'Ulusal mutabakat için öncelikle PKK, KDP ve YNK uzlaşmalı'

'Ulusal mutabakat için öncelikle PKK, KDP ve YNK uzlaşmalı'

Ahval'de "Kürtlerin birlik ve çözüm arayışı” başlıklı Podcast dizisinin bugünkü konuğu gazeteci-yazar Recep Maraşlı oldu. Almanya’da yaşayan Maraşlı’ya göre, Kürtlerde ulusal birlik konusunda içi doldurulmuş bir proje yok. O, öncelikle bu çağrının bir proje olarak içinin doldurulması gerektiğini inanıyor.

Recep Maraşlı, ulusal birlik için de Kürtlerin en güçlü partileri olan PKK, KDP ve YNK’nin ulusal mutabakatta uzlaşmaları gerektiğine inanıyor.

Gazeteci-yazar Maraşlı, Kürt siyasi hareketinin Türkiye’deki Türkiyecilik stratejisinin de Kürtlerin uzun vadede bağımlı hale kalmalarına neden olabileceğini savunuyor.

Maraşlı, “Türkiyecilik gerçekçi birtakım verilerle kendini yenileme avantajlarına sahip olsa bile, bu tam tersine Kürtlerin, çok uzun vadede bağımlı kalmalarına, kazanımlarını kaybetmelerine neden olacaktır. Strateji tamamen Türk sömürgeciliğin geriletilmesi üzerinde kurulmak zorunda” diyor.

Ahval'de Burhan Ekinci'nin sorularını yanıtlayan Recep Maraşlı'nın değerlendirmeleri şöyle:

Mevcut duruma baktığınızda Kürtleri durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Kürtler Ortadoğu'da kendi bulundukları devletlerin sınırları içerisinde demokrasi ve özgürlük mücadelesinin temel dinamiği ve motor gücü haline geldiler... Konulara iç politika üzerinden bakıldığı zaman biraz yanıltıcı bakılabilir. Örneğin, Rojava’ya saldırı, Afrin’in işgali meselesi... Bunun bir iç politika sıkışması sonucu Erdoğan'ın kamuoyunu bastırmak ve dikkatleri dışarıya çevirmek için yaptığı bir hamle gibi algılamak mümkün ama hâlbuki öyle değil. Türkiye Ortadoğu'da sömürgeci bir güçtü ama şu anda emperyal güç oldu, topraklarını genişletmeyi istemektedir. Bunu da çoğunlukla başarıyor. Elbette sıkıştığı, zorlandığı noktalar çok çünkü güçlü rakipleri de var. Özellikle güneye doğru, hem Akdeniz’de hem de kara sınırları itibariyle Osmanlı İmparatorluğu’nun eski egemenliği altındaki tüm satıhta ilerlemeye çalışıyor.

Bunun zayıf halkasını Kürdistan oluşturuyor. Son birkaç yıl içinde Suriye de oluşturdu. Merkezi otorite parçalanınca doğal olarak bunun yerini Kürtler doldurdular. Dinamik toplumdu, öteden beri örgütlenmiş bir güçtü. Sadece kendileri için değil, bölgenin yerli halklarıyla dayanışma yapmaları, sahip oldukları vizyon nedeniyle, laik seküler Arapları da, değişik inanç kesimlerini de kucaklayacak bir model oluşturdular. Bu hem bölgesel devletleri, hem de Türkiye’yi çok rahatsız etti. IŞİD dünya çapında bir tehlike arz etmeye başlayınca birdenbire Rojava'da, çok değişik bir pozisyonda kendilerini buldular. Dünyadaki belli başlı güçler Rojava’nın IŞİD’e karşı yapmış olduğu mücadeleyi desteklemek zorunda kaldılar, böylece Türkiye’yi zorlayan bir konsept ortaya çıktı. 

