teklif ediyor. Halbuki Suriyeliler arasında yapılan bir dizi anket Esad iktidarda oldukça Sünni mültecilerin dönmeye hiç niyeti olmadığını gösteriyor. Putin’in Kamışlı, Menbiç ve Kobani’yi TSK’ya bırakmadığı, Libya’da anlaşma imzaladığımız Trablusgarp hükümetine rakip General Hifter’e yoğun askeri destek verdiği biliniyor.
Putin’in Ankara’dan talep ettiği İdlib’teki el Kaide tandanslı Hayat Tahrir el Şam gibi aşırı dinci örgütlerin silahsızlandırılması ise iki açıdan pratik değil. Birincisi, bunu gerçekleştirecek askeri gücümüz mevcut değil. İkincisi bu örgüt ve benzer ideolojiler taşıyanlar Afrin’den Güvenli Bölge’ye kadar müttefiklerimiz olarak Esad ve PKK’ya karşı savaşıyor.
Özetle, Libya ve Suriye Türkiye ve Rusya’nın menfaatlerinin çatıştığı alanlar olarak yeniden sınıflandırılmalı ve strateji bu varsayım üzerine yeniden kurgulanmalı.
Ankara’nın elinde çok fazla koz olmadığı açık, fakat her ihtilaf alanında askeri güç tehdidiyle istediğini almayı hedefleyen hükümetin Esad’a diş göstermesi zamanı da geldi. Esad’a daha fazla ilerlemesi halinde TSK’nın müdahale edeceği bilgisi iletilmeli. Rus hava kuvvetlerin TSK’ya müdahale etmesi çok düşük bir risk. Tek bir Mehmetçiğin dahi Rus bombardımında şehit olması Türk Akımı’ndan Akkuyu nükleer santralına kadar çok karlı ekonomik ilişkilerin bitmesi, S-400’lerin iade edilmesi ve Suriye politikasında ABD’yle ortaklaşma arayışlarıyla karşılık bulur.
Mesele, yalnız ekonomik ve sosyal değil. Zaten tabanını bir arada tutmakta güçlük çeken AKP, eğer 150-500 bin Suriye’li daha nüfusa ilave olursa, kaybedeceği oyları da hesaba katmak zorunda.