PSK: Kürtler özgürlük ve ulusal bir statü için büyük bedeller ödedi

PSK: Kürtler özgürlük ve ulusal bir statü için büyük bedeller ödedi

Ahval'de “Kürtlerin birlik ve çözüm arayışı” konulu podcast dizisinin bugünkü konuğu Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) Genel Başkanı Yardımcısı Bayram Bozyel oldu. Kürt siyasetçi, Lozan’dan sonra Kürtlerin özgürlük ve bağımsızlık yönündeki tüm girişimlerinin sürgünlerle, katliamlarla bastırıldığını hatırlatıyor ve “Kürtler, Dünya’da statü olmayan ender uluslardan biri. Bu büyük bir trajedi” diyor. 

Bozyel’e göre, Mustafa Kemal, çok oportünist, fırsatçı biriydi. İşlerini bitirinceye kadar Kürtlere mavi boncuklar dağıttılar. Erdoğan da, kendi statükosunu oluşturduktan sonra Kürt karşıtı bir politikaya savruldu. Bayram Bozyel, “15 temmuz darbe girişiminden sonra Erdoğan kendisini ulusalcılara, Kemalist ve Ergenekonculara teslim etti.Erdoğan’ın başkanlığında, milliyetçi, ulusalcı, Ergenekoncu bir koalisyon var” ifadelerini kullanıyor. 

Bugünkü koşullarda Kürtlerin bağımsız devlet kurma şansının olmadığını ama ileride bunun olmayacağı anlamına gelmediğini savunan PSK’li Bozyel, Kürtlerin birliği konusunda özellikle Rojava’yı örner veriyor. Bayram Bozyel, “Suriye’deki operasyonların nedeni Kürt koridorunu parçalamak, demografik yapıyı bozmak, Kürtleri siyasi olarak etkisiz hale getirmek. ENKS ve TEV-DEM, siyasi, askeri, idari ortak yönetim kurmalı. Bu yapılırsa Türkiye bu kadar kolay Kürtlere saldıramaz. Kürtler, eninde sonuda statüye kavuşacaktır” diyor. 

Türkiye ve bağlı grupların Rojava’ya 9 Ekim’de başlattığı askeri harekât sonrası Kürtler arasında ulusal birlik yeniden gündeme geldi. Kürtlerin ulusal birliği neden bu kadar önemli? 

Çünkü Kürtler ulusal haklarından, statüden yoksunlar. Bilindiği gibi geçen yüzyılın başında önce Skes-Picot ardından Paris ve Lozan antlaşmalarıyla Kürdistan bölündü ve parçalandı. O günden bugüne Kürtlerin özgürlük, eşitlik, bağımsızlık yönündeki tüm girişimleri de kanla, sürgünlerle, katliamlarla bastırıldı. Bugün dünyada özgürlüğe sahip olmayan, belli bir statüyü yaşamayan ender uluslardan biri de, Ortadoğu’nun en büyük toplumu olan Kürtlerdir. Kürtlerin nüfusundan kat kat küçük devlet sahibi uluslar, halklar, BM’de, Avrupa Birliği, Arap Birliği gibi örgütlerde Kürtlerin kaderleriyle ilgili söz sahibidirler. Bu büyük bir trajedi. 

Kürtlerin bu durumda olmasının nedeni nedir?

Bunun temel nedeni dış faktörler. Kürtlerin, 1. Dünya Savaşı’nda bir statü, bir devlet ya da birkaç devlet sahibi olmamalarının nedeni, bunda Kürtlerin eksikliklerinin payı olsa da temel faktör uluslararası güçlerdi. 1. Dünya savaşının galipleri Arap ulusuna onlarca devlet bahşederken, Ermeni, Gürcü ve Azeriler için devlet kurdururken, Kürtlere devlet hakkını esirgediler….

1. Dünya Savaşı sonrası Kürtler ayrı bir devlet istediler de, uluslararası güçler mi buna müdahale etti ve bunu istemedi?

