Kürt sorununun çözümünde CHP'nin rolü
Abdullah Öcalan'a sekiz yıl aradan sonra (2 Mayıs) avukatları ile görüşme izni verildi ve Öcalan, avukatları aracılığıyla gönderdiği mesajında açlık grevlerinin ölümle sonuçlanmaması ve Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) Türkiye ile gerilimi tırmandırmaması çağrılarında bulundu.
Abdullah Öcalan'a sekiz yıl aradan sonra (2 Mayıs) avukatları ile görüşme izni verildi ve Öcalan, avukatları aracılığıyla gönderdiği mesajında açlık grevlerinin ölümle sonuçlanmaması ve Suriye Demokratik Güçleri'nin (DSG) Türkiye ile gerilimi tırmandırmaması çağrılarında bulundu.
Tam da bu noktada, yeniden bir Çözüm Süreci başlayabileceği iddiaları ortaya atıldı ve AKP ile DSG arasında dolaylı bir temasın varlığını taraflar doğruladı.
Kimi uzmanlar ve Kürt siyasetini yakından tanıyan isimler AKP'nin bu hamlesini, 23 Haziran'daki yerel seçimlerde Kürt oylarını geri kazanmak için 'basit' bir manevra olarak nitelendirirken, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin, Öcalan'ın avukatları ile görüşmesinde bir beis olmadığı görüşünü dillendirmesi de, AKP-MHP blogunda anlaşmalı bir şekilde Kürt oylarını kazanmaya yönelik stratejik adımlar atıldığı yorumlarını güçlendirdi.
Artıgerçek yazarı Çetin Gürer, 19 Mayıs tarihli yazısında, Kürt meselesinde AKP'nin tek başına aktör olarak kabul görmesinin imkânsızlıklarına dikkat çekiyor ve bir diğer aktör olarak CHP'yi işaret etti
Bu bakış açısını daha da ileri taşıyan Gürer, "CHP’siz yeni bir çözüm süreci sürdürülebilir olamaz" noktasına değindi.
İmralı'ya daha önce izin verilmeyen ziyaretlerle ilgili Gürer, "kayaları aşındıran dalgaların büyüklüğü değil, sürekliliğidir. Bugünlerdeki İmralı ziyaretleri bu sayede arttı ve hızlandı. Devletin artık ne kosteri bozuluyor, ne yakıt sorunu oluyor ne de yetersiz personel yüzünden gidişler engelleniyor. Hoş Öcalan’ın avukatları şimdiye kadar kendilerine sadece bir kez “resmi olarak” izin verildiğini açıkladı. Fakat Adalet Bakanı’nın açıklamasına göre 7 Mayıs tarihinde de CPT İmralı’yı ziyaret etti. MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın da adaya gidenler arasında olduğu söylendi. Bu ziyareti doğrulayan ve reddeden de olmadı. Biz gitmiş olduğunu varsayalım" dedi ve ekledi:
"İmralı’ya yapılan bu ziyaretler ister istemez yeni bir süreç mi başlıyor sorusunu akıllara getiriyor ve kamuoyu bunu tartışıyor.
Fakat yeni bir çözüm sürecinin yürütücüleri, aktörleri kim olabilir sorusunu yine de sormak gerekir. Güven vermeyen bir AKP hala tek başına bir aktör olacak mı? Gerçekçi olmak gerekirse AKP ve Erdoğan iktidarda olduğu müddetçe muhatap ve aktör olma rolünü hep talep edecek. Fakat tek başına AKP’nin aktör olarak kabul görmesinin imkânsızlıkları açık olduğundan diğer bir aktör CHP olmak zorundadır. CHP’siz yeni bir çözüm süreci sürdürülebilir olamaz. CHP’siz bir sürecin sağlıklı işlemeyeceğini bir önceki çözüm sürecinde de bizzat ifade eden Öcalan olmuştu. HDP heyeti de CHP’yi o sürece dâhil etmek için gerekli çabayı göstermiş olsa da, Kılıçdaroğlu bunun bir parçası olmayı reddetmişti.
Olası bir çözüm sürecini CHP kanadında yürütecek ismin İmamoğlu olması daha çok destek kazanır. Kılıçdaroğlu, yolsuzluğa bulaşmamış olması, sukuneti ve uzlaşmacı tarzıyla “saygı” gören bir siyasetçi olsa da, Türkiye’nin mevcut sorunları karşısında politika üretememesi, örneğin Kürt sorunu karşısında cesur ve çözüm odaklı olamaması nedeniyle hep eksik kalmış bir siyasetçidir. Bu son dönemde bile Kürtler ve Kürt sorunu karşısındaki sessizliği hem şaşkınlık uyandırıyor hem de bir lider olarak siyasetçi kimliğini sorgulatıyor. Öyle ki Devlet Bahçeli’nin bile “Öcalan, avukatlarıyla görüşebilmeli” diyebildiği koşullarda Kılıçdaroğlu’nun tecrite, çözüme, Kürtlere dair herhangi bir açıklama yapmaktan kaçınması, Türkiye’nin en köklü sorunu karşısında cesareti olmadığını gösteriyor. Herşey güzel olacak sloganının altı, en azından Kürt meselesinin çözümü minvalinde Kılıçdaroğlu tarafından boş bırakılıyor. Kürt meselesi barışçıl, demokratik ve anayasal bir temelde çözülmeden her şey nasıl güzel olacak?
Ekrem İmamoğlu, hem Kılıçdaroğlu’nun bu ketumluğunu aşan hem de CHP’nin ta 1990’larda ortaya koyduğu o meşhur “Kürt Raporunda” yazılan yaklaşımın –ekonomik geri kalmışlık- ötesinde bir ufka sahip. 18 Nisan’da Rûdaw TV’den Rawîn Sterk’e verdiği röportajda bu ufkunu göstermişti. Ne demişti İmamoğlu: “Kürt sorunu” dediğimiz zaman, o bile ayrımcılık başlatıyor. Hâlbuki eşitlenme duygusu, yurttaş eşitliğinden bahsetmeliyiz… Her etnik kavram başka etnik grupların içerisinde kendine has değerlere kitlenmesine veya orada kendine muhafaza alanı üretmesine neden olur ki bu sefer tepki doğuran başka bir gurubun varlığını sanki tanımlamış olur. Ben buna karşıyım."