Sömürgeci Irak ve Suriye merkezi otoriterleri parçalanınca Türkiye her iki merkezi otoriteden oluşan iktidar boşluğunu kendisi doldurmaya çalışıyor. Bunu Irak’ta kısmen yapabiliyor. Çünkü karşısında ABD gibi bir yapı var, müsaade etmiyor, İran’ın güçlü bir rekabeti var. Irak’ta Kürt yönetimi üzerinde bir rekabet içerisindeler. Türkiye, açık arayla hem Irak, hem İran, hem de ABD’nin önünde. Orayı tümüyle elinde bulunduramazsa bile ekonomik ve siyasi olarak elinin altında bulundurabiliyor. Suriye parçası için de aynı şey söz konusu. Suriye merkezi yönetimi parçalanınca, iktidarını kaybedince buranın boşluğu kendisi doldurmak istiyor. Kürtlerin özerk bir yapı oluşturmalarına kesinlikle izin vermek istemiyor. Türkiye’ye baktığımızda, Kürt ulusal hareketinde en güçlü damar Türkiyecilik. Kürt kimliğinin kabul edilmesi ama Türkiye ile birlikte çözümün gerçekçi olabileceği daha ağır basıyor. 

Siz Türkiyeciliğe nasıl bakıyorsunuz, çözümün Türkiyecilikten geçtiğine inanıyor musunuz? 

Hayır, kesinle öyle değil, tam tersine. Kürtler, eğer bir statü elde edeceklerse, bu Türk sömürgeciliğin geriletilmesiyle mümkün olabilecektir. Bu bakımdan, Türkiyecilik gerçekçi birtakım verilerle kendini yenileme avantajlarına sahip olsa bile, bu tam tersine Kürtlerin, çok uzun vadede bağımlı kalmalarına, kazanımlarını kaybetmelerine neden olacaktır. Strateji yanlıştır. Strateji tamamen Türk sömürgeciliğin geriletilmesi üzerinde kurulmak zorunda. 

Kürtler arasında da bir birlik yok. Bu anlamda Kürtler yüzünü nereye çevirmeli? Kürtler ne yapmalı? 

Son 20 yıl içerisinde Kürtler artık eskisi gibi dört sömürgeci devletin kendilerine dayattığı koşullara bağlı olmaktan kurtuldular. Kürtler, ABD, NATO veya bölge dışındaki devletlerin Ortadoğu'daki hesapları çerçevesinde, kendilerini hesaba katmadan bir plan yapılamayacak bir güç olduğunu gösterdiler. Kürtler alternatif bir güç olarak ortaya çıktılar ama elbette bölge devletlerini rahatsız etmeyecek şekilde görüyorlar. 

Kürtler, elde ettikleri kazanımlarından bir adım daha ileriye attıklarında bölge devletlerinin, bu adımı boğmak için hemen harekete geçtiğini görüyoruz. Örneğin, Irak Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlık referandumu, Rojava devrimi... Her iki talep de bir anlamda boğduruldu. Kürtlerin yaşadığı devletler de çok güçlü. Kürtler de henüz ulusal birliklerini sağlamış değiller. Türkiye’de, Türkiyelilik var, Irak Kürdistan’da bağımsız devlet, Rojava’da özerklik talepleri var. Ortak payda ne olmalı ve Kürtler nasıl bir araya gelebilir? 

Dünya konjonktüründe baktığımızda, mevcut egemen sistem sınırların değişmesini çok fazla istemiyor. Elbette sınırlar hep böyle kalacak diye bir öngörüde bulunamayız ama sistem bunu istemiyor. Kürtlerin sınırları aşacak bir egemenlik arayışlarına, özerklik istemlerinin bağımsızlığa doğru taşmasına çok fazla müsamahakâr bakmıyorlar. Bu anlamda Kürtlerin özerkliği bölge dışı devletler tarafından hoş görülebilir ama bağımsızlık yani sınırları değiştirme konusunda karşı çıkıyorlar. Yani sınırların değişmesini bu aşamada istemiyorlar. 

Amerika ve Batılı devletler bunu istemiyor…

Bölge devletleri de istemiyor…

Bölge devletleri zaten parçalanmamak için istemiyorlar. Peki, Kürtler ne istiyor? Kürtler sınırların değişmesini istiyor mu? 

Toplumun geneli açısından bakmak lazım. Kürtlerin tümüne mal edecek bir istem, bir model yok. Herkes bunu istiyor diyecek bir durumumuz yok. 

Kürtler halk olarak ne talep ediyor, parti ve kurumlar ne istiyor? 

