Karataş: Kürt sorunu nasıl çözülmez?
AKP iktidarın HDP'nin Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehir belediyesi eşbaşkanlarını görevden alarak, yerine kayyım atamasına yönelik tepkiler devam ediyor. Protestolar giderek yayılırken, bazı aileler çocuklarının dağa kaçırıldığı iddiasıyla HDP Diyarbakır İl Örgütü önünde eylem yapmaya başladı. Gündem birden kayyım atamalarından bu ailelere döndü ve ailelerin oturma eylemi ülkenin önemli gündemlerinden biri haline geldi.
Evrensel gazetesi yazarı Yusuf Karataş'a göre bu eylemler hem Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediyelerine hukuksuz bir şekilde yapılan kayyım atamalarının gerekçesi haline getirilmeye ve hem de kayyumlara karşı toplumun geniş kesimlerinde ortaya çıkan tepkiyi baskılamanın dayanağı yapılmaya çalışılıyor.
Karataş'ın yazısı şöyle:
Çocuklarının dağa kaçırıldığı iddiasıyla HDP Diyarbakır İl Örgütü önünde eylem yapan aileler ülkenin önemli gündemlerinden biri haline geldi. Bu eylemler hem Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediyelerine hukuksuz bir şekilde yapılan kayyum atamalarının gerekçesi haline getirilmeye ve hem de kayyumlara karşı toplumun geniş kesimlerinde ortaya çıkan tepkiyi baskılamanın dayanağı yapılmaya çalışılıyor.
Yapılan eylemler üzerine HDP’nin, Mecliste grubu bulunan partilere “Kayıp çocukların bulunması ve sorunun çözümü için ortak komisyon kurulması” çağrısı görmezden gelinirken Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı “Çocukları kandırarak örgüte katılmalarını sağladıkları” iddiasıyla HDP il ve ilçe yöneticileri hakkında soruşturma başlattı. Bir süreden beri eylem yapan aileler gerekçe gösterilerek iktidar destekçisi kimi çevreler tarafından HDP’nin kapatılması yönünde çağrılar da yapılıyor. Bu soruşturmaların böylesi girişimlere dayanak yapılmaya çalışılması uzak ihtimal değil. Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fırat’ın doğusunda ‘güvenli bölge’ konusunda ABD ile varılan uzlaşmaya rağmen tek taraflı kapsamlı bir operasyon için tarih vermeye devam ediyor. Ve ayrıca ‘pençe’ adıyla başlatılan sınır ötesi operasyonlar 1,2,3 diye aralıksız sürdürülüyor.
Peki, bütün bu gelişme ve girişimlerin arka planında hangi gerçek bulunuyor?
Dağa çıkan çocuklardan kayyumlara, HDP’nin siyaset yapma koşullarının ortadan kaldırılmaya çalışılmasından yapılan operasyonlara kadar neresinden tutarsanız tutun bu gelişme ve girişimlerin dönüp dolaşıp bağlandığı yer Kürt sorunu ve ülkedeki iktidarın bu sorunu çözme adına uyguladığı politikalar olmaktadır.
Nedir Kürt sorunu?
Cumhuriyetin kuruluşundan 96 yıl sonra bile Kürtlerin seçtikleri yerel yöneticilere tahammül edilememesi, ülkedeki iktidarın onların yerlerine kayyum atanmasıdır.
Kürtlerin siyaset yapma haklarının baskı altına alınması; tek suçları demokratik siyasette ısrar etmek olan parti eş genel başkanlarının, milletvekillerinin, belediye başkanlarının hapishanelere konulmasıdır.
Bırakın Kürt çocukları için ana dilinde eğitimi, Kürtçe öğretim konusunda açılmış 2-3 özel okulun bile kapatılmasıdır.
Bu ülkenin anayasası 1924’ten bugüne defalarca değiştiği halde “Ülkeye vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk” olduğunun yazmasıdır.
Sorunu çözme adına devlet eliyle kurulan ve hızla bir suç örgütüne dönüşen koruculuk sisteminin toplumun başına bela edilmesidir.
Köyünden toprağından zorla göçertilenlerin mevsimlik tarım işçisi olarak ülkenin dört bir tarafına dağılması; ırkçı saldırıların, ağır koşullarda sömürünün, iş cinayetlerinin kader gibi dayatılmasıdır.
Kürt sorunu, Kürtlerin sınırların ötesindeki kazanımlarının bile ülkedeki iktidar tarafından tehdit olarak görülmesi ve yok edilmeye çalışılmasıdır.
Ve Kürt sorunu, sorun böylesine orta yerde dururken ülkedeki rejimin başında bulunan cumhurbaşkanının “Kürt sorunu vardır demek bana hakarettir” demesidir.
Oysa her toplumsal sorun gibi Kürt sorununun da çözümü, ancak bu sorunu var eden nedenlerin ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. Başka bir deyişle bu sorunun çözümü için atılması gereken ilk adım ülkedeki iktidarın Kürtlerin ulusal demokratik istemlerini görmezden gelme politikasından vazgeçmesi olmalıdır. Ancak maalesef bugün ülkedeki iktidar diğer tüm önceki iktidarlar gibi sorunun sonuçlarını ortadan kaldırarak nedenlerini yok edebileceğini sanmaktadır.
PKK’nin silahlı bir örgüt olarak ortaya çıkması ve güçlenmesinde devletin Diyarbakır Cezaevinde uyguladığı vahşetin önemli bir etkisinin olduğu, bugünkü iktidarın sözcüleri tarafından da defalarca dillendirilmişti. Bugün cumhurbaşkanı başdanışmanı görevini yapan Bülent Arınç, “Benim şahsıma bu zulümler yapılsaydı ben de dağa çıkmayı düşünürdüm” demişti. Demek ki örgüt sorunun nedeni değil, sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla sadece HDP önünde eylem yapan ailelerin değil, çocukları dağda olan bütün ailelerin çocuklarına kavuşması için yapılması gereken şey, sorunun nedenlerini ortadan kaldırmanın bir adımı olarak demokratik barışçıl çözüm yönünde adım atılmasıdır. Böylesi bir çözüm talebinin muhatabı da her fırsatta demokratik-barışçıl çözüm çağrısı yapan HDP değil, sorunu baskı ve şiddet yöntemleri ile çözme politikasında ısrar eden siyasi iktidardır. Bu nedenle ailelerin kapısına dayanıp çocuklarını isteyecekleri yer HDP değil, iktidarın kapısı olmalıdır.
Sonuç olarak kayyum atamaları, HDP’ye yönelik baskılar, dağa çıkan çocuklar ve süren operasyonlar Kürt sorununun birer sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ve bugün sorunun böylesine çok boyutlu ve bölgesel bir sorun haline gelmesinin de açıkça gösterdiği gibi iktidarın ısrarla sürdürdüğü politikalar ancak “Kürt sorunu nasıl çözülmez?” sorusunun yanıtını verebilir. Öyleyse HDP önünde eylem yapan ailelerin taleplerinin karşılanması konusunda samimi olanların yapması gereken şey, iktidara ısrarla sürdürülen yanlış politikalardan vazgeçilmesi ve sorunun demokratik-barışçıl çözümü yönünde adım atılması çağrısı yapmak olmalıdır.