Aydın Dere yazdı: Efrin ve uluslararası ilişkiler,Tarih şunu emrediyor: Dört parçada Kürdler parti ve parça gözetmeksizin Kürd halkının nefes borusu niteliğinde olan Efrin ve Kerkük'e her açıdan sahip çıkmalıdır.

Tarih şunu emrediyor: Dört parçada Kürdler parti ve parça gözetmeksizin Kürd halkının nefes borusu niteliğinde olan Efrin’e her açıdan sahip çıkmalıdır. Çünkü Efrin ile Kerkük Kürd halkı ve geleceği için bir kuşun iki kanadı niteliğindedir. Kerkük kanadı kısmen kırıldıysa da halkın yüzde yetmişinin Kürd olması onun zamanla yeniden kazanılma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor.

Aydın Dere yazdı: Efrin ve uluslararası ilişkiler,Tarih şunu emrediyor: Dört parçada Kürdler parti ve parça gözetmeksizin Kürd halkının nefes borusu niteliğinde olan Efrin ve Kerkük'e her açıdan sahip çıkmalıdır.

Tarih şunu emrediyor: Dört parçada Kürdler parti ve parça gözetmeksizin Kürd halkının nefes borusu niteliğinde olan Efrin’e her açıdan sahip çıkmalıdır. Çünkü Efrin ile Kerkük Kürd halkı ve geleceği için bir kuşun iki kanadı niteliğindedir. Kerkük kanadı kısmen kırıldıysa da halkın yüzde yetmişinin Kürd olması onun zamanla yeniden kazanılma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor.

Türk devleti Efrin’e saldırı hazırlığı yaparken bu planın Kerkük planı olduğunu yazmıştık ve savaşın 34. Gününde aynı konseptin devam etmesi tesadüf olamaz. Referanduma karşı dört sömürgeci devlet birleşirken gösterilen tavır, tepki ve ırkçı hezeyanları izledik. Suriye Referandum ’un ertesi günü “Rojava ile özerkliğe hazırız” demesi “Kürdler artık başaracak hiç olmazsa “Federasyona razı edelim” düşüncesi güç kazanmıştı derken dört sömürgeci devlet Güney’in bağımsızlık projesini boşa çıkarma kararı aldı ve bağımsızlık henüz ilan edilmeden sömürgeciler ortak karar ve büyük bir güç ile Kerkük’e saldırdı. Kerkük’ün düşmesi sömürgecileri cesaretlendirdi. Suriye ise «Federasyon’u tartışabiliriz » sözünü geri aldı. Aynı günlerde Türkiye Güney Kürdistan’a tehditler ve aşağılamaların dozunu artırdı, İran ve Irak, Kerkük’ün düşürülmesinin keyfini yaşıyordu. Efrin’e saldırı öncesi günlerde ABD’nin desteği ile Rojava’da ordulaşma haberleri aynı sömürgecileri aynı derecede tedirgin etti ve İran, Suriye ve Türkiye Rojava’ya karşı ortaklaştı ve Efrin’in işgal projesinin sorumluluğunu Türkiye’ye verdiler. Bir ay boyunca Efrin’e Türk uçakları saldırırken bu coğrafyaya “Topraklarım” diyen Suriye’nin sessiz kalması, Türk savaş uçaklarına karşı YPG’ye uçaksavar bile vermemesi bunun kanıtı değil mi?

Şüphesiz bu koşullarda samimi bir Suriye ile ittifak neden olmasın? Fakat görüldüğü gibi YPG zorunlu olarak Halep’ten Afrine güçlerini kaydırınca bunu fırsat bilen Suriye o alanlara askeri müdahale yaptı. ’İran ve Suriye’nin müttefiki olan Rusya Efrin’in işgal edilmesi için Türkiye’ye saldırı iznini Kürdler Küedler bir statü sahibi ve Akdeniz’e açılmasın diye verdiğinden kuşku duyulmaz. Efrin’in bir ada gibi yalnız olması Türkiye’nin Efrin’e bir kaç günde ulaşabileceğini, Sur, Cizre ve Şırnak gibi Efrin’i de yerle bir edebileceğini, ölenlerin öleceğini geri kalan halkın kaçacağını düşünüyordu, fakat YPG’nin muazzam direnişi karşısında evdeki hesap çarşıya uymadı. Türkiye’nin Efrin’i kesin işgal edebileceği düşüncesini güçlü kılan faktör ise; Rusya, İran ve Suriye’nin desteğiydi. Bu arada ABD’nin Efrin’e tam müdahil olmamasının nedenselliklerini kısmen Kerkük işgal edilirken takındığı tavra benziyorum.