Kürt toplumu özgür yaşamak, kendi kimliğinin kabul edilmesi ve saygı gösterilmesini istiyor. Bağımsız devlet olması, özerk olması, mevcut devlet içinde federatif demokratik bir katılımın önünün açılmasından herhangi biri olabilir. Ama temel istem, hemen hemen tüm parçalarda kimlik ve kişiliklerine saygı gösterilmesi ve yönetime kimlikleriyle katılmaları. Bunun çeşitli biçimleri olabilir. Elbette güçlü bağımsızlık isteği de var ama bunu çok acil talep olarak toplumun önüne koyduğunu söylemek güç. Tüm örgütler de bu temelde hareket ediyor. Konjonktürel olarak, demokratik özerkliğe, konfederasyona doğru ilerlemesini hepsi isterler. 

Türkiye parçasından bakacak olursak, AKP yönetimi AB perspektifi olduğu süreçlerde Ortadoğu’ya ancak Kürtlerle birlikte açılma öngörüsüne sahipti. Bu dönemde Kürt sorunu bir diyalogla PKK ile anlaşarak, kendi içerisindeki sorunu bir anlaşmaya vararak, çözme düşüncesi gelişti fakat bunun yürümediği anlaşıldı. 2015 yılından beri bu uzlaşma konseptinden vazgeçtiğini, savaş politikalarıyla bastırma yoluna girdiğini görüyoruz. Kürtlerin toplumsal bir güç olmasını istemiyorlar. Onlar Kürtlerin sadece bir figüran olmasını bekliyorlardı ama Kürtler figüran olma durumunu çoktan geçmiş, bir aktör ve belirleyici güç haline gelmişlerdi. Bundan dolayı yeniden savaşa döndüler. 

HDP’nin mecliste kalma kararı sizce doğru bir karar mı? 

Sadece HDP olsa bunun üzerinde konuşabiliriz. Sadece HDP değil. Kürt tarafı silahlı mücadele veriyor, Kuzey Kürdistan’da 30 yılı aşkın güçlü bir gerilla mücadelesi veriliyor. Kurumlaşmış, siyasal desteği olan bir mücadele. Ana eksen bu. Ana eksen meclisteki barışçıl mücadele eksenine dayanmıyor. Ana eksen silahlı mücadele ve siyasi destekleri üzerinden gidiyor. Ama başından beri barışçıl siyasi yollar hiç ihmal edilmedi. Dolayısıyla Kürtler artık parlamenter mücadeleden vazgeçsinler, silahlı mücadeleye yönelsinler diyemeyiz.

HDP sadece Kürt partisi değil. HDP’nin Türkiye’deki demokratik talepleri olan sosyalist, demokrat kesimlerin temsilen bulunduğu yapı olmasını göz önüne aldığımızda elbette ki meclisi ve seçimi boykot etme seçenekler üzerinde durulabilir. Çünkü epey bir zamandır meclis anlamsız bir hale geldi. Yalnızca kayyum atamalarıyla ilgili değil. HDP eşbaşkanları, vekilleri tutuklandıklarında meclisten çekilebilirdi. Dün ile bugün arasında ne fark var? 2015’te de çekilebilirdi, seçime hiç girmeyebilirdi.

Çekilmeli miydi sizce?

Çekilmenin zamanı önemli. Bu kez, ‘Neden dün değil de bugün çekiliyorsunuz’, denilecekti. Dün de eşbaşkanlar tutuklandı, tüm HDP kadroları cezaevinde. Dün neden kaldın, bugün neden çekiliyorsun? Arada önemli ikna edici kırmızıçizgi olmalı. Örneğin, Rojava işgal edildi. İşgal de bir çizgi olabilirdi. Çekilmenin tüm dönemlerde haklı gerçekleri var ama öyle bir anda olmalı ki, toplum karşısında ve siyasi olarak da bir karşılığı olmalı. 

Bu bağlamda HDP’nin kararı doğru karar mı?

HDP bugün çekilme kararı vermiş olsaydı, ‘dün neden çekilmediniz, eşbaşkan tutuklanırken neden kaldınız’ denilecek. Arada demokrasi mi vardı, kaldınız denilecekti. 

Kürtlerin sorunu sadece Türkiye ile sınırlı değil. Kürtler ulusal birliğini nasıl sağlayabilir? 

Ulusal birlikten ne anlıyoruz? Eğer siyasette tekelcilikse tek parti, tek ordu, tek gerilla hareketi, tek kurum ise ben bunu doğru görmüyorum. Siyasi rekabet önemli. Ulusal birlikten ne anlaşıldığı konusunda bir netlik konulması lazım. 

