DSG'den Türkiye ile savaş, Güvenli Bölge ve Afrin açıklaması

QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdî, hem Türkiye’nin hem de kendilerinin sınıra güç yığdığını; herhangi bir kıvılcımın ateşe dönüşeceğini belirterek, “Türk ordusu herhangi bir yere saldırırsa bu büyük bir savaşa dönüşecek. Herkese söylemişiz. Türkiye de biliyor, Amerika ve Fransa da” dedi. “Tutumumuzu belirlemiş, hazırlıklarımızı da yapmışız; savaşacağız. Fırat’ın doğusu Efrîn gibi olmayacak” diyen Ebdî, “Güvenli Bölge” konusunda da yanıt beklediklerini söyledi. Ebdî, şunun altını çizdi: “Muhatap ABD’dir. Şu ana kadar herhangi bir gelişme yok. Top, artık Türkiye sahasındadır.”

DSG'den Türkiye ile savaş, Güvenli Bölge ve Afrin açıklaması

DSG Genel Komutanı Mazlum Ebdî, hem Türkiye’nin hem de kendilerinin sınıra güç yığdığını; herhangi bir kıvılcımın ateşe dönüşeceğini belirterek, “Türk ordusu herhangi bir yere saldırırsa bu büyük bir savaşa dönüşecek. Herkese söylemişiz. Türkiye de biliyor, Amerika ve Fransa da” dedi. “Tutumumuzu belirlemiş, hazırlıklarımızı da yapmışız; savaşacağız. Fırat’ın doğusu Efrîn gibi olmayacak” diyen Ebdî, “Güvenli Bölge” konusunda da yanıt beklediklerini söyledi. Ebdî, şunun altını çizdi: “Muhatap ABD’dir. Şu ana kadar herhangi bir gelişme yok. Top, artık Türkiye sahasındadır.”

Rojava Stratejik Araştırmalar Merkezi (NRLS) Rojava’nın Amude kentinde 6-9 Temmuz 2019 tarihleri arasında 1. İnternasyonal ISIS Forumu düzenledi. Foruma katılan gazetecilerden Ergun Babahan, Fehim Taştekin ve Hayko Bağdat Rojava'da Demokratik Suriye Güçleri (DSG ) Genel Komutanı Mazlum Ebdî ile bir söyleşi gerçekleştirirler.

DSG Genel Komutanı Mazlum Ebdî, Yeni Özgür Politika'da yayınlanan röportajda 19 Temmuz’da çizgilerini belirlediklerini, kansız bir devrime rağmen büyük savaşlara muhatap kaldıklarını; siviller hariç 11 bin şehit, 24 bin yaralı verdiklerini hatırlatarak, “Bundan sonra bu yolun korunması, inşa sürecinin tamamlanması ve Suriye bütünlüğü içerisinde halklar arası eşit haklara dayanan demokratik bir çözüm için çalışacağız” ifadelerini kullanıyor.

Mazlum Ebdi ile yapılan röportaj:

Sınırda durum nedir?

Türkiye sınıra ciddi bir güç getirmiş ve yığınak yapmış. Hatta şunu da söyleyeyim; biz de yığmışız. Bir gerilim var. Bu durum provokasyona da zemin sunuyor. Herhangi bir hata, bir kıvılcım ateşe dönüşebilir.

Bir saldırı bekliyor musunuz? 

Doğu Fırat ile Efrîn bir birine benzemez. İki farklı yer. Efrîn’de yaşananların burada tekrarlanması mümkün değil. Buna izin vermeyeceğiz.

Neden mümkün değil?

Biz Efrîn sürecinde stratejik bir karar aldık. Bu savaşın yaygınlaşmasını istemedik. Efrîn savaşını Efrîn ile sınırlı tutmak istedik ve öyle de oldu. Bizim açımızdan Doğu Fırat’ta öyle olmayacak. Türk ordusu herhangi bir yere saldırırsa bu büyük bir savaşa dönüşecek.

Büyük savaştan kastınız nedir?

Mesela Türkiye Girê Spî’ye saldırırsa Dêrik’den Minbic’e kadar bir savaş cephesi oluşur. Bu bizim kararımızdır. Herkese söylemişiz. Türkiye de biliyor, Amerika ve Fransa da. Bize saldırı olursa 600 kilometrelik sınır savaş alanına dönüşür; Suriye’de ikinci iç savaş dönemi başlayacak demektir.

