Trump'tan yüzüstü bıraktığı Kürtlere 'Petrol Bekçiliği' görevi
Suriye’deki Amerikan askeri varlığının çekilme süreci, ABD Başkanı Donald Trump’ın petrol sahalarını koruma planı ile farklı bir boyuta evrildi.
Suriye’deki Amerikan askeri varlığının çekilme süreci, ABD Başkanı Donald Trump’ın petrol sahalarını koruma planı ile farklı bir boyuta evrildi.
Açıklamaları birbiriyle çelişen Trump, Türkiye ve Rusya’nın imzaladığı Soçi mutabakatı sonrası operasyonun sonlanmasıyla, “Ateşkes çok iyi gidiyor… Kürtler yeni bölgelere yerleştiriliyor. ABD askerleri çatışma bölgelerinde bulunmuyor. Petrolün güvenliğini sağladık derken perşembe günü yaptığı tweet paylaşımında ise, “Kürtlerin yardımıyla Amerika devralana kadar bu petrol sahalarını IŞİD elinde tutuyordu. IŞİD'in yeniden canlanmasına ve bu sahalara sahip olmasına asla izin vermeyeceğiz. Belki de Kürtlerin petrol sahalarına yönelmeye başlamasının zamanı geldi” dedi.
Fehim Taştekin, Gazete Duvar’daki yazısında, Trump’ın bu açıklamasından bir gün önce de Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham’ın plana dair yaptığı açıklamalara dikkat çekiyor ve “Kürtlere petrol görevi mi? Ne sefillik!” yorumunu yapıyor.
Taştekin, “şapkadan çıkan sihirli formüldeki dört unsuru” şöyle açıyor:
- Kürtleri kuzeyden güneye kaydırıp NATO ortağı Türkiye’yi mutlu etmek.
- SDG’ye görev emri verir gibi petrol sahalarına çekip Kürtleri memnun etmek.
- Suriye yönetimini de petrolden mahrum bırakıp cezalandırmak.
- Bütün bunlar için IŞİD’in geri dönüş tehlikesini kullanmak.
- 11 bin km öteden Suriye haritasına düşülen notlar bunlar.
“Demek ki Suriye’ye kazık çakma siyasetinin mimarları bu kez de petrol ile Trump’ın dikkatini çekmeyi başardı” diyen Taştekin, ABD’nin petrol sahalarına ilişkin planlarının tarihçesini şöyle aktarıyor:
“ABD’nin desteğinde Suriye Demokratik Güçleri (SDG), 23 Eylül 2017’de Conoco tesislerini, 22 Ekim 2017’de de El Ömer petrol sahasını IŞİD’den almıştı. Bu harekât sırasında ‘uluslararası koalisyon’, Suriye ordusu ve yedeğindeki milis güçlerinin sahalara intikalini önlemişti. Hatta 7 Şubat 2018’de Conoco’ya doğru harekete geçen Suriye askeri birlikleri, milisler ve Rus paralı askerleri Amerikan uçakları tarafından 3 saat boyunca bombalanmıştı. Teyitsiz iddialara bakılırsa 300 Rus paralı askerinin yanı sıra yüzlerce Suriye askeri ölmüştü. Güya operasyondan sorumlu Amerikalı Tuğgeneral Jonathan Braga, iki güç arasındaki askeri koordinasyonu sağlayan Rus komutanı arayıp yaklaşan birliklerin kime ait olduğunu sormuş, “Biz değiliz” yanıtı üzerine bombardımana başlamıştı. Bölgede birkaç kez Amerikalılarla Rusları karşı karşıya getiren gerilim birkaç ay sürse de Moskova kayıplar konusunda sessiz kaldı.
Enerji sahalarının bu şekilde el değiştirmesi Şam ve Moskova nezdinde Kürtlere bakışı daha da değiştirdi. Öncesinde Ruslar, Kürtlere “Rakka ve Deyr el Zor’a Amerikalılarla birlikte gitmeyin” diyordu. Ankara da Washington’ı, “YPG ile değil bizimle gidin” diye sıkıştırıyordu.
