HDP, dağa giden gençler ve büyük yalan...

HDP, dağa giden gençler ve büyük yalan...

Türkiye’nin içeride ve dışarda yönetilemediği bir yorum değil, gerçek.

Aslında Recep Tayyip Erdoğan için kriz ve kaos, bir yönetme biçimi. Ancak kriz ve savaş politikalarının da yetmediği ve sonuna gelindiği görülüyor.

Toplumun çoğunluğu atık Erdoğan’ın ‘’vatan-millet’’ nutuklarını inandırıcı bulmuyor.

Erdoğan’da bu gerçeğin  farkında. Çıldırmış gibi sağa sola parmak sallaması bundan.

İktidara ilk geldiğinde demokrasiyi, ikinci döneminde ise ‘’vatan-millet’’ argümanlarını kullandı. Ancak her iki konsept, büyük yalan üzerine inşa edildiği için çöktü.

Muhalefetin giderek tek cephe halinde hareket etme isteği, kendi partisi içindeki başkaldırılar normal yollarla bertaraf edilecek gibi değil.

Bu sadece bir siyasi partinin yaşadığı çalkantı değil, esas olarak yaşanan bir rejim krizi. Ve çok ciddi şekilde iç savaş tehlikesi taşıyor.

Türkiye çoktan çıkmaz yola girmişti. Avrasya ve NATO blokları arasında patinaj edip duruyor. Türkiye’nin çıkarları ve öncelikleri zıt olan bu her iki kutbu aynı anda idare etmesi artık imkansız.

Savaş politikalarına bağlı olarak ortaya çıkan rejim krizi aşılır mı?

Belki savaş politikalarıyla aşmak istiyorlar. İdlib ile Kuzey ve Doğu Suriye’de istediğini alamayınca bir kez daha içerideki Kürtlere yöneldi.

Türkiye, 40 yılı aşan Kürtlere karşı savaşta yeni bir aşamaya girdi. Belki de tüm zamanların şiddetini aşacak bir savaş konseptiyle karşı karşıyayız. Yeni planın hedefinde ise HDP var. Medya üzerinden saldırının gerekçeleri ve psikolojik altyapısı hazırlanıyor.

‘’Çocukları zorla dağa kaçırıldı’’ iddia edilerek bir iki kadının HDP Diyarbakır İl binasının önüne gönderilmesi söz konusu planın bir parçasıdır. Bu yeni bir durum değil, eski bir numara. Albert Einstein’ın aptallığı tarifini bilmeyen yoktur. ‘’Aynı şeyleri yapıp her seferinde farklı sonuçlar beklemek ahmaklıktır.’’ Ancak bu ‘’ahmaklık’’ bilerek yapılıyor. Bilerek yapılıyor, çünkü Erdoğan’ın kazanacağı bir zaferden çok, onu iktidarda tutacak bir savaşa ihtiyacı var.

Cumhuriyetin kuruluşunun başına gitmeye gerek yok. Birkaç yıl öncesine gidip hafızamızı tazeleyelim:

AKP hükümeti, 2014 Eylül ayında Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, Genelkurmay Strateji Plan Dairesi’ne 42 sayfalık ‘’Çöktürme Eylem Planı’’ hazırlattı.

‘Sri Lanka Modeli’nden yola çıkılarak hazırlanan planın amacı Kürdistan İşçi Partisi’ni (PKK) yok etmekti. Bunu  diğer adı, Kürt mücadelesini bastırmaktı.

Hazırlanan savaş  simülasyonu Milli Güvenlik Kurulu’na sunulmuş ve onaylanmıştı. Çöktürme Eylem Planı’nın hazırlandığı tarihin ‘’Çözüm Süreci’ne denk gelmesi ise ayrıca dikkat çekici.

Plan da yok yoktu. Her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş; medya, HDP, sivil toplum örgütleri nasıl susturulacak, tek tek planlanmıştı.

‘Çöktürme Eylem Planı’ndan:

-Kuşatmaya alınacak kentlerde, yaşamsal alanlar tahrip edilerek geri dönüş koşulları ortadan kaldırılacak.

