ABD Suriye'de kalıcı; Bu sebeple bir 'Kürt Özerkliği' şart
ABD'nin Suriye'de kalıcı olduğunu öne sürerken, bunun için bir 'Kürt Özerkliği'nin şart olduğunu yazdı:
Gazeteduvar yazarı İlhan Uzgel, ABD ile Rusya'nın Suriye konusunda vardıkları uzlaşıyı değerlendirdiği yazısında, ABD'nin Suriye'de kalıcı olduğunu öne sürerken, bunun için bir 'Kürt Özerkliği'nin şart olduğunu yazdı:
"...ABD’nin bu süreçteki en önemli kazancı giderek angaje olduğu Suriye’deki Kürtler sayesinde ülkenin kuzeyine (ve kısmen güneyinde Tanaf civarına) askeri olarak yerleşmesi oldu. Böylece, Soğuk Savaş döneminden beri Sovyetlere, sonrasında Rusya’ya yakın bir ülkede, içinde havaalanları da bulunan yaklaşık on kadar askeri tesis kurulabildi. Önceleri, varlığı IŞİD ile mücadeleyle sınırlı gösterilen ve Fırat’ın batısındaki 400 kmlik alan içinde yer alan bu askeri tesis ve üslerin savaş sonrasında da kalacağı artık belli oldu. Buradaki ABD askeri varlığını garanti eden ise sınırları ve kapsamı savaş sonrası pazarlıkla belirlenecek bir özerklik olacak. ABD bu konuda o kadar hassas ki, ağırlığını PYD’nin oluşturduğu SDG’ne yönelik bir saldırıda Suriye uçağını düşürerek gerektiğinde mesajını çok açık verdi..."
İlhan Uzgel, yazısının devamında ABD'nin Suriye'de Kürtler'den vazgeçmesi durumunda Ortadoğu'daki en ağır kayıplarından birini yaşayacağını şu ifadelerle öne sürdü:
"...Suriye’deki savaşın en önemli sonuçlarından biri İran’ın da bu ülkede giderek artan askeri varlığı oldu. ABD son dönemde bunu engellemek için hem kuzeydeki SDG’ni hem de ülkenin güneyindeki muhalifleri kullanmaya başladı. Bu konudaki en önemli gelişme Temmuz 2017’de, Trump’ın Berlin’de Putin ile görüşmesinde yaşandı. Buna göre ABD, Rusya ve Ürdün ülkenin güney batısında, yani İsrail işgali altındaki Golan Tepelerine ve Ürdün sınırına yakın bölgelerde ateşkes uygulayacaklar ve Suriyeli olmayan, İran, Hizbullah ya da cihatçıların İsrail sınırına yaklaşmalarına izin vermeyeceklerdi. Bu uzlaşı Kasım ayı başında anlaşmaya dönüşürken İsrail’in ısrarla yabancı olarak tanımladığı Hizbullah ve İran’ın Devrim Muhafızlarının sınıra 10 ila 15 km’den fazla yaklaşmaması hükmünü koydurdu. ABD bu anlaşmanyla, ki İsrail yine de tam olarak memnun kalmadı, İsrail’in güvenliğini sağlamaya çalışırken, İran’ın Lübnan’a ana ulaşım hattını da kesmeye çalıştı.
Ülkenin kuzeyinde ise ABD bir süredir SDG’nin önce Rakka’yı, sonra da neredeyse Suriye rejimiyle zamana karşı bir yarış içinde Deyr el Zor’u alması için destekledi. Böylece SDG Suriye’nin kuzeyinde kontrol ettiğinin çok ötesine, Irak sınırına yakın ve daha da önemlisi petrol kaynaklarının bulunduğu ve Kürtlerin yaşamadığı alanları ele geçirmeye başladı. İlk aşamada Irak-Suriye sınırının geçişini kontrol ama ilerideki olası bir özerklik görüşmesi sırasında pazarlığı yukarıdan tutma amacına dönük bu hamleler, ABD açısından Kürt unsuruna dayanmanın önemini gösterdi.
Sonuçta Suriye’deki çatışma ve dolayısıyla çözüm süreci ağırlıklı olarak ABD ile Rusya’nın izledikleri siyasete ve aralarındaki uzlaşıya bağlı gelişti. Bölgede yüzyıl önce İngiltere ve Fransa arasındaki yürütülen pazarlığın bir benzeri bugün en azından üstü örtülü olarak ABD ve Rusya arasında gelişti ve kaybedeni yine büyük çoğunlukla Suriye halkı oldu.
Suriye’deki Kürtler açısından ise, Irak’taki senaryonun burada tekrarı, yani ABD’nin onları bırakması şu anki koşullar altında mümkün görünmüyor. ABD’nin Suriye’deki varlığı, Kürtlerin özerklik elde etmesine bağlı ki ABD’nin bu stratejik kazanımdan vazgeçmesi Ortadoğu’daki en önemli kayıplarından biri olur. ABD böyle bir durumda Rusya ve İran’a karşı mutlak bir yenilgi almış olur ki bu da yalnızca bölge siyasetinde değil küresel siyasetteki yerini de derinden sarsar.