Türkiye’nin nasıl bir stratejisi var?

Türkiye stratejisi, gelip Girê Spî ve Kobanê’yi de alıp durmaktır. Ancak herhangi bir saldırı olursa Türkiye geri çekilene kadar savaş sürer.

ABD bu işe ne diyor?

Bizim Amerika ile DAİŞ’e karşı savaşmak için ortak bir ittifakımız var. Şu anda DAİŞ’e karşı yürütülen savaş Dêrazor ve Reqa alanındadır. Türkiye bize saldırırsa QSD içinde yer alan YPG gücü geri çekilecektir. Böyle oldu mu DAİŞ’le olan savaş durur. Hatta DAİŞ yine güçlenir. Biz çıkarsak rejim boşluğu doldurmak için o alanlara girer. Amerika ve Koalisyon ile olan ortak çalışmamız zarar görür, darbe alır.

ABD bunu istemez. Koalisyon içinde yaklaşık 73 devlet var. Hiçbiri bu işbirliğinin zarar görmesini istemez. Bu uluslararası bir meseledir. Bu nedenle Türkiye üzerinde ciddi bir baskı var. Efrîn’de bu yoktu.

Amerika nasıl bir baskı yaptı?

Savaşın çıkmaması için Amerikalıların rolü olumludur. Diplomasi çalışmaları sürdürüyor, baskı yapıyor, kontrol dışı bir savaşın önüne geçmek istiyor. ABD Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanı, Türkiye’deki meslektaşlarıyla konuştular.

ABD’ye ‘güven olmaz’ diyenler var…

Mesele güvenip güvenmemek değil, bu Amerika’nın sorunu. Biz tutumumuzu belirlemiş, hazırlıklarımızı da yapmışız; savaşacağız. Fırat’ın doğusu Efrîn gibi olmayacak.

Siz bir süre önce ABD’nin sorunların çözümü için Türkiye ile Rojava arasında arabuluculuk yaptığını açıklamıştınız. Bu süreç devam ediyor mu, tampon bölge tartışmaları ne aşamada?

Erdoğan, 2018’de “biz hazırlıklarımızı tamamlamışız Fırat’ın doğusuna operasyon başlatacağız” dedi. 7 yıldır bizim tarafımızdan Türkiye’ye bir saldırı olmamış. Onlar için bizim varlığımız sorun. Bakın, 6-7 yıldır savaştayız. Yeni bir savaş, büyük bir savaş istemiyoruz. Olursa da büyük bir savaş olur. Ateşkes olmayacak. Bunun üzerine biz müttefiklerimizden gidip konuşmalarını istedik. Bu arabuluculuğu ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’den biz istedik. Kendisi de memnuniyetle bu rolü üstlenebileceğini söyledi. Süreç böyle başladı. İlk başlangıçta bu bir proje değildi. Bizim tarafımızda bir saldırı olmayacak, tehlike yok beyanında bulunduk. Sonuçta süreç devam etti.

Güvenli bölge tartışması böyle mi çıktı?

Erdoğan ile Trump’ın telefon görüşmesinde “Güvenli Bölge” projesi ortaya çıktı. Biz de QSD olarak kendi projemizi hazırladık ve ABD tarafına sunduk. Projemiz çok makuldü.

Türkiye ne istiyor, siz ne istiyorsunuz?

Bu, sınır meselesidir. Türkiye “Güvenli Bölge”nin 30 kilometre olmasını istiyor. Biz de bunun 5 kilometre olmasını savunuyoruz. Biz 5 kilometrelik “Güvenli Bölge’’ olmasını kabul ediyoruz. Ayrıca bu 5 kilometrelik alandan savaşan YPG güçlerini çekebiliriz. Yerine yerel güçlerin girmesini istiyoruz.

Yerel güçlerden kimleri kast ediyorsunuz?

Gayet açık. Kobanêliler, Serêkaniyêliler, Qamişlolular, Girê Spîliler… Ayrıca bu 5 kilometreden ağır silahları, menzili Türkiye’ye ulaşacak silahları çıkartabiliriz; tank, top gibi. Hatta bizim bazı ağır silahlarımızın 20 kilometre atış menzili var. Bunları da menzil sınırları dışına çekebiliriz. Bunlar tehditse bunları tehdit olmaktan çıkartıyoruz. Türkiye, “dışarıdan gelenler yönetiyor’’ diyor. Biz de diyoruz ki; o zaman yerel halk yönetsin. Böylece sorun çözülmüş olur.