Kesinlikle. Sözgelimi 1918’de kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti defalarca İngiltere, ABD, Fransa nezdinde girişimlerde bulundu. Söz gelimi Şerif Paşa Paris Barış Konferansı’nda, Versay Antlaşması sürecinde Kürtleri temsilen yer aldı ve Kürtler için otonom bir bölge istedi. Yine Şeyh Mahmut Berzenci 1919 yılında Süleymaniye'de, zaman zaman İngiltere ile uzlaşarak, zaman zaman İngiltere'ye karşı başkaldırarak özerklik talebinde bulundu. Hatta bir ara bağımsızlığını ilan ederek, Kürdistan Kralı olduğunu dünyaya duyurdu. İngiltere uzun süre bir Kürdistan kurulsun, kurulmasın noktasında gelgitler, kararsızlıklar yaşadı. Sevr anlaşmasında büyük bir Ermenistan’ın yanısıra Kürtler için de otonom bir bölge söz konusuydu. Diyarbakır, Bitlis, Urfa ve Mardin gibi dar bir alanı kapsamış olsa da… 

Ama Lozan’da tam tersi bir süreç yaşandı. Türkiye, batılı güçlerle, sözüm ona karşı olduğu emperyalist güçlerle Fransa, İngiltere ve o zamanki Sovyet yönetimiyle yaptığı anlaşmalar sonucu önce Lozan’da egemenliğini uluslararası bir güvenceye bağladı. Sonra cumhuriyetle bunu pekiştirdi. Kürtlerin devlet istemediği düşüncesi yanlış. Kürtler özgürlük ve ulusal bir statü için büyük bedeller ödedi.

O yıllarda Türkiye’de yeni kurulan bir devlet. Lozan’da Batılı güçleri ikna edip devleti kabul etmelerini başarırken, Kürtler neden bunu sağlayamıyor? 

Türklerin avantajı, Osmanlı İmparatorluğunun geleneği üzerine oturmuş olmalarıdır. Unutulmamalı ki, Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı’nın devamıdır. Mustafa Kemal ve cumhuriyeti kuranların çoğu Osmanlı paşalarıydı. Bunların çoğu Padişah Vahdettin’in onayı ile Anadolu’ya geldiler.1920’de Ankara’da meclis kurulduğu zaman Mustafa Kemal aynı zamanda Osmanlı Meclis-i Mebusan’ın üyesiydi. Böyle bir içiçelik söz konusuydu. Mustafa Kemal Anadolu'ya çıktığında onu Kazım Karabekir’in emrindeki 9. Kolordu korudu. Cumhuriyetin kuruluş sürecini başarılı kılan Osmanlıdan kalma devletin altyapısı ve Kazım Karabekir yönetimindeki bu hazır orduydu. Devletin hazır bir altyapısı vardı. Daraltılmış, parçalanmış bir devlet ama sonuçta bütün kurumlarıyla bir devlet vardı. M. Kemal ve arkadaşları daha sonra Padişahlığa, Hilafete son verip yerine cumhuriyeti kurdular. Kürtlerin böyle bir avantajı yoktu, çünkü yakın dönemden devralınan bir devlet geleneği yoktu. O dönemdeki güç dengeleri de çok önemliydi tabiki... 

Devletin kurucu lideri Mustafa Kemal, ilk yıllarda Kürtlere de otonom sözü veriyor ama…  

Mustafa Kemal, çok oportünist, çok fırsatçı. İşlerini bitirinceye kadar Kürtlere mavi boncuklar dağıtıyor. Her seferinde Kürtleri Ermenilerle tehdit ediyorlar. Kürdistan’ın Ermenistan olacağı korkusuyla Kürtleri yanlarına çekiyorlar. Kürtler de ne yazık ki bu tezlere inanıyor. Kürtler Kürdistan’ın bölünüp parçalanmasındansa hilafet çatısı altında kalmayı tercih ediyor. Cumhuriyet kurulduktan sonra uyanıyorlar, ama… Şeyh Said harekatı başladığında artık iş işten çoktan geçmişti Kürtler için. 

Cumhuriyetten sonra, verilen otonomi vaatleri de, Kürtler ile Türklerin eşitliği de, cumhuriyetin iki toplumun kardeşliğine dayalı bir devlet olduğu hikayesi de terk ediliyor. Tüm bunlar Cumhuriyetin kuruluşuna kadar Türk yöneticilerinin Kürtleri yanlarında tutmak ve o zor dönemi aşmak için kullandıkları taktiklerdir. 

