Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen hafta gerçekleştirdiği Diyarbakır gezisinde 12 Eylül 1980 darbesi döneminde işkence merkezi olarak kullanılan ve halen çok sayıda tutuklunun bulunduğu Diyarbakır Cezaevi’ni kültür merkezine dönüştüreceklerini söyledi.
1982 yılında söz konusu cezaevinde tutuklu bulunan babası Bedii Tan’ı işkence sonucu kaybeden Altan Tan, Erdoğan'ın bu sözlerini değerlendirdi.
Rûdaw ana haber bültenine katılan Altan Tan, “Babam dindar bir Müslümandı, 14 Temmuz'da, 1982 yılında bir Ramazan gününde, oruçluyken işkenceyle öldürdüler. Bunu unutmamız mümkün değil. Buranın bir hafıza müzesi olarak yaşatılması gerekiyor” dedi.
Yeni bir çözüm süreci beklentisi olup olmadığına dair de Altan Tan, PKK içinde de HDP içinde de savaşın bitmesini isteyen kesimler olduğunu, olası bir diyalog sürecinde bunların devletin muhatabı olacağını ancak 2013'te olduğu gibi devletin PKK ile karşılıklı masayı oturmasının beklenmemesi gerektiğini söyledi.
Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananların unutulamayacağını kaydeden Altan Tan, “Diyarbakır zindanı hafızalarımızda büyük bir yer tutuyor. Bundan 42-43 yıl önce binlerce insan bu hapishaneden geçti. Burada bir saat bir ay, bir ay bir yıl kadar sürerdi. Burada kalanların yaşadığı işkence, hakaret ve zulmü anlatmaya yetecek kelimeler yok. Kimse yaşananları hakkıyla yazamıyor yazamaz da. Şimdiye kadar yüzlerce kitap yazıldı çok sayıda film çekildi ama yine de kimse orada yaşananları tamamıyla tasvir edemiyor. Buranın hafıza müzesi olmasını istiyoruz. Burayı kıyamete kadar da unutmak istemiyoruz” diye konuştu.
Altan Tan “Erdoğan bu konuyu zaman zaman gündeme geliyordu. Son olarak da Diyarbakır’da bir kez daha dile getirdi. Sizce neden?” sorusuna da şu cevabı verdi:
“Hepimizin bildiği üzere 2023 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimleri gerçekleşecek. Kürtler seçimin kilidi durumundalar. Kürtlerin oyu olmadan kimsenin Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı olması mümkün değil. Bu nedenden dolayı Tayyip Erdoğan da şimdi Kürtlerin oylarını almak istiyor. Bu nedenle bu kültür merkezi projesi ortaya atıldı. Biz de diyoruz ki tamam seçimler nedeniyle de olsa bir müzeye dönüştürülebilir. Gerekçesi o kadar da önemli değil. Çünkü siyaset böyledir. Yani bir ihtiyaç ortaya çıkmadığı sürece kimse kendiliğinden bir iş yapmıyor. Bu yumuşamanın devam etmesini arzuluyoruz. Bu Kürtlerin faydasına mıdır? Kürtler “seçim nedeniyle yalan söylüyorsunuz” diyemez. Bu bizim için bir fırsattır. Siyasetin de bu çerçevede daha yumuşak yürütülmesi gerekir. 2013'te kesintiye uğrayan Barış sürecinin tekrar devam etmesi gerekir.
'İnsanın bunları unutması mümkün değil'
Diyarbakır zindanı benim için zulümdür, işkencedir, haksızlıktır. Kürtlüğün inkarıdır. İnsanlık tarihinde ne kadar kötü şeyler varsa onları ifade ediyor. Babam Bedii Tan 14 Temmuz 1982'de işkence sırasında bir ramazan günü, oruçluyken işkencede öldürüldü. Babam Müslümandı ve inançlı biriydi. İşkence edildi, b..k yedirildi. Çok zor, insanlık dışı bir şekilde öldürdü. İnsanın bunları unutması mümkün değil. Bundan dolayı Tayyip Erdoğan'dan isteğimiz buranın bir Kültür Merkezi ya da eğitim kurumuna dönüştürmesi değil buranın insanlık hafızası müzesine dönüştürülmesi gerekir.”
“Bir politikacı olarak yeni bir diyalog sürecinin başlayacağına dair Umudumuz var mı?” sorusunu da cevaplayan Altan Tan, 2013'te olduğu gibi devletin PKK ile masaya oturmasını beklememek gerektiğini ifade etti:
“Diyalog sürecine eskisi gibi başlaması mümkün değil. Eskisi gibi yürümesi mümkün değil. Önceden hükümet ve PKK karşılıklı oturdular. Ancak şimdi o vaziyet mümkün değil. Belki PKK içindeki savaşın durulmasını isteyenlere yönelik hükümet bazı adımlar atabilir. Bu da mümkün fakat aşama aşama… Belki bu proje de bu aşamalardan birinin işareti olabilir, oraya doğru bir adım olabilir.
2013 yılında Abdullah Öcalan şöyle demişti: Silahların devri bitti. Bugün artık silahlara gerek yok. Şimdi Öcalan da böyle düşünüyor. PKK ve HDP’deki çok sayıda insan da bu şekilde düşünüyor. Benim değerlendirmem savaşın durmasını istemeyenlere yönelikti. PKK’nin içinde savaşın devamını isteyenler var. Yani bu bu kesimlerle diyalog mümkün değil, kastettiğim buydu.”