Olur mu olur... Türkiye ileride PYD ile işbirliğine gidebilir
Edûl Xatûn/KRDNews
Türkiye'nin, Efrin başta olmak üzere Rojava için ciddi bir tehdit oluşturduğu ve her fırsatta saldırı düzenlediği bugünlerde, Türkiye ile Rojava yönetimi arasında ileride olası bir işbirliği ihtimalini değerlendirenler görüşler de yok değil.
Geçtiğimiz günlerde Duvar Gazetesi yazarı ve bir dönem Türkiye'nin Hewlêr Başkonsolosu olan Ayden Selcen ARA News'e bu tür olasılıktan söz etmişti. Eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış da Arab News'te ki bir yazısında Türkiye'nin Rojava yönetimiyle diyaloga girmesinin daha doğru olacağını uyarısını yapmıştı.
Türkiye ile Rojava yönetimi arasında olası bir işbirliğini değerlendiren diğer isimlerden biri de, Washington Enstitüsünün Yakın Doğu Politikasına ilişkin Project Fikra'nın direktörü ve ABD Dışişleri Orta Doğu masasında danışmanlık yapmış Dr. David Pollock.
Son dönemde yaşanan gerginliklerin gölgesinde pek fazla öne çıkmayan ve gündemin tartışma konularından biri hale gelmemiş David Pollock'ın ve benzeri değerlendirmeler epey konuşulacağa benziyor. Şu anda uzak gibi görülen bir gelecekte son günlerdeki gerginliklerin bir tarafa bırakılıp yakınlaşma turlarına tanık olacağımız günler çok da uzak olmayabilir.
David Pollock'a göre, Türkiye'nin ABD ile diğer müttefikler tarafından desteklenen uzun erimli hedefinin, Ankara'nın Kürdistan Bölgesi Yönetimi (KBY) ile olan ilişkilere benzer bir ilişkiyi şu anda birbirine düşman olan iki güç arasındaki olası bir ilişkiyi beslemesi gerektiğini ileri sürüyor. Zira Türkiye ile KBY bir on yıl önce birbirlerine düşmandılar. Ancak karşılıklı çıkarlar nasıl ki iki eski düşmanı bölgede ekonomik, siyasi ve askeri açıdan yakınlaştırdıysa, Türkiye ile PYD arasında da benzer bir yakınlaşma pekala mümkün.
Pollock, Tel Aviv merkezli Moshe Dayan Center'ın internet sitesinde yayınlanmış olan (http://dayan.org/content/turkey-can-ally-syria%E2%80%99s-kurds-someday) yazısında şu görüşlere yer veriyor:
"Siyaset gereği Suriye Kürtleri ile PKK arasındaki mesafe büyüyecek, dolayısıyla bu Türkiye'yi güneyindeki topraklarda Kürtlerin denetimini kabullenmeye, dostça ilişkiler kurmaya ve nihayetinde bir ittifaka götürecektir. Eğer bunu bir ütopya olarak görüyorsanız, yanılıyorsunuz. Türkiye'nin Irak ile olan sınırının ötesinde bulunan KBY ile komşuluğu kabullenmesi gibi, bir gün güneyindeki Suriye sınırında özerk bir Kürt yönetimini de çıkarlarına uygun görebilir."
Türkiye'nin PYD'ye ilişkin görüşü: Yeni realitelere uyum sağlamak
David Pollock, PYD ile KDP arasındaki farklılıklara dikkat çekerek, PYD'nin PKK'ye olan yakınlığı, PKK'nin de daha önce Suriye ile olan bağları ve Suriye Kürtleri ile Türkiye Kürtleri arasındaki sosyolojik, kültürel ve dilsel yakınlığı vurguluyor. Ancak, PYD'nin ABD destekli askeri başarıları, Suriye Kürtlerinin son beş yıl içindeki de facto özerkliğinin, onu zamanla PKK'den uzaklaştırdığını ve Suriye içindeki çıkarları tarafından belirlenen bir yapıya büründürdüğünü, siyasetinin giderek PKK'ninkinden farklılaştığını da ekliyor.
Pollock, PYD Eş Başkanı Salih Müslim ile diğer yetkililerin, PYD'nin Suriye'deki sorumluları ile konseylerinin sadece dışarıdan gelecek emirlere karşı değil birbirlerine karşı da bağımsız oldukları konusunda ikna edici olduklarını ifade ediyor.
"Nitekim, PYD, 2012 yılındaki anlaşmaya bağlı kalarak Türkiye'ye saldırmadı, Kürtlerin kontrolündeki sınırdan Türkiye'ye zarar verecek kaçakçılık da yapılmıyor, Kürt mücadelesini sınır ötesine de taşımadı. Bu durum, PYD/YPG'yi, tehdit olmaktan öte Türkiye ile potansiyel bir ortak kılmaktadır PKK'ye karşı ortak sınırı koruma konusunda. Uzun vadede bu zor bir şey olabilir, ama imkansız da değil.