Bu tarihten 90 yıl sonrasına gelelim, AKP iktidarı dönemine bakalım. Şu anda Cumhurbaşkanı olan Erdoğan, başbakan olarak 2004 yılında Diyarbakır’da “Kürt sorunu vardır, benim sorunumdur, bunu çözeceğim” dedi. Kürtlerin desteğini ve oyunu aldı. Ama şimdi, “Kürt sorunu yoktur” noktasına geldi, hatta Kürtçe tabelalar bile indiriliyor. Kürt siyasetçiler cezaevinde. Tarih tekerrür mü etti? 

Tümüyle tekerrür etti, diyemeyiz. Erdoğan’ı iktidara getiren konjonktür farklı. O başlı başına değerlendirilmesi gereken bir konu.

Dikkat ederseniz, Erdoğan da aynı şekilde son zamanlarda Kurtuluş Savaşından bahsediyor.

Söylemek istediğim şu: 1. Dünya savaşı sonrası Osmanlı devleti zor durumdaydı. Cumhuriyetin kurucu kadrolarının içinde bulundukları badireyi açmak için Kürtlere ihtiyacı vardı. Erdoğan 2000 yıllarında iktidara geldiğinde ise farklı bir konjonktür vardı. Erdoğan ve ekibi bu devlet tarafından mağdur edilmiş bir gelenekten geliyordu. Partileri kapatılmıştı, kendisi içeri atılmıştı, başörtü mağduriyeti yaşanmıştı. Bu durum Erdoğan’ı demokrasi güçlerine, Kürtlere yaklaştırıyordu. Erdoğan iktidara geldiği zaman, hayata kalmak, iktidarını sürdürmek için Kürtlerin, ezilenlerin, mağdur kesimlerin desteğine ihtiyaç duydu. Onlarla dolaylı bir ittifak kurdu.

Atatürk de savaşı kazanmak için Kürtlerin desteğine ihtiyaç duyuyordu. 

Evet bir yönüyle haklısınız. Birtakım benzerlikler var. Ama Erdoğan’ı bir takım reform yapmaya iten, onu Kürtlere yaklaştıran başka faktörler de vardı: Söz gelimi Güney Kürdistan’da Kürtlerin federe bir statü elde etmelerinin, Avrupa Birliği’ne adaylık sürecinin Erdoğan’ın ilk iktidar yıllarına etkisi büyüktü. Erdoğan, kendi rejimini kurup ayaklarını yere bastıktan, kendi statükosunu oluşturduktan sonra bu defa Kürt karşıtı bir politikaya savruldu.

Şu anda AKP/Erdoğan iktidarının politikasını nasıl görüyorsunuz?

Aslında şu anda AKP diye bir şey söz konusu değil. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Erdoğan tümüyle kendisini ulusalcılara, Kemalist ve Ergenekonculara teslim etmiş durumda. Ortada, Erdoğan’ın başkanlığında, milliyetçi, ulusalcı, Ergenekoncu bir koalisyondan söz edebiliriz. AKP’nin içinde başlayan çözülme ve parçalanma süreci de bunu açıkça gösteriyor. Erdoğan ve Erdoğan’ın temsil ettiği otoriter çizgi Kürt ve demokrasi karşıtıdır, benzer şekilde demokratik değerleri temsil eden Batı’ya karşı cephe almış durumda. Bu yaklaşım Türkiye’yi içeride de dışarıda büyük bir çıkmaza, girdaba sokmuş durumda.

Mevcut iktidarın hem Kürtlere, hem Türkiye'deki demokrasi güçlerine büyük darbe vurduğu bir gerçek, ancak bu AKP iktidarının ömrünün sonuna geldiği gerçeğini ortadan kaldırmaz. Erdoğan iktidarı hem içeride hem dışarıda, gidebileceği yolun sonuna gelmiş durumda. Bundan sonrası Erdoğan için hızlı bir iniş ve çöküş sürecidir.  Çünkü Türkiye Batı ekseninde kurulan bir devlet. Bu ülke göbeğinden Batıya bağımlı, iğneden ipliğe tüm yaşam damarları Batı kurumlarıyla ilişkili. Böyle bir devletin geleneksel Batı ittifakını terk edip Doğu eksenine kayması, böyle bir politikayı yürütmesi mümkün değil. Erdoğan’ın Batı’yı karşısına alan tutumu ve Rusya’ya eklemlenme girişimi hüsranla sonuçlanmaya mahkûm. 

