İran’ın KYB ve Talabani ailesi üzerinden akladığı milyar dolarlar

İran’ın KYB ve Talabani ailesi üzerinden akladığı milyar dolarlar

İran’ın, Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) ve özelde de Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile ilişkileri siyasi olmanın ötesinde ticari ve ekonomik açıdan da hayati önemi haizdir ve bu denklemde muazzam para akışları sağlanmaktadır. 

İran’ın Talabani ailesini tarihsel süreçte Irak’taki Barzani-Kürt hareketine karşı nasıl kullandığını daha önceki yazılarda da dile getirmeye çalışmıştım.

Talabani ailesinin köken olarak Zengene aşiretinden ve Şii olması da elbette ki bu bağlamda önem taşımaktadır.

Biz bu yazıda o konulara derinlemesine girmeyeceğiz, sadece konumuzun önemine binaen atıfta bulunma gereği duyduk.

İran’da radikaller son yıllarda ılımlılara ve reformistlere karşı üstünlük elde etti.

ABD Başkanı Donald Trump’ın, nükleer anlaşmayı 2018 Mayıs'ında yırtıp atması ve yaptırımları geri getirmesi bu ülkedeki lale devrinin çok kısa sürmesine neden oldu.

2013 ve ardından 2017’de Hasan Ruhani ile büyük zaferler kazanan reformistlerin demokrasi, özgürlükler ve batı ile iyi ilişkiler hülyaları kısa sürdü. 

Muhafazakarların Suriye, Yemen, Lübnan ve Irak’ta dur durak bilmeyen operasyonları ve 1979’dan bu yana aralıksız süren devrimi ihraç idealleri nedeniyle reformistlerin hayalleri suya düştü.

İran’daki rejim bu şekliyle var olduğu sürece reformistler, makyöz olmanın ötesinde bir görev ifa edemeyecektir.  

Dağıtmadan konumuza giriş yapalım. İran’ın, Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki çıkarları salt siyasi, ideolojik ve tarihsel değildir. Bunun çaka ötesinde ve bundan çok daha önemlisi ekonomiktir.

Çünkü Süleymaniye bölgesi resmiyette IKB hükümetine bağlı olsa da gerçekte başıboş bir bölgedir ve İran’ın Talabani ailesi üzerinden istediği gibi top koşturduğu, at oynattığı bir coğrafyadır. 

ABD yaptırımlarının ardından Süleymaniye ve Talabani ailesinin önemi İran için birkaç kat arttı.

İran, yaptırım altında olduğu için tüm kara para aklama operasyonlarını bu güzergah üzerinden gerçekleştiriyor. 

İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, 13 Kasım 2018’de ülkesinin kapsayan Kara Para Aklamanın Önlenmesine İlişkin Mali Çalışma Grubu’na (FATF) katılması gerektiğini savunmuştu.

Zarif, İran’da kara para aklamanın olduğu, bu işin uyuşturucu tacirleri, yolsuzlukluk yapanlar ve vergi kaçıranlar tarafından gerçekleştirildiğini söylemiş ve bu konuda çıkarları zarar gören bazı grupların bu işin aleyhine propaganda yürütebileceğini söylemişti. 

Zarif, konuyu Meclis’e götüreceklerini söyledi fakat muhafazakarlardan üst üste sert cevaplar gecikmedi. Muhafazakarlar Zarif’i “rejime hakaret” etmekle suçladı.1

Bu tartışma ise ABD yaptırımlarının ardından kendine alan açmaya çalışan ve Trump’a karşı elini güçlendirmek isteyen Ruhani hükümetinin Terörizmin Finansmanıyla Mücadele Konvansiyonu (CFT) ve Mali Eylem Görev Gücü’ne (FATF) katılmasıyla ortaya çıkmıştı.

İran FATF’a üye olursa eskisi gibi rahat para transferi gerçekleştiremeyecek ve harcamalarının önemli bir kısmı dünya bankacılık sistemine entegre olacaktır. 

İran’ın dünya bankacılık sistemine dahil olması, Şii Hilali ya da devrim ihracı hayallerini önemli ölçüde zora sokacaktır.

Muhafazakarlar bu nedenle, hem nükleer anlaşmanın sonunu getiren eylemlerde bulundu hem de FATF yasasının önünü kesti. 

Reformistlerin vadettiği reformların ve sosyal refahın suya düşmesi üzerine halkın politikadan uzaklaşmasına yol açtı ve muhafazakarlar şubat ayında yapılan seçimlerden ezici bir çoğunlukla galip çıktı. 