-Yapılacak bastırma operasyonlarda; 10 bin  illa 15 bin insan öldürülecek.

-8 bin civarı yaralı, 5-7 bin arası tutuklama yapılacak.

-Bombalanmış küçük ve büyük yerleşim alanlarında  150-300 bin insan göç ettirilecek.

Erdoğan yönetimi Ergenekon ile anlaşıp, planı 7 Haziran seçimleri sonrası, ‘’İç Güvenlik Harekatı’’ adıyla hayata geçirdi.

Sonrası malum.

Kentler yerle bir edildi, insanlar bodrumlarda diri diri yakıldı. Mezarlıklar, kutsal mekanlar bombalandı. HDP eş başkanları, milletvekilleri, belediye eş başkanlarının da aralarında bulunduğu 10 bini aşan kişi hapse atıldı. Dağlar bombalandı,  insanlar öldürüldü. On binlerce insan ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Efrin işgal edildi, Güney Kürdistan’a yapılan saldırılar hiç durmadı ve karadan ‘’operasyon’’ başlatıldı. Kürtlere karşı DAİŞ benzeri yapılar vekaleten savaştırıldı.

Sonuç;

Plan zarar verdi, ancak başarılı olunamadı: PKK yenilmedi, Kürt mücadelesi bastırılmadı ve HDP teslim olmadı. Kırılma da burada yaşandı. Sonuç hüsran olunca rejimin kendi içinde iç çatışması kaçınılmaz olarak başladı. Erdoğan efsanesi yıkıldı ve AKP kendi içinde bölündü. Kenan Evren, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Necmettin Erbakan, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz döneminde de böyle olmuştu. Her gelen iktidar Kürt başkaldırısını bastırmak için planlar yaptı, görev aldı ancak başarısız olunca gitmek zorunda kaldı. Benzer bir akıbeti Erdoğan ve ortaklarının yaşamaması düşünülemez.

Erdoğan, Ergenekon ve MHP’nin, çöküşü engellemek için yeniden savaş kartına sarılmaları bu nedenledir. Toplumda yükselen barış talebini bastırmak istiyorlar. CHP, HDP, Saadet Partisi, Gül, Babacan, İyi Parti ve İstanbul muhalefetinin yan yana gelmesini engellemek öncelikli amaçlarıdır. Hatta bunun kendileri açısından ‘’varlık’’ ve ‘’yokluk’’ meselesi olduğunu biliyorlar. Savaş kartını elinden alın geriye bir şey kalmayacaktır.

Çöküşü engellemek için 19 Ağustos 2019 tarihinde yeni bir konsept devreye koydular. Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehir Belediyelerine bir darbeyle el koydular.

O gün ‘’kristal gece’’ benzeri bir yöntemle farklı illerde 500 HDP’li evleri basılarak gözaltına alındı.

Aynı tarihte Van, Hakkari ve Şırnak’ta ‘’Kıran 1 operasyonu’’, Mardin, Batman ve Şırnak’ı içine alan bölgelerde ise “Kıran-2 operasyonu’’,

Güney Kürdistan sınırları içinde yer alan Haftanin bölgesinde ise ‘’Pençe 3 operasyonu’’ başlatıldı.

