CHP 30 yıl sonra ‘Kürt kartı’nı tekrar açıp Erdoğan’ın planını bozdu
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’de 35-40 yıldan bu yana çözülemeyen en temel sorunlardan birisi olan Kürt sorununun çözümü için anayasal zeminin Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ve ‘meşru muhatabın da HDP’ olduğunu dile getirmesi, siyaset sahnesini hareketlendirdi.
Gerçekte Kılıçdaroğlu yeni ve farklı bir şey söylemedi. AKP hükümeti ilk olarak Oslo’da Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) yöneticileriyle PKK yönetim kadrolarının başlattığı müzakereleri, daha sonra ‘Çözüm Süreci’ adı altında İmralı’da Abdullah Öcalan, Kandil’de PKK yöneticileri ile hükümette Başbakan Yardımcıları Beşir Atalay-Yalçın Akdoğan koordinasyonunda, HDP’li vekiller Sırrı Süreyya Önder-Pervin Buldan’ın kuryeliği ile sürdürürken de CHP aynı şeyi söylüyordu.
O dönemde de CHP çözümün kapalı kapılar ardında pazarlıklarla değil, şeffaf ve en geniş siyasi-toplumsal katılımla TBMM çatısı altında yürütülmesi gerektiğini, aksi halde sonuç alınamayacağını savunuyordu.
Hatta CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında o dönemde AKP Genel Başkanı ve Başbakan olan Tayyip Erdoğan’a seslenerek ‘Çözüm konusunu TBMM’ye getir. Hep birlikte çözelim. Siyasi kariyerime, siyasi hayatıma mal olsa bile ben bu sürecin başarılı olmasını istiyorum, sana kredi açıyorum, destek sözü veriyorum’ demişti. Erdoğan ise ‘Bay Kemal bizim senin kredine ihtiyacımız yok’ diyerek daha ilk anda CHP’nin önerisini reddedip, ciddiye almadığını ilan etmişti.
CHP 2015 seçimlerine gidilirken ‘22 Soru-22 Cevap ile Kürt Sorununa Çözüm’ kitapçığını da yine TBMM’yi adres göstererek kamuoyuna açıklamıştı. Anadile eğitimden, yerel yönetimlerin güçlendirilmesine varana kadar bir dizi adımı öngören çözüm kitapçığında ‘Toplumsal Mutabakat Komisyonu’, ‘Ortak Akıl Heyeti’ ve TBMM’de de ‘Gerçekleri Araştırma Komisyonu’ oluşturulması, müzakerelerin kamuoyuna açık şekilde şeffaf olarak yürütülmesi öneriliyordu.
Aslında CHP Kürt meselesine çözüm için daha önce de kapsamlı çalışmalar yaptı, adımlar attı. Daha sonra CHP ile birleşen Erdal İnönü liderliğindeki SHP, 1989’da Genel Sekreter Deniz Baykal Başkanlığındaki komisyonun hazırladığı "Doğu ve Güneydoğu Sorunlarına Bakış ve Çözüm Önerileri" raporunu açıkladı. SHP-HEP arasındaki seçim ittifakı ile aralarında Leyla Zana, Sırrı Sakık, Mahmut Alınak, Ahmet Türk gibi isimlerin yer aldığı Kürt siyasetçiler, SHP listelerinden vekil seçilip TBMM’ye girdiler.
1989’daki bu rapor, SHP-CHP birleşmesi sonrasında Parti Meclisi kararıyla CHP programına konulurken, Baykal raporun önsözünde, “Resmi politikaların yok saydığı bu konu, önyargısız bir anlayışla, korkusuzca tartışılmadığı sürece toplumsal barışı sağlayacak siyasi programların ortaya çıkarılması olanaklı değildir. Türkiye, insanların dil, etnik köken, gelenek, kültür farklılaşmasını toplumun bütünlüğü içinde ortaya koymalarından korkmamalıdır. Asimilasyona, var olan bir etnik yapıyı inkara dönük yaklaşımlarla bu sorunun çözülemeyeceği artık anlaşılmalıdır" diyordu.
Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun şimdi ‘Meşru Muhatap’ olarak HDP’yi işaret eden açıklaması, AKP ile yürütülen çözüm süreci dönemindeki benzer çağrıların aksine bu kez HDP’den de karşılık buldu. Cezaevindeki HDP eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş HDP’nin meşru ve güçlü bir siyasi iradeye sahip parti olarak sadece Kürt sorunu değil Türkiye’nin sorunlarını çözmeye talip olduğunu açıklarken, mevcut Eş Başkanlardan Mithat Sancar da benzer görüşü dile getirerek çözümün zemininin meclis olduğunu söyledi.
Ancak hem Demirtaş hem de Sancar ‘ayrıca tüm taraflar ve aktörler’ diyerek Öcalan’ı da ima ettiler.
Eski Eşbaşkanlardan Sezai Temelli’nin HDP’nin ‘demokratik çözümün asıl muhatabın İmralı (Öcalan) olduğunu’ içeren paylaşımları ise HDP’den tepki gördü. Temelli daha sonra, CHP liderini hedef almadığını, sözlerinin ‘HDP’nin kurumsal görüşü olmadığını ve partiyi bağlamadığını şahsi düşüncesi’ olduğunu açıklamak zorunda kaldı.
Buna karşılık Öcalan’ın avukatlığını üstlenen Asrın Hukuk Bürosu ise Abdullah Öcalan’ı dışlayan hiçbir çözüm yaklaşımından sonuç alınamayacağını içeren bir açıklama yayınladı.
