Çetin Çeko: Rojava Kürtleri, hem aranan hem de terk edilen aktör oldular
Rojava Kürtlerinin bugün için elleri zayıfladı. Ama Suriye'de ise hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Macun bir kez tüpten çıktı, statüko ve kurulu nizam parçalandı. Topraklarına çaldıkları özgürlük ve statü mayası tuttu.
Kürtler, her zaman tüm olası dostluk ve ittifakları düşmanları da dahil herkes ile denediler. Ancak her seferinde yalnız bırakıldılar. Bir şekilde ihanete uğradılar, nice acı dersler gördüler ve nice çetin imtihanlardan geçtiler.
ABD Başkanı Donald Trump'ın, Türkiye'nin Rojava Kürdistanı işgaline yeşil yakması, tarihe bir kez daha "Kürtlere müttefikinin ihaneti" diye not düşürdü.
Lübnanlı gazeteci Semir Ataullah, Kürtlere yapılan ihanete ilişkin kaleme aldığı yazısında, makus talihleri ile özdeşleşen ve aldatılmalarını tasvir eden "Kürtlerin, dağlar dışında dostu yoktur" özdeyişine şunu ekler: "Eğer dağların da onları yüzüstü bırakmak gibi bir imkânı olsaydı, tereddüt etmezlerdi."
Türkiye’nin Rojava Kürdistanı’na bu ikinci işgali ve gerek Rojava gerekse Güney Kürdistan’a saldırılarını “meşru güvenlik kaygılarını” gerekçe göstererek gerçekleştiriyor.
Uluslararası toplumun "Türkiye'nin meşru güvenlik kaygılarını anlıyoruz" diye kurduğu her cümle ise, sorunlu ve daima Türkiye’nin saldırılarına kapı aralıyor.
Söz konusu cümlenin açık anlamı, Kürtlerin meşru ulusal demokratik hakları için mücadeleleri ve kazanımları, Türkiye'nin güvenliğine tehdit oluşturur manasına geliyor. Yani Kürt meselesinin tarihsel ve sosyolojik yanı görmezden gelinerek, güvenlikçi yanı öne çıkarılıyor
Bu tez, Türk devletinin başından beri savunduğu, Kürtlerin ulusal demokratik hakları için mücadeleleri eşittir “terörizm” argümanına tekabül ediyor.
Bugüne kadar uluslararası toplum, Türkiye’nin Kürtlere karşı anti demokratik, uluslararası yasa ve sözleşmeleri ihlal eden eylemlerini Londra, Paris, Brüksel, Berlin, Moskova ve Stockholm’ün güvenliği ile politik istikrarını tehdit etmediği müddetçe görmezden geldi. Yalnızca cılız protesto ve kınamalarından öteye götürmedi.
Dolayısıyla şuan uluslararası toplumun Türkiye’ye karşı çıkan gür sesinin nedeni, Suriye’deki kaosun hem olası IŞİD saldırıları hem de olası mülteci akımının tekrardan tezahürü ihtimalidir. Bunun sonucu Avrupa'da siyasal, toplumsal düzen ve istikrarın bozulma riski taşımasıdır.
ABD'de kopan gürültü ise, Ortadoğu’da Rusya’nın gücünün frenlemesi, İran tehdidi, İsrail’in güvenliği ve Irak siyasetinin revize edilmesi projelerinin Trump tarafından dumura uğratılması kavgasıdır.
Tüm bu olup bitenlerin ortasında bölgede hem Güney hem de Rojava Kürtleri önemli bir aktör olarak ortaya çıktılar. Başta IŞİD ile mücadele olmak üzere bu tarihsel fırsatı, Kürtlerin ulusal demokratik haklarını elde etme ve bunu kalıcı bir statüye dönüştürmek için çabaladılar ve çabalamaya devam ediyorlar.
Bazı çevreler Suriye'de gelinen son noktayı YPG/PYD'nin ideolojik duruşundaki yanlışlığa bağlıyor. Bu çevrelerin gözden kaçırdıkları husus, Türk devletinin garezinin kökünde yatan gerçeğin, statüsüz Kürtler ve Kürdistan siyaseti olmasıdır. Ayrıca sorun ideolojik değil siyasaldır. Eğer sorun ideolojik olsaydı, ne ABD'nin, YPG ile ne de YPG'nin, ABD ile bir adım atması mümkün olabilirdi.
Bugün Rojava Kürdistan'ında işgal için ilerleyen Türk askeri tanklarının, iki yıl önce Güney Kürdistan bağımsızlık referandumu sonrası namlularını Zaxo ve Hewler'e doğrultup manevra yapan aynı askeri tanklar ve toplar olduğunu unutmamız gerekir. Dolayısıyla Türkiye’nin karşısındaki Kürt aktörün YPG/PYD mi veyahut ENKS mi olduğunun bir önemi kalmıyor.
YPG/PYD uluslararası toplumla ilişkilerde büyük stratejik bir hata yapmadı. Tersine ABD ve koalisyon güçleri yanı sıra, çok yönlü ve esnek bir şekilde Şam rejimi, Rusya ve İran ile köprüleri atmamaya çabaladı.
Öyle ki 2014'e kadar Türkiye ile ilişkileri bile süre geldi. Bugün Erdoğan’ın “Teröristlerle asla masaya oturmayız” gürlemesine bakmayın. Defaatle dönemin PYD Eşbaşkanı Salih Müslim ile masaya oturan kendi kurumları ve adamları oldu.
Elbette devletler arası ilişkilerde çıkarlar belirleyicidir. Her defasında “Suriye’de bulunan yabancı güçlerin ancak Şam rejiminin izniyle Suriye topraklarında bulunması gerekir” diyen Rusya, Şam’ı ve Kürtleri baypas ederek Afrin’i Türkiye’ye verdi.
Bugün dünyanın topyekûn karşı çıkmasına karşın, Trump da Putin’in yaptığını yapıyor. Türkiye'nin işgal hareketine karşı açıklanan yaptırımlar ise Türkiye'nin saldırılarını engellemiyor.
Rojava Kürtlerine acilen derman olacak, doları 10 YTL'ye çıkarmak, eğer varsa Türkiye Savunma Bakanı Hulusi Akar, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez'in mal varlıklarına ABD'de el koymaktan öte, Rojava Kürdistanı hava sahasının Türk savaş uçaklarına kapatmak, iki güç arasına üçüncü bir gücün girerek tampon bölge oluşturulmasıdır. Ancak bunlar acil çözümler olabilir.
Suriye’de kartlar yeniden karılıyor. Kürdistan'ın en ufak parçasının cesaretli ve kahraman evlatları, IŞİD canavarını yenerek bölgelerinde eksik ve aksak da olsa, defacto bir düzen kurdular. Ayrıca Kürt sorununu uluslararası arenaya taşıdılar.
Rojava Kürtlerinin bugün için elleri zayıfladı. Ama Suriye'de ise hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Macun bir kez tüpten çıktı, statüko ve kurulu nizam parçalandı. Topraklarına çaldıkları özgürlük ve statü mayası tuttu.
Rojava Kürtleri geçmişe mahkûm olmadıklarını hem dost hem de düşmana göstermeye devam edecekler.