Suriye’nin en büyük doğalgaz sahası Conoco’da savaş öncesi günlük 13 milyon metreküp üretim yapılıyordu. 2.5 milyar varil petrol rezervinin de üçte ikisi Deyr el Zor’da. Sahaların en büyüğü de El Ömer. Hasake’deki rezervlerle birlikte SDG’nin kontrolündeki petrolün oranı ise yüzde 90’ı buluyor.
2011’e kadar Suriye’nin ham petrol üretimi günlük 385 bin varildi. Bugün hükümetin kontrolündeki bölgelerde üretim 24 bin varili geçmiyor. Savaştan önce petrol ve doğalgazdan gelen para Suriye bütçesinin yüzde 24’ünü oluşturuyordu.”
Taştekin’e göre, Pentagon’un üzerinde durduğu ve Trump’ın tav olduğu plan belki Kongre’de çekilme kararına duyulan öfkeyi yatıştırabilir ama bu tür bir adımın önünde bir sürü taş dizili...
Taştekin, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Her şeyden önce kendi toprakları üzerindeki hakimiyetini geri dönülmez şekilde yeniden sağlama yolunda ilerleyen Suriye devleti ulusal servetin bu şekilde gasp edilmesini sineye çekmeyecektir. Rusya’nın arabuluculuğunda SDG ile sağlanan uzlaşmadan sonra Suriye ordusunun bölgeye intikali sürüyor. Henüz petrol bölgelerinde değiller ama konuşlanma, Amerikalıların hareket alanını daraltacak şekilde gelişiyor. Amerikan güçlerine ikmal hattı olarak çalışan Semelka (Fiş Habur) sınırının Suriye ordusunun kontrolüne geçmesi halinde petrol sahasındaki askerlerin lojistik sorunu da başlayacaktır. Uzun süre hava ikmaline bel bağlayarak orada kalamazlar. Türkiye de epey zamandır Güney Kürdistan-Rojava arasındaki geçişleri kapatacak bir koridor peşinde.
Türkiye petrolün SDG’yle paylaşılmasını ‘terörün finansmanı’ olarak görüp engellemek için elinden geleni yapacaktır.
Bölgedeki Arap aşiretleri SDG’nin ana paydaş olduğu bir düzenden memnun kalmayacaktır. Bu yaklaşım bölgede Kürtleri Araplarla karşı karşıya getirebilir. Araplar arasındaki huzursuzluğu Suriye yönetimi kolayca lehine çevirebilir.”
“Az bir sayıda askerle bu çarkın garanti edilmesi de mümkün değil” diyen Taştekin, “Irak’tan yapılacak ‘cezalandırıcı’ hamleler Bağdat’ı da karıştırabilir. İran’la müttefik güçler artık ABD’nin Irak’ta da kalmaması gerektiğini gündemleştiriyor. ABD’nin Irak’tan Suriye’yi vurması ortalığı karıştırabilir” görüşünü dile getiriyor ve ekliyor:
“Velhasıl petrol hesabının tutması zor. Bu plan başlamadan da ömrünü tamamlayabilir. Bilmiyoruz. Artık ortakları Trump’ın sözüne güvenerek strateji inşa edemiyor. Haliyle Kürtler, Trump’ın lastik gibi gerilip toparlanan çekilme taktiklerine bakıp da bu planda rol oynar mı? Ya da işgalci bir gücün petrolü çalmasına aracılık ederek Şam biletini ve Araplarla dostluğunu yakar mı? Şu anda zaten kontrol SDG’de denilebilir. Ama ABD’nin varlık gerekçesini petrolü indirip Kürtleri de buna ortak etmesi durumu değiştiriyor. ABD, Kürtlerden ümidi kesip İran’a karşı da savaştırmak üzere SDG’deki Arap unsurlarla yoluna devam etmek ister mi? Bunun için bastıranlar var çünkü.”
Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.