CHP lideri tartışmalarla ilgili yöneltilen sorulara ‘Ne İmralı ne Kandil meşru muhatap değildir. AKP geçmişte bunu yaptığında da yanlış olduğunu söyledik haklı çıktık. Meşru muhatap HDP’dir derken, sadece HDP de değil tüm siyasal partilerin en geniş katılımıyla TBMM’yi ifade ediyorum’ karşılığını verdi.
MHP lideri Devlet Bahçeli ise ‘Türkiye’nin Kürt sorunu diye bir sorunu yoktur! Var diyen, olduğunu ısrarla dayatıp iddia eden kim varsa kalbi Türk milletiyle bir atmayan namertlerdir. Kılıçdaroğlu, olmayan bir sorunu varmış gibi sunarak, HDP ile sürdürdüğü yasak ilişkiyi ve ahlaksız ortaklığı resmileştirme, meşrulaştırma arayışına girmiştir. HDP’yi meşru organ görmek demek, PKK’yı muhatap almak demektir” diyerek, on gün önce Diyarbakır’da Diyanet İşleri Başkanı’nı da devreye sokarak Kürtleri yeniden kazanma çabasına girişen Erdoğan’ın hem yolunu kesti hem de olası bir yeni çözüm süreci hazırlığına kapıyı kapattı.
Kısa süre önce kendi başkanlığındaki CHP heyetiyle Kuzey Irak’a giderek Barzani ve diğer yöneticilerle görüşen Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı da yaptığı açıklamada; “Eskiden beri Kürt sorunu vardır, çözüm yeri parlamentodur diyoruz. Sürece Meclis ve Meclis dışındaki partiler, sivil toplum dâhil herkesi dahil ederek ve toplumsallaştırarak başarı elde edilebileceğini söylüyoruz. Legal ve şeffaf olacak olan bu süreç, Edirne’de yaşayan yurttaşımızın da Hakkâri’de yaşayan yurttaşımız da içine sinecek. Kürt sorununun çözümü demokratikleşmeden bağımsız düşünülemez" dedi.
CHP’nin Millet İttifakı’ndaki ortağı İYİ Parti’nin önde gelen isimlerinden Müsavat Dervişoğlu, HDP’nin TBMM’de yer aldığını, meşruiyetinin sorgulanamayacağını belirterek, Kılıçdaroğlu’na destek verdi. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, HDP’nin meşru bir parti ve Kürt sorununun çözüleceği yerin TBMM olması gerektiğini açıkladı. Özellikle İYİ Parti’nin yaklaşımı, Erdoğan-Bahçeli ikilisinin Millet İttifakı’nı İYİ Parti üzerinden ayrıştırma planlarının da sonuçsuz kalacağını gösterdi.
Sezai Temelli’nin ‘demokratik çözümün adresi ve muhatabı İmralı’dır’ sözlerinin önümüzdeki günlerde ‘Demokrasi İttifakı İçin Demokratik Tutum Belgesi’ açıklamaya hazırlanan HDP ve diğer kesimlerden gördüğü tepki, bir yanıyla önceki süreci Öcalan-Kandil ile yürüten, 2019 yerel seçiminde İmralı’dan mektup getirtip, Öcalan’ın kardeşi Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkartarak Kürtlerin siyasi desteğini almaya çabalayan Erdoğan açısından, Öcalan seçeneğinin tekrar denenmesini zora soktu.
2019’da da ‘Öcalan Kardeşlerin’ desteğine rağmen, Demirtaş’ın cezaevinden yolladığı mesaj sonrası Kürt seçmen Demirtaş’ın çağrısına uymuş, 11 Büyükşehir’i CHP ve Millet İttifakı adaylarının kazanmasında Kürt seçmenin oy desteği belirleyici olmuştu.
Öcalan her koşulda müstakbel olası çözüm süreçlerinde bir şekilde olacak.
Ancak iktidar ittifakının HDP’yi kriminalize etme yanında, kapatılması için tüm gücünü devreye soktuğu bir aşamada, ana muhalefet liderinin ‘çözümün meşru muhatabının HDP ve TBMM olduğunu’ gündeme getirmesi, Demirtaş ve Sancar’ın da bu yönde tavır alması, HDP’ye kamuoyu nezdinde çok ciddi siyasal kabul, saygınlık ve güçle birlikte, kilit bir konum kazandırdı.
Kılıçdaroğlu’nun çıkışının Millet İttifakı içinde ‘daha önce çalışıldığını’ söylemek mümkün. Nitekim Doğu-Güneydoğu’da kamuoyu araştırmaları yapan, Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi’nin, bölgedeki 16 ilde yaptığı seçim anketi sonuçları, baskılara rağmen HDP’nin oyunu artırdığını gösterirken, asıl çarpıcı olan CHP oylarındaki yükseliş.
2018 seçimlerinden bu yana HDP oyu yüzde 50’den 55’e çıkarken, AKP yüzde 24’ten 14’e düşmüş. CHP ise bölge illerinde 2018 seçiminde yüzde 6 olan oyunu yüzde 13’e çıkartmış görünüyor.
CHP kulislerinde HDP’nin kapatılması olasılığına karşı, 1991 seçimlerindeki SHP-HEP modelinin de HDP’ye önerilebileceği, tüm seçeneklerin tartışılabileceği konuşuluyor. Ancak asıl önemlisi, Kılıçdaroğlu’nun çıkışı ve HDP’den gelen olumlu-ılımlı karşılıkla, siyasi gündemin kontrolünün muhalefete geçmesi.
CHP lideri 1991’den 30 yıl sonra yine bir seçim arifesinde Kürt kartını masaya sürerek, Erdoğan’ın Kürt seçmeni tekrar kazanmak için kurguladığı tüm stratejilerini, hazırladığı planları altüst etti.