Yakın dönem arkaplan: Türkiye-PYD yakınlaşması, 2012-2015
2015'e kadar geçen dört yıl içinde Türkiye, pratikte de olsa Suriye'deki Kürt yönetimini tanıdı. Salih Müslim defalarca görüşmeler yapmak üzere Türkiye'ye geldi. 2015 Ekim'inde Peşmergelere Türkiye üzerinden Kobani'de savaşan YPG'ye yardım etmeleri için geçiş izni verdi. Keza ABD'nin Suriye Demokratik Güçleri lehine yaptığı hava saldırılarına sessiz kaldı.
2016 Şubat'ında Türkiye'nin "YPG'nin Fırat'ın batısına geçmesi"ni kırmızı çizgisi olarak ilan etmesi bile, YPG'nin Minbic'teki "geçici" ve başarılı YPG saldırısına üstü kapalı bir şekilde fırsat vermiş oldu. Türkiye 2016 Ağustos'unda, Kürtlerin Türkiye-Suriye sınırının tamamını kontrol etmelerinin önüne geçmek için Azez-Cerablus hattına askeri birlik gönderdi ancak hiç bir zaman SDG'ne toptan saldırmadı.
Türkiye-PYD geçici antlaşması, 2016'dan bu güne kadar
Türkiye-PKK görüşmelerinin 2015 yılında sonlanmasıyla beraber Türkiye-PYD ilişkileri de bozuldu. Ancak tamamen kopmadı. İki güç doğrudan çatışmadan kaçındı. PYD, gecikmiş de olsa güçlerini Minbic'ten çekti. Arap SDG birlikleri ile çalışacağını duyurdu.
Hatta daha önemlisi, sürekli sesli itirazlarına rağmen, Türkiye SDG'nin yanında durdu. Şimdi de Türkiye "şayet YPG saldırırsa karşılık veririz" şeklinde, mutlak karşıtlıktan ziyade şartlı cümle kurmaktadır. Aslında Türkiye'nin eylemleri, sözlerine yansımasa da, PYD/YPG'Yi en azından şimdilik bir tehdit olarak görmediğini anlatıyor. En azından Rakka'ya yönelmiş Kürt güçlerini kendi sınırına yönelmiş olmalarını yeğ tutuyor. Türkiye, her ne kadar sesli itirazlar yöneltse de, Kürt meselesi üzerinden ABD ile ilişkilerini tehlikeye atmamanın en doğrusu olduğunu anlıyor."
Tüm işaretler işbirliğini gösteriyor
Yukarıda değinildiği gibi, Türkiye'nin bu bölgedeki orta vadeli seçenekleri Suriye'deki realiteler ile bu sahnedeki Amerikan siyasetinden büyük oranda etkileniyor. Washington'dan bakılınca, PYD/YPG'yi desteklemenin tek rasyonel gerekçesi güvenlik. Yoksa en önemli NATO müttefiki Türkiye ile arasındaki uyumu bozma niyetinde değil. Kürtleri de asla Türkiye'ye karşı değil, sadece Suriye içinde bir özerklik için destekliyor. ABD'nin, PYD/YPG'ye yardımı Rakka kurtarıldıktan sonra devam etse bile, bu Türkiye'nin zararına değil, yararınadır. Türkiye, kamuoyu karşısında bunu redd etse de, en azından kapalı kapılar ardında, gönülsüz de olsa bunu kabul etmeye hazırlandığını iddia ediyor Pollock.
"Dolayısıyla, en azından yakın dönem en makul senaryolara göre, ABD-Türkiye ilişkileri, Türkiye'nin PYD'nin kontrolündeki, belli bir ölçüye kadar de facto özerk yönetimini kabullenmeye doğru götürüyor. Elbette bu senaryolar, PYD'nin, ABD'nin silah yardımı ve diplomatik desteğine karşılık Suriye'de nihai bir "federal" çözümü kabul edeceği, Türkiye'ye yönelik saldırı yapmayacağı ve PKK'den maddi yardım almayacağını varsayıyor.
Elbette, Türkiye'nin tavrı büyük ölçüde, ülke içinde ve dışındaki iki önemli değişkeni yansıtacaktır. Birincisi, Türkiye'nin, Suriye Kürtlerinin kendi partileri, hareketleri, savaşçıları ve kurumlarıyla Türkiye'deki Kürtlerden farklı olduğunu akılda tutması. Aslında, her dört ülkedeki Kürtlerde ağır basan yönelim, pan-Kürt hedefler yerine kendi bulundukları ülke sınırları içinde farklı çözümler üretme yolunda. Bu yeni realite de Türkiye'ye daha rahat manevra yapma imkanı sağlayacaktır.
İkincisi, Türkiye'nin kendi sınırları içindeki Kürtlerle geliştireceği yakınlık, Türkiye'nin sınır komşusu PYD ile ilgili korkularını azaltacaktır. Bu, ABD'nin, dostu Türkiye'ye içeride barış görüşmelerini yeniden başlatmasını telkin etmesi ve gerekirse, şayet Türkiye isterse, somut destek sunması için de ayrı bir neden olacaktır. Kısacası, her bir neden, ortak ve potansiyel işbirliğine elverişli bir sınırın iki tarafında barışçıl birlikteliğe işaret ediyor."