Kuzey ve Doğu Suriye’de yerel askeri meclisler bu amaçla mı ilan edildi? 

Evet, merkezden yönetilmeyecek. Yerel askeri meclisler yönetecek. Askeri meclislerin ilanı, projeye bir destektir.

Buna karşılık Türkiye’den ne istiyorsunuz?

– Saldırmayacağına dair bir taahhütte bulunmasını,

– devriye görevi yapacak uluslararası bir gücün olmasını istiyoruz; Koalisyon ya da başka bir güç.

Türkiye’nin sınırda devreye gezecek güç içinde olmasını istiyor musunuz?

Hayır, istemiyoruz. Türkiye taraftır. Tarafız bir güç olsun istiyoruz.

Peki Türkiye’nin projesinin

içeriği nedir?

Türkiye, “Güvenli Bölge”nin 30 kilometre olmasını istiyor. Çeteleri de yerleştirmek istiyorlar; ÖSO dedikleri ve Efrîn’i işgal eden çeteler… Hatta devreyeler içinde Türk askerinin olmasını da istiyor. Biz bunu kabul etmedik ve epey tartışmalar oldu. Biz QSD olarak böyle bir anlaşmayı sabote eden taraf olmak istemiyoruz. Sonuçta bizim Türkiye ile ne savaş isteğimiz ne de çıkarımız var. Sadece kendimizi savunacağız. Türkiye askerinin bizim tarafımıza gelmesini istemiyoruz. Zemini yok.

Neden zemini yok?

Efrîn’i işgal etmeselerdi, bize karşı saldırgan olmasalardı, düşmanlık yapmasalardı, siyasi çözümü veto etmeselerdi belki kabul ederdik. Bize düşmanlık yapıyor. Sadece Kobanê’de 40 bin Efrînli var. QSD içinde binlerce Efrînli ve yüzlerce komutan var. Onlar köylerinin Türkiye tarafından işgal edilmesini kabul etmezler. Bu koşularda Türk askeriyle ortaklık yapmazlar.

Türk askerinin olmasını hangi koşulda kabul edersiniz?

Biz Türkiye askerlerinin devriyeler içinde yer almasını şimdilik şartlı kabul etmişiz.

Nedir o şart?

İstisnasız bütün Efrînlilerin topraklarına geri dönmesini istiyoruz. Çeteleri Efrîn’den çıkmalı. El konulan mal ve mülkler Efrîn halkına iade edilmeli. Dışarıdan getirilip Efrîn’e yerleştirilenler çıkartılmalı. Bütün bunlar uluslararası güçlerin güvencesi altında ve Efrîn Meclisi’nin kontrolünde yapılmalı.  Böyle olması durumunda bir iyi niyet adımı olarak Türk askeri de devriyelere katılabilir.

Efrîn için öne sürdüğünüz şartlar içinde Türk askerinin çıkması da var mı?

Hayır, onu konuşmadık. Türk askerinin çıkması için bir şart koymamışız. Bu daha sonraki meseledir.

Türkiye’nin cevabı ne oldu?

Bunun muhatabı Amerika’dır. Benim bildiğim şu ana kadar bir gelişme yok. Top, artık Türkiye sahasındadır, bizim sahamızda değil.

Rojava Devrimi 8. yılına girdi. Devrim nasıl başladı, siz o gün neredeydiniz?

19 Temmuz ulusal bir gündür, kurtuluş günüdür. Bugün vesilesiyle bütün kahraman şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Kürt halkının ve dostlarının fedakârlıklarını unutmayacağız.

Ben bir toplantı için Kobanê’ye gitmiştim. Çok gizli hareket ediyordum. Şartlar bunu gerektiriyordu. Kobanê’de rejim vardı, merkeze giremiyorduk. Sadece köylerine giriyorduk. 18 Temmuz akşamı Kobanê’ye gittim. Arkadaşlarla planlama için toplantı yaptık. O dönem askeri ve siyasi gücümüz birdi. Ben ikisinin sorumluluğunu yapıyordum.