Yani bu süreç Erdoğan iktidarını götürecek mi diyorsunuz?

Aynen öyle. Sonuçta Erdoğan’ı iktidardan götürecek olan da onun bu maceracı yaklaşımı olacak. Ahmet Davutoğlu ile Ali Babacan’ın yeni parti girişimleri de söz konusu çözülmenin belirtileri. Başka bir ifade ile bunlar geminin su aldığını görerek ilk fırsatta kaçan unsurlar. Bu iktidar gitmemekte ısrar edebilir, hatta bu ısrarın Türkiye’ye bir maliyeti de olabilir. Ancak bu durum AKP iktidarının miadını doldurduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. 

Kürtlerin birlik olmanın önündeki en büyük engellerden birinin AKP/Erdoğan iktidar olduğu konusunda neredeyse Kürtler arasında ortak bir fikir söz konusu. AKP’nin bu bahsettiğiniz kaybı, Kürtlerin birlik yolunda ilerleme sürecini nasıl etkiler? 

Kürtlerin birlik meselesi bir ölçüde Kürtlerin iç dinamikleriyle ilgili. Tabi, dış faktörler önemli, söz gelimi koşullar Kürtlerin lehine geliştiği zaman, bu doğal olarak Kürtlerde birlik yönünde bir motivasyon ve yaklaşmaya yol açıyor. Bana kalırsa, Kürtler için birliğin yakıcı olduğu yer Suriye Kürdistanı’dır. 

Neden Suriye?

Kürtler açısından birlik sorunu iki düzlemde karşımıza çıkıyor. Birincisi, parçalar düzeyinde ulusal birlik; ikincisi dört parçada ulusal birlik. Dört parçada ulusal birlikle ilgili olarak 2013 yılında Sayın Barzani’nin girişimiyle Selahaddin kentinde Ulusal Kongre amacıyla bir hazırlık toplantısı yapıldı. Ancak burada detaylarını anlatamayacağım nedenlerden dolayı o süreç aksadı. 

Bugün yakıcı olan parçalar düzeyinde sağlanacak olan ulusal birlik girişimleridir. Güney Kürdistan örneğinde birlik-ittifak ihtiyacı Kürdistan parlamentosu somutunda sağlanmış durumda. Özellikle KDP ile YNK arasında, aradaki bazı problemlere rağmen, stratejik bir işbirliği süreci işliyor. Ulusal İttifak esas olarak Suriye Kürtleri için yakıcı, çünkü bu parçada sorunun çözümü yakıcılık kazanmış durumda… Suriye devleti paramparça olmuş, bu ülke bütün uluslararası güçlerin bir vekalet savaşına, hatta doğrudan karşı karşıya geldiği bir savaş alanına dönüşmüş. Gelinen aşamada IŞİD’in yenilmesi siyasi çözümün önünü açmış durumda. Başka bir ifade ile Suriye yeniden yapılanmanın eşiğinde, Cenevre’de yeni anayasa yapım süreci başladı…

Yeni kurulacak Suriye'de Kürtlerin durumu ne olacak? 

Kürtler, Suriye'de sıradan bir aktör değil. Kürtler, IŞİD’in yenilgisinde başat rol oynayan, bu nedenle de uluslararası düzeyde yıldızı parlayan, dünya kamuoyunun sempatisini kazanan, hem Amerika, hem de Rusya’nın aynı zamanda destek verdiği bir aktör durumdalar. Kürtlersiz yeni bir Suriye kurulamaz, Kürtler olmadan yeni ve istikrarlı bir Suriye’den bahsedilemez. 

Peki, farzedelim Kürtlerin özerkliği resmi olarak kabul edildi. Yeni Suriye anayasasına girdi, uluslararası camia da tanıdı. Muhtemelen Türkiye ve bölgesel devletler tanımayacaktır. Mevcut politikaya baktığımızda bu böyle görünüyor. Özerkliğin resmiyete bürünmesi Kürtler arasında birliğe nasıl etki edecek?