Güney’i Saddam’dan kurtaran ABD’ye adeta karşı bir hamle gibi Rusya ile varılan petrol antlaşması ve Türkiye ile ilişkilerin ticaretin çok ötesinde bir yere getirilmesi ABD’yi rahatsız ediyordu. Kuşkusuz Rusya’nın Güney Kürdistan’ın petrollerine ihtiyacı yoktu fakat bunu Güneyli Kürdleri ABD’ye karşı sorunlu bir hale getirmek için yapmıştı. Ne yazık ki Güney’in iç istikrarsızlığı, ulusal kurumlaşmasını sağlayamaması ve en önemlisi de para zaafı dünyaya hükmeden müttefiki ABD’yi kendilerine karşı güvensiz kılacak nedenlerdi. ABD’ye adeta nispet Rusya’ya petrol satması ise ayağına kurşun sıkması anlamına geliyordu.

Hatırlanacaksa Güney Kürdistan’ın Saddam’dan kurtuluş yıllarında Türk devleti, Güney Kürdistan bir statü sahibi olmasın diye artarda bombalar patlattı ve her seferinde ortalama 50 ile yüz insan yaşamını yitiriyordu. Amaç yeni oluşacak Kürdistan’ı terörize edip istikrarsızlaştırmaktı. Bunu bilen Güney Kürdistan yetkilileri Türkiye’den çekindikleri için ses çıkaramıyorlardı. ABD bu durumun önüne geçmek için bir Türk askeri birliğin başına çuvallar geçirdi ve Türkiye’yi hizaya getirip Türkiye’ye “Güney Kürdistan ile sadece ticaret yapabilirsin” dedi. Fakat zamanla Türkiye işgal projesini ticari ilişkilerin ötesine taşırken Güney Kürdistan bu oyunun kendi mezar kazıcılarının bir oyunu olduğunu anlayamadı, anlamak istemedi ya da çaresizliklerinden kaynaklanıyordu. Fakat bağımsızlık referandumu ile Türkiye Başür’a gerçek düşman yüzünü gösterdi. Efrin yönetimi benzeri bir hataya düşüp düşmediği konusunda tam emin değilim fakat her halükarda Rusya, İran ve Esat dururken Kürdleri tercih etmesi beklenemezdi. Bu denklemlerde asıl önemli olgu şu: Türk devleti her zaman Kürdler ile ABD’nin arasının açılması için elinden geleni yaptı. Öyle bir yaptı ki özünde terörizme karşı savaşan Kürd hareketini bu yöntemler ile uluslarrası terör listelerinin hatta  El-Kaide’nin üstüne bile koydu. Oysa Kürd hareketi bir ulusal hareket olarak zaten Batı’nın laik, çoğulcu ve demokratik değerlerini savunuyordu. Peki, neden hâlâ terör listelerinin başında? Kürd hareketi özünde Batı’ın bir müttefiki olması gerekirken karşısında gibi gösterilip düşman yerine konulması Türkiye’nin özenle üstünde durduğu bir projeydi ve ne yazık ki manipülasyona dayanan bu proje Kürdlerin Rojava’da İŞİD ile karşı karşıya geliş dönemine kadar önemli ölçüde başarıldı. Çünkü Kürd hareketi terör listesinin başında olduğu sürece diplomatik tüm kanalları tıkanacak, lideri kaçırılacak ve muazzam bir kitle desteğine rağmen uluslarrası ilişkilerde izole edilecekti. Kürd hareketinin İŞİD’e karşı başarılı savaşı ABD ile ilişkileri geliştirmek için muazzam bir fırsat sunduysa da bu ilişkinin şimdilik Efrin’in dışında Rojava ile sınırlı kaldığı kanaatindeyim. Sur’dan Cizre’ye kadar on kentin yerle bir edilmesi ve binlerce sivilin hunharca katledilmesi karşısında Batı’nın sessiz kalmasının altında Türkiye’nin Kürd hareketini Batı’nın yani NATO’nun da bir düşmanı olduğunu kabul ettirmesiydi. Bundan ötürü Türk devleti askeri ve siyasi destek dahi görüyordu. Hâlbuki Kürd hareketinin Batı’nın bir müttefiki olmaması için hiç bir neden yoktu. Soğuk savaş sürecinden kalma ideolojik dili ve kızıl yıldız gibi birtakım sembolleri Batı için sorun olsa da aşılmayacak şeyler değildi.