Bu konuda bir netlik yok mu? 

‘Birlik olalım’, deniliyor ama ‘tek parti mi, tek meclis mi, tek bir ordu mu istiyorsunuz? Konuyla ilgili bir proje ortaya konulmuyor. 

Kürt parti ve kurumlarından ulusal birlik çağrıları var ama bunun altı doldurulmuyor mu? 

Evet, bunun altı doldurulmuyor. Daha çok şöyle oluyor. Biz birlik istiyoruz, ortak hareket istiyoruz fakat diğerleri istemiyor. Kendi üzerindeki sorumluluk öylece atılmış oluyor. 

Peki, sizce nasıl olmalı ve çözüm ne?

Elinde silahlı gücü, ordusu, gerilla gücü olan, siyasi, kurumsal olarak partisi ve toplumsal tabanı olan güçler belli. Bunların bir araya gelip, güvensizliği, aralarındaki rekabete dair sorunları giderecek bir görüşme yapmaları gerekiyor. 

Bu partiler hangileri? 

Birincisi PKK’dir. Dört parçada silahlı gücü, toplumsal tabanı ve kitle desteği olan güçtür. İkincisi KDP’dir. Tüm parçalarda var. YNK var. Bu üç gruptur. PKK, KDP, YNK… Akil insanlar ya da tarafsızlığı kabul edilen Kürt aydınları, bu partileri bir araya getirip, ulusal mutabakat uzlaşmasını ve ortak politikalarda birleşmesini sağlayabilir. Tek parti, ordu, siyasete dönüşmek değil, ortak hale getirmek.

Çekirdek olarak da bu üç gücün öncelikle uzlaşması, aralarındaki sorunları, güvensizliği tespit etmesi lazım. Bu üçlü ayağın etrafında da diğer parçalardaki tüm siyasi parti ve örgütlenmeler bu yapıyı güçlendirirler. O zaman üzerine bir çatı koydurmak mümkün olabilir. Ulusal birlikten bahseden herkesin, öncelikle bu üç yapıyı bir araya getirip uzlaştırması gerekir. Bu güçlerin uzlaşmaları lazım. Gerçek birlik için bu grupların aralarında uzlaşması gerekiyor. Siyasilerin de, bunu desteklemesi, kolaylaştırıcı teşvik edici bir politika yürütmesi lazım. 

Peki bu güçler, neden ortak mutabakatı sağlayamıyor?

Nedeni, Türkiye’nin bütün bu gruplar açısından bağlayıcı, engelleyici güç halinde olması. KDP ve YNK bu birliğe katılırsa Türkiye bunu istemediği için bunu engelleyecektir. Sınırları kapatacaktır, ekonomik olarak ambargo uygulayacak, onlar da buna yanaşmayacaklardır. İran, PKK’yi engellemeye çalışacaktır, başka güçler de kendi hinterlandları altında gördükleri grupları engellemeye çalışacaklardır. Bu gruplar, zor olandan değil, basit olandan hareket edebilirler, anlaşamadıkları konulardan değil, anlaştıkları konulardan başlayabilirler. Bunun üzerinden güven tazeleyebilirler. Sömürgeci devletlerle bağlantısı olmayan dost bir ülkenin garantör olarak bulunması, toplantılara katılması da önemli.

Recep Maraşlı Kimdir?

Erzurum doğumlu olan Recep Maraşlı; Komal Yayınları ve Stêrka Rizgarî dergisinin yayın yönetmenliklerini yaptı. Politik faaliyetleri ve yazılarından dolayı 12 Mart, 12 Eylül ve 1990’lı yıllarda toplam 14 yıl hapis yattı.

Uluslararası PEN’in onur üyeliğine seçildi ve birçok basın özgürlüğü ödülü aldı.

Stêrka Rizgari, Özgür Gündem, Jiyana Nû, Newroz dergilerinde makaleleri yayınlandı. Aynı zamanda ressam ve grafik sanatçısı olan Maraşlı’nın iki kişisel resim sergisi açıldı.

“Diyarbekir Rizgari Davası’nda Siyasi Savunma”, “Yasaklı Yazılar”. “Ermeni Ulusal Demokratik Hareketi ve 1915 Soykırımı” adıyla üç kitabı olan Maraşlı, halen Almanya’da yaşıyor.