Yarın Suriye’de yeni bir anayasa yapıldığında ve bu sistem uluslararası düzeyde tanındığında, Türkiye’nin onu tanımama şansı yok. Kürtler için özerklik ya da federal bir yönetim içeren Suriye’deki yeni bir anayasal sistemin uluslararası düzeyde tanınması, Kürtlere tanınacak statünün de tanınması ve uluslararası güvence altına alınması demektir. Birleşmiş Milletler üyesi bir ülkenin anayasal sisteminin federal ya da ademi merkeziyetçi olmasının, onun Türkiye tarafından tanınıp tanınmasıyla bir ilgisi yok.  

Türkiye tanır mı sizce?

Tanımak zorunda. Türkiye’nin BM üyesi bağımsız bir devleti tanımama şansı yok.

Türk askerleri orada. Nasıl olacak?

Tüm bunlar Suriye’de çözümün önündeki problemler. Türkiye başta olmak üzere dış güçler çekilmeden zaten siyasi çözümden, yeni bir Suriye’den bahsedemeyiz. Türkiye’nin Suriye’de tek amacı, olası yeni Suriye'de Kürtlerin önünü kesmek, siyasi etkinliklerini kırmaktır. Türkiye’nin Suriye’de gerçekleştirdiği tüm askeri operasyonların nedeni önce Kürt koridorunu parçalamak, sonra demografik yapıyı bozmak, son olarak Kürtleri siyasi ve nüfuz açıdan etkisiz hale getirmek. Bugün Suriye’de başat aktör olan Rusya Kürtlerle yakın ilişki içinde. Putin de, Lavrov da sıklıkla Kürtlerin siyasi süreçte yer alması gerektiğini söylüyor. Başka bir ifade ile Kürtler şöyle yada böyle yeni kurulacak Suriye’de mutlaka bir statü sahibi olacak.

Suriye Kürtleri için birliğin yakıcı olduğunu söylemiştiniz?

Haklısınız. Bugün Suriye’de, Kürtler içinde tartışılan temel sorun şu: Ortada iki temel siyasi yapı var. Bir, PYD’nin başında olduğu TEV-DEM, bir de muhalif kesim dediğimiz ENKS cephesi var. Ne yazık ki şu ana kadar bölgede egemen olan PYD çizgisi, ENKS dediğimiz muhalif kesimlere yaşam hakkı tanımadı, onları sürdü, haksız uygulamalara tabi tuttu. Yapılması gereken iki tarafın ulusal birlik kurması. Hem siyasi, hem askeri, hem de idari olarak bir ortak yönetim kurması. Bu yapılırsa Türkiye bu kadar kolaylıkla Suriye Kürtlerinin üzerine saldıramaz. 

Taraflar arasında bu yönde görüşmelerin yapıldığına ilişkin bilgiler var...

Doğru. Kürdistan Bölgesi Yönetimi’nin tarafları bir araya getirmek için teşvik ettiğini biliyoruz. Öte yandan SDG Komutanı General Mazlum Abdi’nin ulusal birlik yönündeki açıklamaları Kürt kamuoyunda sempatiyle karşılandı. Bu çerçevede ENKS ile Özerk Yönetim arasında görüşmelerin başladığını ve ENKS’nin bölgede faaliyet yürütmesi önündeki engellerin kaldırıldığını memnuniyetle izliyoruz. Umarız, Kürt tarafları arasında başlayan görüşme trafiği Suriye Kürt bölgesinde ulusal bir yönetimin kurulmasıyla sonuçlanır. Böyle bir gelişme hem Suriye’de Kürt halkının ulusal davasının meşruiyetine güç katar, hem de Kürtlerin rejim ve diğer ilgili siyasi aktörler karşısında elini güçlendirir. 

Sorumu tekrar edeyim. Rojava’daki statü tanınsa, bu Kürtlerin birlikteliğini nasıl etkileyecek?

Kürtlerin öncelikli görevi ortak bir yönetim oluşturmak. Yeni anayasanın yapılmasının ardından ise  özerk bölgenin muhtemelen yerel bir parlamentosu olacak. Tam olarak nasıl olacağını kestiremeyiz, ama orada bir parlamento oluşacak. Bütün Kürt partileri seçimlere girecek ve aldıkları oy oranında parlamentoda yer alacak. Özerk bölge parlamentosundan yerel hükümet çıkacak. O zaman başta PYD olmak üzere hiçbir aktörün “ben burayı şurayı yönetiyorum” deme şansı ve lüksü olmaz. Oradaki silahlı unsurlar da yine Güney Kürdistan’da olduğu gibi bölge yönetiminin hizmetinde bir güce dönüşmek zorunda. 

