Arap basını: Erdoğan-Putin görüşmesi Suriye'de sonun başlangıcı olabilir

Arap basını: Erdoğan-Putin görüşmesi Suriye'de sonun başlangıcı olabilir

Arap Dünyası'nda Türkiye’nin Rojava'ya yönelik harekatının geldiği aşama, en önemli gündem maddesi olmayı sürdürüyor. Çoğu Arap devletinin karşı çıktığı harekatın muhtemel sonuçları, Suriye Demokratik Güçleri (DSG) ve Şam yönetimi arasında varılan mutabakat ve son olarak da Ankara-Washington hattında yaşanan gelişmeler Arap medyasının hafta boyunca en önemli meselesi oldu.

Türkiye ve ABD arasında varılan ve DSG’nin Türkiye’nin istediği bölgelerden çekilmesini öngören anlaşması her ne kadar Türk basınında büyük bir zafer olarak görülse de, Arap medyasında ABD’nin -daha önce olduğu gibi- vaatlerini yerine getireceğine kuşkuyla bakılıyor.

Önümüzdeki hafta Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya’ya yapacağı ziyaretle ilgili de şimdiden yorumlar yapılmaya başlandı. Bazı yorumlara göre bu ziyaret, Suriye’deki savaş için bir milat olabilir.

Erdoğan-Putin Görüşmesi Suriye'de Sonun Başlangıcı Olabilir

“Rusya’da Putin ve Erdoğan arasında birkaç gün içinde düzenlenmesi beklenen zirve, hem Türkiye-Suriye ilişkilerinin yeniden başlaması hem de Adana mutabakatı üzerinde bazı değişiklikler yaptıktan sonra Beşar Esad ve Erdoğan’ın katılacağı bir imza töreniyle tekrar canlandırmak için yeni bir çıkış kapısı olabilir.

Rusya yönetiminin çok dikkatli bir şekilde hazırladığı bu senaryo, Suriye’deki savaşın sona ermesi, bütün yabancı güçlerin ülkeyi terk etmesi ve Suriye’nin egemenliğinin büyün topraklarına ve sınır kapılarına geri dönmesi için son noktayı koyabilir.

Rusya lideri Putin bu senaryoyu oldukça zeki ve dikkatli bir şekilde hazırladı. Suriye yönetimi ve kuzeydeki özerk yönetim ile gizli toplantılar düzenleyerek ve bu isyankâr kesimi (DSG) anavatanın kucağına tekrar döndürüp Türkiye’nin operasyonuna karşı aynı yerde durmalarını sağlayarak yaptı. Türkiye’nin beklemediği bu durum, manevra alanını daraltarak askeri ve siyasi seçeneklerini sınırladı.” (Abdülbari Atvan / Rai Al Youm gazetesi)

Kürtler Olup Biteni Hak Ediyor Mu?

“Kürtler ’in Suriyeli ve diğer Arap hasımları, Kürtler ‘in ayrılıkçı olduğunu iddia ediyor. Bazı Kürtler öyle ama hepsi değil. Ancak bu şekilde düşünenlerin bu şekilde ağır ithamlarda bulunmadan önce kendi kendine düşünmesi gerekmektedir: Şovenist Arap Milliyetçiliği, Kürtler ve bölgedeki diğer azınlıklara neler yaptı? Acaba Kürtler bir gün bile hak ve sorumluluklar konusunda eşit vatandaş olduğunu hissetti mi?

Deniliyor ki, Kürtler ırkçılar ve gerek Araplara gerekse de bölgedeki diğer azınlık ve topluluklara yönelik ayırımcılık yapmaktan çekinmiyorlar. Ve deniliyor ki, kontrol altına aldıkları bazı bölgelerde etnik temizlik yaptılar. Bası Kürt grupların kontrol altına aldığı bölgelerde Kürtleştirme politikası izlediğini ve buna benzer hadiselerin yaşandığını inkâr etmiyoruz.

Ancak bacı diktatörlük yönetim ve hükümetlerin  izlediği zorla Araplaştırma politikalarının da devam ettiğini ve bunların tek hedefinin bölgedeki Kürt izlerini silmek olduğunu hatırlamamız gerekiyor.” (Oraib el Rintavi / Ürdün El Destur gazetesi)

Şam-DSG Anlaşması Kimin Zaferi?

“Trump, Obama’nın yaptığını yaptı. Suriye’nin kuzeyindeki Kürtler’in bulundukları bölgeleri Rus mevkidaşı Putin’e altın tepsi içinde takdim ediyor. Putin’e olan beğenisini saklamayan Trump, Suriyeli Kürt meselesinin başını Putin’e teslim ediyor. Daha önce Obama’nın Suriye muhalefetinin kellesini teslim ettiği gibi. Bunun yanında yeni olan hiç bir şey yok. Her ne kadar Kürtler, şu an kendilerine karşı kullanılan muhalefet gibi aynı kâbusun tekrarlanmamasını istese de.

Kürtler’in Şam’la yaptığı anlaşma, Suriye dosyasını Rusya’ya teslim ediyor. Hem de karşısında hiç bir rakip olmadan. Türkiye’den zafer naraları duyacak olsak da, Türkiye’yle beraber yürüyen Suriyeli muhalifler, sekiz sene önce bunun için sokağa çıkmışcasına zaferlerini ilan etseler de  söz konusu anlaşma Rusya için bir zaferdir.” (Muhammed Kavvas / El Arab gazetesi)

ABD İstediğini Aldı, Ya Türkiye?

“Amerikalılar, istediklerini aldı. Bu da, ateşkesin derhal sağlanması. Bu, ABD başkan yardımcısının Ankara’ya varmadan birkaç saat önce Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın reddettiği bir durumdu. Buna karşılık Türkler, Amerikalılar’dan sadece bazı vaatler aldı. Bu vaatler de, Türkiye’nin ortaya koyduğu plan doğrultusunda DSG Kamışlı’dan Kobani’ye kadar uzanan güvenli bölgeden çekilmesi şeklinde.

Öyle görünüyor ki, bu vaatler de, Amerikalılar’ın Kürtler konusunda Türklerle her görüşmelerinde izledikleri yol olan yeni bir geçiştirmedir. Zira aynı talep (DSG’nin çekilmesi ve ağır silahların geri alınması), Türklerle Amerikalılar arasında varılan ve ‘barış koridoru’ adı verilen son anlaşmada da vardı. Başarısız olan bu uzlaşma bizzat Türkler tarafından bir ‘aldatmaca’ olarak nitelendirilmişti.

Yine aynı şekilde Ankara ve Washington arasındaki daha önce varılan mutabakat ve yapılan anlaşmalar da uygulanmadı. Ki bu anlaşmalar da ABD’nin orada askeri varlığı devam ederken, yani elleri daha güçlüyken yapılmıştı. Varlıkları devam ederken yapmadıklarını ordan çekildikten sonra neden uygulamaya koysunlar ki?” (Vail İsam / Kuds El Arabi)