 Dünya’nın en güçlü hegomonik güçleri Suriye savaşının içinde. Dünya’da ve bölgede egemenlik bakımından güç sıralaması yapacak olursak her bakımdan G8lerin gücünü ikiye katlayan ABD’nin Esad’a karşı olması ve İŞİD ile savaşması Kürdlere muazzam tarihi bir fırsat verdiği alenidir. İdeolojik bazı takıntıların dışında bu ittifak İran, Türkiye ve Suriye’yi çok rahatsız ediyordu. Özelliklede Türkiye adeta çıldırıyordu. Çünkü yıllardır güçbela büyük manipülasyonlarla Terör listesine koydurduğu Kürd hareketi ile ABD Rojava’da müttefik olmuştu. ABD deyip geçemeyiz bu güç aynı zamanda Avrupa Birliği ve daha bir çok NOTO’ya üye devletlere dayanıyor. Uluslarrası ilişkiler elbette insan haklarına, hümanizme değil karşılıklı çıkarlara dayanır. Bu anlamda Suriye’de güç sahibi olmak için her yol deneniyor. Kürdler ABD’nin etkin askeri teçhizat desteği ile dünyada Ortadoğu’nun kahramanları haline geldiler. Bu avantajı bir statü elde etmeye çevirebilme olanağı bu ittifakı daha da güçlendirmeye bağlı. Zira Ortadoğu’da ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri dışında Kürdlere destek sunacak ve Rusya, İran, Türkiye ve Suriye’yi durdurabilecek başka bir güç yok.

Suriye’de 2011’de patlak veren iç savaş öncesi şimdi pek söz konusu edilmeyen ABD ve Avrupa Birliği’nin önemli bir enerji projesi vardı. Suudi ve Dubai’den Rojava üzeri Akdeniz’den Batı Avrupa’ya uzanan dev petrol ve gaz boru hattı projesine Rusya, Suriye’nin izin vermemesini sağlamıştı. ABD ve Avrupa Birliği bu duruma öfkeliydi çünkü bu proje ile Rusya’nın gaz ve petrolünü satın alma zorunluluğundan kurtulacaktı. Rusya geçen yıllarda AB’ye sattığı gaz ve petrolün vanalarını kış ortasında kapatarak adeta şantaj yoluyla fiyatları beş misli artırmıştı. Bu anlamda Avrupa Birliği ülkeleri Rusya’nın bu şantajlarından kurtulmak istiyordu. Bundan ötürü ABD ve AB alternatif projeye yanaşmayan Suriye’de rejim değişikliğini istiyordu. Suriye’de patlak veren iç savaşta hem İŞİD’e karşı savaşan YPG’ye destek verdiler hem de Suriye rejimine karşı olmaları bundan ötürüydü. Çünkü Suriye’de rejim değişikliği aynı zamanda Rusya’ın Suriye’deki hegemonyasının sona ermesi demekti. Efrin’e işgal girişiminde Rusya’nın Türkiye’ye hava sahası ve işgal izni vermesinin iki ana nedeni var: Biri İran ve Suriye’nin müttefiki olduğundan ötürü Efrin işgal planına dâhil oldu. İkincisi; Kürdlerin bir statü sahibi olması durumunda Rusya’nın aleyhine olan bu dev projenin Rojava’dan geçebileceğiydi. Bundan ötürü Rusya’nın Rojava ordulaşmasını ve bir statü sahibi olmasını bertaraf etmek için Kerkük’e dönük benzer işgal planı aynı devletler tarafından uygulanıyor. Efrin’in işgali Kürdlerin Akdeniz’e açılmasının ve ilerde devletleşmesinin önüne geçmeyi planlıyordu. Fakat evdeki hesap şimdilik çarşıya uymadı ve Efrin halkı YPG öncülüğünde muazzam bir direniş gösterdi. Bu planın içinde Erdoğan’ın kendisi için özgün bir beklentisi vardı. Efrin’i Sur ve Şırnak gibi yapabilseydi ulusal kahraman(!) olarak seçimlerde zaferle çıkacak yaptıklarından ötürü yargılanma ihtimalini rafa kaldıracaktı. Erdoğan, Efrin’de hezimete uğrarsa tersi durum olma ihtimali de çok yüksek kılacaktır. Bundan ötürü Kürdlerin Efrin işgal girişimini kesinlikle boşa çıkarması tarihsel bir zorunluluktur. Tarih şunu emrediyor: Dört parçada Kürdler parti ve parça gözetmeksizin Kürd halkının nefes borusu niteliğinde olan Efrin’e her açıdan sahip çıkmalıdır. Çünkü Efrin ile Kerkük Kürd halkı ve geleceği için bir kuşun iki kanadı niteliğindedir. Kerkük kanadı kısmen kırıldıysa da halkın yüzde yetmişinin Kürd olması onun zamanla yeniden kazanılma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor. Fakat Türk devleti Efrin’i işgal ederse tarumar ederek büyük kıyımlar yapmasından hiçbir kuşku duyulamaz. Bunun için Kürdlerin tek başına Efrin’de direnmesi yeterli olmayabilir, ABD ve AB gibi güçlerin desteğine acil ihtiyaç var.