Can Ataklı: Amerika ile 'teslimiyet anlaşması' imzaladık

Sözcü gazetesindeki köşesinde "Erdoğan, Trump'ın canına okudu, ama korkudan söyleyemiyor ki" başlıklı bir yazı kaleme alan Can Ataklı, Türkiye'nin YPG ile ateşkes imzalamak zorunda kaldığını ve AKP'ye yakın medyanın bunu büyük bir başarı gibi algı operasyonu yaratarak Türk halkına sunduğunu dile getirdi.

Can Ataklı: Amerika ile 'teslimiyet anlaşması' imzaladık

Sözcü gazetesindeki köşesinde "Erdoğan, Trump'ın canına okudu, ama korkudan söyleyemiyor ki" başlıklı bir yazı kaleme alan Can Ataklı, Türkiye'nin YPG ile ateşkes imzalamak zorunda kaldığını ve AKP'ye yakın medyanın bunu büyük bir başarı gibi algı operasyonu yaratarak Türk halkına sunduğunu dile getirdi.

Ataklı'nın yazısından bir bölüm.

İktidar elindeki medya gücünü kullanarak muazzam bir “zafer algısı” yaratmayı başardı. Algı şu; Erdoğan tüm dünyaya karşı dik urdu. Başta Amerika olmak üzere tüm ülkeler önünde eğildi. Hem askeri alanda hem de masada istediğimiz her şeyi elde ettik. Erdoğan tam bir dünya lideri olduğunu kanıtladı.

Tabii “Ne istiyorduk, ne kazandık” türü bir muhasebe yapılmadığı için görüntüye ve medya dayatmasına bakıp zafer algısına inanıyor milyonlarca insan.

İşin tuhaf tarafı muhalefet kesimi de şaşkınlık içinde “Milli birlik ve beraberlik ruhu” bahanesiyle Erdoğan'ın arkasına geçti.

Oysa yansıması ne olur bilemiyorum şu anda ama gördüğüm kadarıyla Erdoğan hiçbir dönemde bu kadar büyük destek almamıştı arkasına.

Tabii bu destek bilinçsiz bir destek ama çağımız algı yaratma çağı olduğuna
göre buna karşı çıkmak da anlamsız.

Gerçekten bir daha düşünelim bakalım; “Ne istiyorduk, ne kazandık?”

Müthiş bir zafer kazanıldığını söyleyen iktidar çevreleri “Türkiye güvenli bölge konusunda haklılığını kabul ettirdi” diyor.

Peki, şimdi hafızamızı yoklayalım, operasyon başladığındaki asıl amacımız güvenli bölgeyi oluşturma ve koruma mıydı yoksa terörle mücadele ettiğimizi mi söylüyorduk? Ya da “PKK uzantısı PYD'yi güvenli bölgenin dışına çıkarmak için mi”
başlamıştık bu operasyona.

Hayır. Tek amacımız vardı, Türkiye bir terör saldırısı altındaydı ve Türkiye bütün dünyaya yaptığı çağrılar bir türlü duyulmadığı için “Kendi göbeğini kesmeye” karar vermişti.

Sonra Amerika “Yeter” dedi, “Bırak bu işi yoksa seni ekonomik olarak mahvedeceğim” diye ekledi ve son olarak da “Halkbank dosyasını açıyorum. Bu işin ucunun kime kadar gideceği hiç belli olmaz ona göre” tehdidini savurdu.

Hemen masaya oturduk, Amerika ne istiyorsa aynen kabul ettik. İktidar siyaset gereği bunu kendi vatandaşına “müthiş zafer” olarak takdim etti.

Aslında bu işin bir “zafer” tarafı var ama onu da korkudan dile getiremiyoruz. İşin aslı şu ki Erdoğan, Amerika'nın ve Trump'ın canına okudu.

İsterseniz gelin imzaladığımız “teslimiyet anlaşmasına” bir bakalım. Bu  nlaşma kiminle kimin arasında? Hesapta anlaşma Amerika ile değil mi?

Değil. Öyle olsa “ateş kesmekten” veya “ara vermekten” söz edilmezdi değil mi? Bizim hedefimizde Amerikan askeri yok ki. Eğer ateşe ara veriyorsak hedef bir başkası. O hedef de PKK uzantısı PYD-YPG teröristleri. Buna karşı masada karşımıza oturan YPG'liler değil. Amerikalılar oturdu karşımıza, onlar dikte ettirdiler ve biz de bir ateşkes
anlaşması imzaladık. Kısacası Amerika bir terör örgütünü korumak için araya girdi, bize baskı yaparak teröriste ateş etmeyi kesmemizi sağladı. O halde Amerika'nın “teröre yardım ve yataklık yaptığı” gerçeği ile karşı
karşıyayız.

Şimdi elimizde “Bizzat Amerika Başkan Yardımcısı tarafından imzalanmış, resmi bir belge” var. Bu belge ile Amerika'yı başta Birleşmiş Milletler olmak üzere her platformda mahkum ettirebiliriz. Erdoğan bunu yapamıyor. Korkuyor. Tabii korkmakta haklı. Bu belge ile Amerika “teröre destek olan ülke” sınıfına sokulacaktır elbette ama Türkiye de “Terör örgütüyle dolaylı yoldan da olsa anlaşma imzalayan ülke” konumuna girecek. İki ucu da kirli değnek gibi.


Türkiye'yi işte bu hale düşürdüler. Ama olsun algı “Zafer kazandığımız” yönünde. Susun ses etmeyin, çomak sokmayın.
 

Yazının devamını okumak için tıklayın