18 Temmuz’da nasıl bir hava vardı?

Şam ve Dera’da gerginlik vardı. Özgür Suriye Ordusu ilerliyordu. Cerablus’a, hatta Kobanê’nin bir nahiyesine kadar ilerlemişti. Arkadaşlarda bir şeyler yapma istediği vardı. Baktık ki durumlar hızla değişiyor. ÖSO ile rejimin bize karşı bakış açısı aynıydı. Kendi yolumuzu seçmemiz gerekiyordu. 18 Temmuz günü Şam’daki kriz masasında bir patlama oldu. Şam karışıktı ve pusulasını kaybetmişti. Daha önce bizi tehdit eden Dışişleri Bakanı, o patlamada ağır yaralanmış ve yoğun bakıma alınmıştı.

Sizi neden tehdit etmişti?

Temmuz başında Kobanêliler bir iki karakolu almıştı. “Kobanê’de bir şey yaparsanız uçaklar gelir vurur’’ diye tehdit etmiş ve karakolları bırakmamızı istemişti. Özel bir durum oldu. Kobanê’deki rejim güçleri de panik içindeydi. Ekim Devrimi için bir kavram kullanırlar. “16 erkendir, 18 geçtir’’ diye. Bizim için de öyleydi. 15 gün önce yapacaktık uçak bombardımanıyla tehdit edildik. Yapamadık ve ele geçirilen karakolları bırakmıştık. Ben de arkadaşlara, “15 gün önce erkendi. 15 gün sonra geç olur. Şimdi zamanıdır” dedim. Karar verdik ve yaptık.

Sizin için zor bir karar mıydı? 

Çok zor bir karardı. Oradaki arkadaşlar karar aldılar. Ben de orada olduğum için kararı çok hızlı aldık. Benimle birlikte yönetimde olan arkadaşlar da vardı. Toplantı gündemini iptal ettik ve öğlen ara verdik. Yeni durumu konuştuk. İşler değişti.

O zaman Kobanê’de askeri gücünüz var mıydı?

Kobanê’de 2011’de gizli örgütlediğimiz 20 takımımız vardı. Toplantıda 20 arkadaş hazırdı. Her biri bir takımın başına geçti. Biz de yönetim olarak o köyde kaldık. Arkadaşlar başladı ve sabaha kadar işi bitirdiler. Sabah Kobanê halkı baktı ki her tarafta bizim TEV-DEM ve YPG’nin bayrakları dalgalanıyor, halk da bize katıldı. Devrim böyle oldu.

19 Temmuz’daki yaklaşımınız neydi?

Biz 19 Temmuz’da çizgimizi belirledik. Kobanê’de bütün askerileri, Dêrik’te 200 askeri; toplamda 5 bin devlet görevlisini esir aldık. Silahlarını alıp araçlara bindirerek rejimin denetiminde olan Reqa’ya gönderdik. Hatta kaymakam, “Evdeki mobilyalar benimdir, devletin değil. Onları almadan gitmem’’ diye tutturdu. Kendisine söyledik (gülerek) boş ver şimdi mobilyaları, kendini kurtar git. “Yok. Mobilyaları almadan buradan şuraya gitmem. Ben onları kendi maaşımla almışım’’ dedi. Baktık olmuyor. Arkadaşlar gitti bir kamyon getirdi. Eşyalarını yüklediler kamyona. Kaymakam, eşi ve çocuklarını da kamyonun önüne bindirip sağ salim Reqa’ya götürdüler. Bizim yaklaşımımız buydu. Bu nedenle aramızda bir düşmanlık olmadı. Kimseyi ne kestik ne yüksek binalardan attık ne de öldürdük.

Sonra diğer yerler alındı…

Rejim güçleri baktı ki Kürtler kimseyi öldürmüyor. Hepsi teslim oldu. Efrîn’de 400 asker vardı hepsi teslim oldu. Bunun için bizim devrim kansızdı.

Kürtler ile Araplar arasında bir çatışma yaşandı mı?

Hayır yaşanmadı. DAİŞ, El Kaide yaptırmak istedi, ancak biz bu oyuna gelmedik. Bu nedenle şimdi Reqa ve Dêrazor’dayız. Onlar bizi biliyor.

En çok can kaybı nerede verdiniz?

Kobanê’de bin 500 şehit verdik. Büyük sivil katliam yaşandı. Kabanê’de kayıpları göze almasaydık direnme olmazdı. QSD ve YPG de olmazdı.