HDP’nin Diyarbakır İl binası önüne ‘’eylem’’ yapmaları için yolladıkları birkaç kadın da bu beyhude planlarının bir parçası işte. Amaç gayet net. HDP, ‘’gençleri dağa gönderiyor’’ gösterip; hem kayyum darbesine hukuki, siyasi, psikolojik meşruiyet kazandırmak, hem de HDP’yi kapatmak istiyorlar. Ayrıca toplumu korkutup sindirmekte bir diğer amaç. Dertleri gençlerin dağa gitmesi değil, HDP’yi itibarsızlaştırma ve kapatmaya gerekçe üretmek. Kürt gençleri 40 yıldır dağa gidiyor. Hatta Erdoğan başbakanlığı döneminde, ‘’Diyarbakır Cezaevi’nin dili olsa da konuşsa’’ demişti. Başbakan yardımcısı görevinde bulunan Bülent Arınç ise, ‘’O BDP’li kadının yerinde olsam ben de dağa çıkardım.’’ Kast ettiği Gültan Kışanak’tı. Her iki isim o günlerde bu açıklamalarıyla dağa çıkışları haklı ve meşru görüyordu. Bugün halen Kürt gençleri dağa çıkıyorsa sebebi devam eden inkar ve zülümdür. Eğer Kürt gençlerinin dağa çıkmalarını dert etselerdi sebeplerini ortadan kaldırır, Kürt sorununu barışçıl yollarla çözerlerdi. Dert bu olmadığı açık.

Önümüzdeki dönem HDP’ye yönelik yeni bir ‘Çöktürme Planı’nın işletecekleri belli. Parlamentoda HDP milletvekillerine ait çok sayıda hazırlanmış fezleke var. Bir taraftan yeni savaş konseptini devreye koyarken, diğer taraftan beklenti yaratmak için hazırladıkları yargı paketiyle siyasetçi, yazar, gazeteci ve akademisyenlerin bir kısmını bırakabilirler. Bu cadının Pamuk Prenses’e elma vermesi gibi bir oyundur.

HDP’nin kolunu kanadını kırdıktan sonra muhaliflerini bastıracak ve böyle bir ortamda baskın seçime gidilecek.

Erdoğan kendisi için, Hitler’in 5 Mart 1933 yılında yaptığı gibi bir seçim tasarlıyor.

Hitler’in tezgahladığı bir oyunla Alman Parlamento binası  27 Şubat 1933 gecesi yakıldı. Bu olay gerekçe yapılarak Almanya Komünist Partisi’nin lideri Ernst Thälmann, milletvekilleri ve binlerce kişi tutuklandı. Hitler, 5 Mart 1933 tarihinde ülkeyi genel seçime götürdü. NSDAP oyların yüzde 43.9’unu alarak tek başına iktidar oldu. Ağustos 1933’te Hitler, tek partili sisteme geçiş ilan etti. 28 Şubat’ta Alman Komünist Partisi’nin, 22 Haziran’da da Sosyal Demokrat Partisi’nin faaliyetleri yasaklandı. Aynı dönemde tüm sağ partiler dağıldı. 1934’te, Hitler, Cumhurbaşkanı makamını devraldı ve kendisini Führer (lider) ilan etti. Artık tek adamdı. Başarabilirse Erdoğan böyle bir yol izleyecektir. Ancak her şey istendiği gibi olmuyor. Eğer her şey istediği gibi olmuş olsaydı Kürtlerin askeri ve siyasi mücadelesinin çoktan yenilmesi gerekirdi. Rojava’nın aynı şekilde olmaması gerekirdi.

Sonuç olarak; burada önemli olan Erdoğan’ın ne yapacağı değil; CHP, HDP, Saadet Partisi, Gül-Babacan, İYİ Parti’nin ne yapacağıdır ve buna bağlı olarak toplumun alacağı tutumdur.

Erdoğan’ın bu korkunç planının boşa çıkartılmasının yolu, susup sinmek değil, cesurca demokrasi ve özgürlük mücadelesi vermektir. İktidar yolu da buradan geçer.

HDP yalnız bırakılırsa herkes kaybeder ve Erdoğan bu ülkenin felaketi olur. Buna izin verip vermemek siyasi partiler ve toplumsal muhalefetin elindedir. Erdoğan’da tapulumun yarısını ‘’düşman’’ ilan ederek, HDP’yi kapatarak, devlet gücünü kullanıp Kürtleri baskı altına alarak zafer elde edemeyeceğini öğrenecektir. Buradan onun için bir kahramanlık hikayesi çıkmayacaktır. Yenilgi kaçınılmazdır...

Bu yazı, Erdal Er'in kişisel blogundan alınmıştır.