Türkiye dönersek, Türkiye’de Kürdistani partiler arasında neden bir birliktelik sağlanamıyor?


Bu konu benzer şekilde Kuzeyli Kürtlerin de sorunu. 1970’li yıllardan beri Kürtlerin en önemli gündemi ulusal birlik-ittifak olmuştur. Türkiye Kürdistanı’nda birlik oluşmamasının bence iki nedeni var.

Nedir bunlar? 

Birincisi, benmerkezci anlayış. Kürt hareketini kendilerinin temsil ediyor iddiası, kendi dışındaki ulusal güçleri yok sayan, küçümseyen zihniyet… 

Son dönemde bir de buna eklenen HDP somutunda yaşanan kafa karışıklıkları. Evet, HDP’nin gövdesi Kürt, fakat aynı şeyi HDP programı için söyleyemeyiz. HDP herkesin patisi olduğunu söylüyor, ama Kürdistan partisi olduğunu asla iddia etmiyor. Buna karşın paradoksal bir biçimde bu partinin sözcülerinin dilinden ulusal birlik çağrıları da düşmüyor. Ulusal birlik bu konuda net ve çerçevesi çizilmiş ulusal demokratik paydalar üzerinde kurulabilir ancak.

Bunun kadar diğer bir engel de izlenen mücadele yöntemi. Son 30-40 yıllık silahlı mücadele deneyimi, bunun Kürtlere yarar değil zarar verdiğini ortaya koymaktadır. Başka bir ifade ile Kuzey Kürdistan’da ulusal birlik, çerçevesi net belirlenmiş ulusal bir program etrafında ve barışçıl ve siyasal mücadele ekseninde kurulabilir. Daha açıkça söylemek gerekirse PKK’nin yürütmekte ısrar ettiği silahlı mücadele ulusal ittifak önündeki engellerden bir diğeridir. Türkiye’de Kürtler silahlı mücadele ekseninde değil, barışçıl yol ve yöntemlere dayalı bir mücadele çizgisinde seferber edilebilir.

Parti olarak Türkiye için çözüm öneriniz nedir?

Biz Türkiye'de Kürt ve Kürdistan meselesinin federal bir perspektifle çözülebileceğini düşünüyoruz. Bugünkü koşullarda bağımsız devlet kurma şansı yok, ancak bu ileride olmayacak anlamına gelmiyor. Kürtler için en uygunu, Türkiye sınırları içerisinde kendi kendilerini yönetecek bir statüye kavuşmaları. Bu da federalizmle olur. 

Şu anda Türk devleti buna hazır mı?

Türkiye şu an hiçbir şeye hazır değil. Ne bağımsızlığa ne otonomiye, ne federasyona, ne de Kürtleri bir millet olarak tanımaya…. Devletin saldırıları o raddeye gelmiş ki, Kürtler bir varoluş sınavı ile sınanır hale gelmiş durumda. Ancak bu durum böyle sürmez, Özgürlük isteyen 25 milyonluk bir halkı hiçbir güç sonsuza kadar zapturapt altına alamaz. Eninde sonunda Kürtler bir statüye kavuşacaktır. Mesele bunun nasıl olacağıdır. Biz bunun siyasal ve barışçıl yollarla, Anayasal sistem değişikliğiyle mümkün olacağını düşünüyoruz. Türkiye’de silahlı mücadele gelinen aşamada Kürtlere yarardan çok zarar veriyor. Son yıllardaki pratik gösteriyor ki bu silahlı mücadeleden en çok devlet istifade ediyor. Devlet, silahlı mücadele ve bunu yürüten PKK üzerinden Kürt meselesini terörize etmek istiyor, Batı’da milliyetçiliği şahlandırıyor, şovenizmi güçlendiriyor. Bu şovenizm üzerinden de Kürdistanı bir tatbikat, bir yangın alanına çeviriyor. Bu açıdan silahlı mücadele yöntemi bir an önce terkedilmeli. e