Erdoğan PKK konusunda ne planlıyor?

Türkiye, Sincar’a (Şengal) operasyon düzenler mi? Bağdat ve Erbil ile müzakerelerin odağında hangi konular yer alıyor? Aynı dönemde HDP’ye artan baskı ne anlama geliyor? Uzmanlar DW Türkçe’ye değerlendirdi.

Erdoğan PKK konusunda ne planlıyor?
ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde (Rojava) Kürt gruplara destek vererek aslında PKK’yı güçlendirdiğini, bölgede "PKK’nın güdümünde bir devletleşmeye gidildiğini" iddia eden Türk hükümetinin, son haftalarda gerek Bağdat, gerekse de Erbil’deki bölgesel hükümet ile temaslarını yoğunlaştırması, dikkatleri bu bölgeye çevirdi. 
 
Türkiye, Irak ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKRG) arasındaki görüşmelerin ardından bölgede yeni bazı askeri adımların atılabileceği belirtilirken, bu kapsamda özellikle Sincar'a (Şengal) yönelik geniş kapsamlı bir askeri harekatın başlayabileceği iddia ediliyor.
 
Gelişmeler, Suriye’nin kuzeyinde, YPG'nin de dahil olduğu Suriye Demokratik Güçleri (DSG) tarafından da yakından izleniyor. 
 
Neden Sincar?
 
Düşünce kuruluşu Uluslararası Kriz Grubu (ICG) uzmanlarından Berkay Mandıracı, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, Türk hükümetinin Sincar’ı "İkinci Kandil" olarak gördüğüne dikkat çekti.
 
2015 yılında çözüm sürecinin sona ermesinin ardından PKK ile çatışmaların önce ağırlıklı olarak Türkiye’nin güneydoğusundaki bazı kentsel bölgelerde, ardından 2016 yılından itibaren kırsal alanlarda yoğunlaştığını anlatan Mandıracı, son iki yılda ise çatışmaların ağırlıklı olarak Irak’ın kuzeyinde yaşandığını aktardı.
 
"Ankara, Sincar’daki PKK ve PKK’ya yakın olduğu bilinen unsurların varlığından rahatsız" diyen Mandıracı, Sincar’ın konumu itibariyle, Irak’ın kuzeyi ile kuzeydoğu Suriye arasındaki lojistik geçişler bakımından da stratejik bir noktada olduğunu söyledi. 
 
Mandıracı, "Ankara’nın Sincar konusundaki hassasiyeti kuzeydoğu Suriye’de PYD/YPG etkisini kırma ve o bölgeden Kuzey Irak’a aktarılan kaynakların akışını kesme stratejisinden bağımsız değil" görüşünü dile getirdi. 
 
Ankara üçlü mekanizma arayışında
 
Türkiye'nin Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, geçtiğimiz hafta Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler eşliğinde Bağdat ve Erbil’de gerçekleştirdiği temaslarda, Ankara’nın PKK'nın Sincar’dan çıkartılması beklentisini yineledi.
 
Ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, "Irak'ın kuzeyindeki PKK varlığının sadece Türkiye için değil aynı zamanda Irak için de tehdit oluşturduğunu" söyleyen Akar'ın, hem Irak Hükümeti’ne hem de Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ne, Mart ayında olası bir operasyona Türkiye’nin desteğe hazır olduğu mesajını ilettiği duyuruldu.
 
Türk basınına yansıyan bilgilere göre Ankara, Sincar’da PKK’ya yönelik bir operasyon için üçlü ortak bir mekanizma kurulması üzerinde duruyor.
 
"Görebildiğimiz kadarıyla Türkiye tek taraflı hareket etmek istemiyor" diyen ICG uzmanı Mandıracı, Ankara’nın hava desteği ve istihbarat paylaşımı ile sınırlı tutması muhtemel askeri desteğini, hem Bağdat hem Erbil yönetimleriyle koordine etme niyetinde olduğunu söyledi. 
 
Gözler şimdi Biden’a çevrildi 
 
Türkiye’nin yanısıra Bağdat ve Erbil de PKK’nın bölgedeki varlığından rahatsızlıklarını gizlemezken, bunların bölgeden çıkarılması için ne gibi yaklaşım ve yöntemlerin kullanılması gerektiği konusunda görüş ayrılıkları gözlemleniyor. Mandıracı’ya göre, ABD’de yeni işbaşına gelen Biden’ın bölgeye dönük yaklaşımlarını netleştirmesi, tarafların atacağı olası adımlar üzerinde etkili olacak. 
 
Ankara ile Washington arasında, SDG’ye ilişkin görüş ayrılıkları ve gerilimler sürüyor. Türkiye, SDG’nin ana omurgasını oluşturan YPG’nin, ABD ve AB’nin terör örgütleri listesindeki PKK’nın Suriye uzantısı olduğunu ve bu nedenle verilen desteğe son verilmesi gerektiğini savunuyor.
 
ABD ise, IŞID’le mücadelede SDG’yi müttefiki olarak görüyor, ayrıca İran’ın bölgedeki etkisini kırabilmek için SDG ile işbirliğini daha da geliştirmek istiyor. 
 