Tüm bunları anlatmamızın nedeni resmin bir daha netleşmesidir. Zira İran’ın içinde bulunduğu politik, ideolojik, psikolojik, sosyal ve ekonomik realiteyi bilmeden yorum yapmak zor olacaktır. 

Muhafazakarlar, kendilerine yeni bir sayfa açmak istedikleri için şu sıralar geçmişte olan tüm kirli işleri ve para aklama işlerini Ruhani’nin üstüne yıkmakla meşgul.

Radikaller, Meclisi ele geçirdikten sonra seneye yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerini de kazanacak.

Bu nedenle aslında rejime ait olan kirli çamaşırları reformistlere ve Ruhani’ye aitmiş gibi göstermeye çalışıyorlar. 

Radikaller ile reformistler arasındaki bu kavga, bizim dile getirmemiz halinde çok uçuk görülecek ve dudukları uçuklatacak hakikatlerin de gün yüzüne çıkmasına vesile oluyor. 

Devrim Muhafızları'nın ateşli komutanlarından ve rejimin koyu savunucularından biri olan Meşhed Parlamenteri Kerim Kuddusi, aslında devlet sırrı olarak kalması gereken gizli bir bilgiyi geçen hafta Meclis kürsüsünde kamuoyuyla paylaştı.

Bu dünya medyasında çok ilgi çekmedi; fakat işin arka planını anlamak açısından hayati öneme haizdi.

Kuddusi, Meclis Güvenlik Komisyonu, Merkez Bankası Başkanı, İstihbarat Bakanı, Devrim Muhafızları İstihbaratı ve Ticaret Bakanının katılımıyla dövizle ilgili toplantı yaptıklarını ve bunun belgelerinin de elinde söylüyor. 

Kuddusi, toplantıdaki bilgilerini ifşa ediyor:

Toplantıda şu ortaya çıktı: Ruhani’nin talimatıyla 3 sene içinde 36 milyar dolar piyasaya sürüldü. Bu para uyuşturucu ve döviz kaçaklarının hizmetine verildi.


Konunun Kürtleri ve Irak Kürdistan Bölgesi'ni ilgilendiren yönünü ise yine Kuddusi’nin ağzından nakledelim:

36 milyar dolar Irak’ın Süleymaniye şehrine gönderildi. Bunun yanında 80 ton İran altını da bu bölgeye sevkedildi. 2


Rejimin bu konuyu Kuddusi üzerinden ifşa etmesinin nedeni Amerika’nın Birleşik Arap Emirlikleri'nde bu paraların bir bölümüne el koymasıdır.

Rejim, bu para trafiğini sürdürmek istiyor; fakat geçmişte olanları da birinin üstüne atıp kendisi bundan kurtulmak istiyor. 

İran’ın Süleymaniye’ye ve Talabani ailesinden Lahor’a neden bu kadar destek verdiğini anlamak için meselenin derinlerine inmek lazım. 

Bağımsızlık referandumu ve Irak Kürdistan Bölgesi'nin devlet olması İran’ın son raddede kabul edebileceği bir şey; fakat Süleymaniye’nin Talabani ailesi ve dolayısıyla da kendi kontrolünden çıkmasına izin vermek istemeyecektir.

Kerkük eğer KYB’nin kontrolünde kalmaya devam etseydi ve Necmeddin Kerim Barzani’ye değil de onlara yakın hareket etseydi Kürtlerin elinden çıkması için bir neden kalmazdı. 

Kerkük ve Süleymaniye üzerinden gerçekleştirilen petrol, mal, uyuşturucu, döviz ve altın kaçakçılığı İran’ın için can suyu mesabesindedir.

Bunu kaybetmemek için her şeyi yapmayı göze alacaktır. KYB içinde de söz konusu ağlara itiraz eden isimleri devre dışı bırakmakta tereddüt etmeyecektir. 

KYB, kuruluşundan bu yana bir halkın davasını öncelememiş ya da bir ideolojinin hakim olması için kavga vermemiştir.

Geçmişinden günümüze kesintisiz bir şekilde İran (Şah ya da Molla fark etmiyor) çıkarlarına hizmet etmiştir.

Talabani ve kayınpederi İbrahim Ahmed, Barzani’ye ihanet ettikten sonra uzun bir süre Tahran’da Şah tarafından himaye edilmiştir. 

Fazla dağıtmadan toparlayalım:

Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki güç dengeleri, askeri yapı, ekonomi çıkarlar ve bölge ülkelerinin hesapları o kadar içişe ve karmaşık ki içinden çıkmak için birden birden fazla parametreyi göz önünde bulundurmak gerekiyor. 

Independent yazarı Serbest Ferhan Sindi