Uzmanlar Biden döneminde, tıpkı Trump döneminde olduğu gibi, ABD’nin SDG’ye desteğini sürdürmesini bekliyor. Bununla birlikte Berkay Mandıracı, yeni dönemde Washington’ın Ankara ile SDG arasında “orta yol bulma çabalarının” hız kazanabileceğine işaret etti.
 
HDP’ye baskı büyük bir denklemin parçası mı? 
 
ABD'yi, Türkiye’nin sınırları dibinde, PKK güdümünde bir devlet kurmaya çalışmakla suçlayan Türk Hükümeti’nin sınırının ötesinde yeni bazı askeri hamlelere hazırlanırken, iç politikada da daha sert ve baskıcı bir çizgiyi sürdürmesi dikkat çekiyor.
 
Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’nin başını çektiği "HDP’nin kapatılması" talepleri, çok sayıda seçilmiş HDP’li siyasetçinin "teröre destek" iddialarıyla suçlanması, yargılanması, hapse atılması, tüm bunlar olurken AKP’ye yakın yeni bir Kürt partisinin kurulacağı iddiaları, gündemin sıcak maddeleri arasında bulunuyor. 
 
Gelişmeleri yakından izleyen yabancı uzmanlardan olan Kristian Brakel, HDP’ye yönelik baskıların, hükümetin iç siyaset hesaplarıyla ilgili olabileceğini, ancak bunun, Türkiye’nin Irak ve Suriye’de PKK’ya karşı izlediği stratejiden de bağımsız değerlendirilemeyeceği görüşünde.
 
Meşruiyet kaygısı
 
Heinrich Böll Vakfı Türkiye Temsilcisi Brakel, Türk Hükümeti’nin Irak ve Suriye’de, PKK’nın sahip olması muhtemel harekat alanını daraltmaya çalışırken, Türkiye’de de HDP’nin sivil ve siyasi hareket alanını kısıtlamaya çalıştığına işaret ediyor.
 
Brakel HDP’ye uygulanan baskıyı, "Kanımca hükümet, milliyetçi Kürt hareketinin, meşruiyetini siyaset sahnesinde daha da genişletmesine zemin, alan tanımak istemiyor. PKK’yı yenilgiye uğratmadıkça, daha liberal bir siyasi hareketin kamuoyunda ve yurtdışında meşruiyet, destek kazanması istenmiyor" dedi. 
 
Ancak Brakel’a göre, AKP Hükümetinin bu çabası, özellikle uluslararası kamuoyu bakımından boşa çıkmış durumda. Kristian Brakel, HDP’yi hedef alan baskı politikalarının, partinin imajını uluslararası gözlemcilerin gözünde daha da güçlendirdiğine işaret etti.
 
Yeni çözüm süreci mümkün mü?
 
AB son dönemde, Ankara’ya sınır ötesi askeri harekatlara son verilmesi, Kürt sorununun demokratik yollardan çözümlenmesi ve yeni bir çözüm süreci başlatılması yönündeki beklentilerini iletse de, uzmanlar buna pek ihtimal vermiyor. 
 
ICG Türkiye uzmanı Berkay Mandıracı, "Hem bölgedeki konjonktür hem de iç siyasi dengeler, önümüzdeki dönemde sert politikaların ve askeri yaklaşımların ağır basmaya devam edeceğine işaret ediyor" görüşünü aktardı.
 
Heinrich Böll Vakfı Türkiye Temsilcisi Kristian Brakel ise, "Kürt sorununa çözümün, Türkiye’nin genel anlamda demokratikleşmesi ile ne denli ilintili olduğu gözden kaçırılıyor… Türkiye demokrasisinin içinde bulunduğu durum dikkate alındığında Kürt sorunun çözümünün ne denli güç olduğu ortada" dedi.
 
"Kararı Türkiye vatandaşları verecek"
 
HDP’nin kapatılmasının gündeme getirilmesini doğru bulmadığını ifade eden Brakel, "Bu, seçmenlerinin dışlanması anlamına gelir. Oysa hepimiz biliyoruz ki HDP’ye, PKK’ya hiç sempati duymayan seçmenler de oy verdi. Tüm Kürtler nasıl HDP’ye oy vermiyorsa, HDP’ye oy veren Kürtlerin pek çoğu da PKK’yı sevmiyor. Ayrıca HDP’ye sadece Kürtler oy vermiyor" ifadelerini kullandı.
 
"Evet, PKK bir tehdit ve sivil ölümleri göze alan saldırılarına da tanık olduk. Ama kamuoyu yoklamalarına baktığınızda Kürtlerin çoğunluğunun bağımsız bir Kürt devleti istemediklerini görüyorsunuz" şeklinde konuşan Brakel, "Bağımsız bir Kürt devleti, Türkiye’de kimi çevrelerde çok derin bir şekilde kökleşmiş bir endişe. İşte belki de tüm bu sorunların özünde bu endişe yatıyordur. Türkiye modern bir devlet olarak nasıl bir ulusal vizyon oluşturmak istiyor? Tüm yurttaşların demokratik, özgür, hukukun üstünlüğünün güvence altında olduğu bir ülkede yaşama arzusu var mı? İşte bu sorulara nihayetinde Türkiye vatandaşları yanıt verecek" dedi.  
DWTürkçe